Barış Doster yazdı…
İsrail’in Gazze’deki vahşeti ve barbarlığı öncesi, Ortadoğu ve dünya, İbrahim Anlaşmalarını konuşuyordu. Anlaşmaların zirvesinin, İsrail ve Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin resmileşmesi ve normalleşmesi olacağı düşünülüyordu. Böylece İslam dünyasında Mısır, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Sudan, Fas, Katar gibi İsrail’le farklı düzeylerle ilişkileri olan ülkeler de rahat bir nefes almayı umuyorlardı, Suudi Arabistan-İsrail ilişkilerindeki normalleşmeye koşut olarak. 7 Ekim 2023’ten bu yana ise Ortadoğu ve dünya, İsrail’in Gazze’deki katliamlarını konuşuyor.
Şurası bir gerçek, İslam dünyası; ne Kudüs’ün ABD tarafından İsrail’in başkenti olarak tanınmasına ne de İsrail işgali altındaki Suriye toprağı olan Golan Tepelerinin, yine ABD tarafından İsrail toprağı olarak tanınmasına güçlü tepkiler verebildi. İslam İşbirliği Teşkilatı’ndan da (57 üyeli), Arap Birliği’nden de (22 üyeli) somut, etkili, caydırıcı, sonuç alıcı adımlar gelmedi. Açıklama yapmakla yetinildi. Kınamakla geçiştirildi. Müslüman olan, Arap olmayan iki devlet, Türkiye ve İran, Arap ülkelerinden daha sert tepki verdiler. Yemen’deki Husiler İsrail’e saldırı düzenliyorlar. Güney Afrika Cumhuriyeti, İsrail’i soykırım suçlamasıyla, Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’na şikâyet etti ve yargılamalar başladı.
Peki, bu süreçte neler görüldü? Sıralayalım.
ABD ve Avrupa dahil, dünyada İsrail karşıtlığı yükselirken, güçlü bir duyarlılık ve kamuoyu oluşurken, hatta Filistin’i devlet olarak tanıyan ülkelerin sayısı artarken, ABD’nin İsrail’e sınırsız desteğinin değişmediği, bunun mümkün de olmadığı görüldü.
Arapların bir bölümünde halen güçlü bir Türkiye karşıtlığı, İran karşıtlığı olduğu, hatta bunun ABD ve İsrail karşıtlığından güçlü olduğu görüldü.
Türkiye’de, Türkiye’nin İslam dünyasının ve Arap aleminin lideri olmasını isteyenlerin çokluğuna karşın, bu isteğin İslam aleminde ve Arap dünyasında karşılık bulmadığı görüldü. Hem de ülkemizde Müslümanlığı Araplıkla bir ve aynı gören, Türklerin Arap olmadığını bilmeyen veya Türkler Arap olmadığı için büyük üzüntü, hatta eziklik duyan bir kesim olduğu halde.
Irak’tan Suriye’ye, Cezayir’den Fas’a, Mısır’dan Suudi Arabistan’a Arap ülkelerinin (aralarındaki onca çelişkiye, gerginliğe rağmen) ve de İran’ın, Türkiye’nin İslam dünyasının lideri olma çabalarına karşı çıktıkları görüldü.
Türk dünyasını birleştirmeye ve onun lideri olmaya şimdiye dek gücü yetmeyen, bu konuda kapsamlı, tutarlı bir programı olmayan, bunu ne kadar istediği de tartışmalı olan Türkiye’nin, İslam dünyasının lideri olabilmesinin nesnel koşullarının olmadığı, fakat bu söylemin, iktidar blokunun tabanının bir bölümünde karşılık bulduğu görüldü.
İktidarın Ayasofya Camii’ne ilişkin kararını destekleyen kesimlerin, aynı iktidarın Fatih Kaymakamlığı’na bağlı olan patrikhanenin devlet içinde devlet gibi davranmasını, kendisini ekümenik olarak tanıtmasını, son olarak Fener- Rum Patriği Bartholomeos’un geçtiğimiz günlerde İsviçre’de yapılan Ukrayna konferansına “ekümenik” sıfatıyla katılıp, gözlemci olarak, katılımcı ülkelerin temsilcileriyle birlikte ortak bildiriyi imzalamasını hiç umursamadıkları görüldü. Patriğin bu adımının ne kadar tehlikeli olduğunu yeterince kavramamış görünen Türkiye’nin, ya patriğin bu adımını engellemeye çalışmadığı ya da çalışsa bile engelleyemediği görüldü.
“İslam aleminin öncüsüyüz”, “Ortadoğu’da bizden habersiz kuş uçmaz”, “bölgenin sahibiyiz ve sözcüsüyüz”, “ümmet bizden liderlik bekliyor” türünden açıklamaların (Ahmet Davutoğlu da bu sözleri pek severdi), gerçeği yansıtmadığı görüldü.
Bu sözlerin sadece Filistin’de değil, Irak’ta, Suriye’de, Libya’da da karşılığının olmadığı görüldü.
Türk kültürü ile tarihi zıtlık oluşturan, Arap kültürüne körükörüne bağlı ulus bilincini yitirmiş yaygın bir kitle,tüm iktidarlar, aşiretler ,tarikatlar ve onların işbirliği içinde olduğu emperyalist güçlerin çalışması ile oluştu ne yazık ki.Ortaya koyduğunuz gerçeklerin aymazlar üzerinde etki yapmasını diliyorum varolunuz sayın Doster.
“(…) Hem de ülkemizde Müslümanlığı Araplıkla bir ve aynı gören, Türklerin Arap olmadığını bilmeyen veya Türkler Arap olmadığı için büyük üzüntü, hatta eziklik duyan bir kesim olduğu halde. ”
==> Türkiye’de böyle bir kitle yok. Sayın yazar bu türden yorumlara nasıl ulaşıyor bilinmez. Müslümanlık bir ırkın tekelinde değil. Kuran öğrenmenin ve ibadet dilinin Arapça olmasının önemi yadsınamaz; bunun dışında aziz milletimiz Türklükle Araplığı birbirine sokmaz.
“Kuran öğrenmenin ve ibadet dilinin Arapça olmasının önemi yadsınamaz;”
İşte bu sacmaligi saga politikacilar ve kankalari tarikat yuvaları yillarca kullanip, milletin gerçek Kurani öğrenmesini onlediler. Yoksa emellerine nasil ulasirlardi.
Yazar cok güzel ozetlemis durumu. Görmek ve anlamak istemeyen zaten bunu kavrayamaz.
Sabah sabah ilahi!Yavuz Mısır’dan gelirken yanında getirdiği araplıkla yoğrulmuş aklısıra hacı hoca tayfası sebeb tarihsel olarak Anadolu Türk toprağına fitne sokulmuş ve kendi özünden iğrenen yabancı bir kitle (tümör gibi) oluşmuştur.Yazarın tespiti tarihsel ve gerçektir.Arapça denen şeyin hiç bir önemi yoktur.Yegane önem Türkçe’dir.Türk Ulusu üstüne bulaşmış çöl tozundan kurtulayazmışken 1946 itibarı ile bilakis çöl çamuruna sokulmuştur.İşkembe-i Kübradan sallamak yerine okumak iyidir.
Asıl devede işkembe geniş olur. Anadolu’yu İslamlaştıran Yavuz ve döneminin alimleri değil; ondan 400-500 sene önceki erenler, dervişler, akıncılardır. Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli ile Mısır’dan gelen hocaların ne ilgisi var? Siz Kemalist arkadaşlar daha oturduğunuz toprağı tanımıyorsunuz. Çöl tozu falan da çok manasız benzetmeler. Bu ezberlerle fazla gidemezsiniz; yeni bir çağ başlıyor.
Bu arada yazar ekümenik patrik konusunda haklı; sağ iktidarlar ABD’nin desteği ve itelemesiyle ekümenik unvanının kullanımına daima alan açtılar.
Aşkolsun!Kendi ayağınıza sıkıyorsunuz benimle aynı şeyi söylüyorsunuz ki teşekkür ederim ve çok yaşayın!Tam buyurduğunuz haliyle İslam inancı Türk haliyle Anadolu’da dolu dizgin ve indirilene iman cari iken,asırlar sonra Mısır’dan dönerken (siyasi sebeblerle-Osmanlı Safevi çatışması) getirilen araplığı İslam eyleyen (israiliyyat muaviye bağı-uydurulmuş din) anlayış fitneyi sokmuş oldu.Ebu Suudlar Mustafa Sabri’ler bu arapçılığın ürünüdür ve Türklük dünyasının baş düşmanıdırlar.Ekmeleddin Ali vs ise bugün ki yansımalarıdır.Arkasında da gönüllü ve kasıtla takipçisi aklısıra süslümanlar.Kemalist toprağını bildiği için yazıyor fazlası Kemalist sayesinde içinde yaşadığınız bir vatan var.Ne anlatıyorsunuz?Çöl tozu çöl çamuru yerindedir.Biz bozkır evladıyız ve bozkırı tanırız.Kasıt arapçılık ve ilkel kültürü kadın düşmanlığı ve iki yüzlülüğüdür.