Avatar
Hüseyin Vodinalı

Putin’in seçim zaferi

featured

Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser.

Ya da, ‘kedi uzanamadığı ciğere murdar der’.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in yüzde 87’lik seçim zaferi (katılım tarihi rekor, yüzde 77’yi aştı) Batı’yı kudurttu.

Amerikalılar, İngilizler, Fransız ve Almanlar ne kadar çok çamur atabilirlerse atmaya çalışıyorlar.

“Adil ve serbest seçimler yapılmamışmış!”

Onların adil seçimden anladığı, ABD’nin ‘bombalarla’ demokrasi götürmekten anladığı şeyle aynı; “eğer bizim (Zelensky gibi) elemanlar yoksa o seçim sayılmaz!”

Tevekkeli boşuna değil, Rusya Merkez Seçim komitesine göre seçimlerin açıklandığı tarihten beri 12 milyon siber saldırı yapılmış!

Bu daha önceki en yüksek saldırı sayısından 150 kat daha yüksek bir miktar!

Seçim sürecinde Ukrayna’ya en yakın Rus şehri Belgorod’a füze ve dron yağdırdılar.

Ama ne yapsalar etseler de sonuçları etkileyemediler.

Putin, Washington DC’de yani ABD’nin başkentinde kurulan sandıkta bile yüzde 55 oy aldı!

Peki Putin, uzun ve acılı bir savaş süreci içindeki bu seçimi nasıl oldu da böylesi bir oy oranıyla kazandı.

Aşağıdaki tabloya dikkatli bakarsanız sebebini anlarsınız:

Putin 2000 yılında iktidara gelmeden önce, 1999’da Rusya’nın Gayri Safi Milli Hasılası yaklaşık 196 milyar dolardı.

Bugün aynı rakam 2 trilyon 215 milyar dolar, yani 1999’un 11 katından fazla. (Bu arada dolar enflasyonu da var ama yine de en az 8-9 katı diyebiliriz tahminen)

1999’da Rusya’da kişi başına düşen gelir 1330 dolardı. Bugün 14400 dolar, neredeyse 11 katı.

Enflasyon 1999’da yüzde 36 buçuk, bugün hem de savaş zamanında yüzde 3 buçuk.

Altın rezervleri 1999’da 12.6 milyar dolardı. Bugün 600 milyar dolardan fazla (47 kat artış).

Borç, 1999’da GSMH’nın yüzde 92’sine tekabül ediyordu, bugün yüzde 23.

Ortalama emekli maaşı, 1999’da ayda 449 ruble (bugünkü kurla yaklaşık 4 buçuk dolar!) idi. Bugün 19.332 ruble.

Türkiye’nin Atatürkçü/Kemalist çizgideki nadir düşünce kuruluşlarından olan ATASAM’ın Direktörü Doç. Dr. Volkan Özdemir’in şu saptamaları çok yerinde:

“Putin 2000 yılında ilk kez iktidara geldiğinde, Sovyetlerin dağılması sonrasında bocalayan ve Yeltsin yönetiminde adeta uçurumun kenarına sürüklenen bir ülke devralmıştı. Nihayetinde 90’ların Rusya’sı şok terapilerle ekonomisi çökmüş, özelleştirmelerle varlıkları yağmalanmış, terörizmle boğuşan ve siyasi istikrarsızlıkla uğraşan bir ülkeydi. Aynı dönem, bir zamanlar Rusya’nın rakibi olan ABD’nin tek kutuplu hale bürünen uluslararası sistemde küresel hegemonyanın tadını çıkardığı yıllardı. Bu koşullarda birinci döneminde Putin, dışarıda Batı sistemiyle uyumlu içeride ise güvenlik sağlama ve iktisadi toparlanma öncelikli bir politika izlemeye başladı. Başarılı da oldu ve ülkesini ayağa kaldırdı. Batı etkisi, ilk kabinesinde ve ABD ile Afganistan müdahalesindeki işbirliği gibi örneklerde görülüyordu. Dahası Avrupa ile çok daha kuvvetli ilişkiler geliştirmiş ve Soğuk Savaş’ta yıllarca istihbaratçı olarak çalıştığı Almanya’ya özel önem atfetmişti. ABD’den farklı olarak, Avrupa’ya artan gaz satışı ile karşılığında alınan yatırımlar bütünleşme arayışlarını gösteriyordu.(..) Ancak 2008 sonunda patlayan dünya ekonomik krizi birçok dengeyi alt üst etmiş, küresel çapta krizden en olumsuz etkilenenler ise Avrupa ülkeleri olmuştu. Ayrıca sonraki yıllarda ortaya çıkan ‘Arap Baharı’ ile özelinde Libya ve Suriye olayları sadece Orta Doğu’yu değil uluslararası sistemi de sarsmaya başlamıştı. Tüm bunlar yeni bir muhasebeyi gerektirirken, Rusya Batı yöneliminde mi gidecek yoksa kendi yolunu mu izleyecek tartışmaları yoğunlaşmıştı. Bu şartlarda Putin ikincisinin temsilcisi olarak 2012 Başkanlık seçimleri için adaylığını ilan edince iktidarına karşı ilk ciddi meydan okumayla karşılaştı. Farklı siyasal akımlar, liberaller ve devlet içindeki Batıcı kliğin başını çektiği muhalefetin Putin’e karşı çıkması neticesinde özellikle büyük şehirlerde yoğun sokak gösterileri yaşandı. Soros gibi Batı uzantıları tarafından bizzat kendisinin hedef alındığını belirttiği gösterileri alt etmeyi başaran Putin, 2012 yılında bu sefer altı senelik olmak üzere iki dönem daha Başkan seçilmenin yolunu açtı. Bu dönem Suriye iç savaşının da etkisiyle Batı’ya mesafeli bir tutum sergileyen Putin, yeni ekibini de bu eksende şekillendirdi ama Batı ile her şeye rağmen bir denge gözetmeye devam etti. Artık köprüleri atmasa da ABD ile karşı karşıya gelmekten çekinmeyen ve giderek sertleşen bir dış politika tanımlaması olacaktı. 2014’te Ukrayna’da başlayan çatışmalar bu tutumun sertleşmesine yol açtı.” (https://www.atasam.org.tr/arastirma-analiz/gorus/rusya-uc-putin)

Özdemir’in de tespit ettiği gibi Rusya’da üç ayrı Putin dönemi var: Birincisi Batı ile uyumlu 2000-2008 (Gürcistan Savaşı), ikincisi 2008-2014 Batı ile ayrışan, tek kutuplu dünya düzenine karşı çıkan ama yine de Batı’dan tam olarak kopmayan dönem, üçüncüsü 2014-2024 ve devamı Batı’ya meydan okuyarak cepheleşen, yeni bir dünya düzeni talebiyle Küresel Güney’e liderlik dönemi.

İşin enteresan tarafı Putin’ın oy oranının Batı ile uyumlu dönemlerle ters orantılı bir ilişki göstermesi.

Vladimir Putin’in aday olarak katıldığı önceki dört Rusya başkanlık seçimindeki performanslarına bakınız:

2024 – %87.30

2018 – %76,69

2012 – %63,6

2004 – %71,3

2000 – %52,9

Görüldüğü gibi Batı etkisinden uzaklaştıkça, yani emperyalizmin kanatları altından çıktıkça ekonomi ve oylar yükselmiş.

Bunun tersten bir sağlamasını yapmak isterseniz Türkiye’nin 2002 – 2024 seçim ve ekonomi grafiklerine bakın.

ABD/NATO/Emperyalizm tarafından belirlenen iktidar, son 22 yılda ülkeyi parsel parsel uluslararası maden şirketlerine açtı, ne var ne yoksa babalar gibi sattı, halkı çöpte yiyecek arar duruma getirdi.

Biz bugün Rusya’nın 1990’lardaki sefil dönemlerini yaşar hale geldik.

O yüzden Putin’in çakmalarından sakınınız!

Putin’in örnek aldığı tarihi figür çoğu Rus tarafından Büyük Petro olarak gösterilse de, pek çok uzman onu Atatürk’e de benzetiyor.

İngiliz hukukçu Christopher B. Stone tarafından 2005’te kaleme alınan makalenin başlığı ‘Kremlin’de bir Kemalist’ idi.

Moscow Times yazarı Aleksey Bayer 2009’da “Putin, Rusya’nın Atatürk’ü olabilir” diye yazıyordu.

2017’de ABD’de The American Conservative dergisi yazarı ve politikacı Patrick  Buchanan, “Putin, 21. Yüzyılın Atatürk’ü gibi davranıyor” ifadelerini kullandı.

2018’de Putin tüm dünyanın izlediği uluslararası basın toplantısında Atatürk için “Rusya’nın dostuydu. Modern Türkiye’nin kurucusu bizim için çok değerlidir” demişti.

Türkiye’de ve dünyada başarının sırrı Atatürk’te yatıyor.

Bugün hala herkes onu örnek alıyor.

Atatürk gibi yapanlar kazanıyor, uluslarını başı dik bir şekilde düze çıkarıyor, dünyada saygın yerini alıyor.

Tersini yapanlar ise yenilgiye her daim mahkumdur.

Putin’in seçim zaferi

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!