Nihat Genç yazdı…
Aşırı sağın seçim zaferi yeni bir çağın başlangıcı!
Avrupalılar İkinci Dünya Savaşı’ndan bugüne bütün (entelektüel, mali, kurumsal, vs.) enerjisini Avrupa Birliği’nin kurulmasına harcadı!
Ve şimdi bir çağ kapanıyor!
Milli müdahaleci, milli korumacı, anti-göçmen ve hatta anti-elit ve asıl küresel mali piyasaların uluslararası tahakkümüne karşı yepyeni bir dünya kuruluyor!
Suçlu, kontrolsüz dokunulmazlıkları ele geçiren mali piyasalardır ve baş ürünü savaş makinesidir!
Uluslararası finans kurumları deyip geçmeyin!
Tefecilikle hayatlarına başladılar ve bir yüzyıl boyunca, madenleri, petrolü, denizleri, akademileri, hatta medyayı, sinemayı ve sanatı ele geçirip savaş makinesinde kullandılar!
Hatta ulusları ele geçirdiler!
Kamu yararı gitti şirket kazancı ekonominin her şeyi oldu!
Liberaller savaş makinesinin komutasına geçti!
Güya ifade özgürlüğü, barış, demokrasi, birey hakları, feminizm, eşcinsel haklar, güya kendilerince uluslar üstü ‘evrensel haklar’ inşa ettiler!
Milli onur, milli itibar, milli gurur ve milli tarih ve halkla, çalışanla, işçiyle, emekliyle dalga geçtiler!
İşte bu bitmek bilmez palavraların sonuna geldik!
Çok büyük bir tarihle karşı karşıyayız! Fransız İhtilali gibi! Napolyon Savaşları’nın bitip yeni bir Avrupa kurulması gibi! 19. asırda İtalya ve Almanya, şehir devletlerinin birleşmesi gibi! Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesi gibi!
Avrupa Birliği çok uzun zamandır başta Orta-Doğu savaşlarına ‘karşı duramadı’!
Aksine savaş makinesinin oyuncağı oldu ve karşılığında aklını başından alacak kadar büyük bir göçmen istilasıyla karşı karşıya kaldı!
Siyonist soykırım bütün simlerini döktü, bütün insanlık, ifade özgürlüğü, insan hakları gibi parıltılı lafların yalan ve düzmece olduğu gerçeğiyle yüzleşti!
Henüz başındayız, buradan artık geri dönüş yok, önümüzdeki on yıllarda yepyeni bir Avrupa’ya şahit olacağız!
Milli reflekslerin yükseldiği, milli duvarların örüldüğü bir Avrupa!
Altına imza atılan uluslararası metinler yasalar (gümrükler, ithalat rejimleri, insan hakları, göçmen yasaları, vs.) yavaş yavaş yeniden yazılacak!
Sömürgeci şirketler ellerindeki büyük medya gücüyle algı oluşturarak savaş makinesinin kabul edilemez suçlarını ve sonuçlarını kitlelere kabul ettirebileceklerini sandılar!
Avrupa artık Amerika’nın köpeği olmak istemiyor!
Almanya esaretten ve Siyonizm köleliğinden kurtulmak istiyor!
Ülkemizin yakın tarihinde gözlemlediğimiz gibi bütün savaşlar ve darbelerden sonra hep kazanan finans şirketleri ve hep kaybeden geniş kitlelerin olduğu gerçeği Avrupalı seçmenleri nihayet delirtti!
Rakam olarak dünyanın en büyük ekonomilerine sahip olup işsiz, aç, yoksul, kirasını ödeyemeyen emekli maaşıyla geçinemeyip ülkesini terk etmek zorunda kalan milyonların öfkesinden söz ediyoruz!
Elitlere olan düşmanlık had safhadadır! Finans kurumlarının beslediği akademilerden ve sömürgeci şirketlerden ödül alan sanatçı ve yazarlardan nefret ediyorlar!
Kimliklerini kültürlerini kaybettiklerini düşünüyorlar, millet olarak tarih sahnesinden silinmekte olduklarının paniğini yaşıyorlar!
Ve ırkçı, Hitler, Nazi, faşist, Musssolini vs. gibi suçlamaları artık hiç ciddiye almıyor gülünç kabul ediyorlar!
Bu ağır suçlamaların finans şirketlerinin milletlerin milli dirençlerini kırmak ve namus ve ahlakını ve varlığını yok etmek ve milli iradelerini ellerinden almak için uydurduğu maymuncuklar olduğunu düşünüyorlar!
Dikkatli olalım, karşı tezleri, iddiaları, partileri, parti programları, popülist söylemleri, Arap, İslam düşmanlığı, vs. kafa karıştırabilir, ancak milli tepki ve milli reflekslerinde bizler daha ağırını yaşıyor görüyoruz, çok haklılar!
Çünkü hem finans şirketleri-sömürgeci şirketler ve hem de göçmen istilası altında yok olmaya doğru gittiklerini düşünüyorlar ve hem Avrupa Birliği hem de Birleşmiş Milletler tarafından oyalanıp uyuşturulduklarını düşünüyorlar!
Hani bizim halkımızın sorduğu bir soru var, madem bu kadar petrol çıkıyor ama benim günlük hayatım neden hiç değişmiyor, diye, aynı soru soruluyor. İngiltere ve Fransa’da onca sömürge ülkeden maden çalıyorsun ama benim hayatım neden hiç değişmiyor! Ve tam tersi kendi ülkemde azınlığa düşüyorum!
Çünkü finans şirketlerinin kazancı kendilerine! Finans şirketlerinden halktan aldığınız gibi ağır vergiler alamıyorsun! Finans şirketlerini kontrol edemiyor sınır koyamıyor müdahale edemiyorsun ve ekonomik krizlerin faturasını hep halktan çıkartıyorsun! Onlar da hep savaş çıkartıp sana yeni göçmenler gönderip savaş makinesinin maliyetini biz halka çıkartıyorsun!
Sömürgeci uluslararası şirketler limanları kamu teşebbüslerini şatoları malikaneleri vs. devletin ve halkın elinden alıyor, Avrupa soyuluyor ve istila ediliyor diye düşünüyorlar, ABD’nin talimatıyla Ukrayna’daki savaşı gazlamak için ellerinde ayakları silah, para ne var vermek zorundalar, yetmedi, futbol takımlarını ve Avrupa’nın en büyük zenginliği olan sanat ürünlerini satın alıyorlar!
Savaş makinesinin bitmek bilmeyen soygunları ve talimatları ve diktatörlüğü karşısında oturup susan Avrupa Birliği kurumlarının çaresizliği ve faturayı hep halktan çıkartmasının sonunun hiç gelmeyeceğini düşünüyorlar!
Sizce de ortada bir tuhaflık yok mu? Dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük filozofları ve sanatçılarını çıkartan Almanya’nın Siyonist soykırım karşısında teslim oluşu ağırlarına gidiyor!
Dünyalılara çeliği, rayları, tankları, ağır silahları, kimyayı, demiryollarını, denizaltıları, otomobilleri, felsefeyi ve edebiyatı vb. öğreten Almanya’nın teslim olmuş kişiliksiz kimliksiz zavallı hali ve dünyalılara Cumhuriyet ve kurumlarını öğreten Fransa’nın finans kurumlarının bir kuklası tarafından yönetilmesi çok ağırlarına gidiyor!
Bizi ilgilendiren tarafı, bu milli tepkinin Avrupa Birliği’ne bir başkaldırı, uluslararası sisteme bir başkaldırı ve Siyonist hegemonyaya bir başkaldırı ve mali piyasalara bir başkaldırı ve akademi ve medya elitlerine bir başkaldırı olmasıdır!
Nasıl şekillenir, nereye evrilir bilemeyiz ama modern çağı ele geçirmiş sanayi toplumunun uluslararası şirketlerin diktatörlüğünde kurduğu dünyanın, mali piyasaların hegemonyasının, liberal elitlerin ve inşa ettikleri sözde evrensel değerlerin sonuna gelmekte olduğumuzun işaretleri!
Milli değerlerin, milli korumanın, milli savunmanın, milli direncin, milli duvarların inşa edileceği, vatandaşlık, göçmenlik, mal edinme, servet, vergiler vs. gibi en temel yasaların yeniden yazılacağı yeni bir dünyaya giriyoruz!
19. yüzyılın başından beri İngiliz, Fransız, Alman savaşlarının tümünü finanse eden! Ve Birinci Dünya savaşı sonrası Amerika’yı ele geçiren! Ve İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa’yı ele geçiren! Sınır tanımayan, ülkelere el koyan! Tefeci, sıcak para, borç, borsa, maden, petrol ve yeni asilzadelikler, (imtiyazlar) krallıklar kuran ve şirket gelirleri için savaşlar çıkartan!
Milli meclisleri ele geçiren ve milli iradelere ipotek koyan ve bağımsız medyayı kontrolü altına alan ve herkesin hukuk karşısında eşitliği olan Cumhuriyet’i ele geçiren ve ölmez yıkılmaz denilen sömürgeci şirketler için yolun sonu görünüyor!
Güya birey hakları deyip milletlerin devletlerin sonunu getiren ve güya demokrasi deyip Cumhuriyetlere son veren! Ve demokrasi palavrası sıkıp dünyanın en ücra coğrafyalarına kadar çıkarlarına uygun diktatörler atayanları zor günler bekliyor!
Aşırı sağın son seçimlerde aşırı yükselmesinin sebebi Avrupalıların çok ama çok korktuğunu gösteriyor!
Liberaller tarafından yıkanmış beyinlerinizle değil başka türlü bakın!
Şöyle bakın, milli tepkileri aşırılaştırmadan, iç kargaşalar çıkartmadan, milletimiz için daha temizini, doğrusunu, ders çıkartıp,bizler milli bir program, milli bir irade olarak önümüze koyalım!
Türkiye son kırk yılda AB’ye girebilmek için onurunu, namusunu, kimliğini ve açılım dayatmalarına taviz vermek gibi her türlü ödünü verdi ve gündüz gözüyle bile havai fişekler atıldı, bayramlar yapıldı!
O gün söylediğimiz şuydu, Avrupalılar bize benzemez, çıkarlarına beş kuruşluk zarar geldiğinde ayağa kalkarlar ve AB’yi dağıtırlar!
AB yalanına inanmayın, hiçbir millet, milletin üstünde üstün başka bir otorite istemez!
Ki o günlerde İngiltere, Fransa, Almanya AB’nin dümeninde birinci sınıf haklarla başa geçince yani otoriteyi aralarında bölüşünce işler yolundaydı!
Ancak kâr ve zarar ve çıkarlar tam tersini gösterdi ve dağıldılar!
Hiçbir millet, milli iradesinden ve milli kimliğinden vazgeçmez!
Özal’dan Tansu’ya, Mesut Yılmaz’a, Abdullah Gül’e, Tayyip’e ve medyayı işgal eden liberallerine, solcularına kadar bu acımasız çok köklü gerçeği kimseye inandıramadık!
Buyurun, demek ki neymiş, milli egemenlikten kısmen de olsa vazgeçmek dahi milli egemenliğin ayarlarıyla oynamak oyuncak değilmiş?
Tespitlerinize tamamen katılıyorum…
Bugün demokrasi-barış-özgürlük-insan hakları palavrası atanlar, yarın ait olacakları bir millet bulamayacak…
Yaşayıp, göreceğiz…
ama doğru kısımlar çokça var tabii yazıda