Nihat Genç yazdı…
Çocukluğumuz ve ilk gençliğimizde okul parasızdı!
Parasız eğitimi özleyen hiç yok mu?
Okul devletin asli görevi değil mi?
Ve zengin-fakir her çocuğu yan yana sıralarında ve üniformalarında eşitlemek artık gülünç mü geliyor size?
Çocuğun okumasına bu kadar para verilmesi normal mi; bu kadar para verdikten sonra üstelik sömürgeci şirketlere uşak ve hizmetçi ve güvenlikçi yetiştiriyorsun!
Parasızlık, sosyal eşitsizlik, aşağılama dibini bulmuş, milletin canı çıkıyor ama ses çıkartan yok ama beka hamaseti yeni milliyetçi palavralar doğurdukça doğuruyor! Milletine toprağına bağlı tutkulu planlı bir irade yok sadece siyasette kuklaların sayısı büyüyor!
Hamasetleri sayesinde demokrasi özgürlükler palavralarıyla iktidara gelen neo-liberal politikalar korkunç bir savaş makinesine dönüştü!
Bir avuç zengin pastanın yüzde doksanını milyarlarca insan yüzde onunu bölüşüyor, bölüşüm, eşitsizlikler, tarihte olmadığı kadar vahşi boyutlarda ama siz ekranlarda hamasetine hala doymadınız!
Vahşi kapitalizmin teslim almadığı susturmadığı ülke, yazar, akademi, medya kaldı mı?
İnsanlığın canı çıkıyor ülke servetleri madenleri piyasaları adı konulmamış işgal yaşıyor ve kamu müdahalesi ve milli bir kalkınma programı ortaya koyan hiç yok!
Bizim gerçek bankalarımız, borsamız sıcak para değil ovalarımız, sürülerimiz diyen yok mu?
Dolar ve faiz ve Dünya Bankası ve IMF’le gidilecek bütün yollar tıkanmadı mı?
Sağlık Bakanlığı şehir hastanelerinin arsasına ayrı kullanılan malzemeye ayrı yirmi yıldan daha uzun 200-300 milyar dolar ödüyor, kimin parasından, bizlerin vergisinden!
Holdinglerdeki keyfe bak, yirmi-otuz yıl ve düzenli her yıl beş-on milyar haraca bağlamış!
Geçtiğin köprüler yollar para!
Sağlık devletin asli görevi değil mi?
Canımızı ve kaderimizi ve bekamızı paraya ve kara odaklanmış holdinglere emanet ediyor ve ikinci sınıf muamele görmekten hiç mi şikayetçi olmuyoruz?
İçtiğin su para, oturduğun evin emlak vergisi aidatı para, cep telefonuna düzenli aylık ödüyorsun, evdeki cihazların bakımı onarımı düzenli sigortası hepsi para…
Aklınıza gelecek her şey para, temiz hava alayım deyip dağ başına vursan otomobil para benzini para, iki gün tatil yapayım desen, sahili para, yaylası para, eti sütü ekmeği peyniri üstelik çok para! Ve gittiğin her yer çitle çevrilmiş ortak alanlar birilerinin özel mülkiyetine geçirilmiş!
Üstelik bizden alınan paralarla jandarmaya maaş ödüyorsun ve sömürgeci şirketin kapısını jandarma bedavadan sana karşı koruyor! Sömürgeci şirketin havayı suyu tarlayı nehri zehirlemesine rağmen korunması için kapısına jandarmayı emrine amade vermek işgalin ta kendisi değil mi?
Üstelik bizden alınmış vergilerle Diyanet en büyük bakanlık bütçelerinden yüz bin imama maaş ödüyorsun, cenazemi kaldırmak için mi?
Mezar yeri para, mezara koyacağın iki çiçek para, hocanın okuduğu dua para!
Üstelik siyasiler senin paranla malikanelerde saraylarda oturuyorlar, Diyanet’i tarikat şeyhleri lüks araçlarla gösteri yapıyorlar ve ama semalarında Kaan uçakları bilmem kime neyin gösterisini yapıyorlar?
Ve senden soydukları parayla TV kuruyorlar ve yandaşları maaşlıyorlar! Devlet ihalelerini hep aynı yandaşlar alıyor! Bir ülkede holdingleri ve İslamcıları korumak için bu kadar çok TV olur mu?
Zenginlere, holdinglere, siyasilere, tarikatlara, laf eden yok, onlara her şey bedava!
Sen ise maça gidiyorsun ya da izliyorsun para, kitap alıyorsun para, minibüs otobüs para!
Muhalif belediye başkanı kırk beş gazeteciyi senin paranla Roma’ya tatile götürüyor!
Yedikleri içtikleri sefaları senin cebinden, oteller bedava, duşlar bedava, spa masaj menü bedava!
Nasıl bir dünyaya düştük, insanlık ve milletimiz aldatılmanın yalnızlığın derinliklerinde iradesinin son nefesini veriyor!
Ağzını açıp laf söylesen halkı tahrik ve kinden ceza tazminat!
Milyonlarca genç işsiz klavye başında, arada bir bazılarının canları sıkılıp üniversitede tenekeden hobi olsun diye bir araba yapıyorlar, bu oyuncaklara bilimmiş harika çocuklarmış diye övgüler bakın ülkemizde bilim nasıl gelişiyormuş diye ödüller veriliyor, bir astronotla uzay çağına giriyoruz!
Holdingler yolcu sayısına otomobil sayısına hasta sayısına garantili deli dumrul gibi tezgah kurmuş otuz yıl garantili milleti soyuyorlar! Otuz kırk yıl garantili milli emlaktan arsalar alıp hileli satışlarla mülklerine geçiriyorlar, kapan kapana!
Boşalmış yüzlerce köyü tek tek ziyaret ettim, tek bir tavuk tek bir sığırı hatta içinde yaşayan ancak birkaç kişi var! Ve o köyün ilkokulu terk edilmiş ve imam hatip kurulmuş! Bu şu demek, sen parayı veriyorsun onlar tarikatlarında hakimler savcılar yetiştirmiş ve sen bu yolsuzluktan şikayet ettiğinde kıllarını kıpırdatmıyorlar!
Şikayet eden yok!
Yaşamak için olmazsa olmaz su, elektrik, her şey para, deprem enkaz altında kalıyorsun Kızılay bile çadırı sana parayla satıyor!
Gübre para, mazot para, yem para, martılara simit güvercinlere bir avuç buğday para, kahve, çay, normalin çok çok üstünde!
Çayını yabancı şirket ucuzundan alıp satıyor, fındığına yabancı şirket el koymuş, milli tütün yasak, yabancı sigara serbest, yabancı marka viskiler arabalar gırla gidiyor!
On yedi yaşında ilk kitaplarımı almaya başladığımda kitap o zaman da pahalıydı! Elli yıl aralıksız kitap aldım, lüksüm israfım tatilim marka giysim marka arabam hiç olmadı! Vekillik tekliflerini kimsenin adamı olmamak için reddettim ve bugün milli bir kalkınma programımız neden yok dediğim için şizofren, deli, manyak, marjinal, ruh hastası, arıza, ırkçı, faşist, insanlık düşmanı ilan ediliyorum!
Otun altından elmastan petrolden dünyanın en değerli ekonomik metası olduğunu söylediğim için! Sığır ot yedikçe doğurur ve sürü geometrik büyür! Her mevsim bu toprakların ilahi bereketi iki üç ay düzenli yağan Kırkikindi yağmurları yağdıkça insanların bu topraklarda yokluk ve pahalılıktan kırılması ancak işgalle esaretle açıklanabilir! Ya da piyasayı ellerinde tutan sömürgeci şirketlerin diktatörlüğüyle! Ya da büyük savaşlar, nüfus kırımı ve olağanüstü kuraklıkla açıklanır ya da plansızlıkla ya da milletçe enayiliğimizden!
Bu denli eşitsiz ve yoksulluk içinde sürünen ve her dağ başı soyulan vahşi bir dünya, tarihlerde ilk defa kurulmuş!
Holdingler tarikatlar siyasiler zenginler varlıklılar dokunulmaz ve imtiyazlı; sömürgeci şirketler 360 bin ruhsat alabildiğine göre İHA’lar SİHA’lar havalarda ne iş yapıyor, bilgisayarda oyun mu oynuyorlar! 360 bin ruhsatı gönüllü teslim ettiğimize göre milli savunma milli güvenlik neyin palavrası bu kimin bekasıymış?
Ülkenin bütün varlıklarına el koymuşlar ya da haraca bağlamışlar!
Üstelik Suriye’de Müslümanı Müslümana kırdırıp on milyon nüfusu ülkeye taşımışlar, ağzını açsan ceza alıyorsun, üstelik Diyanet kalkmış gelenlerin üstün kutsal Arap ırkı olduğunu söylüyor, Suriye’de Müslümanları kırdırtan kendileri değilmiş gibi, laf söylesen halkı kin ve tahrik sopasını başınıza indiriyorlar!
İngilizler gelmiş kendi ülkelerinde yaşayamayacak emekli maaşlarıyla sefa sürüyorlar, yetmedi nükleer santrali yapan Rus aileler Silifke’de koloni oluşturuyorlar, Afgan ordusu dahi senin ülkende, Esat’a karşı savaşan yüz binlik ÖSO ordusu içimizde, IŞİD’i içimizde, üniversitelerimiz uyuşturucu bataklığında, Doğan Öz’ü Uğur Mumcu’yu Sinan Ateş’i ve Hablemitoğlu’nu ve Hrant Dink’i neden hep aynı eller öldürür ve biz hala öldüreni hiç tanımıyormuş ayağına yatıp birbirimizi boğazlarız?
Ekemiyorsun biçemiyorsun üretemiyorsun, bulup da bir köy tavuğu yiyen kalmadı içimizde, bir kavurma, bir pirzola yemek efsane oldu, ve bir yazar olarak seni konuşturmuyor Youtube Facebook her yerden digital numaralarla seni engelliyorlar, yazamıyorsun!
Madenlerin soyuluyor ağzını açamıyorsun, senin maaşınla geçinen bilim adamları sömürgeci madencileri aklamak için ödüllendirilip şöhret yapılıp dekan yapılıp habire bilirkişi raporları yazıyorlar!
Tüm tarihlerde kralların asilzadelerin derebeylerin bu denli otoriter ve vahşi bir gücü olmamıştı!
Tüm tarihlerde yorulup bir mola yerinde oturmak bir su içmek bir nefes almak bu denli akla zarar pahalı ve lüks hale gelmemişti!
İşgalden beter!
Soykırımdan beter!
Top yekün imha!
Allah, din, ahlak, milli heyecan, halk iradesi, kamu yararı, Allah korkusu, çürümüş yok olmuş!
Ülkenin meclisi denetleme kurulları feryat figan ediyorsun hiç oralı olmuyorlar!
Allah korkusu ve kamu yararı düşünen tartışan şikayet eden tek yazarı kalmamış!
Evlenmek para, boşanmak para, alıp başını gitmek para; on yıl önce bir simit parasına döner ekmek yiyorduk!
Kimsenin aklı almıyor kimse bilmiyor anlamıyor, peki neyi bekliyor insanlar, girdap ve türbülans içinde neo-liberalizmin sel suları içinde sürükleniyoruz! Borç üstüne borç faiz üstüne faiz, tsünami şehrin iktidarın bankaların boyunu aşmış, milli kamu mallarını sattık sattık hala denkleştiremedik aksine katlanarak büyüyor!
Hala dolardan borsadan bahseden insanlar büyük kanaat önderi gibi itibar görüyor ve holding medyasıyla yüz bin dolarlık saatler takan insanlar hala bilmem niye izleniyor sabah akşam takip ediliyor!
Şizofreniyle, bölüşülmüş paranoyayla, deliliğin hiçbir türüyle açıklanamaz bir kara deliğin içine düştük!
.ötümüzü sildiğimiz kağıt Siyonist tüccarın, içtiğimiz su Siyonist tüccarın ve sömürgeci şirketler Siyonist tüccarların; ve onların katliamlarını ve savaş makinesini dünya bir araya gelse durduramıyor, nereye kadar!
Milli seferberlik, milli üretim, milli kalkınma, milli heyecan diyen kalmamış; dediğinizde de ne diyor bu deliler diye millet aval aval yüzünüze bakıyor!
Reklamlara bakıyorsun binbir çeşit tatlılar dondurmalar giysiler arabalar, hemen öde, bir düğmeye bas öde, anında öde, gibi spotlar havalarda uçuyor, reklamlarda yer gök yemek kozmotik banka kredileri saray gibi evler tatiller; bu palavralara hala inananlar var!
Marka bir kahve dükkanında yüz-iki yüz kişi tıkış tıkış birbirinin üstüne binmiş iğne atsan yere düşmez, Anadolu yollarında üç yüz km. yol alıyorsun güzelim yemyeşil yaylalarda dünya güzeli şirin köylerde tarihi kasabalar harap olmuş yüzüne bakan yok, bir yıkılmış taş iki eski tahta kalmış, in cin top oynuyor!
Temiz hava su şifa dağlarda yaylalarda; ve iş üretmeden yorulmadan insan olunur mu? Şehirde kime selam versen diyaliz tomografi hastane randevusu için sızlana sızlana altı ay bekliyor, milyonların kemoterapisi hiç bitmiyor, herkes sokağa şeker ilaçları dil altı haplarıyla dolu küçük ecza kutusu bir çantayla çıkıyor!
Daha iki gün önce bir arkadaşım geldi, Zagrep’e Belgrad’a Bulgaristan’a turist gitmiş Türk kadınları mağazaların ruj ve şampuan raflarını hücuma geçip boşaltıp aç kurtlar gibi reyonları parçalıyorlar! Bir kadın gittiği en yakın ülkeden kendine elli tane şampuan yüz tane ruj niye alır, neyin açlığı neyin yokluğu neyin deliliği bu! Amerika’da iş daha da azıtmış, rafları yağmalanmasın diye çelik kafes içine almışlar!
Bildiğim için söylüyorum kocaları bakanlık yapmış İslamcı hanımların mücevherleriyle Gürcistan’ı satın alabilirsiniz! Kocalarının servetleriyle Romanya’yı Bulgaristan’ı satın alabilirler, çok mu salladığımı düşünüyorsunuz, faş olan Turgut Atınok’un serveti bir fikir versin!
Dikmen’den bir şoför arkadaş anlattı, Somalili müşterileri her öğle taksiyle pizza siparişi veriyorlar ve her defasında yüz dolar bahşiş veriyorlar!
Bunu anlamayacak ne var, düzenli yüz dolar bahşiş veren ya elmas ya uyuşturucu işi yapıyor, ama İslamcı iktidarımız onları ümmet ensar kardeşliği diye baş üstünde ağırlıyor!
Ünlü romantik Alman şair Schiller’in mısrasıdır:
‘Neredeydin dünyayı bölüşürlerken!’
‘Ne tarlalar ne ormanlar ne kırlar benim!’
Hiçbir ses diriltmiyor insanları, hiçbir mutluluğu tanımıyorlar, arzuları, onurları iştahları heyecanları kalmamış, hiçbir şey iyileştiremiyor insanları!
İnsan artık dünyaya bağlı değil, deniz gök iklim ve yaylalardan habersiz yaşıyorlar!
Toprakları onları tanımıyor onlar topraklarını!
Bu topraklar tüm tarih içinde hiçbir savaş hiçbir felakette bu kadar yalnız kalmadı!
Vahşiler için dağlar değersiz taştır, toprak işe yaramaz çamurdur, insanlar canlı hayatın doğanın üretimin içine giremeyecek kadar başka bir tür yaratık olmuş!
İşgal altında yaşadığını duymak istemiyor!
Bu büyük suçu itiraf etmek hiç istemiyor!
İradesizliğiyle yüzleşmek istemiyor!
İnsan yerine koyulmadığını hiç ciddiye almayan köleler; erkekleri maç hastası kadınları tekstil kozmetik giyim çılgınlığında!
Hepsi istisnasız kendisi gibi uyuşturulmuş milyonlarla kaldırımlarda kafelerde alışveriş merkezlerinde görülmez gölge adam olmak istiyor!
Sorumluluğu hiç üstüne almayan adam!
Ne itiraz yükseltmek ne karşı çıkmak istiyor; onurdan insandan habersiz büyütülmüş, isyan, itiraz nedir bilecek insani organlarını kaybetmiş!
Ve birçoğu boşvermişliğin cezasını ve belalarını bulduğunun farkında ama iş işten geçti diyor hala uyanmanın uyarmanın çok uzağında, katillerin suç ortakları olduklarını biliyorlar ve devletten intikam peşinde kendilerini hep haklı dünya yıkılsa kesin yine kendilerini haklı çıkartan bir ideoloji kurmuşlar kendilerine!
Ne parlayan gözleri ne fethedilecek kalbi ne sıkılacak yumruğu kalmamış!
İstediğiniz filmleri çekin büyüleyici şiirler yazın, üstlerine almadan oralı hiç olmadan öyle çekip giderler!
Götünün ve ideolojik ve kafa rahatlığı dışında ne amacı ne inancı kalmış!
İnsanı, ateşi, mucizeyi, hiç tanımamış!
Sahile vurmuş mayışmış denizanaları!
Ne hukuksuzluk ne yolsuzluk ne adaletsizlik yerinden kımıldamaz onları!
Hiçbir uzvunda direnç kalmamış!
Ülkesini hiç tanımayacak kadar TV’nin karşısına gömülmüş sabahlara kadar tahtadan plastikten pelüjden ve hep aynı tekrar lafları ve kuklaları izliyor!
Düşmanı hiç tanımayacak kadar düşman sofrasının kadehi olmuş!
Okuduğum hiçbir tarihte hiçbir kitapta insanın bu kadar kaybolduğunu hiç görmedim!
Şaşkınlıklar hafakanlar içinde çözemiyor anlayamıyorum bu sokaktaki ve ekran başında ve arabasıyla şekil kimlik yapan zavallı köleleri!
Birbirlerini öldüren sağcılar-solcular ülkücüler devrimciler, hepsi biliyor suçlarını, İslamcıları liberalleri tarikatları birlikte taşıdılar iktidara; ve hiç biri kaskatı utanç içinde hiç değil! Sabah Ekmeleddin’e akşam Altılı Masa’ya ölümüne bir zorlama ve baskıyla oy verirler ve hiç oralı olmaz, ekrandaki kuklaların peşinden sürüklenirler!
Elli uzun yıl Amerika’nın köpeği tetikçisi olmuşlar ama hala gölgesinde uyuyacak yeni model yeni sürüm bir milliyetçilik türü bulup ebedi uykularını hamasi rüya ve hayallerle sürdürüyorlar!
Ruhunu kaybetmiş insanlık!
Ruhunu kaybetmesinde kolej eğitiminin payı çok büyük! Freud’un meşhur ettiği psikiyatri ve kavramlarının payı çok büyük! Holdinglerin kiraladığı ödüllendirdiği akademisyenliğin insanların önüne yeni umut ve heyecanlar koyacak cesarette yazarların hiç olmayışının payı çok büyük! Birasını içip maç izlemenin payı çok büyük! Renk renk giysilerle sokaklarda fink atmanın payı çok büyük! Halkı olmayan cumhuriyetin payı çok büyük! Demokratik kazanımlarının kurumlaşmış bir halk olmadığı için hiçbir işe yaramayışının payı çok büyük! Seyirci olmanın evden seyretmenin korunaklı ve bana bir şey olmazcılık ve etliye sütlüye karışmamanın tembelliği hazzı payı çok büyük!
Algımız beynimiz anlama duyma kapasitemiz zihnimiz muhakememiz tarihin en büyük soykırımdan geçiriliyor ve hala milli heyecan duyabilen muhakeme ve dert edebilen insanların sayıları çok az!
Şehirlerimiz Amerikan yerlilerinin topraklarından çıkartılıp yerleştirildiği rezervasyon alanlarına dönüştü! Holdinglerin bize bağışladığı karantina alanlarına hayat ve dünya ve memleket diyebilecek kadar uyuşturulmuşuz! Büyük şehir belediyeleri toprağını özleyenlere oyalanmaları için hobi bahçeleri yapıyor! Ve yerliler yılda bir defa köylerini turist olarak ziyaret edebiliyorlar! Yolda üç dört defa benzin istasyonlarında mola verip starbuck kahveye benzin kadar çok para ödeyerek!
Ağaçların hışırtısını kimse duymuyor! O hışırtının ruhumuz olduğunu bilmiyorlar! Bulutların geçişini kimse görmüyor! Dalgalara ve ufka bakan yok! Yeşillikler ağlamaklı! Dağ başlarının gözleri buğulu! Boş yere akıp gidiyor dereler! Sevinçle kıyısında oturanı yok! Nisan Mayıs yaylaların cenneti, koşanı eşeleyeni yuvarlananı kalmamış! Tanrı elmalarını uzatmış toplayanı yok! Şehrin betonuna kaskatı gömülmüş insanlık! Bir ideal ve hayal ve umut peşinde tarlasını bağını bahçesini hayal eden yok! Bu dünyanın bütün dünyanın gelmiş geçmiş bütün dünyaların en güzeli en büyük mucizesi, şırıl şırıl akan bir çeşme yok! Baharın sapsarı masmavi çiçekleri dağ bayır ova yayla kendi başlarına koşuyorlar! Yeşillikler kendi başlarına yamaçlara vadilere uçuyor zıplıyorlar gören yok!
Her yaylası bir ordu doyuran, her on yılda bir ordu doğuran, Bozok Yaylası gibi yüzlerce yaylası, kuzusuz pehlivansız çobansız yünsüz keçesiz çadırsız sığırsız kuşu yok! Doyurup coğrafyalara saldığı, imparatorlar medeniyetler inşa ettiği evlatları yok! Neyi yitirdiği neyi unuttuğunu bile bilmiyor kimse! Hepimize ve sömürgeci şirketlere rağmen hala inadına yemyeşil cennetlerimiz cehalet ve ataletle bir asrı geçti bir sahra yalnızlığında! Kanımız kaynamıyor! Bedenimiz coşmuyor! Sözlerimiz tatlanmıyor, sarılmalarımız öpüşmelerimiz ballanmıyor! Vücudumuz hiç ısınmıyor! Gidiş geliş çift yol otoban yaptık ama içi dışı rengi besini tadı tertemiz öz annemizin sütüne bir milleti doyuran sütüne kaymağına bu uçsuz bucaksız yaylalara uzak kaldık!
Hattuşaş’tan beri soframızın tam orta yeriydi tek başına Anadolu’yu besleyen Zile Ovası, kaç devlet kurduk bu bereketle! Ovaları yaylaları dereleri, ey Anadolu, kaç bin yıl fırtınalara kafa tuttun, bizi terk etmeyen, hiç batmayan Nuh’un Gemisi, ilahi teknemiz! Mürettebatı ovalar kaptanları karlı dağlar! Çoktandır çürümüş tahtaları su alıyor, ekmek su tuz bulamıyoruz, boğuluyoruz nefessizlikten! Ey Anadolu, limanımız, beynimiz kalbimiz midemiz nefesimiz, kalk ayağa büyük kaptan! Yeni bir sefere hasata zafere giden atalarımın yolunu düş önümüze, aç bereketli kapılarını! Onca belayı boşuna mı savuşturduk! Ağıtlarımız bozloklarımız bayramlarımız nerede? Kurbanlık etini bile Arjantin’den getiriyor nankör sütü bozuklar!
Çiçekler çağırıyor evlatlarını, renk renk feryat figan körelmiş gözlerimize ruh katmak için!
Anadolu, kimseler görmese duymasa da ben inandım sana büyük kaptan! Henüz ilk yağmurları hiç yağmamış, henüz fırtınalar kopmamış gibi yolun başındayız! Çok mutlu olacağız çocuklar, çok mutlu, duyuyorum sesini, dağ başlarında esen yeller gibi her bir diyarına savrulup ateşler yakacağız, eski günlerdeki gibi! Senin vücudun benim vücudum aynı ruh aynı beden büyük kaptan! Aynı hayatız aynı kader, kara bir kuzunun ağzında çiğnediği, aynı otuz! Kucağındayız, emzir bizi! İşte baharın çimeni, işte buraya gömülmüş savaşlarda çok yorulmuş atalarımın kemikleri! Açlıktan utanmaktan korkaklıktan yorulduk, al bizi kucağına, yeniden Anadolu! Savur havaya zıplat havaya rüzgarlarına karışsın yaralarımız! Bıktık olmayan hisseler satıp bizi köleleştiren hayal tacirlerinden, sömürgeci şirketlerden! Borsa, dolar, sıcak para bizi esir aldı! Bizim aynamız; otumuzun, çimenimizin buğulu gözleri! İşte bizim sahici aynamız her gün yeniden bir boy atan yayla çimeni! Anadolu’yu bayrağımız yapan bütün çimenliklerini kuzular gibi öpün! Bıktık hiçbir şey üretmeyen ve her şeye sahip olan şirketlerden! Anadolu’dan başka başımızı sokacak neyimiz var! Bizi ancak toprağımız doyurur! Yemiş su dere tarla, her güzelliğe bol bol sahip Anadolu’nun çocukları, kovun bizi köle gibi aşağılayıp çalıştıran sömürgeci şirketleri! Bizi ancak toprağımız doyurur! Bizi ancak toprağımız çoğaltır! Vatan toprağından başka grafiklere bilançolara envanterlere inanmayın! Ne çabuk unuttunuz, her şeyi ucuzlatan rahmettir yağmurdur! Ne çabuk unuttunuz, Anadolu’nun derelerinden yaylalarından ovalarından daha yüksek daha yüce yer hiçbir tarihte coğrafyada yoktur! Anadolu’nun bir kanatları bir de hepimizin içinden toprağın derininden akan ırmakları vardır, bizi bin yıl kimseye muhtaç etmeden besleyen, kendimize güven ve irade ve Cumhuriyet’i veren!
Bıktık iktidarı muhalefeti milliyetsiz vatansız Allahsız nankör çok bilmiş sütü bozukların hava bedava su bedava sıcak paracı liderlerin uçaklarında .ötleri peşinde sefa içinde gezip tozmalarından!
Varol sevgili büyüğüm…Gözlerim yaşlı bir şekilde okudum…Allah yolumuzu açık etsin.
Nihat Genç siz cumhuriyeti komünist olamadığınız için kaybettiniz. Sizin gibi yurtseverler komünistlere destek verseydi ülke bu duruma gelmezdi.
Milyonlarca mülteci var, onları da mı bizim toprağımız doyuracak? İstersen hiç girmediğin bu konulara da bir giriver, bakalım önerilerin ne olacak?
Mültecilerle ilgili rahatsızlığını belirtmiş zaten yazının içinde.
Kaç kez girdi o konulara,zaten anlattıklarının da içinde!…
On numara yazi ama anlayacak.kimse kalmamış