Nihat Genç yazdı…
Devlet Bahçeli ‘Terörsüz Türkiye’ açılımında nihayet son noktayı koydu ve mecliste ortak komisyon kurulması ve kararların çoğunlukla alınması teklifinde bulundu, ki CHP de aynı görüşte!
AKP, MHP, DEM ve CHP anayasa değişikliği için yeterince çoğunluk sağlıyor!
Ne değişecek kimse bilmiyor!
Cumhuriyet’in son günlerini mi yaşıyoruz?
Tarihimizin en şerefsiz çocukları bizim kuşağımız, istediğin kadar bağır çağır, maç bitti!
Korkulan da bu değil miydi AKP ve CHP aynı safta!
Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerini şimdi kim savunacak?
Emperyalizm ve bizlerin gafleti kırk uzun yılda işte bu çaresizlik-çıkışsızlık sahnesini hazır hale getirdi!
Meclisimiz işte çoğunlukla açılımdan yana!
Artık bir iraden yok, ne desen boşuna, ne olacak bilmiyorsun, ülke nereye sürükleniyor bilmiyorsun, kime yenildik bilen yok, bu olup bitenler nedir anlayan yok, ama meclis karar alacakmış. neye karar alacak onu da bilen yok!
Sözüne iradesine güvenebileceğimiz kimsenin kalmayışı, ölümden beter günler yaşıyoruz!
Yıllardır CHP bari sen yapma Cumhuriyetine sahip çık dedikçe, siz CHP’yi niye eleştiriyorsunuz denildi, hadi buyrun, CHP, AKP’yle kucak kucağa!
Tarihimizin en karanlık günlerinden geçiyoruz, hepimiz bu büyük ihanetin ortaklarıyız!
Emperyalizm kendi çocuklarımızı dağa çıkarttı ve silah verip bizi öldürttü ve sonra aynı emperyalizm FETÖ’cü yüz binleri ajan yapıverdi, yetmedi liberalini ve islamcısını ihanet odaklarıyla işbirliğine soktu ve yetmedi kendine milliyetçi diyen kesimleri de sonunda gırtlağından yakaladı!
Bizler de bu ihanetin dışında sayılmayız, hepimiz bu büyük utanca ortağız!
Birbirimize hiç güvenmedik, yaptığımız ikazları ciddiye almadık!
Kuşatıldık çevrelendik zehirlendik içten içe çürüyoruz dedikçe hiç birimiz oralı olmalı!
Hepimiz kendi liderimize kör gözlerle öyle inandık, ki, asla, olamaz, yapamaz, dedik!
Hepimiz iktidar uğruna kendi liderimizi kutsadık laf söyletmedik!
Algıya manipüleye gelip hep biz haklıydık hep biz biliyorduk hep biz doğruyuz diye küçük akıllarımızla birbirimizi suçladık, birbirimizin kuyusunu kazdık önünü kestik, ve geldiğimiz yer, bir güç kapıları üstümüze kapattı ve hepimizi yangının içinde çıkışsız bıraktı!
Toprağımız ve milletimiz için tehlikelerin acıların en korkuncunu yaşıyoruz!
Hepimizi ırk din demeden bir arada tutan Cumhuriyet’in büyük koruyucu şemsiyesinde tuhaf şeyler oluyor!
İstediğiniz kadar yorum yapın, analiz kasın, bu saatten sonra istediğiniz doğrulukta konuşun, istediğiniz kadar iyi insanlar olun, bu saatten sonra istediğiniz fedakarlığı gösterin ve sorumlu olun, çaresizsiniz, çünkü mecliste azınlıktasınız!
Şu cümleyi hala anlatamıyoruz, bu saatten sonra filmi geriye çevirecek siyasi gücünüz yok!
Artık hepimiz kendi köşesinde yapayalnız ağlayan çaresiz köle esir onursuz haysiyetsiz insanlarız, neden?
Çünkü ‘vatan’ duygusu ve sorumluluğunu hayat planlarımızda hep ikinci üçüncü sıraya, ev ve araba ve cep telefonu almaktan dahi öteye koyduk!
Çünkü vatan sorumluluğunu eş dost yakın ağbi köylüm dindaşımdan çok öteye koyduk!
Cumhuriyetimize ve ülkemize apaçık saldırılar yapılırken ve apaçık siyasetine devletine sızılırken yeterince sertlikte cevap vermedik!
Uyarıları ikazları ciddiye ve sorumluluk almadık!
O bizden dedik, yanlışlarını görmezden geldik, o bizim adamımız dedik hırsızlık yapsa bile savunduk!
Koskoca memleket ne badireler gördü, dedik, kişisel sorumluluklardan kaçındık!
Ve an itibariyle yüzde birlik bir istisna dışında ekranlarınız ve siyasetinizin dili algısı Cumhuriyet’in yıkımını konuşuyor ve kimse rahatsız değil!
Bir memleket için daha büyük bir felaket nasıl olabilir, düşmanı konuşturuyor baş üstünde tutuyorlar ve seni susturuyorlar!
Asil ve destansı bir zaferle Batı dışı topraklarda başımızın tacı olan Cumhuriyet en zor günlerini yaşıyor!
Roma’nın en büyük düşmanı Hannibal, Pirenneler ve Alpler ve ovalar ve bataklıklar aştı ve onlarca yıl İtalya’ya kuzeyinden güneyinden nefes aldırmadı, onlarca yıl sürdü istilası ve Roma Hannibal’ı durduramadı! Hannibal, ki, tarihin en büyük komutanlarından biri!
Sonunda Hannibal’ı durduramayacağını anlayan Roma’nın aklına bir fikir geldi, bu Hannibal dedi, kim, Kartacalı! Kartaca nerede Afrika’da! O halde roma ordusu Hannibal’a İtalya’da değil karşıya geçip Afrika’da savaşacak, yani, ininde!
Roma ordusu Kartaca’ya (Afrika’ya) girince, Kartacalılar, Hannibal’a ‘İtalya’yı bırak hemen gel’ dediler ve, Hannibal’ın ve Kartaca’nın sonu oldu, düşmanı evine sokmak!
Düşmanı evine sokmayacaktın, düşmanı meclisine sokmayacaktın, düşmanı orduna polisine istihbaratına sokmayacaktın, düşmanı, aydınlarına akademine sokmayacaktın, düşmanı medyana sokmayacaktın!
Eline yüreğine sağlık abi. Duygularımın tercümanı olan adamsın. Allah razı olsun. Eyvallah
Türk Milleti 2. Kurtuluş Savaşını verecek diye düşünüyorum.
dünya düzeninin yaratabildiği en büyük değer maalesef paradır. o halde, bi ülkeyi tarihin kanlı çarkında kalıcı kılabilecek en önemli silah, o ülkenin para ile kuracağı sağlıklı ilişkidir. bir ülke paranın adil paylaşımı ve doğru insanlara kanalize edilmesini temel felsefesi yapmamışsa eninde sonunda nefesi kesilir.
doğru insanlar; zeki (sonsuz merak duygusunu iyinin güzelin sevgi ve saygının hizmetinde kullanan), bilge (ya da en azından kitap okumayı seven) ve kişilikli (dürüst, güvenilir, tutarlı, paraya pula tenezzül etmeyen) insanlardır.
devlet doğru insanları destekleyip iktidara getirmeli ki onlar da kendileri gibilerin sayısını artıracakları bir vatanseverlik kültürü inşa edebilsinler. ulusça bilim odaklı bir eğitim sistemine, yerli ve milli bir ekonomiye, gelişmiş savunma teknolojisine, güçlü çiftçiliğe tarımcılığa, işçi dostu bir ticaret anlayışına, bağımsız sanatçı aydın gazeteci yazar düşünür ve filozoflara sahip olmanın başka yolu yoktur.
gelgelelim benim bu söylediklerim ideolojik açıdan sosyalizmle sentezlenmiş kemalizme tekabül ettiği için halkımızın %75’ini oluşturan, solcu düşmanı, kapitalist ve islamcı çoğunluk tarafından her dönem yerin dibine sokuldu. vatanseverlik anti-solculuk gibi algılanarak sürekli sağcılara oy verildi. solcunun bile samimisini bulmak mucizeyken sağcıya güvenmek nasıl bir akıl tutulmasıdır, siz düşünün. çünkü solcu en azından teoride çalmayacağını söylerken sağcı teoride bile parayı araç olarak değil, amaç olarak görüyor.
o halk ki her seferinde soyulup soğana çevrildiği halde kötünün iyisini seçmek için sandıkların önünde dize gelmelere, sömürülmelere doymadı. on yıllar geldi geçti, hayat boyu karın tokluğuna çalışmaktan başka seçeneği olmayan halk yoksulluktan işsizlikten açlıktan şikayet etti durdu, ruhsuzluğun kitabını yazdı. ahlakın dinden bağımsız, hatta din ile zıt bir kavram olduğunu anlamadı.
Merhaba Nihat Bey,
Ben de aynı düşüncedeyim. Çünkü bizim kuşak hazıra kondu.
Sadece Atatürk rozeti takarak, 10.Yıl Marşını bağırarak okudular. Adeta eğlendiler.
Benim yakınlarım dahil sadece maddeyi düşünerek, mal mülk edindiler. Çocuklarını yurt dışı üniversitelerinde okuttular. Bu son yıllarda da o çocuklar sözde uygar kabul edilen ülkelerde
iş buldular, o ülke vatandaşı oldular, olacaklar, diye sevinçli ve çok gururlular. Artık ölümsüzler ve Mars’a gitmek için çalışıyorlar.
Selamlar, sevgiler,
Yurt dışındaki Cumhuriyetçi Vatanseverlerden…
“‘Suç bende, tüm suç bende’ böyle der, Prens Mişkin, Budala’da. Aslında İsa’dır, tüm suçu üzerine alan…
Hata yaptık, Nihat Ağabey. Dünyanın rengine kandık. Halbuki Neşet Usta uyarmıştı; ‘Ben kandım, sen kanma’ diyesiydi. Kandık, hayallerimiz bizimle büyürken bozulduklarını farkedemedik. Afyonların en hasıdır; kibir. Farkında olmadan yavaş yavaş ele geçirdi bizi. Doyduğumuza bakmadan daha fazlasını, daha gösterişlisini istemeye alıştık. Bunu hak ettiğimize inandık. Yavaş yavaş uyuştu şuurumuz. İlerledikçe nereden başladığımızı unutacağımızı, bir süre sonra nereye gittiğimizi bilemeyeceğimizi tahmin etmiyor değildik; kendimizi kandırmayı seçtik.
Biz kabul ettiğimiz için cumhuriyetimizi çaldılar. Türk’ü sildiler. Vatanımızı elimizden aldılar.Siyasal dincilerin tüm ahlaksızlıklarına, liberal eniklere, sol söylemli satılmış laf ebelerine, milletin harim-i ismeti çiğnenirken kulağının üstüne yatan, vatan fedailerine saldırmak için fırsat kollayan NATO yetiştirmesi kavimcilere, uyuşturucu tüccarı, toprak ağası, CIA beslemesi faşistlere, yol bir günde açılmadı. Bu mevzilerin hepsinde; derece derece eyyamcılığımız, cehalete varan vurdumduymazlığımız, milletimizin geçmiş kahramanların başarılarının arkasında saklanmamız, eserlerinin devamı için yürekli hiçbir düşünsel veya fiziksel atılımda bulunmamamıza rağmen yine de kendimizi kolaylıkla onların devamı görme korkaklığımız bu günleri getirdi. Kendimizden başka sövecek kimsemiz yok. Sövmenin, üzülmenin millete bir faydası da yok. Ya vuruşa vuruşa bizden alınanları geri alacağız, yıkılanları yeniden inşa edeceğiz; ya da bizden önce eserleri görüp durduğumuz diğer medeniyetler gibi kuru bir dala döneceğiz. Tarihin bir cilvesi olarak, dünyanın da bizimle eşzamanlı olarak cumhuriyeti kaybetmesinin elbette bir manası vardır. İnsanlığın hemen hemen her ileri sıçrayışında, farklı vesilelerle sahnede olan Türkler ve Batı Asya önümüzdeki büyük sıçrayış ya da yokoluş mücadelesinde yine merkezdedir, dünyanın kaderini belirleyendir. Bize düşen ateşe uçan pervaneler gibi insanlığın müreffeh, adil ve anlamlı bir geleceğe ulaşmasını umma hakkına kavuşmak için bedel ödemeye gönüllü olmaktır. Kendimiz ettik, kendimiz bulduk.
Biz renk cümbüşünün içinde sarhoş, yarım ağız itiraz edip bir taraftan yan cebime koy derken bu milletin vicdanı üç beş yiğidin sırtındaydı. Onlar yükü hepimiz için taşıyorlardı. Biz biraz daha şımarıklık edebilirdik. Ne de olsa onlar meczuptu, köyün delisiydi. Onlar yapsındı. Meydandaki kayanın üstünde, sırtında delik hırkası, elinde asası, karışmış sakalı ile ağzı küfür dolu bir deli, hepimizin vicdanını bir gün yeniden ihtiyaç duyacağız diye diri tuttu.
O deli sensin, Nihat ağabey! Seni seviyoruz!”
Çok güzel bir özet olmuş. Hem Nihat abiye, hem size çok teşekkürler.