Barış Doster yazdı…
İsrail’in Gazze’deki vahşeti, barbarlığı sürüyor. 7 Ekim 2023’ten beri yaşananlar, etnik temizlik ve soykırım olarak belleklerde yer ederken, insanlık için acı ve utanç verici derslerle dolu olduğu gibi, siyasi açıdan da önemli sonuçlar doğurdu.
Bu süreçte neler görüldüğünü maddeler halinde sıralayalım.
Birincisi, İsrail’in; Hamas’ı tasfiye edemeyeceği görüldü. Hamas; hem iç cephedeki rakibi El Fetih karşısında hem de bir kısmı Hamas’tan daha radikal olan diğer İslamcı örgütler arasında bugün, halkın büyük bölümünün gözünde, 7 Ekim öncesine oranla daha güçlü, daha muteber, daha etkili.
İkincisi, İsrail; 7 Ekim öncesine oranla dünyada itibarı, inandırıcılığı büyük yara almış bir devlet. İsrail’e karşı, dünyanın dört bir yanında insanların tepkisi büyük. Batıda, ABD ve Avrupa’da da siyasette, bürokraside, akademide, medyada, sıradan insanlarda İsrail’e karşı bir kısmı açıktan, yüksek sesle; bir kısmı mahcup, kısık sesle tepkiler yükseliyor. Bu tepkilerin bir kısmı siyasi temelli, bir kısmı da ahlaki, vicdani, insani temelli. İsrail’e ilişkin, 2. Dünya Savaşı’ndaki Yahudi soykırımı nedeniyle, dünya genelinde çok güçlü olan mağduriyet düşüncesi, İsrail’in vahşeti nedeniyle çok aşındı. İsrail artık yaygın biçimde, sert sözlerle eleştiriliyor, kınanıyor. Milyonlarca insan, İsrail’i şöyle suçluyor: “Almanların Yahudilere yaptığını, İsrail Filistinlilere yapıyor”. İsrail’in; zaten çok kötü olan sicili, Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Lahey’de, Uluslararası Adalet Divanı’nda açtığı davanın da etkisiyle daha da kötüleşti. İsrail, ilk kez uluslararası bir mahkemede soykırımla suçlanıyor. Güney Amerika’da bazı ülkelerin İsrail büyükelçilerini persona non grata (istenmeyen adam) ilan ettiklerini de unutmamalı.
Üçüncüsü, İsrail toplumunun, kamuoyunun, siyasetinin kısa vadede Başbakan Netanyahu ve ekibinden kurtulamayacağı, böyle bir siyasal hamle yapamayacağı görülüyor.
Dördüncüsü, İsrail’in, 5 bin yıl öncesine uzanan tarihi olan Gazze’de, Hamas’ı tamamen bitirme, Gazze’yi silahsızlandırma, Gazze’deki Filistinlileri güneye sürme, onların bir bölümünü Mısır’a, bir bölümünü de Ürdün’e yollama planları yaptığı biliniyor. Bu planı ABD de biliyor. Nitekim ABD; Mısır ve Ürdün’e, Filistinlileri kabul etmelerini önerdi. İkisi de reddetti. İsrail, Gazze’ye saldırıları sona erdikten sonra, burada bir tampon bölge kurmak istediğini açıkladı. Bunu da hiçbir devlet kabul etmedi. Kaldı ki Gazze’de İsrail tarafından daha önce uygulanan tampon bölge, İsrail’in beklediği sonucu vermemişti. Ne 2005 yılında, Gazze’den çekilirken kurduğu 1 km. genişliğindeki tampon bölge ne de 2014’teki savaşın ardından genişlettiği tampon bölge işe yaramıştı. İsrail; tampon bölge diyerek kelime oyunu yapıyor. Çünkü tampon bölge demek, Filistin topraklarının işgali demektir. İsrail de işgal ettiği toprakları daha da genişletmek ve buralarda yerleşim birimleri kurmak, kalıcı olmak istiyor.
Beşincisi, ABD; İsrail’i verdiği sınırsız destek nedeniyle çok eleştiriliyor. Zaten dünyada oldukça yüksek olan ABD karşıtlığı, daha da yükseliyor. Hele de üçüncü dünyada, mazlum milletlerde, küresel güneyde bu tepki daha güçlü. ABD; İsrail’e verdiği sınırsız destekle, sadece siyasi, iktisadi ve askeri güce dayanan, bunlar dışında hiçbir ahlaki, insani, vicdani değer, ilke, kural tanımayan emperyalist bir devlet olduğunu bir kez daha gösterdi. ABD liderliğinin de sadece zora, baskıya, zorbalığa, tahakküme dayandığı bir kez daha açığa çıktı. Bu da küresel çapta daha fazla sorgulanmasına neden oldu. Nitekim ABD’de giderek daha çok kişi, İsrail’e verilen sınırsız destek nedeniyle, ABD’nin Ortadoğu’da, İslam aleminde, Arap dünyasında daha çok tepki çektiğini, bu politikanın ABD çıkarlarına zarar verdiğini yüksek sesle dillendirmeye başladı.
Altıncısı, ABD’nin itibarı ve caydırıcılığının aşınmasına koşut olarak, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndaki oylamalardan tutun BRICS’e yönelik artan ilgiye ve bu örgütün genişlemesine varana dek dünya genelinde önemli gelişmeler yaşandı son dönemde. Atlantik merkezli dünyaya, ABD’nin öncülük ettiği kurumlara, koyduğu kurallara, kurduğu düzene yönelik güven hızla düşerken, tepkiler de hızla yükseldi.
Yedincisi, Batı; insan hakları, demokrasi, özgürlük gibi konularda nasıl da çifte standart güttüğünü, ilkesiz, tutarsız, ikiyüzlü olduğunu bir kez daha gösterdi. ABD ve Avrupa; yıllardır Filistin topraklarını işgal eden İsrail’i; vatanını savunan, işgale direnen Filistin halkı karşısında, “kendini savunma hakkı olan devlet” olduğunu söylüyorlardı. İsrail’in vahşeti, batının bu yıllardır dillendirdiği bu yalanı bir kez daha ortaya çıkardı.
Sekizincisi, İslam dünyasının, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın, Arap Birliği’nin etkisizliği açıkça görüldü.
Dokuzuncusu, Rusya ve Çin; İsrail’e karşı daha eleştirel tutum aldıklarından, gerek İslam dünyasında ve gerekse dünya genelinde bu iki devlete ilişkin ilgi arttı. İran ise çok önemli ekonomik, politik, toplumsal sorunlarına karşın, Suriye, Irak, Lübnan, Yemen, Filistin üzerindeki nüfuzuyla bir kez daha dikkat çekti. İran’ın, doğrudan savaşmayıp, vekil güçler aracılığıyla mücadele vermeyi sürdüreceği de görüldü.
Bizim siyasetçiler hala batı önünde el pençe durmaya devam ediyor.Dünyaya at gözlüğü ile bakanlar bizi yönetmeye kalkıyor.