Şahin Filiz yazdı…
Türkiye’de Şeriat hukukunun öngörülemeyen sonuçlarına ilişkin çözümlemeler yaparak şeriat savunucusu bir grup azgın azınlığın akıl fukaralığını bir nebze olsun iyileştirmeye yönelik uyarıcı bir yazı yazmak Türkiye gündemini daha fazla meşgul etmemesi açısından önem taşımaktadır.
Laiklik ve Türklük, Anayasamızda birbirinden ayrılmaz ilkelerdir. Temelden düşünülecek olursa Türklük ve Türk kimliği, ilk dört maddede özetlenen tartışılması teklif dahi edilemeyecek olan belirleyici ilkeleri tek başına temsil eder. Yüzyıllardır, kendisi gibi dindar olmayan din kardeşlerini kan denizinde boğan ve masum Müslümanların kanıyla, canıyla, malıyla beslenip semiren sivri akıllı bir ahmaklar kulübü, 4. Maddeyi değiştirme tartışmaları başlatarak Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına kökten kasteden talepleri dillerine dolamaktadır. Bu sinsi yaklaşım, egemen irade olan Türklüğü hedef alarak bir kuşla aslında onlarca kuşu avlama planıdır. Talibancı, cihatçı, selefi radikal dincilik, samimi Müslümanlığı, Türklerin hoşgörülü, çağdaş, laik ve aydınlanmacı dindarlığını düşman ilan etmiş; barışçı ve evrensel İslam anlayışına savaş açmıştır. Bu aşamadan sonra Anayasamızın vicdan, dini inanç ve kanaat özgürlüğünün güvencesi ve aynı zamanda dinsel istismarı önleyici 24. Maddesi de aynı çevrelerin hedefindedir. Buna 66. Maddeyi de dahil edebiliriz.
Şeriat İslam değildir gerçeği ışığında, barışçı ve birleştirici İslam anlayışının karşısında olan bu Ortaçağ artığı gerici çevreler, bayrağa, vatana, millet şuuruna ve ülkenin bağımsızlığına topyekûn cephe almışlardır. Dillerinde şeriat, ruhlarının karanlıklarında ise Türkiye Cumhuriyeti’ni ve ulusal birliği parçalamaya yönelik emperyalist emellerin taşeronluğuna olan kör itaat, amaçlarının hiçbir zaman ‘İslam’ı daha içten yaşamak’ olmadığını her fırsatta ortaya koymaktadır. İslam’ı kullanarak şeriat adı altında Türk milletini ve Türk devletini yok etmekten başka hiçbir amacı olmayan bu ‘ahmaklar çetesi’, dinli-dinsiz demeden ittifak etmekte sakınca görmeyerek asıl niyetlerinin asla samimi Müslümanlık olmadığını açık-seçik sergilemekten çekinmemektedir. Türk milletine TV ekranlarında ‘ahmak’ diye hakaret eden Hizbullah bağlantılı bir konuşmacı, nitekim, ne Hizbullah’a, ne de PKK’ya terör örgütü diyemeyeceğini açıkça belirterek din bahanesiyle her türlü hukuksuzluğa ve teröre nasıl hoşgörü ile yaklaştığını doğrudan dillendirmiş, hatta Cumhuriyet’i yıkmada din faktörünün belirleyici olmadığını adeta her platformda haykırmıştır.
O halde hedefte Türk kimliği ve onun içerdiği laiklik esası vardır ve şeriatçılık savı öne sürülerek İslam ile Türk halkı karşı karşıya getirilmektedir. Amaçları İslam dinine de darbe vurmaktır ve bu saldırılar, halkımızı İslam’dan uzaklaştırmaktadır. Diyanet İşleri Başkanı, “ateizm, agnostisizm çığ gibi büyüyor’ diye yakınacağına başında bulunduğu Cumhuriyet kurumunu barışçı ve laik İslam anlayışı için seferber etmelidir.
Akıl fukaralığı, Türklüğe ve laikliğe ayırt etmeksizin bu yüzden saldırmaktadır.
ŞERİAT UYGULANABİLİR BİR HUKUK SİSTEMİ DEĞİLDİR
Türkiye’de laikliğin Şeriat hukukuyla değiştirilmesi varsayımsal senaryosu, spekülasyonlarla ve beklenmeyen sonuçlarla dolu karmaşık ve tartışmalı bir konudur. Türkiye’deki mevcut siyasi manzara daha muhafazakâr ve İslam etkisindeki bir yaklaşıma doğru eğilim gösterse de Şeriat hukukunun tam ölçekli uygulanması oldukça düşük bir ihtimaldir ve büyük ihtimalle önemli bir muhalefetle karşılaşacaktır. Yine de böylesi radikal bir değişimin potansiyel sonuçlarını araştırmak, Türk toplumu, uluslararası ilişkileri ve genel geleceği üzerindeki potansiyel etkisini anlamak için çok önemlidir.
SOSYAL VE KÜLTÜREL ETKİ
Kadın Hakları: Şeriat hukukunun en önemli ve tartışmalı yönlerinden biri kadınların statüsüyle ilgilidir. Şeriat hukuku katı giyim kuralları emreder, kadınların hareket ve sosyal etkileşim özgürlüğünü sınırlar ve eğitim ve istihdama erişimlerini kısıtlar. Şeriat hukukunun uygulanması, muhtemelen son yıllarda Türk kadınlarının zorlukla elde ettiği hak ve özgürlüklerin önemli ölçüde geri alınmasına yol açacaktır.
Dini Özgürlük: Şeriat hukuku İslami ilkelere dayandırılsa da özellikle Hristiyanlar, Yahudiler ve Aleviler gibi dini azınlıklar olmak üzere Müslüman olmayanlara karşı ayrımcılığa yol açacaktır. Laik Türkiye’nin temel taşı olan dini özgürlük kavramı ciddi şekilde sorgulanacak ve potansiyel olarak toplumsal huzursuzluğa ve gerginliklere yol açacaktır.
Kişisel Özgürlükler: Şeriat hukuku genellikle alkol tüketimi ve belirli eğlence biçimlerinin yasaklanması gibi kişisel davranışlarla ilgili katı kurallar belirler. Kişisel özgürlüklere bu tür kısıtlamaların getirilmesi, gözetimin artmasına ve bireysel özgürlükte düşüşe yol açarak daha muhafazakâr ve kısıtlayıcı bir toplum yaratabilir.
Hukuk Sistemi: Yorum ve emsal vurgusu ile Şeriat hukuku, laik bir çerçeveye dayanan mevcut Türk hukuk sisteminden önemli ölçüde farklıdır. Şeriat hukukunun uygulanması, hukuk sisteminin tamamen elden geçirilmesini gerektirir ve bu da potansiyel olarak karışıklığa ve belirsizliğe yol açarak mülkiyet haklarından ceza adaletine kadar her şeyi etkiler.
EKONOMİK VE POLİTİK ETKİ
Yabancı Yatırım: Türkiye’nin mevcut ekonomik büyümesi ve küresel entegrasyonu, laik statüsüyle iç içedir, yabancı yatırımı çeker ve uluslararası ticareti teşvik eder. Şeriat hukukunun uygulanması muhtemelen yabancı yatırımı caydırır, Türkiye’nin itibarını zedeler ve onu uluslararası toplumdan yalıtır.
Siyasi İstikrarsızlık: Şeriat hukukunun uygulanması, laikler, azınlıklar ve hatta katı yorumuna karşı çıkan ılımlı Müslümanlar dahil olmak üzere Türk toplumunun çeşitli kesimlerinden önemli bir direnişle karşılaşacaktır. Bu direniş, potansiyel olarak toplumsal huzursuzluğa, protestolara ve hatta siyasi istikrarsızlığa yol açabilir ve ülkenin yönetimini ve istikrarını etkileyebilir.
Uluslararası İlişkiler: Türkiye’nin Batı ile Doğu arasında bir köprü olarak mevcut konumu, Şeriat hukukunun uygulanmasıyla tehlikeye girecektir. Türkiye’nin Batılı müttefikleriyle, özellikle de Avrupa ülkeleriyle ilişkileri gerginleşebilir ve bu da yaptırımlara ve daha fazla izolasyona yol açabilir.
ÖNGÖRÜLEMEYEN SONUÇLAR
Dini Aşırılık: Şeriat hukukunun ve savunucuların amacı sözde daha muhafazakâr ve İslami bir yaşam biçimini teşvik etmek olsa da uygulanması istemeden dini aşırılığı körükleyebilir. Taliban Afganistan’ı ve Arabistan örnekleri buna en somut örneklerdir. Laik bir hükümet tarafından ezilme algısı, Şeriat hukukunun kendi yorumunu dayatmaya çalışan radikal İslam gruplarının artmasına yol açabilir ve bu da potansiyel olarak şiddete ve terörizme yol açabilir.
Toplumsal Parçalanma: Şeriat hukukunun uygulanması, mevcut toplumsal bölünmeleri daha da kötüleştirecek ve onu destekleyenler ile ona karşı çıkanlar arasında derin bir uçurum yaratacaktır. Bu, toplumsal uyumu daha da aşındırabilir ve daha parçalanmış ve kutuplaşmış bir toplum yaratabilir ve ortak zorlukları ele almayı ve birleşik bir cephe oluşturmayı daha da zorlaştırabilir.
Türkiye’de laikliğin Şeriat hukukuyla değiştirilmesi, derin ve kapsamlı sonuçları olacak varsayımsal bir senaryodur. Kadın hakları, din özgürlüğü, kişisel özgürlükler, ekonomik büyüme ve uluslararası ilişkiler üzerindeki potansiyel etki önemlidir ve zararlı olma olasılığı yüksektir. Kesin sonuçları tahmin etmek zor olsa da toplumsal huzursuzluk, siyasi istikrarsızlık ve Türkiye’nin uluslararası itibarında düşüş olasılığı yüksektir. Sonuç olarak, Şeriat hukukunun uygulanması muhtemelen daha az hoşgörülü, daha az demokratik ve daha az müreffeh bir Türkiye’ye yol açacaktır.
ELEŞTİREL DÜŞÜNMEYİ VE AÇIK DİYALOĞU TEŞVİK ETMEK
Türkiye’de laiklik, toplumsal ve kültürel modernleşme ve ilerleme süreci olarak devam eden Türk Aydınlanması’nda önemli bir rol oynar ve ülkenin çeşitli yönlerden ilerlemesine katkıda bulunur:
Din ve Devletin Ayrılması: Türkiye’de laiklik, dini otoritenin yasaları, politikaları veya eğitimi dikte etmemesini sağlar. Bu, eleştirel düşünme için alan yaratır, bireylerin çeşitli bakış açılarıyla etkileşime girmesine, yerleşik normlara meydan okumasına ve kendi entelektüel çerçevelerini geliştirmesine olanak tanır.
İfade Özgürlüğü: Laiklik, konuşma ve ifade özgürlüğünü garanti eder, din, siyaset ve toplumsal konularda açık tartışmaları kolaylaştırır. Bu ortam, bireylerin muhalif görüşlerini ifade etmelerini, geleneksel inançları sorgulamalarını ve alternatif yorumları teşvik etmelerini sağlar ve sonuçta daha bilgili ve katılımcı bir toplum yaratır.
Akademik Özgürlük: Laiklik, araştırmacıların ve akademisyenlerin dini kısıtlamalar olmaksızın çeşitli bilgi alanlarını keşfetmelerine olanak tanıyan akademik özgürlüğü teşvik eder. Bu, eleştirel analizi, bilimsel araştırmayı ve bilginin kendi iyiliği için peşinde koşmayı teşvik ederek aydınlanma sürecini besler.
SOSYAL EŞİTLİK VE HOŞGÖRÜYÜ TEŞVİK ETMEK
Azınlık Hakları: Laiklik, dini bağlılıktan bağımsız olarak yasa önünde eşitlik ilkesini savunur. Bu, dini azınlıkların haklarını korur ve daha kapsayıcı bir toplum teşvik ederek dini önyargı ve ayrımcılığı önler. Daha da önemlisi, aynı dine inanan insanların farklı inanma tarzlarına karşı saygılı olma kültürünü yaratır.
Cinsiyet Eşitliği: Türkiye’de laiklik, kadın haklarını ilerletmede, geleneksel cinsiyet rollerine meydan okumada ve cinsiyet eşitliğini teşvik etmede etkili olmuştur. Bu, kadınların toplumda daha fazla yer almasını, eğitime, istihdama ve siyasi katılıma katkıda bulunmasını sağlamıştır.
Sosyal Uyum: Farklı inanç ve görüşlere sahip insanlar arasında diyalog ve anlayış için bir alan yaratarak laiklik, sosyal uyumu teşvik eder ve dini çatışma riskini azaltır. Bu, bireylerin çeşitli geçmişlerine rağmen barış içinde bir arada yaşayabilecekleri daha birleşik ve uyumlu bir toplum teşvik eder.
MODERNLEŞMEYİ VE KALKINMAYI TEŞVİK ETMEK
Ekonomik Kalkınma: Laiklik, rasyonel karar alma, şeffaflık ve liyakate dayalı sistemleri teşvik ederek ekonomik kalkınmayı kolaylaştırır. Bu, daha rekabetçi ve yenilikçi bir ortam yaratır, yabancı yatırımı çeker ve ekonomik büyümeyi teşvik eder.
Teknolojik İlerleme: Laiklik, bilimsel araştırmayı, teknolojik yeniliği ve modern uygulamaların benimsenmesini teşvik ederek Türkiye’nin sağlık, eğitim ve altyapı gibi çeşitli alanlarda ilerlemesine katkıda bulunur.
Uluslararası İlişkiler: Laik bir Türkiye, uluslararası toplumda daha güvenilir bir ortak olarak algılanır, olumlu ilişkileri teşvik eder ve küresel zorluklar konusunda iş birliğini kolaylaştırır. Bu, Türkiye’nin dünya sahnesindeki konumunu güçlendirir, çıkarlarını destekler ve gelişimine katkıda bulunur.
BİREYSEL ÖZGÜRLÜKLERİN KORUNMASI
Bireysel Özerklik: Laiklik, bireylerin dini otoritelerden aşırı baskı görmeden kendi inançlarını ve uygulamalarını seçmelerine izin vererek bireysel özgürlük ve özerkliğe vurgu yapar. Bu, kişisel sorumluluk ve kendi kaderini tayin etme duygusunu teşvik ederek bireylere kendi hayatlarını şekillendirme gücü verir.
İnsan Hakları: Laiklik, insan haklarını korur, bireylerin dini inançları veya uygulamaları ne olursa olsun adil ve onurlu bir şekilde muamele görmelerini sağlar. Bu, vicdan, düşünce ve din özgürlüğü haklarını koruyarak daha adil ve eşitlikçi bir topluma katkıda bulunur.
Sonuç olarak, Türkiye’deki laiklik, eleştirel düşünmeyi, toplumsal eşitliği, modernleşmeyi ve bireysel özgürlükleri teşvik ederek Türk Aydınlanmasının temel taşı olarak hizmet eder. Aydınlanma süreci sürekli ve karmaşık olsa da laiklik, daha ilerici, hoşgörülü ve müreffeh bir Türkiye için temel bir çerçeve sağlar. Açık diyaloğa izin verir, eleştirel düşünmeyi teşvik eder ve bireysel hakları koruyarak çeşitliliği, ilerlemeyi ve bilgi arayışını benimseyen bir toplumun gelişimini kolaylaştırır.
HALİFELİĞİN VE DİNİ OTORİTENİN KALDIRILMASI
Atatürk’ün ilkeleri ve reformları, Türkiye’de laikliğin kurulması ve sürdürülmesinde önemli bir rol oynamıştır. Altı Ok’ta (Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik, Devrimcilik ve Reformizm) somutlaşan vizyonu, Türk toplumunu modernize etmeyi ve modern, laik bir ulus-devlet yaratmayı amaçlamıştır.
Atatürk ilkeleri Türkiye’de Cumhuriyet’le bütünleşmiş kalıcı etkileri yaratmıştır:
Osmanlı Dini Etkisinin Sonu: Atatürk, 1924’te Halifeliği kaldırarak Osmanlı İmparatorluğu üzerinde egemenlik kuran dini otoriteyi ortadan kaldırdı. Bu eylem, siyasi iktidarın dini temelini ortadan kaldırarak laik bir devletin yolunu açtı.
Din ve Devletin Ayrılması: Halifeliğin kaldırılması, din ve devletin ayrılmasının açık bir ilanıydı ve laiklik ilkesini yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin temel köşe taşı olarak belirledi.
LAİK BİR HUKUK SİSTEMİNİN KURULMASI
Kanunların Kanunlaştırılması: Atatürk, Osmanlı döneminde yürürlükte olan İslam Şeriat hukukunun yerine modern medeni hukuka dayalı yeni bir hukuk sistemi uyguladı. Bu kanunlaştırılmış yasal çerçeve, dini inançlara bakılmaksızın kanun önünde eşitliği sağladı ve devletin laik doğasını daha da sağlamlaştırdı.
Sınırlı Dini Özgürlük: Atatürk’ün reformları, tüm dinler için ibadet özgürlüğünü sağlarken, aynı zamanda dini kurumların siyasi işlere karışmasını önlemeyi de amaçlıyordu. Bu denge, din ve devletin ayrılığını güvence altına alırken dini özgürlüğü korumayı amaçlıyordu.
EĞİTİM VE OKURYAZARLIĞIN TEŞVİKİ
Eğitimin Modernizasyonu: Atatürk, bilime, teknolojiye ve eleştirel düşünceye odaklanan modern, laik bir eğitim sistemi kurarak eğitime öncelik verdi. Bu sistem, laik bir demokrasiye aktif olarak katılabilecek bilgili vatandaşlar yetiştirmeyi amaçlıyordu.
Din Eğitiminin Kaldırılması: Din eğitimi müfredattan kaldırıldı, eleştirel düşünmeyi ve bilimsel araştırmayı teşvik eden laik derslerle değiştirildi. Bu, dini dogmalardan daha az etkilenen ve çeşitli bakış açılarına daha açık bir toplum yaratmayı amaçlıyordu.
SOSYAL VE KÜLTÜREL REFORMLAR
Modern Giyim Kuralları: Atatürk, geleneksel İslami kıyafetlerin yerine Batı giyim kurallarının benimsenmesini teşvik etti. Bu, cinsiyet eşitliğini teşvik etmeyi ve toplumsal normları modernize ederek daha laik bir bakış açısını teşvik etmeyi amaçlıyordu.
Medeni Kanun ve Aile Hukuku: Yeni bir medeni kanun ve aile hukukunun kabulü, çok eşliliği ortadan kaldırdı ve kadınlar için evlilik ve mirasta eşit haklar tesis etti. Bu reformlar, aile hukukunun geleneksel dini yorumlarına meydan okudu ve cinsiyet eşitliğini teşvik etti.
KÜLTÜR DEVRİMİ VE ULUSAL KİMLİK
Türk Dil Reformu: Atatürk, Arap alfabesini Latin alfabesiyle değiştirerek bir dil reformuna öncülük etti. Bu, okuryazarlığı ve bilgiye erişimi kolaylaştırdı ve dini bağlılıktan ziyade paylaşılan bir dile dayalı daha birleşik bir ulusal kimlik yarattı.
Milliyetçi İdeoloji: Atatürk, Türk kimliğini, kültürünü ve tarihini vurgulayan güçlü bir milliyetçi ideolojiyi teşvik etti. Bu, dini bölünmeleri aşan ve laik bir ulus olarak paylaşılan bir amaç duygusunu teşvik eden bir ulusal birlik duygusu yaratmayı amaçlıyordu. Sonuç olarak, Atatürk’ün ilkeleri ve reformları laik bir Türkiye’nin kurulmasında etkili olmuştur. Dini otoritenin etkisinden uzak, modern, ilerici bir ulus-devlet vizyonu, Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini oluşturmuş ve bugün de kimliğini ve siyasi manzarasını şekillendirmeye devam etmektedir.
Bütün bunlar, ilk dört ve ilgili maddelerde belirlenen ilkeler sayesinde elde edilebilmiştir. Cumhuriyet’in kazanımları yerine, İslam dünyasının tarihsel kayıplarını ikame etmeye çalışmak, öncelikle hem İslam’ın ve hem Türkiye Cumhuriyeti’nin kötülüğünü istemekten başka hiçbir anlama gelmez. Bu akıl fukaralığının sonu, Türkiye’yi Lübnanlaştırmaktır. Asla iyi niyetle açıklanması mümkün olmayan emperyalist bir operasyonun içerideki yansıması işte bu aklı fukaralığıdır.
Lübnan’da son iki gündür İsrail, yaptığı haberleşme cihazlarını masum insanların ceplerinde patlatarak onlarca kişinin ölümüne neden olmuştur, olmaktadır ve ne yazık ki bundan sonra da olacaktır. Peki İsrail bu yanlışı yaparken biz nerede yanlış yapıyoruz diye kendini hesaba çekmesi gerekenler, siyasal İslamcılar değil mi?
Herkes haksızken yalnız biz mi haklıyız?