Engin Balım yazdı…
1986 yılında 103 yaşında ölen eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın son yıllarında, sık sık yakın çevresine ‘Bu kış komünizm gelecek’ uyarısı yaptığı rivayet edilir. Konu basında da defalarca gündeme gelerek o dönem sıkça kullanılan bir slogana dönüşmüştü. Bir nevi sağın komünizm korkusunun simgesi haline dönüşmüştür şeklinde de ifade edebilirsiniz ama o dönem ABD güdümlü Türk sağının, tabanını konsolide etmek için kullandığı bir argümandır.
Atatürk’ün vefatı sonrası, özellikle 2. Dünya Savaşı’nın bitmesiyle Türkiye içindeki yeni dünya gücü olan ABD ile yakınlaşma sevdalılarının elleri güçlendi. Stalin’e atfedilen ve İstanbul’a yönelik rivayetlerin ardından İsmet İnönü’nün de dümeni ABD’ye kırması ile 1948’de Marshall Planı dâhilinde Türkiye’ye hibe adı altında, Amerikan vesayeti girmeye başladı. Sonrasında Demokrat Parti iktidarında Halk Evleri, Köy Enstitüleri gibi önemli kültür hamleleri de komünizm tehlikesi kapıdaymış gibi korku pompalanarak rafa kaldırıldı.
O zamanki Türkiye’yi, şimdinin Ukrayna’sı gibi düşünebiliriz. NATO’ya girebilmek için 1950’de 15 bine yakın Mehmetçiği, Meclis’e danışmadan Kore’ye yolladı. Soros’un, ‘Türkiye’nin en büyük ihraç kalemi askeridir’ sözü de ta o günlere dayanır…
Davulla, zurnayla NATO’ya girdik fakat aslında NATO içimize kadar girdi. Bilindiği kadarıyla Türkiye’de 28 kadar askeri üs ve radar merkezi var. Bunlardan en bilineni İncirlik’tir ki inip kalkan uçakların ne taşıdığı bile bilinmiyor. İçindeki nükleer füzeler vs. cabası, yani korkmayın, komünizm işgaline karşı bizi koruyan ‘Coniler’, şeriata karşı da korurlar, malum müttefikimiz sağlam!
İncirlik’te ABD, kendi mimarisine uygun, askerlerinin konforu için kocaman bir semt oluşturmayı da ihmal etmedi tabi ki…
Her türlü manda ve sömürgeci anlayışa karşı olan Atatürk’ün tam bağımsızlık politikası, maalesef eski arkadaşlarının ürkek ve yetersiz yönetimleri altında yavaş yavaş aşındırılarak NATO zincirine bağlı bugünkü Türkiye’ye gelindi.
CHP’nin ‘ortanın solu’ mottosu ile sosyal demokrasiye evrilmesi de bunun bir parçasıdır. Konuları çok deşmeden günümüze gelme çabasında olduğumdan kısa özetlerle geçiyorum.
Yine 1964’te Demokrat Parti’nin devamı olan, Adalet Partisi’nin başına ABD eğitimli, Süleyman Demirel geçirilmiştir. 1972 senesinde de İnönü’yü Kasım Gülek ile birlikte deviren Bülent Ecevit sayesinde CHP daha solda konumlandı.
Morrison Süleyman ‘Ortanın solu Moskov yolu’ diyerek sağcıları kendi liderliği altında konsolide ettikten sonra aynı selefi Menderes gibi soluğu Moskova’da ve SSCB’den yatırımlar getirerek karşılığını askerin tokadıyla aldı.
Bugün başımıza bela olan ve hala devlet kadrolarından temizlenemeyen FETÖ belası da o yılların Komünizmle Mücadele Derneklerinden mirastır. Komünizme karşı ABD mihmandarlığında oluşturulan Yeşil Kuşak Projesi’nin gübreleri ve sulamalarının ürünü olarak da bugünün AKP’si ortaya çıktı.
NOT: Yukarıda paylaştığım ilk fotoğrafta Ecevit, yakın dostu olan ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger ile birlikte. Alttaki fotoğrafta, ortada bulunan kişi ise Adanalı toprak ağası bir ailenin evladı, Robert Kolej eğitimli, Rockefeller bursu ile Londra Üniversitesi’nde eğitim alan, 1949 senesinde yani Kore Savaşı’ndan aylar önce Kore’ye giderek BM Kore Komisyonu’nun başkanlığı görevi icra etmiş olan eski CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek’tir. 1951 senesinde de Kasım Gülek’in memleketine İncirlik NATO üssü yapılmıştı.
1968-69 yılları arasında NATO Parlamenter Asamblesi Başkanı seçilen Kasım Gülek’le ilgili gençlerimizin daha fazla bilgi edinmesi için Moon tarikatının da araştırılmasını rica ederim.
Uluslararası kariyerinde ise BM Kore Komisyonu Başkanlığı, Kuzey Atlantik Asamblesi Başkanlığı, Avrupa Konseyi Kurucu Üyeliği, Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi Başkan Yardımcılığı, NATO Parlamenterler Konferansı Başkan Yardımcılığı, Atlantik Enstitüsü Başkanlığı, Doğu Akdeniz Kalkınma Enstitüsü İkinci Başkanlığı görevlerinde bulundu.
Kasım Gülek, 19 Ocak 1996’da nefes darlığı tedavisi gördüğü Washington’daki Walter Reed Askeri Hastanesi’nde 91 yaşında öldü. Cenazesi Türkiye’ye getirilen Gülek, Ankara’da Kocatepe Camii’nde kılınan cenaze namazından sonra Adana’da defnedildi. Cenaze namazını da bizzat o dönemin en saygın ve muktedir ismi Fethullah Gülen kıldırmıştır.
Sağın komünizm korkutmacası ile yönettiği seçmenine karşı Türk solunun kullandığı ana unsur ise ‘Türkiye İran olmayacak’, ‘Mollalar İran’a’, ‘Türkiye laiktir laik kalacak’ sloganlarıdır.
Özellikle 1990’lı yıllarda Türkiye’de birçok Atatürkçü aydın, faili meçhul suikastlar sonrasında öldürülmüştür. Bunlardan ilk akla gelenleri Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı ve Necip Hablemitoğlu’dur
Aydınlarımızın hepsinin büyük kalabalıklara sahne olan cenazelerinde atılan sloganların hedefi de aynıydı: İRAN.
O dönemlerde çocuktum, ben ve etrafımdaki büyükler dâhil herkes, İran’ı ve irticai terör örgütlerini suçluyordu. İran daima olağan şüpheliydi ki sonrası malum. TV ekranlarında bizim nesil iyi bilir, her akşam haberlerde Fadime Şahin ile ne olduğu belirsiz Aczmendi tarikatı lideri Müslüm Gündüz’ün yarı çıplak basılmış görüntülerini izliyorduk.
Türk Silahlı Kuvvetleri’ni, devrimlerin bekçisi Atatürkçü bir yapı olarak görerek büyütüldüm. Sokakta subay görünce çocukken mutlu olup selam verirdim. Çünkü benim nazarımda üniforma demek, Atatürk’ün askeri demekti, ancak yıllar sonra büyüdükçe anladım ki o üniformaya hayran sadece ben değilmişim. Erzurumlu vaiz Fethullah Gülen de çok eskilerden bu yana, gözünü bu haki üniformaya dikmiş. Sızıntı mı yoksa göz yumma mı demeli? Fakir ailelerin çocuklarının imkansızlıkları ve üniversite sınav sistemi, emperyalistler için bir fırsat kapısına dönüşmüş, dershane ve ışık evlerinde halkın, milletin çocukları, senelerce kendi devletine karşı devşirilmiş. İşte yaşayarak ve gözlerimizle görerek öğrendik hepsini.
Ülkeyi teröre karşı koruması gereken, Atatürkçü olması gereken subayların kendi meclisini bombaladığına tanık olduk, yetmedi kendi silah arkadaşlarını fişleyip Ergenekon ve Balyoz kumpasları ile zindana yolladıklarına şahit olduk.
‘PKK bu karakolları nasıl yürüyerek basıyor’ veya ‘askerimizin o saatte oradan geçeceğini nereden öğreniyor da eliyle koymuşçasına pusuya düşürüyor’ diye şaşırıp eleştirdiğimiz günlere ve kafamızda oturmayan suallere cevap bulduk.
Buraya nereden mi geldim?
Emperyalizm bu coğrafyayı yüzyıllardır kana buladı, bizim bildiğimiz 38 bin kişinin burnumuzun dibinde, çoluk çocuk demeden öldürülüşüne şahit olduk. Rusya-Ukrayna’da aynı dili konuşup aynı dine mensup iki milletin savaşını izledik. Balkanlar ve Bosna daha dün izlediğimiz kötü bir film gibi hafızamızda. Emperyalizmin en temel yönetim anlayışı BÖL-YÖNET taktiğidir. Ufak ufak ektikleri nifak tohumlarını yeterli olgunluğa gelince aç gözlülükle hasat ederler.
Lafım gençleredir; sosyal medyada masum görünen, belki de masum olan her kutuplaşmaya balıklama atlamayın. Önce aklınızla düşünün, arka planda, bu tür tartışmaları yönlendiren, teşvik eden ya da kendiliğinden alevlenen yangınlara benzin dökenlerin olabileceğini unutmayın.
Atatürk ya da din ile sizi aldatmaya kalkanlar olabilir; bunu aklınızdan hiç çıkarmayıp daima uyanık, dikkatli ve sağduyulu olun…
TÜRKİYE’YE ŞERİAT GELMEZ, ÇÜNKÜ…
Bu ülkeye neden şeriatın gelemeyeceğini, sizleri sıkmadan kısaca özetlemeye çalışacağım.
Öncelikle bizim siyasal İslamcıların en temel özelliği, vahşi kapitalist olmasıdır. Bunların değer yargıları, artık kendi seçmenleri tarafından bile sorgulanıyor. Yeni nesilde imam-hatip mezunu, ateistler, deistler, agnostiklerin sayısı her geçen gün artıyor.
Saçları türbanla kapanmış, yüzü makyajlı, rujlu, özel tuvaletleri giyen kadınların bekârlığa veda partilerinden tutun da lüks araçların içinde pudra şekeri çekip ıstakoz yiyenlere ve Fransa tatillerini paylaşıp Maldivler’den kokteylli hikaye atanlara kadar… Umre’ye gidip pozlar hastalanınca ‘Rabbim Clevland dedi geldik’ diye demeç vermeler, Londra’dan evler almalar, çocuklarını New York, Milano ve Londra’da okutmalar… Hangi birini özetleyeyim; Cübbeli Ahmet’in eşinin marka güneş gözlüğünü mü, jet ski üzerindeki göbekli pozunu mu yoksa İngiliz marka kol düğmeleriyle kaşmir atkısını mı?
Menzil desen aynı… 3 kardeş gavs hazretleri sonrası miras kavgasına tutuştular, kubbesi açılıp kapanan cami projeleri…
Ya da bu seçimlerde CHP’ye oy verdiği bilinen mavi takkeli Süleymancıları mı anlatsam? Yarış atları satın alan şeyhler, özel İngilizce isimli hastaneler de cabası…
Adamlar diktikleri gökdelenlere bile Saphire Tower, Next Level gibi isimler koyuyorlar. Ankara’da Victoria Secret iç çamaşırı bir tek siyasal İslamcıların Next Level adlı AVM’sinde var…
TBMM’de 30 yıllık eşini boşayıp sekreteriyle evlenen vekiller, sonra sekreterini boşayıp yeni sekreteri ile evlenenler vs. derken neler gördü 22 senelik siyasal İslam iktidarında bu gözler…
Sedat Peker’in günlerce videolarında anlattıkları bile yeterliydi…
Bu ülkede toplamda 442 tane lüks AVM var, bunların istisnasız 420 tanesinin sahibi siyasal İslamcılar, cemaat ve tarikatlar. Hemen her yıl kontrol ediyorum, yeni yıldan 30 gün önce, Ren geyikleri, Noel babalar ve çam ağaçları ile süsleniyor buralar. Çünkü kapitalizmin Kabe’si buralar… En son sahibi AKP’lilerin olduğu Ankara’daki Panora AVM’deki 4 tonluk çam ağacı gazetelerde haber olmuştu…
Son olarak bir ülkede diktatörlük veya şeriat benzeri sürdürülebilir bir yönetimin olması için petrol ve doğal gaz gibi zengin kaynaklar gerekir. Halkın sömürülüp diktatör bir aile ya da zümrenin başta olduğu ülkelerin çoğunluğunu incelediğinizde bunu göreceksiniz. Bugün kafa kesen IŞİD, El-kaide gibi terör örgütlerinin arkasında da Mossad, CIA, MI6 gibi derin yapıların olduğu ve bunların da yaptıkları eylemler ile İslam’a zarar verip Batılı ülkelere işgal için bahane sağlarlar.
Suudi Arabistan’da kadınlar için güzellik yarışması düzenleniyor, Katar gibi ülkelerde bambaşka bir dünya inşa ediliyor. Olaylara bazen Türkiye’den uzaklaşarak bakmak gerektiğini düşünüyorum.
Türkiye’yi bekleyen en büyük sorun ise yeni Anayasa adı altında algı çalışması seneler öncesinden başlayan, Türkiyelilik aldatmacasıdır. Türk yerine ikame edilmeye çalışılan bu aldatmacaya CHP, bırakın direnç göstermeyi maalesef destek bile olacaktır. Türk milletinin önündeki maça karşı refleksleri hazır şekilde bekliyor olması elzemdir.
Ne diamond Tema imiş benim bildiğim Arnavutların isimleri hasan mehmet nuri enver ahmet vs gibi isimlerdir. Ağzına açana twiterda şeriatçısın laik değilsin diye saldırıyorlar modern bir tarikata dönüşmüşler.
O kadar rahatlattı ki bu yazı, bizleri daima korku ile yönetmeye kalktılar, üniversitedeki oğlum ve kızıma da whats uptan mutlaka okuyun arkadaşlarınıza gençlere ulaştırın diye de yolladım. Teşekkürler veryansın TV
Ne demek istediğinizi anlamadım.
Ben de yazıdaki bu bilgilere birkaç bilgi daha eklemek istiyorum: Ne yazık ki gericilerin ve sağcıların tuzağına Uğur Mumcu ile İlhan Selçuk gibi Kemalist aydınlar da düşmüşlerdir. 141, 142 ve 163. maddelerin kaldırılmasına onlar da destek vermişlerdir. Bombalı saldırıda öldürülen ve CHP İstanbul Milletvekilliği yapan Prof.Dr. Muammer Aksoy da 12 Eylül döneminde Süleymancıların lideri Süleyman Hilmi Tunahan’ın damadı, Adalet Partisi milletvekili Kemal Kaçar’ın avukatı idi. Bülent Ecevit, Deniz Baykal, Ertuğrul Günay gibi sol ve sosyal demokratların önemli adları da gericiliğin önünü açmışlardır. Bülent Ecevit, “inançlara saygılı laiklik” gibi Türkiye’nin ve dünyanın gerçeğinden uzak kavramıyla Fetullah Gülen’e destek vermiştir. Ayrıca “Vahdettin hain değildi” diyerek Cumhuriyet tarih çarpıtmalarına destek olmuştur. Deniz Baykal, Fetullah Gülen’in müttefiki, Güney Koreli Moon tarikatının toplantısına katılmıştır. Ertuğrul Günay, Atatürk’e hakaret eden gerici Mehmet Bekaroğlu’yla başarısızlıkla sonuçlanan “Müslüman Sol” hareketini oluşturmaya çalıştı. Aslında gericiliğe destek İsmet İnönü’den beri vardır. 1945-1950 yılları arasında gericiliğe ödün üstüne ödün verilmiştir. Yukarıda yazmaya çalıştığımın özeti: Ne yazık ki ilerici aydınlarımız, gericilerin kurnazca tuzaklarına düşmüşlerdir. İdris Küçükömer-Kemal Tahir’den beri süregelen neoliberal entellektüel dalavereye ve dalaverecilerine gelince; onlar hiçbir zaman tam anlamıyla ilericiliği özümsememişlerdir!
Makaleyi (ki makale filan değil aslında) yazan islamcıya neden karşı çıkmıyorsun?
Makaleyi yazan Engin Balım, İslamcı değil tam tersine Atatürkçüdür. AKP’ye en başından eleştirileri vardır. Ben sadece ek bilgilerle katkıda bulunmak istedim. O yüzden ne demek istediğinizi anlamadım.
Ne demek istediğinizi anlamadım.
bu diamondcular dinciler gibi mahalle baskısında uzman olmuşlar. Onların fikrine oyumayan ne varsa anında Adnan Hoca müridleri gibi troll hesaplardan isimlerini vs saklayarak saldırıyorlar. Veryansın TV iyi ki var
Bu diamond Temo olayı kesinlikle toplumu galeyana getirme amaçlı. O arnavut çocuk kötü niyetli olmayabilir ama bir operasyonun içine çekilip kullanıldı. Yani şeriat isteyenler varmış onların temsilcisi mi seçilmiş parti mi kurmuş öbür çocuk. Bu agnostik çocuk da Atatürkçülerin sözcüsü mü seçilmiş. Ergene savaşı saçmalık gereksiz. katılıyorum yazıya
Bizim yaşlara önemli hatırlatmalar, gençlere yakın tarih dersleri yazınızın çok okunmasını dilerim.