Dünya bugün siyasi istikrarsızlık, jeopolitik çatlaklar, güvenlik sorunları, enerji fiyatlarında oynaklık, kur oyunları ve ticaret savaşları gibi tartışmalarla adeta sarsılıyor.
Tüm yaşananlar aslında doğal çünkü gelinen noktada inkâr edilemez bir olguyla karşı karşıyayız:
Eski dünya düzeni miadını doldurdu, yenisi yerleşiyor!
Dünyada yaşanan değişimler incelendiğinde ABD saltanatının sona ermekte olduğu rahatlıkla tespit edilebiliyor çünkü o saltanatın en önemli sütunu olan doların küresel rezerv para birimi konumu bile artık tartışılıyor.
ABD’nin en önemli üstünlüğü kendi parası olan doları dünyada kabul ettirebilmesine dayanıyor. Elbette bunu sağlayan ekonomik ve askeri koşullar var. Ya da vardı!
Modern iktisadi sistemin temelleri ikinci dünya savaşının sonlarında 1944’te Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) atılmıştı. O tarihlerde savaşın sonucu artık üç aşağı beş yukarı ortaya çıkmış, Hitler Almanya’sı kaybetmeye mahkûm olmuştu.
Batı dünyasının başını çektiği galip güçler savaş sonrası kurulacak ekonomik düzeni masaya yatırmak için ABD’nin Bretton Woods kasabasında bir araya gelmişti. Bu konferans, sonrasında Dünya Bankası, IMF, GATT (daha sonra Dünya Ticaret Örgütü) gibi uluslararası ekonomiyi düzenleyecek kurumları doğurmuştu.
Savaş sonrası yapılacak yatırımlar için kaynak sağlama, mali sorunları çözme ve ticareti kolaylaştırma yeni düzenlenecek sistemde bu uluslararası organizasyonlar vasıtasıyla mümkün olmuştu.
Bretton Woods toplantılarının tasarladığı sistemin uluslararası ekonomik işleyişinde en önemli konulardan biri de dünya rezerv parasının ne olacağıydı.
İngiltere heyeti adına görüşlerini sunan meşhur iktisatçı Keynes, uluslararası ödemeler sisteminde kullanılması için ortak bir para birimi yaratılmasını ve tüm ülkelerin kendi paralarını bu ortak para birimine bağlamasını önerdi. Ancak ABD heyeti adına Hazine Bakanlığı’ndan toplantıya katılan ekonomist White’ın önerisi bambaşkaydı. Buna göre ABD para birimi dolar altına, diğer tüm ülke para birimleri de dolara sabit oranda endekslenmeliydi.
ABD dolar karşılığında bu sistemi kabul eden her ülkeye değişim için altın vermeyi taahhüt edecekti.
Keynes’in görüşünün daha sağlam temellere dayanmasına ve geniş bir destek bulmasına karşın sonunda kazanan White oldu.
Nasıl olmazdı?
ABD en büyük güçtü, savaş sonrası dönemin patronu da o olmalıydı. Nihayetinde bir ons altın otuz dört dolara, diğer ülke para birimleri de oranlarıyla dolara endekslendi.
Bu sistem 1970’lere kadar sürdü.
Yerini ise ayrı bir yazının konusu olan petrodolar sistemi aldı.
Yani resmi olarak doların altına endekslenmesinin yerini gayri resmi olarak stratejik emtia petrolün dolara endekslenmesi aldı.
Dünyanın neresinde petrol üretilirse üretilsin uluslararası ticareti dolar cinsinden olacaktı. Uymayanlar dev askeri güçle cezalandırılacaktı.
Sistem değişir gözükse de aslında değişmemiş, sadece balans ayarına uğramıştı. Dolar her daim küresel rezerv para konumunu korumuştu.
Ne ilginçtir ki bu sistem tam 75 yıl sonra tartışılıyor.
Öyle ki İngiltere Merkez Bankası başkanı artık ABD’nin tekel güç olmadığını ve ekonomisinin dünyadaki payının yüzde 20’lere çekildiğini hatırlatarak neden hala bu ülkenin para biriminin uluslararası ticarette kullanıldığını sorguluyor.
Atası Keynes misali uluslararası bir para birimi ama bu sefer dijitali olsun diyor.
Haksız sayılmaz.
Gerçekten de dünyada ABD saltanatı sallanıyor. Ancak İngiltere Merkez Başkanı ABD’yi yeniden keşfetmiyor, sadece dünyada son birkaç yıldır su üstüne çıkan sessiz devrimi yüksek sesle dillendiriyor!
E haliyle Türkiye’de birilerinin dikkat kesilmesi için İngiltere’den birinin konuşması gerekiyormuş. Oysa olanlar çoktan oldu.
Neden mi?
Açalım:
26 Mart 2018’de Uluslararası Şangay Enerji Borsası petrolü ilk defa dolar dışında yuan olarak fiyatlamaya başladı.
Kısa sürede işlem hacmi genişledi. Üstelik Çin, kendisine petrol satmak isteyen ülkelere karşılığında isterlerse yuan, isterlerse altın verebileceğini ilan etti.
Anlayanlar için büyük bir olay!
Yetti mi?
Hayır!
Geçenlerde Rus milli petrol şirketi Rosneft, bundan sonra nafta başta olmak üzere petrol ürünü satışlarında Avrupa’ya euro, Çin’e yuan bazlı fiyatlandırma yapacağını belirtti.
Bu arada o Rosneft’in yüzde 20’si de meşhur enerji devi BP’nin.
Hani şu Merkez Bankası başkanının dolara karşı konuştuğu ülkenin! Doların saltanatı 70’lerden beri petrodolara dayanıyor dedik ya işte saltanatı ilkin o petrol ile dolar bağını çözerek sallıyorlar.
Üstelik sallayan da bir iki ülke değil; herkesin beklediği gibi sadece Rusya ve Çin de değil! Ayrıca Çin ABD’nin ‘Swift’ ödeme sistemine karşılık ‘Cips’ sistemini etkinleştiriyor.
Bu yediğimiz cips değil, aman karıştırmayın! AB ülkeleri bile uluslararası ödemelerde doları kırmak için kendi ‘Instex’ sistemini geliştiriyorlar.
Ruslar boş durur mu? Onlar da Spfs’yi…
Belki bu gelişmeler henüz başlangıç aşamasında ama ok yaydan çıkmış gözüküyor.
Bankalar arası para transferinde teknoloji gelişip alternatif sistemler yaygınlaştıkça doların sallanan saltanatı da yıkılacağa benziyor.
Peki bunun yerine ne mi gelecek?
İşte orası henüz net değil.
Birden fazla senaryo dolaşıyor.
Mesela, dolar yerine IMF’nin sadece devletlerin çekme hakkı olarak kullandığı SDR’ın uluslararası rezerv para olması. Üstelik bunun dijital para versiyonuyla yapılması. Böylece dolar yerine herkesin ortaklaşa kullanacağı bir küresel paranın yaratılması öngörülüyor.
2015 yılında SDR sepetine Çin yuanının dolar, euro, yen ve sterlin yanına eklenmesi bu yolda çok çarpıcı bir gelişme. Ancak IMF’nin uluslarüstü bir konuma evrilmesi bu yolda önkoşul çünkü şu anda tek veto yetkisiyle sahip olan ülke ABD bu kurumda hala belirleyici.
IMF destekli SDR para sistemin dünyanın geri kalanına kabul ettirilmesi için G-20 gibi platformların kullanılabileceği belirtiliyor.
Bu uğurda IMF’nin yapısı tartışılmaya açılırken kurumun içinde yerleşik bulunduğu ABD hükümeti ile sürtüşmeler bile yaşanıyor.
ABD’deki ulusalcılar bu senaryoya çok ayak sürerse IMF Başkanı Lagarde, bu örgütün merkezinin on yıl içerisinde Çin’e taşınabileceğini dahi söylemişti.
A pardon; Lagarde görevi bırakıp Avrupa Merkez Bankası’nın başına geçti!
Diğer bir ihtimal dünyanın ekonomik bloklara bölünerek bölgeselleşmesi ve her bloğun kendi içerisinde yeni ticari ve parasal mekanizmalarla birlikte sağlanacak güvenlik yapılanmalarının oluşması. Bir başka senaryo ise insanlığın en kadim para birimi olan altının devreye girmesi.
Ülkelerin altın rezervini artırıp buna yönelik olarak bir hazırlık yapması ve rezervlerin dağılımının orantılı olması da bunu güçlü kılıyor.
ABD ve Avrupa’daki binlerce ton altına karşılık Rusya ve Çin’in resmi altın rezervi de 2 bin tonu geçmiş bulunuyor. Ancak Çin’in bundan çok daha büyük rakamlarda altın depoladığı biliniyor.
Çin üzerine çalışan uzmanlar bu ülkenin son 10 yılda yüklü miktarda altını Hongkong aracılığıyla ülkeye çektiğini söylüyorlar.
Nitekim Çin’in dolar dışı petrol ödemesi için yuanın yanında satıcılara altın garantisi sunabilmesi de bu iddiayı doğruluyor.
Hangi ihtimalin gerçekleşeceğini elbette zaman gösterecek. Ancak şimdiden görünen köy kılavuz istemiyor.
5 yıl öncesine kadar imkansız olarak nitelendirilen bir gelişme yaşanıyor:
Doların suyu ısınıyor, saltanatı sallanıyor!
Ziya Paşa’nın “…Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde…” dizelerini dolar için okuyacağımız günler yaklaşıyor. Ve o saltanat sallanırken yerküreyi kusursuz bir fırtına bekliyor.
Bizim faizi sevmeyen ikdidarımızda tl yi altına bağlasın altınin faizi sıfır bir gram altını 300 tl ye bağlasın 300 lirayı merkez bankasına veren 1 gr altın alsın bunun kriptosunuda çıkarsın faiz sıfır enflasyon sıfır paranda rezerv para tam müslüman işi peygamberimiz zamanında kâgıt para yoktu para altın gümüştü kağıdı boyayıp dağıtamıyordunuz