Avatar
Nihat Genç

Hititolog

featured

Nihat Genç yazdı…

‘Aslında kültürlü bir adamım, bir defasında Hititleri okumuştum, Hitit imparatorluğu neden çöktü, sonra ne bulduysam okudum okudum Hititolog oldum. Kızıl kıyametin üstünden bin yıl geçti. Prensesimi bir an unutamıyorum! Kıyamet yetmedi dün de bulutlar nükleer bomba gibi patladı! Çadırlarımız sular seller altında kaldı! Hititler Asurlularla ticaret yaparmış! Geç tunç çağı, kalay ve tekstil alırlarmış ve bakırla karıştırıp silah yaparlarmış. Asurluların Anadolu’da onlarca ticaret büroları varmış! Ticaret bir günde bitmiş, dedim bir aydır çadırda başımda bekleyen profesör hanıma! Çekirgeler mi tarlaları kurutmuş! Kuraklık çağları mı yaşanmış! Mısır’dan alınan tahıl ürünlerini deniz korsanları yüzünden alamaz mı olmuşlar! Başka kavimlerin istilasına mı uğramışlar! Zenginlik bitince Hitit krallarının gücü düşüp küçük krallıklara mı dönüşmüş. Bir aydır ben anlatıyorum başımda bekleyen profesör hanım mal mal beni dinliyor! Bilim adamları büyük bir deprem felaketi yaşamış da olabilir, diye akıl yürütüyorlar, dedim, hiç oralı olmadı, bir yerde ‘demir’in icadı da olabilir, tıpkı bizim çürük demire yenildiğimiz gibi. Demir’e yenilmeyen mi var! Mao kültür devriminde ülkedeki bütün hurda demirleri toplamak ve kömür ve demir madenleri seferberliği başlatır ve tarımı ihmal edince, elli milyon insan 60’lı yıllarda açlıktan ölür! İki büyük dünya savaşının çıkış nedeni de demir madenleri değil mi, profesör hanım!  Şili’den Latin Amerika’dan Afrika’ya Hint’e ve Çin’e sömürgeciler demir bakır madenlerinin peşinde milyarlarca insanı köleleştirmedi mi? Biz de müteahhitlerin kölesi oluverdik, profesör hanım! Bir tanecik varlığım her şeyim kızım öldü! Sen hala yüzüme acıya acıya bakıyorsun! Cesedini bile bulamadım! Bir tutam saçını bulsaydım da kaysı çiçekleriyle birlikte koynumda saklasaydım. Bu kadar büyük ahlaksızlık bu kadar büyük utanç ve çaresizlikle ben nasıl yaşarım! Dün Kırkikindi yağmurları başladı! Bahar gelmiş, neyime! Kırkikindiler başlar başlamaz, doğa bir günde değişti, kuru dallar arasından tomurcuklar fışkırdı! Hititler Fırtına Tanrısı’ndan çok korkardı ancak fırtına sonrası başlayan uzun ve serin kırkikindiler Fırtına Tanrısı’nın merhametiydi! Kırkikindiler güya doğayı canlandırır bizi avutur gönlümüzü alırdı! Kaç gündür uzaklara yürüyüş yapıyorum! Tarlanın ortasında fay kırığı! Kırığın içinde bir kaysı ağacı! Allahım ne güzel çiçekleri! Bembeyaz pespembe! Bu çürük beton bu çürük demir bu ahlaksızlığın altından kalkabileceğime inanmıyorum! Annemden öğrenmiştim, Kırkikindiler yıkar temizler her şeyi! Haziran’ın sonuna kadar dağları tarlaları bahçeleri çayırları yemyeşil patlatana kadar yağar! Aniden karşıma çıktı kaysı çiçekleri! Hiç beklemiyordum aniden o çiçeklerle karşılaşmaya, dedim profesör hanıma! Minicik pespembe yaprakları, ne kadar büyüleyici ışığı rengi, kızım gibi. Utana çekine dokunuverdim minicik bembeyaz yapraklarına, tir tir titriyorum korkudan, kızım gibi. Bir daha tomurcuklanmayacak bir daha gonca açmayacak, yeşermeyecek, kızım gibi! En tatlı çağını yaşarken aldın onu, göğsümün içinde çarpan yüreğimdi! Ne güzel gülüşü vardı! Gizlice uzaktan nazar değmesin diye kaçamak bakışlarla onu seyrederdim, dilim tutulurdu güzelliğine! Kızım genç kızların en güzeliydi!  Bahçeye koştuğunda doğa ağaçlar kuşlar canlanırdı. O çocukluk o masumiyet! Sümbülden menekşeden çayırlardan güllerden nergisten daha güzel kokuyordu! Hayatımın anlamı evimin bereketi, ailemin neşesi! Gizli gizli ama huşu içinde seyrederdim oyunlar oynamasını! Allahım bu ne büyük lütuf derdim. Artık kış hiç bitmeyecek, bahar hiç gelmeyecek! Vahşi siyasiler belediyeler müteahhitler yuvamı tuzağa düşürdü, bir tanemi yok ettiler, o ne korkunç ölüm, beton parçalarının altında! Kış hiç bitmeyecek, boşuna tatlı tatlı yağma Kırkikindileri, bahar hiç gelmeyecek! Ey kaysı çiçeği, ne diye ansızın böyle pespembe yapraklarınla önümü kestin, kış hiç bitmeyecek, bahar hiç gelmeyecek, ey kaysı çiçeği, pespembe yapraklarını açacak cesareti nereden buldun! Ey çiçek! Depremde ölen prensesimin yüzü de saklı minik beyaz çiçeklerinin içinde. Çaresizliğim beceriksizliğim de saklı bembeyaz çiçeklerinin içinde! Çığlıklarına yetişemediğim prensesimin sesi de saklı bembeyaz yapraklarının içinde! Prensesimin saflığı saklı sende! Prensesimin şarkılarını kim söyleyecek, kim kaldı bu sokakta, prensesimin arkadaşları da saklı bembeyaz tomurcuklarının içinde! Şu güpgüzel beyaz ve narin yapraklarını kim özenip saçına toka diye takacak! İncecikti kızım, zarafetini özledim, seni dalından hangi rüzgar hangi fırtına koparttı! Kim çelenk yapacak başına, resmini defterine kim çizecek ey çiçek, kim ince işlemeli bluzuna takıverecek, prensesimin hanım hanımcık halleri, ah çiçek, ne kadar benziyor utangaçlığı sana, pespembe yaprakların yanaklarına ne çok benziyor! Profesör hanım öyle deli deli bakma elimdeki çiçeklere! Ey kaysı çiçeği, güneşin ışığıyla baharı kim getirecek bana! Yoksa baharı hak etmemiz için prensesimi kurban mı aldın! O prensesimdi benim, mücevherlerden güzel küçücük elleri! Süslenip püslendiğinde işte benim Tanrıçam derdim, şimdi betonların altında, renkli silgileri de ders kitapları da flütü de ne güzel çalardı, oyuncakları da yatağı da betonların altında! Ey kaysı çiçeği, o da senin gibi böyle ışıl ışıl karşılardı beni. O da senin gibi içi içine sığmayan bir neşeyle konuşur oynardı benimle! Onun da senin gibi uzun sürmedi hayatı, kayboldu gitti, dünyam,  ne olur profesör hanım beni rahat bırakın! Bir daha yoluma önüme çıkma ey çiçek, açma bir daha böyle ne olur çiçek! Artık hiçbir şeye hiç kimseye inanmıyorum!  Ne olur açma bir daha! Dinimi ahlakımı hiçbir şeyi sevmiyorum artık! Kendimi tuhaf bir şeylere! Başka bir tapınak! Bir garip ibadet! Yağmur yağdığında avuçlarımı açıyor ıslatıyor yüzüme sürüyorum! Yeni bir din buldum kendime, işte böyle bir ibadet, güneş açtığında avuçlarımı güneşe açıyorum birkaç saniye! Avuçlarımı toprağa sürüyorum ve yüzümü sıvıyorum! Dua ediyorum herkesin prensesine! Tuhaf bir takıntı! Yanımdan sevmediğimi hissettiğim bir insan geçince, bu çirkin şeyi unutmak için yüzümü siliyorum avuçlarımla! Çirkin bir bina bir araba çirkin bir insan görünce, takıntı oldu, yüzümü sıvazlıyorum, hayali hemen kaybolsun diye! Ağaç görünce dokunuyorum! Çıplak kayalar görünce takıntı oldu teyemmüm abdest gibi kayayı sıvazlıyorum, hepsi birkaç saniye, hava bulutlanıp güneş kaybolunca toprağa ellerimi sürüyorum, bir tuhaflık başladı sen de fazla abartma profesör hanım! Uygarlık insanlık dinler ve öğrendiğim her şeyle ilişkimi kökünden kestim! Doğanın ortasında yapayalnızım, insanlığın ilk hali gibi. Kimse görmeden sessizce kayalara çiçeklere ağaçlara toprağa dokunmak ve yüzümü sıvamak ve dinsiz kitapsız sonsuzluk ortasına dua etmek! Doğmadan önce ne vardı ölümden sonra ne var, hiç bir şey bilmiyorum, bildiğim tek şey kayalar dağlar ağaçlar ve kaysı çiçeği, seni karşıma çıkartan hangi sebep? O sebebe yakarıyorum, ve kaysı çiçeği, şimdi beni prensesimle konuşturan pespembe yaprakların. Başka hiçbir şeye inanmıyorum! Güneşe avuçlarımı açmak ne kadar zamanımı alır ki profesör hanım, ilk yağan yağmurla avuçlarımı ıslatmak neden zahmet olsun ki. Toprağa ağaca ellerimi sürmek, prensesim, neredesin, kaysı çiçeklerinin yapraklarında çayırlarda tepelerde kuş sürüleri içinde, prensesim biliyorum, buralarda bir yerdesin! Kim aldı seni, Moğol sürüleri mi, çekirge sürüleri mi, vahşiler mi, istilaya mı uğradık, apartmanlarımızı sokakları şehirlerimizi dağları bomba gibi kim patlattı, Haçlılar mı, siyasiler mi, müteahhitler mi, bilmiyorum profesör hanım! Hititler birden bire aniden neden kayboldular nereye gittiler, kime sığındılar, dinlerine ne oldu, kralları nereye kaçtı ve sen, ey kırkikindiler, tarlaları dağları bahçeleri sular sular yeniden bereketlendirir, yabani erik çiçeklerini yeniden gonca gonca açarım mı diyorsun, hayır kaysı çiçeği, hayır profesör hanım, kışım bitmeyecek, bahar hiç gelmeyecek! Birkaç adım fay kırığı içine inip düşen prenseslerimi tane tane toplamak istedim. Sana iyi bir memleket bulamadım prensesim kaç git buradan. Bir kameraman elinde mikrofon, başımda bitti. Neyi inceliyorsunuz jeolog musunuz dedi. Hayır, Hititolog’um, dedim, anlamadı profesör hanım! Burada bir kıyamet koptu  artık kimse kimseyi anlamayacak! Kameraman: ‘Ne yapıyorsun, amca, dedi! II. Ramses’le Kadeş Andlaşması yaptık, prensesimi Mısır’a gelin gönderiyorum, dedim, İrkildi. O da yüzüme deliymişim gibi baktı, profesör hanım! Kadeş savaşını kim kazandı, kimse bilmiyor, dedim, gazeteciye, sen biliyor musun, Hititler mi kazandı, Mısır mı, hah hah hah bilemezsin tabii, o ünlü Mısır kraliçesi Nefertini benim kızım! Hitit kazansaydı kızını gelin diye firavuna gönderir miydi? II. Ramses dedi ki, ey Hitit halkı, sizin kralınızın evleri çürük hepsi başınıza düşüp sizi öldürdü, ama Mısır’da biz herkesin sığınacağı büyük (piramid) taştan evler yaptık. Bizim krallığımızı kimse yıkamaz! Hititler taştan yapılmış dev binaları görünce kendi krallarını küçümsemiş! Anlatırken gazeteciye profesör hanım, keyfim yerine geldi! Hititler neden çöktü dinleri krallıkları nerede? Yerden kaysı çiçeklerini topladım, ben de prensesimi Mısır’a gönderiyorum şimdi. Gazeteciye uzun uzun anlattım, Hititler çöküp yitince yerine Zeus’un kızı Artemis geldi. Artemis’in mermerden bir sürü memesi var! Efes’te Artemis’in yüzünü gördünüz mü? Ne kadar temiz saf yüzü var, herkes ona tapınır! Artemis iffetlidir bakirdir! Profesör hanım, gazeteciye, aklım çok karışık, ruhum kaldı mı bilemem, ama en doğrusunu anlattım, Hititlerin evleri çürüktü! Bakın şu enkaza kof ve ruhsuz, prensesim olmadan yaşanmaya değmez! Yüzüme tuhaf tuhaf baktılar, profesör hanım, sonra çekip gittiler! Zifiri karanlık bastı. Kaysı çiçekleri yerde hala ışıldıyordu! Tanrıları olmayan bir dünyada ben kimi neyi arıyorum! O gece kaysı ağacının altında uyudum. Öbür gece kaysı ağacının altında uyudum. Gece gökten melekler gibi başıma prenseslerim düştü. Öbür gün yine kaysı ağacı altında uyudum, rüzgar çıktı üstüme pespembe prenseslerim yaprak yaprak düştü! Sabah uyandığımda prenseslerimi elime aldım! Onlarla dans etmeye başladım profesör hanım! Neşeli pırıl pırıl bir sabaha uyandım! Dibine kadar sabaha kadar şarap içmiş gibiydim! Kaysı çiçekleri düşmesin diye her bir yaprağı havada yakalamaya başladım. Bir gün boyu zıpladım. Zıpladım Profesör hanım, zıpladım, her birini havada yakaladım. Kızımla doya doya oynadım, neşem yerine geldi! Bu minicik yapraklar prensesimin kanatları! Şimdi uçuyorlar şimdi goncaya dönüyor, bu yaprakların içinde beni mutlu eden bir melodi var, profesör hanın, gece boyu esti rüzgar, prensesim flüt çaldı! Gece yarısı bembeyaz yapraklar flütün sesiyle hücuma geçti! Sabaha gazeteci yanında birkaç adamla geldi, hepsi yüzüme vah vah acıyarak baktı. Beni bir sedyeye uzattılar! Bir ay geçti burdayım işte profesör hanım, her gün cebimden prenseslerimi çıkarttım tane tane pespembe yüzlerine bakıp bakıp tekrar koynuma attım! Ankara’dan gelmiş profesör hanıma koynumdan çıkarttığım kaysı çiçeklerini uzattım. Bir ayın her günü başımda bekledi! Cebimden çıkartıp prensesimi ona da gösterdim, öyle baktı suratıma, sonra ağlayıp sarıldı! Yalvarırım çizgiyi aşma dedi. İstersen bu çiçeklerle konuşabilirsin ama onlar bir çiçek fazla abartma, dedi. Bir daha uzattım pespembe bir yaprağı profesöre hanıma! Geriye attı kendini, çok korktu, dokunmak eline almak istemedi! Neden dokunmadı uzattığım çiçeğime, giden yiten aklım ona da bulaşır diye, mi… Korkma profesör hanım, sen alıver çiçeklerimi koynuna atıver, korkma uçup gidecek diye aklımız,  sen de sor kendine profesör hanım, hangi akıl?….’

Hititolog

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

9 Yorum

  1. 22 Mart 2023, 03:42

    Cumhuriyet kavramını en iyi Nihat Genç anlatır. Hakeza Cumhuriyet hissiyatını da en iyi Nihat Genç aktarır. Nihat Genç Cumhuriyet’tir.

  2. Bir müze kurulmalı Maraş a Hatay a Kırıkhan a Antep e..
    Bu makaleniz orta yerde destan yazılı bir kitabe gibi durmalı.
    Herkes okumalı.
    Ruhsuzlar a ruh gelsin..
    Vicdansızlara vicdan gelsin.
    Ama lakin; ruhsuzlar ve vicdansılzar aramızda olmasın. Onları başka diyarlara gönderme vakti gelmedi mi?

  3. Ne kadar da güzel anlatmışsın abi yüreğine kalemine sağlık her bahar Kırıkhan meyve bahçelerine Hatay nergis bahçelerine kırlara gider çiçeklerle umut doldururduk yüreğimizi bu sene gidemedik gitmek istemedik gitsek bile o ciceklere nasıl dokunacaktık.

  4. Nihat abi, nasıl sığdırıyorsun o kalbine, bunca yaşantıyı ve çileyi, bunca duyguyu ve kederi, bunca güzelliği ve sabırı.

    Abi çok büyük bir ozansın.

  5. beğenmedim…

  6. Ah Nihat Abim ah, senin böyle estetize ederek yazdığın trajediyi biz içlene içlene gözümüzden yaşlar süzüle süzüle okurken, en çok sarsan ve yakan bunu yaşayan insan var diye düşünmek. Bu bir anlatı değil; az evvel, şimdi-burada yaşandı, yaşanıyor ve bir nesil ölmediyse, bunu her Allah’ın gününde yaşaya yaşaya ölecek; öle öle yaşayacak yani. Bunu düşünmek, sen anlatınca tekrar anlamak, nefes alamamak! Ülkenin yarısının elinde o son dediğin pembe yaprak(!) varken biz birazdan güle oynaya muhabbete, işe, güce devam…Niye varım bilmiyorum Nihat Abi, niye varız biz? Hititler niye yok oldu, Latince nasıl öldü? Keşke bu sorular bize bi’ cevap verseydi? Ölüler soru doğurur; yaşayanlar felsefe, sanat, ilim, bilim yapsın diye. Evinde ölü olan arayamaz ki , oynayamaz ki bu sorularla; acıya battı koskoca millet, diri diri gömüldü. Dilerim Ata’mızın ilke ve hedefleriyle tarih bir de şöyle tekerrür eder: Çanakkale’den uyanıp Hatay’da bayrağımızı dalgalandırdığımız ilk günün heyecanlıyla, yine çıktık açık alınla diye diye, bu sefer umut ve mutluluktan ağlaya ağlaya sarılır, devrim marşları söyleyebiliriz hep beraber. Kaysı çiçeğinde teselli arayan o babaya merhem olur mu bilmem; ama gelen nesil kaysı çiçeklerine dahi bakınca ağlamasın diye.

  7. 😥👏👏👏👏

  8. Ben de bir Hititoloğum..
    Duygularla arkeoloji sarmalını ne güzel kaleme almışsınız..

  9. nıhat bey, kosenızde makale yerıne roman yazmaya basladınız. bı bırıncı bolum herhalde.

    ama haklısınız. sız ne yazarsanız yazın mıllet bıldıgını okuyor. saygılar.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!