Avatar
Nihat Genç

Şebnem Korur Fincancı

featured

Nihat Genç yazdı…

Adnan Oktar belgeselinin ikinci bölümü örgütü koruyan derin bağlantıları çözmeye devam ediyor!

Ve belgesel yayını sonrası Veryansın TV’ye çıkan Adnan Hoca örgütünü içeriden en iyi tanıyan ve örgütü ifşa eden ve sonra mağdurların yanında örgüte karşı amansız mücadele veren Özkan Mamati’nin açıklamaları damgasını vurdu!

Özkan Mamati Adnan Hocacıları kurtaran o meşhur işkence raporunu Şebnem Korur Fincancı verdi deyince kıyamet koptu, gözler Türk ordusu kimyasal silah kullandı diye iftira atan Şebnem Korur Fincancı’ya çevrildi!

İşkence raporu, şaibeli, olaydan altı yıl sonra verilmiş ve doğuştan kusurlu olan sanığa dahi o kusurun doğuştan değil işkenceyle oluştuğu iddiasıyla başlayan Özkan Mamati, Şebnem Korur Fincancı’yla Adnan Hoca örgütü arasındaki bağlantıların sadece işkence raporuyla değil onlarca yıl süren kronolojisine ait birçok ayrıntılı olay anlattı!

Özkan Mamati bir de Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun Adnan Hoca lehine meclis kürsüsünden yaptığı ‘derin’ katkılara dikkat çekti ve (Fatih Erbakan’ın parti içi bir mesele hakkında Adnan Hoca’dan yardım istediği görüşmeyi, yani Adnan Hoca’yla irtibatlı belgelenen kim varsa sağ sol demeden bir bir ifşa ediliyor, sorun sadece Şebnem Korur Fincancı değil) birçok şeyi anlattı!

Ve sonunda HDP’li (Dem Partili) bu isimlerin Adnan Hoca’ya desteği ve yakınlığı belgelenmiş oldu ve Şebnem Korur Fincancı alelacele twitten ve KRT TV’den açıklama yaptı!

Özkan Mamati’nin iddiaları inkar edilecek, üstü örtülecek, geçiştirilecek türden hiç değil! Ve Elif Şafak’ın intihaline destek olan tayfa gibi anında sol, liberal, HDP’li onlarca yazar Şebnem Korur’u savunmak için twitler attı, sahte işkence raporunu savunan!

Anlıyoruz ki Adnan Hoca’nın yanında daha önce ifşa edilen Ümit Kocasakal’ın desteği dışında şimdi de liberal sol ve HDP destekçisi Şebnem Korur Fincancı da belgesiyle radara girdi suçüstü yakalandı!

Bu ne demek, bir zamanlar sağcı tetikçileri Amerikancılıkla suçlayan solcular bu sefer kendileri yabancı istihbarat ağı Mossad’a destek verirken suçüstü yakalandılar!

Oysa bu filmin başrolünde hepimizin arkadaşı ve abisi geçen aylarda kanserden vefat eden ünlü polis şefi Adil Serdar Saçan vardı!

Filmin ürpertici konusu ise ‘Adnan Hoca’ya Neden Kimse Dokunamıyor’ idi!

Ki, Adnan Hoca örgütüne 1999 yılında soruşturma başlatmış ve örgüt üyelerinin ifadelerini almıştı ve film tam da burada kopmuştu!

Ve olaylar şöyle gelişiyor, Adnan Hoca Şebnem Korur Fincancı’dan altı yıl sonra işkence raporu alıyor ve gelişen süreçte Serdar Saçan’a işkence yapmaktan davalar açılıyor!

Ve FETÖ operasyonlarıyla hapse atılıyor ve sonra görevden ihraç ediliyor ve sonra onlarca mafya örgütünü sorgulamış Serdar Saçan’ın tek koruması silahını dahi alıyorlar!

Ve sonra devlet bu kadar haksızlığa ve gadre uğrayan Adil Serdar Saçan’ın cenazesine bir çelek dahi göndermiyor!

Özetle, Cumhuriyetçi Adil Serdar Saçan, Adnan Oktar’a dava açtığı için lime lime paramparça linç edilip göz korkutma ve yıldırma ‘örneği’ oluşturuluyor, işte Adnan Hoca örgütünü soruşturanların başına gelenin hali, diye!

İrili ufaklı çeşit çeşit mafya örgütlerini ‘organize şube’yi kurarak defalarca yılmadan soruşturmalar başlatan Adil Serdar Saçan hepimizin gözünde çok yaman bir polisti!

Delikanlı!

Harbi!

Cesur!

Gözünü budaktan sakınmayan!

Bir efsaneydi Adil Serdar Saçan!

Ve ‘nesli’ tükenmiş!

Ve hapisten çıktıktan sonra ‘arkadaşlığımız’ başladı yan yana bizlerle aynı sütunlarda yazmakla kalmadı uzun ve çok duygulu süren bir arkadaşlığımız oldu!

Hayatı boyunca hiçbir partiye hiçbir ideolojiye yakınlık duymadı, kendini hep Cumhuriyetçi, Atatürkçü, diye tanımladı!

Eyüp Sultan Camii önünden Adil Serdar Saçan’ı son yolculuğuna uğurlamak bizim için hiç de kolay olmadı çünkü kurmakta olduğumuz Cumhuriyetçi Vatansever Hareketi’nin bütün tartışma ve toplantılarında vardı ve en öndeydi!

Adnan Hoca örgütünün arkasında şeksiz şüphesiz İsrail uzantıları var! Ki, Adnan Hoca örgütüne FETÖ de dokunmadı! Ki, FETÖ örgütünün arkasında İsrail uzantıları var! Ki, şimdi önümüze belgesiyle Gergerlioğlu ve Şebnem Fincancı gibi etnik ve bölücü bir siyaseti savunanların arkasında da Amerika ve İsrail var!

Yaşımız itibariyle önce soğuk savaşı ve sonra 12 Eylül cuntasını ve sonra 90’lı yıllarda aydın suikastlerini ve sonra Ilımlı İslam ve FETÖ operasyonlarını ve sonra Türk ordusunun ortadan kaldırılması süreçlerini okuyucu gibi kitaptan ya da seyirci gibi dışardan değil bizatihi birçoğunuz gibi içinden yaşamış bir kardeşinizim!

1976 gibi 20’li yaşlarda henüz, içinde bulunduğum ülkücü milliyetçi gençlerle nereye sürüklendiğimizi bilmeden aksiyon içinde yüzlerce simayla tanışıyorsun ve bir uzun elli yıl boyunca bu ‘simaların’ bağlantıları üzerine ister istemez gözlemin deneyimlerin oluyor!

Öyle ki birileri Hiram Abas, Mehmet Eymür, Ruzi Nazar gibi isimleri 2000’li yıllarda ellerine yazması için MİT tarafından tutuşturulan kitaplarla henüz tanıdığında sizin o kitapları okumanıza gerek yok çünkü o isimlerin canlı tanığısınız! Ki, MİT’in kitap yazdırttığı insanlar bu ülkede algı ve manipülasyon yaptılar, Kurtlar Vadisi gibi!

Bu büyük kıyametvari kaostan kişi olarak kirlenmeden çıkmak bir mucizeydi ve ama bu büyük kıyametvari kaostan Cumhuriyet sağ çıkamadı! Ama aklınızda kim kimle iş görüyor kim kimle düşüp kalkıyor gibi bir harita oluşuyor ve bu harita herhangi bir olayda kestirimleriniz-çıkarımlarınızı nedense hep doğruluyor ve sizi haklı çıkartıyor!

Düşünün, sokakların henüz ateş almadığı o 70’li yıllarda, milliyetçi oluşumun komanda kadrosu vardı, gençlerin çoğu milli istihbaratın yerel görevlilerin çocukları aileleri ya da askerlerin yakınları çocukları, ki henüz kitleleşmemişti!

Bu abi kadrosundan Hiram Abas’ın tetikçilik işinde kullanılacak elemanları üstelik o günkü meşhur mafya babaları ilişkileriyle de teklifte bulunup kafalamasını bir şekilde duymuşsunuz ve sonra da ‘suikastlere’ şahit olmuşsunuz, ve sonra şöyle bir çıkarım yapıyorsunuz, muhtemelen bu işi şunlar yapmıştır, diye kestirebilme gücü!

Hayatımı kurtaran ve beni sakınan tedbirli kılan işte bu ‘kestirimler’, ‘tahminler’

Bu çıkarımları MİT ya da devletin yapamaması bilememesi mümkün mü, MİT’in zekası o 20 yaşındaki gençten daha mı düşük!

Diyelim Ankara’da ünlü savcı Doğan Öz öldürülüyor ve Abdi İpekçi öldürülüyor! Yazılanı çizileni okumama gerek yok kim kimi kullanmış olabilir bal gibi ortada ve aydın suikastlerinden Hrant’ın öldürülmesine kadar siz de ben de neden hiç yanılmıyoruz!

Milliyetçilerin nasıl kullanıldığı, FETÖ’nün nasıl kullanıldığı, ve sonra IŞİD’in nasıl kullanıldığı ve bu cenahtaki aydınların hangi derinliklerde ilişkiler içinde oldukları ve hatta kendine Atatürkçü diyen çoğu yazarın aslında aynı bağlantılar içinde olduğunu okuyucudan çok önce ‘kestirebilmek’ bir marifet de değil, kabak gibi ortada!

Bu kadar aleni çıplak gerçeği kasıtla görmeyen siyaset ve medya ve aydın kadrosu!

İşte komplonun asıl ayağı bu perdeleme!

Mesela kimse beni Tuncay Özkan’ın Cumhuriyet mitinglerinin masumluğuna inandıramaz, 28 Şubat’ın da arkasında yine İsrail’i aradım, eline MİT tarafından yazılıp kitap verilen ya da Hiram Abas bağlantılı kişilerin arşiviyle kitaplar yazanlara, beni kimse inandıramadı!

Elli yıla uzanan cinayet suikast ve darbeler ve kumpas ve operasyonlar ülkemizi mahvetti!

Hala aynı kullanışlı tezgah içinde yürüyen milliyetçi saf kardeşlerimiz çoğunlukta ve uzun süredir yanlarında etnik milliyetçi sol liberal abiler de var, ve, biz İsrail ve Mossad deyince, bize de hala komplocu ve tuhaf gözlerle bakıyorlar!

Ve bu tuhaf isimleri metinlerimizde bolca anmak yazılarımızın gücünü azaltıyor! Çünkü bizleri komplocu diye suçlayanlar da aynı mekanizmanın algı çalışması! Komplocu suçlamasıyla bizi deli, manyak, şizofren, meczup, gösterip güvenilirliğimiz ve itibarımızı düşürmeye çalışanlar da işte bu komplonun bir parçası! Ve Hiram Abas, Mehmet Eymür ve Ruzi Nazar yetiştirmeleri kalemler!

Oysa soğuk savaş dönemi komplodur, darbe komplodur, aydın cinayetleri komplodur, 90’lı yıllarda merkez sağ partilerin tasfiyesi komplodur, Ilımlı İslam ve FETÖ operasyonları komplodur!

Yani, bizatihi ‘tetikçilerle’ ‘suikastlerle’ insanımız yanlış algılara kasıtla sürüklenmiş ve ters manyellerle Türkiye Cumhuriyeti’yle kukla gibi oynanmıştır, çünkü 1960’lı yıllardan beri istihbarat teşkilatınız İsrail ve CIA’nın elinde oyuncaktır, bakın Hablemitoğlu davası; bu derin gücü hala kimse içerde sorguda tutamıyor!

Ve milliyetçi ve İslamcı yapılar aydınlarına kitlesine en tepesine kadar bu komplolarla ülkenin partilerine sivil derneklerine kılcal damarlarına kadar sızılmış kullanılmıştır, Adnan Oktar davası buna ideal bir örnektir, şöyle:

Bakın Adnan Oktar dosyasındaki bağlantının derinliğine, kediciklerle Rusya Devlet Başkanının tercümanı arasında bir konuşma geçiyor, Mevlüt Çavuşoğlu ile Putin arasında geçen! Ve bu konuşmayı tercüme eden Türk asıllı Rus kadın, kediciklere rapor veriyor, şok üstüne şok geçirmemiz gerekiyor, hayır, oralı olan yok!

Kedicikler uluslararası ilişkilerde ajan diye kullanılıyor, bakın, aynı ilişkiyi Ergenekon davasında görüyoruz:

Üsteğmen Serdar Öztürk’ün ofisinde ‘irticayla mücadele eylem planı’ diye bir belge bulunuyor! Bu belge kamuoyunda iki yıl istisnasız ve her gün konuşuluyor!

Serdar Öztürk bu belgenin ofisine kedicikler tarafından konulduğunu telefon kayıtlarıyla ortaya çıkartıyor ve söylüyor ve dava açıyor, sonuç, Serdar Öztürk hapse atılıyor ve bu belge bahane edilip Türk ordusunun binlerce subayı içeri atılıyor!

Serdar Öztürk’ün kediciklere dava açtığı bu mahkemeye ben de katıldım ve yazdım, sonuç, onca mahkumiyet sonrası devlet Serdar Öztürk’e 500 dolar tazminat ödüyor ve sonuç, belgenin sahte olduğu ortaya çıkıyor! Ama o gün mahkemede kedicikleri savunan avukat her akşam Sözcü, A Haber gibi ekranlarda ben Atatürkçüyüm nutuklarıyla konuşuyor!

Hatırlayın o yılları ‘İrticayla Eylem Planı’ diye bir belge var mı yok mu diye binlerce yandaş her Allah’ın günü topa giriyor ve belgeyi savunuyor, imzası ıslak mı değil mi diye!

İrticayla Eylem Planı belgesini Serdar Öztürk’ün ofisine kim koydu, kedicikler!

Ve bu belgenin varlığı neyi ifade ediyor?

Laiklik hedef alınıyor ve Türk ordusu temiz inançlı masum askerleri ordudan atıyor iftirası ve kumpası yani orduyu çökertmek için bahane oluşturuluyor, ki, işkence raporları ve Hrant suikasti bu algıyı tamamlayan işlev görüyor!

FETÖ ve Adnan Hoca örgütü dokunulmazlıklarını sadece büyük istihbarat güçlerinden almıyor aynı zamanda medyaya ve kamuoyuna büyük bir gözdağı verip susturmayı başarıyorlar!

Yani FETÖ ve kedicikler yalnız değil, algıyla kumpasla öyle geniş ve etkili bir algı ve kamuoyuna baskı oluşturuyorlar ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin sökümü parçalanması işte bu işkence raporları ve İrticayla Eylem Planı gibi belgelerle büyük iş gördü! Ülke işgal edildi, ülke yağma ve talan edildi ve ülkenin en büyük hukuk kurumları dağıtıldı!

Ve bu Mossad CIA oluşumu örgütleri onlarca yıl kimse konuşamıyor kimse üstün gidemiyor aksine tam destek veriyorlar, güce bakar mısınız?

Sütten ağzımız yandığı için ayranı pek tabii üfleyerek içiyoruz ve Gergerlioğlu gibi şaibeli bir ismin gençlerin yoğun izlediği Babala Tv gibi milliyetçiyim diye haykıran bir mecrada konuşturulup şirinleştirilmesi sizce de tuhaf değil mi?

Bugün anlıyoruz ki Şebnem Korur Fincancı’nın işkence raporu da sahte!

Ama bu raporla dürüstlüğüyle efsane olmuş bir polis müdürünü meslekten ihraç ediyorsunuz ve sonra da bu Adnan Hoca örgütüne neden kimse dokunamıyor diye yakınıyorsunuz!

60’lı yıllardan beri tetikçilere ve suikastlere kimse neden dokunamıyor!

Tamam, hadi sonunda belgelerin sahte olduğu ortaya çıktı, ne güzel değil mi, değil! Çünkü asıl amansız acımasız gerçeğimiz: kumpaslar sahtelikler ortaya çıksa da değişen hiçbir şey yok!

Çünkü karşımızdaki yapı hukuken sorgulanmıyor, çünkü rezil olmak utanmak duyguları hiç yok, çünkü yanlış da yapsalar hainlik de yapsalar kamuoyunda yine onları savunan görünmez ve bu cinayetlere kasıtla sessiz kalmış yazarlar görünmez ordular var!

Kamuoyuna, medyaya, sosyal ağlara, el koymuşlar! Siz istediğiniz kadar rezillik ve ihanetlerini ortaya çıkartın onlar hiçbir şey olmamış gibi yollarına devam ediyor! Devam eden, İsrail ve CIA bağlantısı ve algı ve kumpaslarının gücü!

Siz, üç-beş kişi direnin ve haklı çıkın, nihayetinde üç-beş kişisiniz, bu komplo deşifre edilse bile bu derin bağlantılarla ülkemizde siyaset yapan ana gövde zırnık yerinden oynamıyor!

İşte bu ‘ana gövde’ kamuoyunu elli uzun yılda bu kumpas ve cinayetlerle oluşturuldu! Suikastler hep onlara yaradı, hep onların önünü açtı, hep onları ‘yazar’ yaptı, hep onları ‘besledi’ ödülledi ve maaşladı ve sesleri çıkan hep onlar oldu!

Bugün Şebnem Korur Fincancı’ya sahip çıkanları bugünkü konumlarına yükselten önünü açan işte bu elli yılın cinayet ve suikastleri!

Varlıklarını nasıl inkar etsinler, efendilerine karşı nasıl gelsinler!

İrticayla Eylem Planı gibi ya da işkence raporları gibi ‘sahte evraklar’ yakayı ele verse de suçüstü yakalansa da hukukta ve kamuoyunda işte bu yüzden yaprak sallanmıyor!

Bu, işgalin gücünü derinliğini genişliğini gösteriyor!

Kılcal damarlarımıza kadar teslim olmuşuz!

Suç, suç olarak algılanmıyor! İhanet, ihanet olarak görülmüyor! Sahtekarlık, cezalandırılmıyor!

Hadi ‘hukuk’ işlemedi ve kamuoyu da sahtekarlığın karşısına çıkmıyor!

Tam tersine küçücük kızları rehin alarak iğfal ederek kurulmuş bir ajanlık örgütünden bütün ülke nefret etse de bu örgüte destek vermiş yardım ve yataklık yapmış kişiler siyasiler işte görüldüğü üzere çok büyük yazar aydın kamuoyu desteğini kendinize sorun nasıl bulabiliyor!

Sonuç, hainler cirit atıyor ve vatanseverler haklı olsa da masum çıksa da kovuluyor iftirayla karalanmaya marjinalize edilmeye devam ediyor!

Bir ajan örgütüne sahte belge vermek ne demek?

Bir ajan örgütüne mütalaa vermek destek çıkmak ne demek?

Yahu kardeşim elli yıl içinde aydınlarınız patır patır öldürüldü, Cumhuriyetiniz çökertildi ve bugün hala İsrail limanlarına mühimmat ve benzin taşıyorsunuz ve Şebnem Korur Fincancı’nın yanında olan örgütler bizatihi hala Amerikan silahıyla besleniyor!

Suçluları yakalamak işe yaramıyorsa bu kadar mahkemeyi niye kurmuşuz!

Hainler sahtekarlar kamuoyundan hala büyük destek görüyorsa, ahlak, etik, adalet, insanlık duyguları, ne işe yarar!

Filmin sonunda hakikat işe yaramıyorsa bir toplumun varlığından söz edebilir miyiz? Bu bir işgal ve teslim olma hali!

Abilerin abisi Adil Serdar Saçan abi, vaziyet hiç değişmedi, gerçek hala işe yaramıyor!

Kardeşlerim, bu  topraklarda en çok sansür uygulanan engellenen bir yazarım, son olarak da Youtube’da 7 Mart’a kadar konuşamayacağım, neden, Gazze üzerine söylediklerim üzerine, bir suç ve ihlal olmadığı halde!

Kardeşlerim, yılmadan durmadan Cumhuriyet’i savunmayı ve dürüstlüğü bölüşmemiz lazım!

Çünkü fazla dürüstlük aklı selimi bozar!

Fazla dürüst insanlar kamuoyu için çok tehlikelidir!

Bakın hayranı ve aşığı olduğum tüm dünya siyasetini kökünden dönüştüren Fransız İhtilali’nin en ünlü ismi Robespierre’dir!

Robespierre hukuk okumuş ve monarşi yıkılınca kurucu meclise çağrılmış ve ‘dürüst avukat’ olarak sokakta isyan eden halk tarafından çok sevilmiş!

Dürüst avukat, Cumhuriyet’i düşmanlarına karşı savunuyordu ancak o kadar dürüsttü ki hiç acıması yoktu!

Ve gün geldi, devrimin başına geçti ve papazları aristokratları sürüyle giyotine gönderdi, yetmedi, gün geldi, dürüstlüğü başına bela oldu ve Cumhuriyet’i düşmanlarından korumak ideali uğruna en yakın arkadaşlarını giyotine gönderdi ve talih… 36 yaşında kendi başı da giyotine kurban gitti!

Dürüst insanların yalnızlığı başka bir felaketin kapısını açar, hakimler, siyaset, kamuoyu, hepimiz Cumhuriyet’i birlikte savunup birbirimize güç vermeliyiz!

Dürüstlük sizi biler ve keskinleştirir, bıçağı çok serttir, ya kanser olursunuz Adil Serdar Saçan gibi ya da Robespierre olmaya yatkın!

12 Eylül yıllarında iç savaşa katılmamış sıradan insanlar gerçekten ülkelerini seviyor ve savaşan tarafları yabancıların oyununa gelmekle suçluyor ve kin kusuyorlardı, ve bu sıradan insanların ağzında ortak bir motto vardı: ‘Hepsini asacaksın’ diye!

Kimileri, evet, astı, işkencelerden geçirdi ancak bu dürüst ve çok haklı geniş kitleler, ‘bunlar bir daha gelmesin de kim gelirse gelsin’ diye o güne kadar hiç tanımadıkları Özal’a oy verdi!

60’lı yıllarda istihbaratımıza sızan CIA ve Mossad bu sefer devlete orduya emniyete hukuka meşru aleni ve cemaatler kitleler haliyle giriverdi!

Yani dürüstlük bölüşülmediği ve siyasette zemin bulamadığı zaman her iki tarafı da keskin kılıçtır, Hitler’in de gururu kırılmış Almanya’da iç savaş sürerken çok haklı gerekçeleri vardı!

Bu yüzden hakimler yazarlar kamuoyu aleni ihanete ve sahtekarlığa ve kumpasa karşı bu ağır yükü birlikte kaldırmalıdır!

Tek kişinin, bir avuç azınlığın haklılığı, acımasız dürüstlüğün ve affetmez aşırı ahlakçılığın kapılarını açar, kutuplaştırır sertleştirir!

Ve Mossad ve CIA’nın elini ovuşturup istediği de budur, yetiştirdiği yumurtaları tokuşturup kırdırtmak için!

Şebnem Korur Fincancı

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

7 Yorum

  1. Sayın moderator yorumumu niye onaylamiyorsunuz? Kocasakal’ın Cumhuriyetçilik konusunda sizden eksiği yok fazlası var. Mütalaa vermismiş… siz Zafer’i alladiniz pulladiniz o da gitti Erdoğan’a yar oldu. Onu ne yapacağız ?

  2. Bu Adnan denen sürüngen Eppstein’ın bir kopyası, yerel şubesidir.
    Içiniz rahat olsun, soğukkanlı durun ve şüpheye düşmeyin.
    Yengi bizimdir.
    Dürüstlük, delikanlılık ve yürekli insanlar er yada geç hep kazanırlar.

  3. Bu kadın ve benzerleri yüzünden uzun süredir oy kullanmıyorum tabipler odası seçimlerinde

  4. “1976 gibi 20’li yaşlarda henüz, içinde bulunduğum ülkücü milliyetçi gençlerle nereye sürüklendiğimizi bilmeden” Yazının bu satırı hem yaş ve hem de mensup olduğum siyasi ideolojiyle aynen örtüşüyor. Yer Ankara Demirtepe Cumhuriyetin ihdas ettiği bir meslek lisesi. Yoksul ama isdidatlı 5- 6 bin orta okul mezunu aday arasından en fazla 100-120 öğrenci alıyor. 2 yaş tashihim olduğundan ilkokulda kaybettiğim 2 yıl +1 yıl boştan sonra bu okula 10. sırada kazanarak adım atıyorum. Eğer okul yatılı olmasa o günkü ortam ve bizi de sokağa çekecek ve 1977 de mezun olup güzel yurdumun bir ilçesine atanıyorum ve o yaz tecil hakkım olduğu halde feragat edip askere gidiyorum. 1979 da dönüyorum pat 1 yıl sonra malum 12 Eylül 1980 darbesi. Bu böyle olmaz deyip Anadolu Üniversitesini dışardan okuyup mezuniyetle biraz aydınlanma sonra Oda tv, sky tv derken Nihat GENÇ isimli bir sosyoloji filozofuyla karşılaşma. Bizim kuşak Cumhuriyet erdemlerini iyi öğreten öğretmenlerle ilk okulu okudu. Şimdilerde onlar gittiler o görevi el an Nihat GENÇ idame ettiriyor. Kalemin keskin, ömrün uzun olsun Nihat GENÇ.

  5. Helal sana Nihat Genç. Var mı böyle bir yazar medyada?

  6. 13 Şubat 2024, 10:47

    Gerçeğimizi ortaya koymaktasınız yazılarınızla minnet ve saygılar..

  7. 13 Şubat 2024, 10:17

    Teşekkürler Nihat Genç. Bu kötü günlerin geçmesini bekliyorum. Kendime tek tesellim, “Hiç bir kötülük sonsuza kadar sürmez”. Aydınlık ve güzel günlere birlik ve beraberlik içinde ulaşmayı diliyorum.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!