Naim Babüroğlu yazdı…
Cumhuriyet rejimine giden süreçte, ilk adım, 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) açılması; ikinci adım, Mili Egemenlik ilkesinin 1921 Anayasası’nın birinci maddesi olarak yer almasıdır. Üçüncü adım, Sakarya Meydan Muharebesi ve Büyük Taarruz’la işgalcilerin hayallerinin yerle bir edilmesidir. Dördüncü adım, 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılmasıdır. Beşinci adım, 24 Temmuz 1923’te Sevr’in yırtılması ve Türkiye’nin tapu senedi Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasıdır. Altıncı adım, 13 Ekim 1923’te Ankara’nın Başkent yapılmasıdır. Yedinci adımda, 29 Ekim 1923’te siyasal rejimin adı, şekli açıklanmış ve Cumhuriyet ilan edilmiştir.
Atatürk, Cumhuriyeti bir gecede kurmadı. Cumhuriyet, Mustafa Kemal’in kafasında uzun yıllar boyunca şekillenen çağdaş Türkiye projesinin eseridir. Atatürk, gençliğinden itibaren J.J. Rousseau, Montesquieu, Kant gibi yabancı aydınlar ile Tevfik Fikret, Namık Kemal, Ziya Gökalp gibi yerli aydınları okumuştur.
***
Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ulaşır ulaşmaz Ordu Müfettişi olarak 22 Mayıs 1919’da gönderdiği raporda yer alan, “Millet, milli egemenlik esasını ve Türk milliyetçiliğini kabul etmiştir. Bunu gerçekleştirmeye çalışacaktır.” ifadesi Cumhuriyet’in bir işaretiydi. 21/22 Haziran 1919 Amasya Genelgesi’nde, “Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” maddesi aslında Cumhuriyet’in kendisiydi.
23 Temmuz-7 Ağustos 1919 Erzurum Kongresi’nde alınan kararlarda, “Milli kuvvetleri etkin ve Milli iradeyi hâkim kılmak esastır.” ifadesi ve ardından Sivas Kongre’sinde alınan kararlar Cumhuriyet’e gidişin göstergesiydi. Görüldüğü gibi, ilanından dört yıl önce Cumhuriyet yönetimine ilişkin ana esaslar belgelerde yer almaya başlamıştı.
***
13 Ekim 1923’te, Ankara başkent yapıldı. Kentin nüfusu 25 bindi. Mustafa Kemal Paşa: “Ankara hükümet merkezidir. Ve ebediyen hükümet merkezi kalacaktır.” dedi. Sıra devletin şeklinin ilan edilmesine gelmişti. Gerçi, açık bir meclis vardı ve yönetim şekli Cumhuriyet’ten başka bir şey değildi. Ancak, adı henüz konmamıştı. Başbakan Fethi Okyar’dı. Bu dönemde, bir hükümet bunalımı ortaya çıktı ve kriz çözülemedi.
28 Ekim 1923… İsmet Paşa, Fethi Bey (Okyar), Eski kolordu komutanı Kemalettin Sami, Kocaeli Grup Komutanı Halit Paşa, Savunma Bakanı Kazım Paşa, Rize Milletvekili Fuat Bulca ve Afyon Milletvekili Ruşen Eşref Mustafa Kemal Paşa’nın davetiyle Çankaya’da akşam yemeğindedir.
Yemek sonrası, hükümet krizi görüşülür. Mustafa Kemal, planını çok önce kararlaştırmıştı. Ortaya çıkan sorunu kökünden çözecek şu cümleyi söyler: “Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz.” Kanun teklifine, “Türkiye Devleti’nin hükümet şekli Cumhuriyettir.” kaydı eklenir.
29 Ekim 1923 Pazartesi günü saat 20.30’da, Anayasa Değişikliği onaylandı. “Yaşasın Cumhuriyet” nidaları ve alkışlarıyla Cumhuriyet kabul edildi. Saat 20.45’te, oylamaya katılan 158 üyenin oybirliği ile Ankara Milletvekili Gazi Mustafa Kemal Paşa ilk Cumhurbaşkanı seçildi. Atatürk, bunun üzerine bir konuşma yapar: “Hep beraber ileriye gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır.”
***
Cumhuriyet’in ilanı günlerinde, kurucu kadronun yaşadığı sevinç, büyük zafer günlerinde yaşanılan sevinci aratmıyordu.
Atatürk, İsmet İnönü’ye Başbakanlık teklif eder ve ilk hükümet kurulur. İlk hükümetin iç politikadaki hedefi şuydu: Huzurun, emniyetin, yükselme ve gelişmenin sağlanması. Dış politikadaki hedef şöyleydi: Türkiye Cumhuriyeti’nin bütünlüğünü ve bağımsızlığını hiçbir şekilde zedelemeyecek dostluk ilişkilerinin kurulması. Savaştan çıkan muzaffer kadronun, iç ve dış cephenin güçlendirilmesini hedefleyen muhteşem bir stratejik öngörüsü…
***
Osmanlı’dan Genç Türkiye Cumhuriyeti’ne kalan miras oldukça kötüdür:
Cumhuriyet kurulduğunda, Türkiye’nin nüfusu 13 milyondu.
Okuma yazma oranı erkeklerde yüzde 7, kadınlarda binde 4. Ülkede 72 ortaokul, 23 lise vardı. Toplam ortaokul öğrenci sayısı 5905, lise öğrenci sayısı 1241. Ortaokullarda sadece 543, liselerde 230 kız öğrenci okuyor. Çocukların ancak dörtte biri okula gidebiliyor. Ülkede sadece bir üniversite var. Arapça, Farsça ve Fransızca Türkçeyi istila etmiş.
Nüfusun yüzde 80’i kırsalda, önemli bir bölümü göçebe olarak yaşıyor.
40 bin köyün 37 bininde okul, yol, posta yok.
830 köy tümüyle, 930 köy kısmen düşman tarafından yakılmış.
40 bin köye karşılık, diplomalı ebe sayısı 136 idi. Sadece 337 doktor, 434 sağlık memuru, 60 eczacı bulunuyordu. Eczacıların neredeyse tümü yabancı. 150 ilçede doktor yoktu. Doktor başına 30 bin kişi düşüyor. Trahomlu insan sayısı üç milyondu; sıtma, tifüs, verem, frengi, tifo salgın durumdaydı.
Evlerin yüzde 97’sinde tuvalet yok. Bit ciddi bir sorun.
Bebek ölüm oranı yüzde 60’ın üzerinde.
Kapitülasyonlar ülkenin belini bükmüş.
Toplam sanayi kuruluşu 282. Bunların sadece yüzde 9’u devletin; yüzde 85’i yabancıların ve azınlıkların. Elektrik yalnızca İstanbul, İzmir gibi büyük kentlerde var.
Mustafa Kemal Paşa’nın Cumhuriyet mucizesi, bu korkunç tabloyu çok değil 10 yılda tersine çevirecekti. Dünyanın hayran kalacağı bir başarı öyküsü yazılacaktı…
***
Kadınlar ikinci sınıf sayılıyordu. Türk kadını 1934’te seçme ve seçilme hakkını kazandı. İtalya ve Fransa’da 1946’da, İsviçre’de 1971’de bu haklar verildi. Türkiye, kadınlara seçme seçilme hakkı verilmesinde Avrupa’da yedinci; dünyada 12’nci sırada yer aldı. 1935’te yapılan seçimlerde 18 kadın meclise girdi. 1935’teki meclisteki kadınların temsil oranına, 2000’lere kadar ulaşılamadı. Cumhuriyet bu yüzden mucize…
Osmanlı döneminde Türkler dışlanmıştı. Padişahlık, babadan oğula devredilirdi. Yani, ümmet ve kul vardı. Atatürk’ün, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.” sözü, Cumhuriyet’in tanımıdır. Irk, din, mezhep, cins gözetilmez. Ulus devlet, etnik ve mezhepsel temellere dayanmaz. Cumhuriyet’le, ümmet millet; kul birey oldu.
***
1918-1945 yıllarında iki Dünya Savaşı sırasında Avrupa’da beş, Amerika’da beş olmak üzere toplam 10 ülkenin meclisi açıktı. Türkiye, bu 10 ülkeden biriydi. 1938’de dünyada 17 ülkenin seçilmiş hükümeti vardı ve bu ülkelerin içinde Türkiye de vardı. 1944’te ise tüm dünyadaki 64 ülkenin sadece 12’si meclise ve anayasal düzene sahipti. Türkiye, bu 12 ülkenin içindedir. Atatürk Cumhuriyeti’nin mucizesidir bu…
Hatay’ı tek kurşun atmadan vatana katma başarısını gösteren aktif siyasetin, “Yurtta Barış Dünyada Barış” politikasının adıdır Cumhuriyet…
Küresel Güçlerin baskılarına rağmen, Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşı dışında tutabilme başarısıdır Cumhuriyet.
ABD’ye, Batı’ya, ambargoya, emperyalizme ve TSK’nın yetersiz donanımına rağmen 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nı başarıyla yapan ve soydaşları zulümden kurtaran rejimin adıdır Cumhuriyet.
***
O yıllarda Almanya’da Hitler, Rusya’da Stalin, İtalya’da Mussolini, Portekiz’de Salazar, İspanya’da Franko, Romanya’da 2. Karol, Yunanistan’da Metaksas gibi liderler diktatörlüklerini ilan ederken; Türkiye’de Atatürk Medeni Bilgiler kitabını yazdırıyor ve gençlere demokrasiyi, çok partili hayatı, düşünce özgürlüğünü ve hoşgörüyü anlatıyordu.
Atatürk’e göre, çağdaşlaşmanın ön şartı laikliktir. Atatürk, “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler” kitabında, laikliğin önemini şöyle açıklar:
“Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi dini yoktur. Devlet idaresinde bütün kanunlar, nizamlar, ilmin çağdaş medeniyete temin ettiği esas ve şekillere, dünya ihtiyaçlarına göre yapılır ve tatbik edilir. Din telakkisi, vicdani olduğundan, Cumhuriyet, din fikirlerini devlet ve dünya işlerinden ve siyasetten ayrı tutmayı, milletimizin çağdaş ilerlemesinde başlıca muvaffakiyet etkeni görür.”
***
Atatürk’ün yazılı eseri NUTUK, Atatürk tarafından 15-20 Ekim 1927’de altı günde, 36 saat 33 dakikada okunur. Nutuk, Atatürk’ün vasiyetnamesi “Gençliğe Hitabı”yla son bulur. İzleyenler, Gençliğe Hitabı okurken, Atatürk’ün heyecanına hâkim olamayarak, sesinin titrediğini gözlerinden yaşlar aktığını söylerler. “Gençliğe Hitabe”den önce, titrek sesle Türk tarihinin özetini açıklar: “Bugün ulaştığımız sonuç, asırlardan beri çekilen milli felaketlerin doğurduğu uyanıklığın ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların karşılığıdır. Bu sonucu, Türk gençliğine emanet ediyorum.”
Ardından, “Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.” cümlesiyle başlayan “Gençliğe Hitabe”yi okur…
“Benim en büyük eserim Türkiye Cumhuriyeti’dir” diyen Atatürk, Cumhuriyeti Türk gençliğine emanet eder. Kendisinin ölümünden sonra ne olacağı endişesini taşıyanlara da, “Mustafa Kemaller artık yirmi yaşında” yanıtını verir.
“Benim naçiz vücudum, bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti, ilelebet payidar kalacaktır.” der Atatürk, Türk Milleti’ne olan inancıyla…
***
28 Ekim 1938… Atatürk hasta yatağındadır… Ertesi gün Cumhuriyet’in 15’inci yıldönümü kutlanacaktı. Akşam, Sabiha Gökçen’i kabul eder.
Gökçen’e söyledikleri: “Yarın bayram değil mi Gökçen? Bugünü halkımla, halkımın içinde kutlamak isterdim. Beni Cumhuriyet Bayramı’nda halkımdan uzak tutan bu hastalığa lanet ediyorum.”
Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk’ün iki yenilgisi vardır, biri evliliği; ikincisi de hastalığıydı… Muzaffer Başkomutan son günlerini yaşadığının farkındaydı…
***
Cumhuriyet, Anadolu’nun doğusunda yoksul bir köyden bilim ve devlet adamı yetiştiren; Anadolu’nun fakir bir köyünden kimsesizleri Cumhurbaşkanlığı makamına çıkaran rejimin adıdır. Fırsat eşitliğidir Cumhuriyet…
Cumhuriyet, liyakattir… Cumhuriyet, erdemdir…
Atatürk’ün mucizesidir Cumhuriyet…
Atatürk akıl, bilim, tam bağımsızlık, antiemperyalist ve umut demektir. Ve Atatürk, bu milletin ebedi lideridir…
Atatürk’ü ve Cumhuriyet’i Türkiye’den çıkarın, geriye Afganistan kalır…
Başta Atatürk olmak üzere, vatandan-milletten başka sevgili bilmeyen o kahraman kuşağı saygı ve minnetle anıyorum…
Atatürk’le, Cumhuriyet’le, sağlıkla kalmak dileği ile…
Özet Kaynakça:
Mustafa Kemal Atatürk, NUTUK, Hazırlayan: Taha Mazman, Bildik Basın Yayın Dağıtım, 2009.
İsmet İnönü, Hatıralar, Yayına hazırlayan: Sabahattin Selek, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2009.
Utkan Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, AAM, Ankara, 2015.
Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü VI, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1996.
Hikmet Özdemir, Atatürk’ten Günümüze Cumhurbaşkanı Seçimleri, Remzi Kitabevi, 2007.
Özer Ozankaya, Cumhuriyet Çınarı, Ankara, 1994.
Hamza Eroğlu, Türk İnkılap Tarihi, Savaş Yayınları, Ankara, 1990.
Sinan Meydan, Akl-ı Kemal, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 2014.
Afet İnan, Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk’ün El Yazıları.
BASLIK tüm gercegi anlatiyor !!!!!
Baslik hattindan fazla…isabetli…, cumhuriyet degerlerini sifirlayip.. ülkemizi.. bir filistin, afganistan, yemen devletlerine cevirmek istiyorlar…
……..
…..
Tamam da Sayin Babüroglu, Cumhuriyetten geriye ne kaldi?Yani siz hala Cumhuriyet var mi diyorsunuz?Yani Anit Kabire gidip celenk koymak eger sizce Cumhuriyetin varligina isaret ediyorsa bu yanlis.Bu ülkede milli bayramlarda,”icimiz kan aglasada mecburen törene katiliyoruz”diyen belediye baskanlari sonra da AKP milletvekillleri oldu.Bence Cumhuriyet simdiki haliyle kanatlari koparilmis tüyleri yolunmus bir ördekten farksizdir.Ve bu ördek hergün iktidar tarafindan haslanip haslanip yenmeye hazir hale getirilmektedir.Evet en güzel sey oturup anlamli yazilar yazmak kitaplar yazmak,Saidi Nursi de Kurtulus Savasi döneminde Camlicada kitap yaziyor müridlerinide askere göndermiyordu.Vatani yine kitap yazamayanlarin evlatlari kurtardi.Cünkü baslarinda bir kahraman vardi Mustafa Kemal.Bugün kim var vatani kurtaracak?