Nihat Genç
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Manşet
  4. Şeyh Mansuryan efendi

Şeyh Mansuryan efendi

featured

Nihat Genç yazdı…

(Halk hikayeleri ve fıkraları bir çoğu taşıdıkları müstehcenlik yüzünden yazılı dilde ayrı sözlü kültürde başka türlü anlatılır! Tıpkı Şekspir oyunlarının yüzyıllar içinde oynana oynana oturması gibi halk hikayeleri ve fıkralar zaman içinde sözlü dilde küçük ilaveler ve kısaltmalarla sağlamlaşır ve halkımızın hafızasında nesillerden nesillere aktarılır! Fetö ve Menzil ve son dönem Suriye dolaylarına ışık tuması için, işte karşınızda: Şeyh Mansuryan Efendi!)

Kervanların uğrak yeri olduğu için geçimini ferahlık bolluk içinde sağlayan arkasını uçsuz bucaksız çöle vermiş bir kasabada herşey yolunda gidiyormuş!

Kasabanın tek büyük derdi onu bunu kesip öldüren, hırsız ve sahtekar bir adam var ve adamla baş edemiyorlarmış!

Mutlu, müreffeh kasabanın kadıları müftüleri, adamı her defasında hapse atmaktan ceza vermekten bıkmışlar, ve sonunda bu adamı sopayla dövüp haşatını çıkartıp sonra don gömlek kasabadan kovalım, demişler!

Adamı çöle bırakmışlar! Çıkınında yiyecek bir şeyi de yokmuş ve koca çölü yürüyerek geçmesi de mümkün değil!

Derken önüne zavallı kuru bir eşek çıkar ve adam çok sevinip eşeğe binmek ister ancak eşeğin bir sahibi varmış!

Eşek, çölün kıyısında tuz tüccarlığı yapan bir adamınmış, tüccarın tuz taşımak için bir çok eşeği varmış, ve tüccara eşeğini vermesi için yalvarır!

Tüccar, eşeğini adama vermeye yanaşır ama bir şart koşar, -bu eşekler su bulamaz, çölün ortasında kalırsın, ama üzülme, bunun için bir çare buldum, demiş, eşeklerin penisi ayaklanmışken kesiyor ve tuzun içinde kurutuyorum, işte bu kurumuş penisler demir gibi eline al, bu bir mucize, su bulmada pusula gibi yön tayini yapıyor!

Adam eline almış ve kuru eşeğe binmiş!

Günlerce eşekle yol alırken çölün ortasında sıcağa dayanamayan ve yiyecek bulamayan eşek ölür ve adam tek başına çölün ortasında kalır!

Bugüne kadar hiç ağlamayan adam eşeğin ölümüyle feryat figan eder ve bir taraftan da ölmüş eşeğin üstüne kum atıp eşeği kumun altına gömer!

‘Ben bu çölün ortasında tek başına ne yapacağım’ diye yırtınarak çırpınarak gökleri inletircesine ağlar!

Bir kaç km. öteden kervanlar geçiyormuş ve yeri göğü inleten bir feryat duyarlar!

Yahu bu nasıl ciğerleri sökülür gibi bir ağlama, bu nasıl bir feryat diye merak edip yolu değiştirip, adamın yanına varmışlar!

Kervancılar adama: ‘yahu mübarek, bu kadar sarsıla sarsıla bu kadar derinden gözyaşları dökecek kadar büyük derdin nedir’ derler!

Adam, içinden kendine, şimdi, kervancılara, ölen eşeğime ağlıyorum desem benimle dalga geçerler, oracıkta bir yalan uydurmuş!

-Ben Şeyh Mansuryan Efendinin müridiyim, birlikte çölü geçiyorduk, şeyhim yolda öldü’ deyip, üzerini kumla örttüğü mezarı gösterir!

Kervancılar, yahu bu dünyada şeyhine böyle sadık, şeyhinin peşinden kıyametler kopartan böyle müridler, kalmadı, der ve adama büyük bir hürmet gösterirler!

Adama yiyecek verirler ve önüne bir kaç altın bırakırlar!

Ve kervanlar gittikleri yolda, gelip geçen kervanlara uğradıkları şehirlerde yolculara yol gösterirken, yahu, çölün şu tarafında çok mübarek evliya bir Mansuryan Efendi’nin mezarı var, çok mübarek bir adam, duasını almadan geçmeyin derler!

Derken gelip geçen kervanlar Şeyh Mansuryan’ın mezarına uğramaya başlar ve her gelen ziyaretçiler yiyecek ve hediyeler ve para bırakır!

Adam, gelen paralarla önce, Şeyh Mansuryan’ın etrafına bir çit çeker, sonra, kervanlar gelmeye devam eder ve adam, Şeyh Mansuryan’ın yanına bir kulübe yapar ve kervanlar gelmeye devam eder ve adam kervanların ihtiyaçları için bir dükkan açar, ve ünü diyar diyar yayıldıkça yayılır ve yıllar geçer!

Ve uçsuz bucaksız çölün ortasında Şeyh Mansuryan türbesi kalabalıklaşır ve şenlenir ve artık bir küçük kasaba haline gelir!

Şeyh Mansuryan’ın namı dört diyara yayılır ve adamın adı da kasabanın adı da Şeyh Mansuryan kalır!

Artık yolu geçmeyenler de yahu buralarda bir mübarek varmış adı Şeyh Mansuryan, bir ziyaret edelim diye, yollarını değiştirip ya da uzatıp mutlaka Şeyh Mansuryana uğrar olmuşlar!

Gel zaman git zaman, Şeyh Mansuryan kasabasına dört beş km. uzaklıkta yeni ve başka bir kasaba kurulur, bu yeni kasabada da başka bir şeyhin evliyanın mezarı varmış!

Kervanlar, ziyaretçiler, Şeyh Mansuryana uğradıklarında, yahu, Şeyh Mansuryan da mübarek evliya bir adam ancak şu yakınlarda bir evliyanın daha mezarı var, şöhreti Şeyh Mansuryanı aştı, bütün kervanlar artık önce oraya uğruyor, ve, sen de gidip o mübareğin elini mutlaka öpmelisin!

Adam, önce umursamaz ama adını yeni duyduğu evliyanın şöhreti öyle baskın hale gelir ki bir ziyaret edip duasını alması şart olur ve kalkıp gider!

Ve yeni şeyhin elini eteğini öpünce, şeyh de ayağa kalkar, -oooo dergahımıza hoşgelmişsiniz Şeyh Mansuryan efendi diye karşılık verir!

Şeyh Mansuryan Efendi, çok mahcuptur, usulca yeni tanıştığı şeyhin kulağına eğilir: -Mübarek şeyhim, işin gerçeği başka, ben şeyh meyh değilim, beni aç çıplak çöle bıraktılar, ben de bir kuru eşek buldum çölü geçiyordum ve yolda eşek öldü ve ben de ağlamaya başladım ve birden kervancılar feryadımı duydu ve yanıma geldiler, bana yiyecek ve hediye ve para vermeye başladılar, ben de Şeyh Mansuryan kasabasını kurdum, yani şeyhim, işin doğrusu bizimki Şeyh Mansuryan değil kuru bir eşek!

Deyince, şeyh, adamın kulağına: -Dert etme, işin doğrusu, bizimki de Şeyh Mansuryan’ın kardeşi olur, beni de zinadan tutuklamış çöle atmışlardı!

Derken gülüşürler şakalaşırlar ve iki şeyh arkadaş olur!
Ancak öte yandan geldikleri kasabada kervanlar artık bizim şeyhlere geldiği için ticaret durur ve kasabada açlık yokluk başlar!

Kasabanın kadıları müftüleri ileri gelenleri önce aylarca uzun uzun ve kimdir bu şeyhler evliyalar, ne zaman peydah oldu, kervanlarımızı ellerimizden nasıl aldılar diye kara kara düşünürler ve sonra karar verirler ve Şeyh Mansuryan kasabasına doğru yola çıkarlar, ve önlerine ilk önce, çölün girişindeki tuz tüccarı yahudi çıkar!

Tuz tüccarı -Hayırdır, ahali, asker toplanmış nereye der!

Kadılar müftüler: -Çölün ortasında bir yeni kasaba kurulmuş kervanları elimizden aldı ticaretimiz durdu, duyduğumuza göre de uydurma şeyhlermiş, dinimizde olmayan bir adet çıkartmışlar, müslümanları kandırıyor aldatıyorlarmış, haklarından gelmek için yola çıktık, derler!

Tuz tüccarı: -Doğru söylüyorsunuz, onlar şeyh değil, benim merhamet edip verdiğim kuru eşekler, ancak, bu çöller çok uzun, yol iz bilmez çölün ortasında kalırsınız!
Ahali ve askerler: -Bu çölün yolunu en iyi sen bilirsin, bize yardımcı ol, demişler!

Tuz tüccarı çıkınından sopaya benzeyen deriden sert bir şey çıkarır, ve!

-Bunu elinize alın, yolu şaşırır susuz kalırsanız, pusulanız olur!

Askerler ellerine alır ve yola çıkarlar, ancak çölde kaybolurlar!

Hikaye o dur ki gel zaman git zaman, çölde ölenlerin torunları, yüz yıl sonra tekrar Şeyh Mansuryan kasabasına hücum için yola çıkarlar!

Ve tekrar, her defasında, ellerine tuz tüccarının pusula olsun diye verdiği emaneti alıp çöllere düşerler, ve ellerinde o emanetle çölün ortasında çaresiz kalırlar.

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. aklıma menzil geldi

Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!