Avatar
Nihat Genç

Deli numarasına yatan Engin Ardıç!

featured

Konferans salonunda üç uzun saat sanayileşme şehirleşme sağcılık ve sonuçları ve üretim ve milli irade, tarih felsefesi, bilim ve yakın tarihi .ötümü yırtarak avaz avaz anlatıyorum, nihayet soru faslına geçtik, buyrun, sorularınız: Yapılı, pek de yakışıklı ve kravatlı bir arkadaş sordu: -Hocam çok güzel konuştunuz, sağ olun, sorum şu, Said Nursi hazretlerinin mezarı Vatikan’da diyorlar, doğru mu, ikinci sorum, seçimlerde kime oy vereceğiz!

Başımdan kaynar sular döküldü, soru bu mudur, kafa bu mudur, cevap verdim, -arkadaşım, birinci sorunun cevabı ikinci soruda yatıyor, sen aman kimseye oy verme, anlata anlata bitiremediğimiz felaket ve travma karşısında memleketin hali işte ortada, soracağın soru bu mudur! Sen git Mehmetçik nerede yatıyor onu merak et!

Yani az mı yersin çok mu, çocuğa giriştim!

Bu kafaya bir şey anlatmak mümkün mü?

Bilim, sanat, tarih felsefesi, yakın tarih, Cumhuriyet değerleri ve milli bağımsızlık gibi çarpıcı kısa anekdotlarla ne zaman bir konuşma yapsam, peşinden gelen soru: Sebataylar, Masonluk, Yahudi uşakları! Anlattığım konularla bunların ne alakası var? Birikimimize emeğimize yazık yolculuk için verdiğimiz uçak parasına yazık!

Kafa gitmiş!

Tımarhanede konuşuyoruz!

Bir iki gün geçti, başka bir yerde konuştum, ancak bu sefer başından tembih ettim, bu tür sorular gelirse fena .iktiri çekerim, diye… Anladığım şu, birileri zamanında bu milletin gençliğin kafasını beynini iptal etmiş!

Neyse, kahveye geldim, dinleniyorum, ayaklarımı uzattım, yanıma bilgisine çok güvenen bir arkadaş geldi! Bu kafayı tanıyorum ama sabrettim! Nihat, sakin ol! Ve laf lafı açınca, birikimimi yeteneğimi ve bunca yıl tarihten süzdüğüm üstelik eğlenceli hikayelerle Cumhuriyet’i anlatıyorum, cihan harbini, Mondros’u… Öyle ki nerdeyse gün gün… Meclisin ilk açıldığı gün çıkartılan yasaları, başımıza gelen isyanları, saat saat… Ve iki saat sonra, arkadaş, bir nefes aralığını bulup sorusunu sordu!

-Size aynen katılıyorum, ama hocam, Vahdettin bile anadili gibi Fransızca konuşabilen büyük bir saray eğitimi terbiyesi almıştı, şimdikilere bakıyorum da, gerçekten doğru konuşuyorsunuz!

Bu mudur, anlattıklarımdan çıkan sonuç, kafayı yedim, dinlenen vücudum yeniden sinire zehire negatife döndü, yahu kime anlatıyoruz, sen ne anlatırsan anlat, milliletin kafa gitmiş!

Peyami Sabah gazetesinde iktidarın kucağında maaşlanıp Atatürk’e küfreden bir şarlatan var, adı: Engin Ardıç, aklınca Cumhuriyet’le dalgasını geçiyor, peh peh peh, Kuzey Kore de cumhuriyet, İran da İslam cumhuriyeti, yani bu cumhuriyet ipe sapa gelmez saçma sapan bir şey demeye getiriyor!

Be aşağılık herif, bütün akademiler ve siyaset bilimciler yüzde yüz hem fikir, ki, Cumhuriyet’in kurulduğu yer Fransız İhtilali’dir… Kral yerine ‘seçilmiş’ cumhurbaşkanı. Yani ‘seçim’ ve ‘meclis’… Meclis halkın oylarıyla seçilen vekillerle oluşur. Ve meclis denetleme yargı gibi organları tayin eder ve basın hürriyetleri de Cumhuriyet’le başlamıştır…

Milli egemenlik, halk iradesi, milli irade, bütün bu kavramların çıktığı yer Fransız İhtilali’dir ve Türkiye’de ilk anayasa ve sonra Meşrutiyet’le aydınlarımızın gündeminde Fransız İhtilali kurumları olmuştur! Ve burada devletlerin ve halkın gücüyle hilesiz seçimler yapabilmek ve bağımsız yargı organlarını oluşturabilmek marifettir! Artık kitaba da gerek yok yazın google’la gelsin!

Ama Cumhuriyet bağımsızlık meclis milli irade dediğinizde yobazlar ve köpekleri hala deliriyor, kafayı yiyor, ve tımarhanelik deliler gibi konuşuyorlar, herhalde, bu tımarhane dilinden anlayan bir kitleleri olmalı! Meclis gitmiş saray gelmiş, memleket hilesiz seçim yapamıyor ve bağımsız bir savcı bulamıyor, denyoya bak, hala kalkmış insanlığın ulaşabildiği en ileri rejim Cumhuriyet’i aklınca bok etmeye çalışıyor!

Ankara merkez Kızılay Konur Sokak’ta uzun yıllarım geçti, nice insan türü tanıdık, bir genç vardı, hırpani, dileniyor, ve bali çekiyor hap atıyor ve geceleri camilerde yatıyor! Arkadaşlar çocuğa tertemiz giysiler verdi ama giymedi, başına kasıtla sarık takıyor ve parçalanmış çok kirli bir cüppeyi hiç çıkartmıyor!

Gel zaman git zaman bu dilenci çocuğun İsmailağa Cemaati’nde uzun yıllar ders okuduğu ve Fesli Deli Kadir’in de evine girip çıktığı ve sonra çocuk Kur’an’ı da iyi bildiğini söyleyip falan ayetler üzerinden peygamberliğini dahi ilan ediyordu!

Ancak ne olursa olsun karda kışta sokakta çocuğun yürek yakan halini görenler, çocuğu defalarca Amatem’e yatırdı ve çocuk kaçtı geldi, bir daha yatırdılar yine kaçtı, olmadı, belediye yurtlarına çocuk yatırıldı, çocuk yine kaçtı geldi, istiyor ki her gün bana (bugünün parasıyla dörtyüz beş yüzlira verin) bir döner ekmek ve üç kahve ve bir de hapları alacak kadar para verin! Ve yurtta yattığında tabldottan sıradan yemek işine gelmiyor, fazlası hapını ve işsiz bohem hayatını çok seviyor, tıpkı Engin Ardıç gibi..

Uzun yıllar sonra çocuğu herkes tanıdı ve kimse yardım etmemeye başladı, bu sefer çocuk, kaldırım kenarında elleri kollarıyla deliler gibi hareketlere başladı, mesela biriyle konuşuyormuş gibi birine bağırıyormuş gibi ve elleri makineye takılmış gibi… Yani çocuğun kafa gitti gidiyor, ama değil.. Çünkü hava karardığında çocuğun deliliği bırakıp normale döndüğünü gündüzki deli hareketlerini hiç yapmadığını gördüler!

Yani çocuk, bana acısınlar diye deli gibi hareketleri iş mesai hesabı kasıtla yapıyor!

Çünkü böyle yaparsa para yardımı ya da merhamet edileceğini düşünüyor, sayın Engin Ardıç!

Deliler gibi konuşmayı yobazlar gibi bilimi akademiyi insanlığı utandıran bilgisizce saçma sapan lafları bırakın! Bir maaş için bu kadar delilik akla ziyan!

Bu dönemin Dürrizadeleri Mustafa Sabrileri Ali Kemalleri, işte bu deliler! Ve şimdi de aklınca Cumhuriyet kuruldu ama kuvvetler ayrılığı yoktu, demokrasi hiç yoktu, aklınca laf sokuşturuyor!

Be terbiyesiz adam, kurucu meclislerde kuvvetler meclisin içinden çıkar, tarihin her yerinde yargıyı denetimi yönetecek güçler kurucu meclisin tayiniyle ve sonra kurucu meclisin perçinlenmesiyle hayata geçmiştir, yani devrimler zaman ve süreç işidir! Ki, henüz devrimin ilk günlerinde kurulan partiler arkalarına Kubilay’ın kafasını kesenlerle birlikte geldi, kanları helaldir fetvası veren Halife güçleriyle  yobazlarla birlikte devrimin karşısına dikildiler, ne yapacaklardı vatanı satanlarla komplo tezgah peşindeki adamlara tarihimizin bir mucizesi Cumhuriyet’i mi kurban mı ettireceklerdi!

Ki, yasaklansalar da alttan alta, bunlar dinsiz, bunlar İngilizle anlaşmış, bunlar poker kumar oynuyor, bunlar tek evlilik yaptırıp peygamberimize karşı çıkıyor, bunlar kendilerini diktatör ilan ettirdiler deyip, her devrimde olduğu gibi komuta kadrosundan çıkıverdi ve alttan alta şeyhlerin tarikatların vatan hainlerinin kuklası olup yaygarayı dedikoduyu basıp ülkeyi tarikatlara ve derebeylere teslim eden Demokrat Parti’nin önünü açtılar! Hasanoğlan Köy Enstitülerini ziyaret edip burada kadın erkek birlikte ders görüyor günaha giriyorlar deyip Köy enstitülerini kapattıran zihniyeti ve tarikatları hazırladılar!

Cumhuriyet, test ede ede eleştirilerek denenerek ilerleyen bir süreçtir, Cumhuriyet, yemeksepetine tıkladıktan sonra, yahu yanlış yemek söylemişiz, deyip iade edilen bir mal değildir!

Bağımsızlık üzerine kan dökülmüş ve milli egemenlik milli hakimiyet on uzun yıl Çanakkale’den Hicaz’a kadar bin cephede milyonlarca askerimizin ölümüne yani zafer çok büyük bedellere rağmen ilan edilmiştir!

İslam toprakları ve Batı dışı topraklar için Cumhuriyet bir mucizedir, ilaçtır!

Cumhuriyet’i kurumlarıyla meclis-yargı-denetim-seçim yaşatmak her aydının ilk görevidir! Cumhuriyet’i yaşatma görevi için sağcı solcu olmak hiç gerekmez! Bütün aydınların ‘ortak’ sorumluluğudur! Çünkü ‘mahkeme’ ‘denetim’ yoksa hiç birimiz ve fikirlerimizin hiç biri yaşayamaz!

Saray’a sessiz kal, tarikatlara sessiz kal, yolsuzluklara sessiz kal, yaylasından ovalarına sahillerine bütün ihalelerine kadar yağma ve talana sessiz kal, sınav soruların çalınmasına sessiz kal, maden facialarına sessiz kal, Amerikan altın madenlerinin ülkeyi yerli işbirlikçi İslamcılarla soymasına sessiz kal, ve milli iradeyi ve milli egemenliği hiçe say ve Fetö’ye Menzil’e sessiz kal, ve sonra soylu Cumhuriyet’e galiz küfürler savur!

Yok, öyle yağma!

Maaşlanmak dilenmek için bir delilik tutturmuşsunuz ama delilik artık üstünüze oturmuş, bu takıntı karakteriniz kimliğiniz oluvermiş!

Açıyorsun bütün kanallarını, istisnasız hepsi deli! Her akşam aynı lafı aynı adamlar çevirip çevirip yirmi yıldır!

Cumhuriyet’in ne olduğunu hepsi biliyor ancak tek tek her biri de geçinmek maaşlanmak ihalelenmek kayrılmak ve iktidar tarafına geçip dokunulmazlık elde etmek peşinde!

Deli numarasına yatıp insan kimliklerinin dayadığı sorumluluktan kurtulmak istiyorlar!

Deli numarasına yatıp vatan hainliklerini ‘delidir yeridir’e getirmeye çalışıyor!

Deli numarasına yatıp kafayı sıyırmış rol peşindeler, hırpani solmuş yıpranmış fesi sarığı cübbeyi takıp hala dilenerek sadaka bahşiş oy peşindeler!

Tek başına kimseye muhtaç olmadan kimsenin köpeği olmadan yaşayabilmek ağırlarına gidiyor, kendi karınlarını kendi yetenekleriyle doyuracak güçleri hiç yok! Hepsi istisnasız arkalarını bir yere bağlamış, kimi iktidara kimi PKK’ya kimi Fetö’ye kimi fonlara kimi patronlara!

Tek başına yaşamayı beceremeyen insanların Cumhuriyet’i hukuk düzeni olamaz!

Kimseye muhtaç olmadan yaşamayı beceremeyen insanlar köpektir köledir kukladır onun bunun kapatmasıdır!

Bunların cepheden kaçan dedeleri de aynı kafadaydı, meclisin açıldığı ilk gün, meclis kendi kurumlarını henüz kurmadan ve Ege’de İyonya dahi kurulmaya başlamışken, ve ortalık iç isyanlarla kaynarken, bilin bakiyim, bunların vekili hangi kanunu meclisten geçirtmek için çırpındı ve başardı: Ankara’da içkiyi yasaklama, maddesini…

Mondros mütarekesi imzalanmış ve İstanbul’u Fransız İngiliz onlarca gemiyle gelen askerleri tarafından işgal edilmişken, ve Türk aydınları tutuklanıp Malta’ya sürülürken, bunların dedesi, bilin bakiyim, hangi fetvayı yayınladı: ‘Kadınlarımız bundan sonra peçe takıp sokağa çıkacak! İttihatçılar gibi tek kadınla evlenmek peygamberimize hakarettir….. (….) fetvasını!

Mondros imzalanmış İzmir ve İstanbul işgal olmuş, bu tarihin en kara günü Türk Milleti’ne söyleyeceğiniz söz bu mudur, aynı fetvada: ‘oruç tutmayanlar tutuklanacaktır’…

Aynen Engin Ardıç gibi Cumhuriyet’e düşman yazılarını kaçtığı Mısır’dan yazan Mustafa Sabri’nin ihanetine Türk halkı dahi mesafeli duymazdan geldi ama Mısırlılar dayanamadı ve Kahire halkı, Mustafa Sabri’nin evini basıp, yeter Anadolu’nun kahraman evlatlarına yaptığın bu iftiralar diye evini taşladı!

Yani senin yazılarını sana Mısır’da dahi yazdırtmazlar ve tarihte hiç bir İslam ülkesinde, şeyhler, Selçuklular, tarikatlar, derebeylikler, Osmanlılar, Emeviler, Hive sultanlığı, Taliban ve İran İslam, hiç bir ülkede Tayyip Bey’i iktidara taşıyan ‘demokratik süreçler’ (Cumhuriyet’in hazırladığı) var olmadı!

Şu sabah akşam kafayı sıyırıp küfrettiğiniz cumhuriyet kurumları olmasaydı, Tayyip’in ve şürekasının bu servetleri gazeteleri sarayları hiç olmayacaktı!

Aydınlara düşen, Cumhuriyet’e atalarına milli tarihine kahramanlarına deliler gibi küfretmek değil, Cumhuriyet’in denetim ve yargı kurumlarına sahip çıkıp, herkesi hukuk önünde yargılayabilmeyi sağlamaktır!

Cumhuriyet ilga edildi mi iğfal edildi mi bozuldu mu, evet, ama bu imhanın sorumluları: Aydınlardır!

Başta liberaller!

Cumhuriyet’in kurumları, orduyu, hukuku, mülkiye ve hukuk mektebini koruyamadılar ve ajan ve tarikatların eline geçmesine sırf götlerinin rahatlığı ve maaşları ve şöhretleri zeval bulmasın diye kullanışlı aletleri ve yobaz iktidarların köpeği oldular!

Deli numarasına yatan Engin Ardıç!

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

10 Yorum

  1. 8 Kasım 2022, 21:57

    Aşağı yukarı 30 yıldır takip ettiğim değerli yazar Nihat Genç ‘e sevgi,saygı ve muhabbetlerimle.Kalemine sağlık,iyiki varsın

  2. nihat bey, akp-mhp-hdp-chp ittifakı hakkındaki yazınızı yollarınıza gülsuyu dökerek bekliyoruz.

  3. 8 Kasım 2022, 09:54

    Tek kelimeyle ”kalemine sağlık”.

  4. Engin Ardıç yaklaşık 20 yıldır üç aşağı beş yukarı aynı şeyleri döndürüp döndürüp yazıyor. Kendisinin bile yazdığı şeylerden hoşlandığını sanmıyorum. Yazılar sanki yapay zeka tarafından yazılmış gibi, duygusuz ve ruhsuz.

  5. ardıç zamanında(90lar) uzanın starında anahaber sonu hükümete giydiriken çok kuşkulanmamıştık.akp dönemi kendisi için turnusol kağıdı oldu.

  6. 7 Kasım 2022, 13:58

    Köpek kelimesini sık sık kullanmışsınız, illâ bir hayvana benzetecekseniz zararlı olan ve tam yakışacak çakal demeniz daha doğru olmaz mı.

  7. Aynı şimdiki gibi, bir konferansında Nihat Abi, Gazi Paşa’nın Anadolu’yu gezip yokluk yoksullukla nasıl baş edeceğiz diye uğraştığı gibi uğraşalım, ne yapabiliriz, nasıl kooperatif kurulur, hukuk devrimi nasıl devam eder, ekonomik tam bağımsızlık nedir diye çırpınırken, deli saçması sorular gelmiyordu, gençler tam frekans tutturuyorlardı, tüm salon aynı heyecanı yaşıyordu… ve bundan tam yirmi yıl önceydi. Yirmi yılda beyinler sütlaç gibi olduysa bu iş büyük bir projenin eseridir. Gençler kozmik ütopik zırvalara gark olmuşsa bu geçen yirmi yılda Cumhuriyetimizin ve Türk gençliğinin düşmanları iyi propaganda yapmış demektir. Nihat Genç’i iyi dinleyelim, biz geldik gidiyoruz, gençler Nihat Abi’yle iyi frekans tuttursunlar. Yoksa koca memleket ne hale gelir düşünmesi bile acı ve ızdırap…

  8. 7 Kasım 2022, 11:39

    Irz ve namustan mahrum olanlar, millet ve vatan hissi taşımazlar; böylelerinden sakınılmalıdır.
    “Mevlana”

    Abdülkerim Kırca’yı unutmadık

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!