Avatar
Nihat Genç

Türkan Saylan’a acımasızca saldıran Tanıl Bora

featured

Nihat Genç yazdı…

18 Mayıs 2009 Türkan Saylan’ın ölüm yıldönümü. 

Gençliğini çıplak ayakla dağdan dağa ülkeden ülkeye cüzzam hastalığıyla savaş için harcadı.

Bu yüzden dünyaca çok ünlü Gandhi ödülü almış bir tıp doktorumuz.

Cumhuriyet kazanımları yani Atatürk devrimlerini korumak için Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği kurdu ve özellikle kız çocuklarının eğitim öğrenimi için bugün milletin kalbinde her geçen gün büyüyen parmakla gösterilip iftiharla anlatılan özverili çalışmalarla bir gurur simgesi haline geldi. 

Hayatı ve çalışmalarıyla Türk kadınına kahraman bir model oldu.

Türkan Saylan isminin çok konuşulmasının sebebi ise 2007’de gerçekleşen siyaseten çok ses getiren Cumhuriyet Mitingleri’ne tertipleyici olarak katılmasıdır.

Ve Fetö operasyonları bu yüzden çok geçmeden kapısına dayanmıştır.

Operasyon günlerinde penceresinden konuşan kanser hastası fotoğrafı çok meşhurdur.

Fetö, Türkan Saylan’a öyle böyle değil akla hayale gelmeyecek iftiralar atmıştır.

Hepsi düzmece yalan!

Bu kadar güzel bir kadına bu kadar fütürsuz yalanlar geniş kitlelerde çok büyük üzüntüye korkuya ve infiale yol açmıştır.

Türkan Saylan’a iftiralar, pes doğrusu, bu kadarı da çok fazla, dedirtmiştir.

Zaten o yıllarda kamuoyu Fetö operasyonlarına çok büyük şüphe ve şaşkınlıkla bakıyordu. Fetöcü savcıların Türkan Saylan’ın kapısına gelmesi bardağın taşıran son damla oldu. Fetö davaları Türkan Saylan’ın kapısında tam bir samimiyet, masumiyet, şeffaflık, irade, kararlılık karşısında insanlık kalesine çarpmış inandırıcılığını tam anlamıyla kaybetmiştir.

Milletçe bu mucizeyi gördük yaşadık, Fetö’nün ve temsilcisi olduğu uluslararası istihbaratın baltası 73 yaşında incecik kalmış yorgun ve kanser hastası Türkan Saylan’ın kafasına inmiş, ancak baltanın kendisi parçalanmıştır.

Ve halkımız Fetö operasyonlarına karşı dik duran bu gurur abidesinin heykelini ebedi olarak kalbine dikmiştir.

Ve o saatten sonra Fetö operasyonlarıyla oluşturulmaya çalışılan (Ergenekon): faşist, ırkçı, katil, derin devlet algısı Türkan Saylan’ın güvenilir saygın kişiliği karşısında tutarsız bir komplo, kumpas olduğu anlaşılıp dağılmış, dünyaya rezil olmuşlardır!

Yani yüzlerce generali iftira, iddialarla tutuklayan Fetöcü savcılarının saçma delilleri Türkan Saylan’ın kapısında patladı, Fetöcü savcıların şeytani planları, iftiraları ve yalanları ellerinde kaldı.

 Ve bu toprağın ilerici, aydınlık, gün görmüş ne kadar yazarı, aydını varsa bir mermer, bir kaya kütlesi gibi sağlam durup Türkan Saylan’ı onurla savundu ve gözyaşları içinde herkes-hepimiz yüzlerce binlerce yazı yazıp memleket ve insanlık düşmanlarına karşı göğsünü siper etti.  

Evet,Türkan Saylan hastalığının terminal safhasında korkunç günler yaşadı, kanserli bedeni buz gibi kalleş bıçaklarla akıl almaz iftiralar yedi, evet, ekranlara çıkan onlarca-yüzlerce liberal her gece Türkan Saylan’a apaçık hücumlarla demediklerini bırakmadı. 

Yani ey millet, aklımızdan çıkmaz o günler, bu dünya güzeli kadına yapılanları unutmayın, unutturmayın!

Ölümü üzerinden bugüne hakkında yazılıp çizilenleri ey gençlik az çok okuyun.

Ancak ardından yazılan yazılardan bir tanesi var ki…

…sinsi zehir etkisini hala üstümden atabilmem mümkün değil.

(Aşağıda vereceğim bu yazı bir dönemin ruhu-özeti gibi)..

Bir yazar olarak bu dünyada en mide bulandırıcı tiksindirici kaç tane yazı sayabilirsiniz derseniz, şimdi, aşağıdaki yazıyı, en tepeye koyarım.

Türkan Saylan’a acımasızca vahşice saldıran bu yazı Türkan Saylan’ın ölümünden bir ay sonra Birikim Dergisi’nde yayınlandı.

Osman Kavala ve Murat Belge’nin kurucusu olduğu dergi.

Feministlikte mangalda kül bırakmayan çok bilmiş Aksu Bora’nın kocası Birikim editörü Tanıl Bora’nın akıl hafıza almayacak bir dönemin fotoğrafı sol liberallerin kinini husumetini ihanetini açığa çıkartan çok iğrenç bir yazısı.

Tanıl Bora’nın entel dantel öyleydi de böyleydi de yerseniz boğuntusu  içinde apaçık Türkan Saylan’ın çok saygın çok sevilen kahraman imgesini paramparça etmek için yola çıkan Fetö komplosu iddianamesi gibi bir yazı.

Türkan Saylan imgesini bozmak için tezgah bir yazı!

Niçin kendine feminist diyen hayatını kadın hareketine adamış ve dünyaca ün sahibi olmuş Türkan Saylan’a bir başka ilerici feminist sosyalist biri bu denli vahşice saldırır, sebebi nedir?

Sebebi, çok basit, Türkan Saylan Fetö operasyonlarını boşa çıkarttı.

Yani Fetö operasyonlarını haklı kılmak için Tanıl Bora Türkan Saylan gibi kahraman bir kadını ince ince lime lime paslı testeresiyle harcayıp sümük gibi bir kenara atmak istiyor!

Nice bozuk anlamsız boş yer var ama sadece bir iki yeri öne çıkartalım, önce İslamcı kadın yazarların duyarlılığıyla saldırıyor, İslamcı kadın yazarlar çok üzgünmüş, çünkü Türkan Saylan, cüzzamlı hastalara dahi dokunmuş ama İslamcı kadınların başörtülerine temas etmemiş. Bakın İslamcı kadın yazarlar bu temassızlıktan da mağdur olmuş?

Türkan Saylan’ın onca yaşanmış hayatına acılarına yokluklarına vefakarlığına dürüstlüğüne Tanıl Bora hiç acımadan vahşice kıyıp sırf Fetö ve İslamcılar’ı haklı çıkartmak için aklınca neşteri eline almış Türkan Saylan’ın işini bitiriyor!

Neler mi diyor, yazı aşağıda, çoğu karışık cümleler içinde, en anlaşılır yargı cümleleri şunlar:

Diyor ki Tanıl Bora, Türkiye’nin en büyük sivil kurumlarından birini kurmuş olan ‘Türkan Saylan darbelerden çok hoşnut’..

Diyor ki Tanıl Bora, Türkan Saylan (sizin bildiğiniz gibi değil, suçludur demek istiyor, çünkü:) kemalistlere uzak durmamıştır.

Diyor ki Tanıl Bora, Türkan Saylan öfkeli kemalist çevreyle ve bu kemalist çevrede sürülen tarladan uzaklaşmamıştır, yani sürülen tarlanın içinde Türkan Saylan bile bile vardır, demek istiyor. Sürülü tarlanın anlamı katil yetiştiren çevrenin kadını demektir.

Ve sıkı durun, Tanıl Bora, Türkan Saylan’ı ‘Hrant’ı öldüren ulusal çevreleri desteklemekle’ suçluyor.

Ne haksız ne acele ne utanmaz ne fütursuz bir cümle: ‘Hrant’ı öldüren ulusal çevreleri destelemek’. 

Büyük harflerle yazalım bütün dünya duysun: HRANT’I ÖLDÜREN ULUSAL ÇEVRELERİ DESTEKLEMEK!

Oysa bugün Fetö algısı yaygarası boğuntusu ortadan kalktı ve mahkemeler sonuçlandı ve şeksiz şüphesiz Hrant’ı kimlerin öldürdüğü açığa çıktı.

Ama bu korkunç entel yazarlar hırs ve husumetlerinin basıncına fazla dayanamayıp içlerindeki cini işte hemen açığa çıkarttılar, Türkan Saylan, evet, Fetö’nün iddiası gibi Ergenekoncudur, çünkü her kemalist Ergenekoncu’dur ve bunların alayı Hrant’ı öldüren çevredir.. Yargıları bu.

Peki Ermeniler’den dahi özür dileyen bu çevre bu iftira cümlelerinden dolayı Türkan Saylan’dan özür dilediler mi, hayır!

Ey millet, bu rezil aşağılık ifrit yazıları ithamları unutmak mümkün mü?

Feminizm konusunun en bilmişleri Aksu Bora ve Tanıl Bora’yı sırf Fetö’yü aklamak için gençliğini çıplak ayak dağlarda geçirmiş bu toprağın en vefakar en güzel kadınlarından Türkan Saylan’a o Fetölü yıllarda ve ölümünden bir ay sonra, Hrant’ı öldüren ulusal çevreleri desteklemekle ve o çevrelerin içinde olmakla suçluyor… Yani kısaca ‘katillerin suç ortağı’ damgasını yapıştırıyor!

Kim suçluyor, kendilerine en ilerici kadın hakları savunucusu, devrimcisi, feministi, solcusu diyen bu arkadaşlar, ne zaman diyor, ölümünden bir ay sonra!

Bu vahşi saldırı ve akıl almaz iftiraların sahibi Birikim Dergisi ve yazarı.

Bir hazımsızlık bir şeytanlıktan daha öte…

Bu sinsi kalemlerin asıl sıkıntısı bir Türk kadının üstelik feminist bir aktivistin ‘kemalist’ olması ağırlarına gidiyor!

Kendileri gibi İslamcılarla kucak kucağa olmayan bir feminist Türkan Saylan’dan iğreniyorlar. Kendileri gibi Fetö operasyonlarına sahip çıkmadığı için Türkan Saylan’ı ergenekonculuk ve Hrant katillerinin suç ortağı gibi takdim ediyorlar. Bu yüzden Türkan Saylan’ın halk içinde çok sevilmiş imgesini yıkıp ORTADAN KALDIRMAK İSTİYORLAR!

Bu kadar husumet ve haset ve sinsi kalemin üstelik ilerici feminist ayaklarıyla yaşadığı bir ülkede Türkan Saylan çok bile yaşamış.

Ve ama hepimiz biliriz ki ‘ölümler çeşit çeşittir’, bazıları hiç ölmez ebediyyen kalbimizdedir.

Ve dünya döndükçe bu soylu kadınların güzelliği her dilde her yürekte ve her yerde hep yıldızlar gibi parıldayacak.

Ve ey millet, ve ama, yalan ve iftiraların ve kumpasların ve kahpe ve hainlerin topluca saldırısıyla Türkan Saylan’ın ölmediğini-öldürülemediğini gördünüz!

Türkan Saylan’ın yüzünde dağların çıplak yalçın tepelerinden kalmış güneş yanıkları vardı, o izleri, artık yüzünde çil çil olmuş o güneş ışıklarını öldüremezsiniz!

Türkan Saylan’ın neşeli pırıl pırıl güleryüzü vardı, şimdi kendine güvenen o coşku yüzbinlerce kadınımızın yüzü kişiliği kimliği iddiası onuru oldu, öldüremediniz!

Ancak bazı ölümler vardır, nabzın durması gerekmez, istedikleri kadar nefes alsınlar, bir millet, iğrenerek tiksinerek bu insanları kusup atar, tarihinden hafızasından çıkartır, Ege Denizi’nden botla kaçmaktan beter eder onları!

Hiç mi utanmadınız nasıl kıydınız bu dünya güzeli kadına denilerek suratlarına tükürülür.

Ve sonunda dünya güzeli çalışkan ve kariyer sahibi bir kadının vefakarlığını insanlığını hazmedemeyip vahşileşip azgınlaşan sözüm ona bu sinsi yazarlar, işte günü geldi, ibreti alem yeni gençliğe böyle teşhir edilirler!

Bu karaktersiz, en ucuz numaraların maymunları, hala o dergilerde, o sitelerde!

Fetö gibi Amerikan istihbaratının ele geçirdiği ilkokul mezunu cahil bir hocanın yüz binlerce subayı ve hakimi tasfiye için başlattığı kumpas operasyonlarını haklı çıkartmak-savunmak için bu toprağın en güzel kadınlarından Türkan Saylan’ı korkunç iğrenç kaleminle kirletmeye çalışacaksın ve biz de unutacağız!

Ne oldu?

Rezilliğinizi tarihe geçiren hala lağım gibi akan ruhlarınızı aşağıda satırlar deşifre ediyor:

(Bunları da söylemek zorundayım, hafıza-unutmak derken en çok kendimizi eleştirmeliyiz, İstanbul’da ODA TV’de bir gün ÇYDD’den bir ödül töreni davetiyesi geldi, Barışlar’a, her gün yazı çizi bunaldık şöyle bir insan içine çıkalım dedim ve yürüye yürüye ödül törenine ulaştık. Göze batmayan arka sıralara yerleştik, derken, ne görelim. Türkan Saylan’a vahşice saldıran Fetöcü Kanaltürk Tv’de programlar yapan. Ve Türkan Saylan’a demediklerini bırakmayan liberallere övgüler iltifatlar yağdıran.  Ve Nazlı Ilıcak’ın ‘beni Fetöcü polis şefi Ali Fuat Yılmazer’le tanıştıran Candaş Tolga Işık’tır’ dediği. Ve bugün Haluk Kırcı gibileri dahi programa çıkartan derin Azeri oligarkların TV’sinde program yapan Candaş Tolga Işık’a… Türkan Saylan ödülü verildiği ve anons ve alkışlarla ödülünü almak üzere sahneye davet edildiğine şahit olduk. Kafayı yedik, şaşkınlıktan öleceğim. Barışlar’a hemen kalkalım buradan, bu derneğin hafızası yokmuş, dedim, ve usulca  salonu terk ettik.. Ve sonra bazı üyelerinin o yıllarda HDP’yle gizli özerklik anlaşması yapan yeni CHP’yi destekleyen bildirilerine de şahit olunca,  ve yani, bunlar da var…Kısaca bu hatırlatma yazılarını yazmasak gün gelir size kefen biçenleri de tanıyamaz hatta ödüllendirir hale gelebilirsiniz…)

  

Birikim Dergisi

   Türkan Saylan: Bir İstisna

Tanıl Bora

Cami avlusuna getirilen, makineli tüfek yuvası boyutlarındaki TSK çelengi, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” tezahüratıyla karşılandı. Cenaze töreni, küçük ölçekli bir Cumhuriyet mitingi havasında edâ edildi. Ergenekon davası soruşturmasında evinin aranarak taciz edilmesi, Türkân Saylan’ın yorgun bünyesini sarsan son travma olmuştu, belki.

Ergenekon’un bir palavra olduğuna inanan veya cümle âlemi buna inandırmak isteyenler, cenazeye de bu kampanyanın bir parçası olarak kullanmak üzere çullandılar. Birilerinin gözünde çağdaşlık azizesi olan, ötekilerin gözünde mümineleri kötü yola düşürmeye adanmış bir laiklik cadısı idi. Bir tarafta onu tarikatlarla çağdaşların kız çocukları pastasından azamî pay kapma mücadelesinde bir Cumhuriyet mücahidesi olarak yüceltenler; diğer tarafta münafıklara karşı galiz söz söylemenin lüzumuna, gayzın sevabına inanarak çirkinleşenler… Beri yandan, onun “ne şeriat ne darbe”ciliğinin aslında bir darbe hoşgörürlüğü olduğuna dikkat çekerek, Türkân Saylan imgesine yönelen sempatileri tenzil etmeye çalışanlar…

Saylan’ın cenazesi, son zamanlarda birçok vesileyle olduğu gibi, bir cepheleşme sahnesi kurdu. Şaşırtıcı değil, sebepsiz de değil. Ama Türkân Saylan, bu cepheleşmede herhangi bir yeni vesile olmaktan fazlasını hak ediyor. Onu mercek yaparak, çağdaş/laisist/Kemalist cephe gerisine baktığımızda göreceklerimiz veya yokluğunu fark edeceklerimiz var. Ayrıca, cephelerin berisinde, kendi şahsiyeti var. Cenazesinde uyulmayan sükûnet vasiyetini, ardından düşünürken dikkate alalım; Türkân Saylan’ın zihniyet dünyasının cam küresine bakalım.1

“DÜNYA İNSANI OLMAK”

Ulusalcı faşizme mesafeli, dahası bundan rahatsız bir Kemalist olarak tanımlayabiliriz Türkân Saylan’ı. Zenofobiye, yabancı düşmanlığına sahiden yabancı; aklı komplo teorilerine ermeyen birisi. Türklükle veya başka bir kimlikle ilgili toptancı hükümler, etnisist imâlar lügâtinde yok. Hindistan’ın çokkültürlülüğünü, emsal alınacak bir zenginlik örneği olarak anar. Ermeni soykırımı konusunda iddiaları yalanlama ve tel’in bildirilerine davet edenleri yadırgar, “başını kuma gömmemek” gerektiğini söyler – bunun imâsı açıktır. “Bundan sonra ne yapabiliriz? Dostluğumuzu nasıl pekiştirebiliriz?”e bakmaktan söz eder.

Avrupa Birliği’ne dair görüşleri, bir ulusalcıyı ürpertecek cinstendir. AB sürecinin, sürüncemede kalmış olumsuzlukları aşmada güdüleyici rol oynadığını düşünür, “bir tür havuç” der AB için. Tıpkı Baskın Oran gibi düşünür: “Ben bizim hiçbir dayatma olmadan, sadece kendi kendimize bir şeyleri değiştirebileceğimize inanmıyorum.”

Militan laisizmin ve vesayetçi-otoriter ideolojinin şifresi olan çağdaşlaşmayı, “hümanist, insancıl değerler”le tanımlar. 2008’de ÇYDD burslu üniversite öğrencilerine yazdığı mektupta “dünya insanı olma” hedefini gösterir. Reel Atatürkçülüğün2 lâfzen bile repertuvarından çıkarttığı evrensellik ve hümanizma, Saylan’ın çağdaşlık kanonununun sabitleridir.

“OLUMSUZLUKLARA TAKILMAMAK”

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş evresindeki milâdçı damarı biliyoruz. Türklüğün yitik altın çağı mitosu ve ezelî Türk Devleti nomos’uyla baypas edilse de, Yeni Türkiye’yi yeni bir toplumun, yeni bir insanın, yeni bir hayatın milâdı olarak tahayyül eden bir damardı bu. Tarihi sıfırlayan, her şeyi kendiyle, kendinden başlatan… Türkân Saylan’ın İsviçreli-Alman annesinin biyografisiyle örtüşen bir tavır, bu: O da yeni bir ülkede kendine yeni bir yol çizmemiş, kendi tarihini sıfırlamamış mıydı? Yeni ülkesindeki yeni hayatını pirüpak kurmak için kolları sıvamış, hamarat, ahlâkçı, mükemmeliyetçi bir anne…

Türkân Saylan, kurucu edimin tarihi sıfırlayarak ileriye bakan edâsını cisimleştiriyordu. Kurup geliştirdiği cüzam kliniğine sürgün gönderilen, problemli, nizalı, küskün sağlıkçıları şunu anlatarak karşılarmış: “Kardeşim, sen şu anda bana göre hiç geçmişi olmayan değerli bir insansın… birçok olumlu tarafların vardır, yaşadığın birtakım sıkıntılar olmuştur, sen kendini yanlış anlatmışsındır, gel burada önce kendini kendine kanıtla, sonra bize kanıtla ve sen de bizim ekibimizin bir parçası ol.” Sahih cumhuriyetçi erdem anlayışının bir ifadesi saklı bu hitabede: Hiç geçmişi olmayan değerli insanlar olarak eşit yurttaşların itibarını onların kamusal eyleminde gören, bu eylemi toplumsal’ın kurucu edimi olarak yücelten bir anlayış.

Milliyetçi tapınca dayalı sözde laisist Kemalist otoriterliğin alâmetine dönüştürülmüş cumhuriyetçilik söylemine sığmayan, gerçekten cumhuriyetçi olmaya açılan uğrak burasıdır Türkân Saylan’da. Erken Cumhuriyet döneminin “öğrenme ve yararlı olma” heyecanıyla, -o zamanların sahici ve naif heyecanının imtidâdıyla-, “ne yapabilirim, nasıl işe yarayabilirim” duygusuyla birlikte… Yurttaşlık bilincinin sosyal mütekabili olarak reşit insan, Saylan’ın idilidir. Birkaç yıl önce Ankara Üniversitesi Kadın Çalışmaları programının açılış dersi konuşmasında, oğlunu evlendirdiği için kutlayanlara nasıl bozulduğunu aktarması, onları ısrarla düzelttiğini söylemesi: “ben evlendirmedim, o evlendi”, hep bunun ifadesi – reşit birey kültüne iman… Çocukların da sevgisiz-sorumsuz anne babayı boşayabilmesi gerektiğine inandığını söylerken, reşit insan kültünün Jakobenlikle buluştuğu yerde duruyor.

Bu onun cumhuriyetçiliğini altın çağcı bir muhafazakârlık olmaktan da çıkarır. 1920’lere takılmamaktan söz eder. “Ara sıra Anıtkabir’e gitmekle toplumsal sorunların üstesinden gelinebilir mi?”

Tarihsel yükü sıfırlayarak, toplumsal engelleri ve yapısal zorlukları sanki bilmiyormuşçasına, bir tür naiflikle eylemek, azimkâr bir iradeciliktir, aynı zamanda. İyimserliğin iradesi… ‘İyi’ pragmatizm… Mükemmeliyetçiliğe iltifat etmez Saylan: “Başarı her zaman dört dörtlük olmayabilir.” Mükemmele koşullanmanın kibri yerine, “başarıyı insanlara anlatabilme, yol gösterebilme, yol açabilme”yi önemser. “Hep bir çıkar yol arama” peşindedir. Şiârı “olumsuzluklara takılmamak”tır. Yapmanın iyimserliğini taşır. Onu hayata ve ‘kamu’ya hep borçlu hissettiren misyon duygusu, sadomazohist ve agresif bir püriten hıncına dönüşmüyor da bir yaşam sevinciyle, bir tür neşeyle birleşebiliyorsa, bundandır. Husumetle değil meseleyle, hasımla değil işle meşguldür. İrticayla, “dinciler”le ilgili bile, ilenmek için fazla dil dökmez. Hele hainlerden, düşmanlardan (iç ve dış), satılmışlardan hiç bahis yoktur; ulusalcılığın ve reel Atatürkçülüğün lisan-ı farikası haline gelen nefret diline uzaktır Türkân Saylan.

Kendine yakıştırdığı “Kemalist feminist” kimliğinin feminist bileşeni, pragmatizmini temellendiren bir kaynaktan da beslenir: Kadının “yaratıcı, ince ve ayrıntılı işlere yatkınlığı”, “sabırlı, ısrarlı, takipçi” oluşunda, “savaşmaya değil uzlaşmaya eğilimli, sorunları çözmeye çalışan” yapısında bir cevher görür.

“DOKUNMAK VE DUYMAK”

Fatma Karabıyık Barbarosoğlu,3 Cumhuriyet mitinglerinin üç profesörü arasında Türkân Saylan’ı Nur Sertel ve Necla Arat’tan ayırt ettiğini yazdı. Fark, Saylan’ın temasın simgesi olmasıydı. Daha ortaokuldayken, siyah/beyaz televizyonda, en büyük acının hiç kimse ile göz teması kurmadan yaşamak olduğunu anlatır, cüzamlılara bakmaktan korkmamak gerektiğini telkin ederken izlemişti onu. Türkân Saylan, cüzamlılara dokunabilen birisiydi.

Saylan’ın kamusal kimliğinden hoşlanmayanlar, hatırasına hürmetlerini, onun cüzamla mücadelesi ile kayıtlıyorlar. Aslında, cüzamla mücadelesi ile politik uğraşı arasında pekâlâ bir ortak yöntem, bir etik anlayış var. En azından kendi nazarında, öyle.

Cüzamla ilgili bir makalesinin başlığı: “Dokunmak ve Duymak”. Ona göre hekimliğin temel önemde bir etik ilkesi: “Her hastanın farklı bir insan olduğunun bilincinde olmak”. Konu her ne olursa olsun, “Sorunlara el sürmek, hissetmek, anlamak”tan söz eder. “Dinlemek!” der: “Karşısındakine değer vermek, onu keşfetmeye çalışmak, keşfederken onun kendi kendisini keşfetmesini sağlamak ve yolu açmak. Sen başarırsın, sen yapabilirsin, sen önemlisin.” Muhtemelen, insan hakları eğitimi çalışmaları vesilesiyle Ioanna Kuçuradi’yle olan alışverişinin pekiştirdiği ülkü: “İnsanın kendi olanaklarını keşfetmesini sağlamak”.

Empatiyi ilkeleştirmesi ile, tebliği farz sayan mümine benzer: “En olmayacak insanla ilişkide bile bir çıkış noktası bulunabilir… Çünkü her insanın iyi bir yanı mutlaka vardır, onu bulmaya çalışmak gerekiyor.” Aydınlanmanın dini olarak filantropi: insanseverlik, insanın özündeki iyiliğine inanmak… Said Nursî de “Kâfirin her hali ve her sıfatı kâfir değildir” diyordu. Cumhuriyetçi ethos ve pathos’un seküler din burcuna girmesinin bir uğrağı…

Dinleyerek, ilişki kurarak, insandaki yetenek ve olanağı ortaya çıkararak mesafe almak… Bunun karşı kutbu, “tepeden bakan bir bakış, dıştan dayatma”dır. Saylan bunlara inanmadığını söyler. Nasihatten haz etmiyordur. Şiddete, ses yükseltmeye, bağırmaya meşrepçe değil ilkesel olarak karşıdır.

Zehra İpşiroğlu, Türkân Saylan’ın yapıcı gücünün ana kaynağı olarak sevgi yetisinden söz ediyor. Onunla temas eden nice insanın, sarsılmaz iradesi, azmi, çalışkanlığı yanında, mutlaka andığı hasleti: İnsan sevgisi ve gönlü bolluğu…

Kapitalist modernliğin ve oryantalizmin bunca tecrübesinin ardından, filantropiye ve onun kibrine karşı tetik durmak gerektiğini biliyoruz elbet. Cân-ı gönülden iyi olan ama ‘maddî koşullar’ icabı, ‘objektif olarak’ insanlara kötülüğü dokunan Sezuan’ın İyi İnsanı’nın hikâyesini de Bertolt Brecht’ten dinlemiştik. Peki, uyanık olalım ama kötücül bir sinizme de düşmeden… İyi bir iyilik ölçüsü de var elimizde: Hrant Dink katledildiğinde hemen Agos’a koşan birisinden söz ediyoruz.4

CUMHURİYETİN İYİ, GÜZEL VE DOĞRUSU

Fatma Karabıyık Barbarosoğlu’nun, kendisine teması, insanî temascesaretini hatırlattığı için Türkân Saylan’ı diğer çağdaşçı profesörlerden ayırt ettiğini aktarmıştım. Yazısının devamında sitemkârdı ama Barbarosoğlu. Saylan’ın kendini bazı kızları okutmaya adarken, öteki kızlarla göz teması kurmaktan kaçındığını hatırlatıyordu. Cüzamlılardan kaçırmadığı bakışını, başörtülülerden esirgemişti, demeye getiriyordu. Cihan Aktaş’a göre de, “onun ilgisini, şefkatini ancak belli bir çağdaşlaşma idealine özgü ölçüleri temsil etmeye açık insanlar (kızlar) hak edebil”mişlerdi.5 Keza Hidayet Tuksal, Saylan’ın “kendi mahallesinden hiç dışarı çıkmadığını, başörtülü kadınlarla aynı toplantı salonunda bile bulunmak istemediğini” hatırlattı;6 “Ne diyelim, biz kendisini iyi bilirdik ama keşke o da bizi iyi bilseydi!” diye bağladı sözünü.

Başörtüsü yasağından bir kutsal mazlumluk hıncı üreten kem sözlüleri, –çoğunlukla erkekler-, geçelim. Andığımız İslâmcı kadın yazarların Saylan’ı yâd edişlerindeki hüzünlü sitemkârlık, çok şey söylüyor. Necla Arat’ın, Nur Sertel’in sizi can kulağıyla dinlemesini, kendisini sizin yerine koymaya çalışmasını beklemezsiniz; onların hoyratlığı incitmez sizi. Türkân Saylan’dan ise bunu beklersiniz, bu yazıda aktardığım sözleriyle ve bakışıyla bu ümidi veriyordur – dolayısıyla o sizi dinlemediğinde, o size bakmadığında, incinirsiniz.

Türkân Saylan, başını örten kızların çoğunun aslında bunu yapmayı gerçekten istemediğine, isteyemeyeceğine inanıyordu. Hem aklın söyledikleri hem görüştüğü bazı kızların söyledikleri, veya onlardan aktarılanlar, buna emin olmasına yetmişti. Aile baskısına maruz kalmadan, yüzüne kezzap atılacağı tehdidi olmadan da başını örtmeyi tercih eden genç kızların saiklerini merak ettiğine, onları “keşfetmeye” çalıştığına dair, gerçekten, hiçbir emare yok. Kapanma tercihini tartışma ve değiştirme kaygısıyla, insanlara nüfuz edecek bir menfez bulmak, bir ortak dil aramak üzere, stratejik bir anlama çabası da yok. Oysa, insan hakları konusunda sağlam bir duyarlılığı olan Türkân Saylan’ın, başörtüsü meselesine çocuk hakları temelinde yaklaşımı, –çocuklar söz konusu olduğunda-, güçlü ve değerlidir. Çocukların “oynamayı, bedenlerinin gelişmesinden mutluluk duymayı, öğrenmeyi, yaşıtlarıyla iletişim içinde olmayı” hak ettiklerini, onların baskıdan azâde olmalarının bir temel hak olduğunu vurgulaması, etik açıdan olduğu gibi politik açıdan da sağlam bir hat çizer. Fakat, Saylan’ın hazzetmediğini söylediği tarzın, tepeden inmeciliğin, nasihat hatta azarlama makamının hâkim olduğu bir cephede, bir türlü muhkemleşemeyen, yarılıp duran bir hat.

Asıl mesele, çağdaşlık/çağdaş yaşam kavramının bağlandığı politik-toplumsal tasavvurun kendisinde elbette. Bir toplumsal hareket olarak çağdaş yaşamcılığı doğuran saik, İslâmcılığın yükselişi ve Millî Görüş’ün iktidar seçeneği haline gelmesinin laik orta sınıflarda doğurduğu tedirginlik idi. ÇYDD, bu tehlikeye karşı, toplumsal seferberlik yaratmaya dönük bir sivil aktivizm girişimi olarak kuruldu. Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) mertebesinde olmasa bile, fevkalâde müsaadeye mazhar bir sivil aktivizmdi bu. Yine kesinlikle ADD mertebesinde olmasa bile, güçlü bir mağduriyet ve tehdit algısıyla güdülenen Neo-Kemalizmin reaksiyoner-restorasyoncu söylemine dayanıyordu.7 ÇYDD’nin, algı dünyası İstiklâl Harbi ve Cumhuriyetin inşa döneminin imgeleri ve askerî mecazlarla belirlenen ADD’den farkı, -Şerif Mardin’in aktüel-popüler tabiriyle-, Cumhuriyetin iyi, güzel, doğru açığını kapatmayı dert etmiş olmasıydı. En azından Saylan’ın arayışını böyle açıklayabiliriz. Onun düşüncesinin sahih cumhuriyetçiliğe açılan uğrakları, hümanist-evrenselci tutumu, sonra bilimselliğin ölçütü olarak “bu doğru olmayabilir duygusu”nu da anması, Atatürkçü aydınların etkisi-etkisizliği tartışılırken “güçlü olmak değil, doğruyu ve gerçeği bulmak” gerektiğinden söz etmesi, bu arayışın izleridir. Fakat galiba, modernizmin mekaniğine ve pozitivist akılcılığa duyduğu –hekimlik ideolojisiyle de beslenen- güven, serazat bir arayışa izin vermiyordu. Hümanizm, filantropinin kibrine takılabiliyordu. Zaten, -bunu galibasız söyleyebiliriz-, Kemalizmin her yerde hazır ve nâzır ikonografisiyle dinselleşmiş söylemi, milliyetçi Türk-cumhuriyetçiliğinin vesayetçi katılığı, hele içine girdiği alarmist ruh hali içinde, kendi içinden dönüştürülmeye ve sahih Aydınlanma düşüncesinin etiğiyle aydınlatılmaya müsait değildi. ATV’de Türkân Saylan anısına yapılan Siyaset Meydanı programındaki sahne, bu imkânsızlığın bir özetidir: Leyla Umar, Ayşe Önal ve Ece Temelkuran, hürmet ve hayranlıkla methettikleri Saylan’la anılarından hareketle iki söz konuşmaya kalktıklarında, stüdyodaki ÇYDD’li genç konuklar saldırganlaştılar; onlar sad

Türkan Saylan’a acımasızca saldıran Tanıl Bora

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

29 Yorum

  1. Bir kalemde ülkenin yüzde 60’ını sildiniz attınız. Nasıl bir millet arıyorsunuz beyfendi? Dinsiz, imansız, vatansız, bayraksız… İdolünüz Tanıl Bora mı? Tarif edin!
    Hem o tavan yapmış özgüveninizi nerden buldunuz şaştım! Türkçeniz dahi bozuk!

  2. Bunların ipini hep siz pazara çıkardınız ya. Alkışlıyorum…,

  3. 9 Mayıs 2021, 11:21

    Onların Tanıl Bıra’sı barsa, bizim de Nihat Genç gibi Hasan Taksin ruhlu yazarlarımız var.
    Ne FETÖ ne Hdpkk ne de CHPkk ne de Babacan ve Davutoğlu gibiler tanıl Bora gibi Taşnakçılar yolumuza taş koyamaz.
    Atatürk gençliği görev başında.

  4. 9 Mayıs 2021, 11:18

    Tamamen katılıyorum. İletişim yayınevi CUMHURLYET düşmanı kitapları hemen basan, etmeni tezlerini öne çıkaran, dersim katliamı diyen bir yayınevi. Ama kötülükten beslenmeleri bilinen gerçek.

  5. 9 Mayıs 2021, 11:11

    Nihat Bey’in yazısını okudum ve çok beğendim. Bir narsizm hastalığı var milletimizde. Tanıl Bora da kendini dev aynasında gören biri.
    Yalandan ve cumhuriyet düşmanlığından beslenen bir papağan.
    Ahmet Altangillerden…
    Çetin Altan ekolüdür. Yazdıklarını anlamak için ekstra tercüman gerekir.

    Fakat, bu narsizm salt kendini aydın diye yutturan Moloz aydıncıklarda değil, bazı yorumcularda bile var. Demin yorumlara göz atarken kendi gibi düşünmeyenleri aşağılayanlara rast geldim. Sosyal medya ile bir beğenilme hastalığı nüksetti. Herkes doğrulara değil kendi düşündüğünü empoze etmeye kilitlenmiş. Sakat bir ruh hali.

  6. 8 Mayıs 2021, 17:53

    Sayın METEden adlı yorumcuya hitaben; ÇYDD Eğitim Platformunun HDP oyunu ve tabanını düşünerek “Atatürk ve Milli Eğitim” başlıklarının olmamasından yola çıkarak ÇYDD derneğini Atatürkçü bulmadığınızı ifade etmişsiniz. ÇYDD derneği seçime girecek bir parti değil ki farklı kesimlerin düşüncelerini dikkate alsın. Şahsen ben ÇYDD derneğinin Atatürkçü çizgisine güveniyorum. Bu derneğin dışında sağlam kalmış bir dernek gösterin bana. Ayrıca değerlendirmeniz o kadar dağılmış ki konu Türkan Saylan’ olduğu halde yorumu Türker ERTÜRK’e bağlamışsınız.

  7. Yukaridaki kisi degistirilmis ismimi kullanan bir troldur. Benimkinin aksine kullandigi Turkce klavye farki vardir. Buyuk ihtimalle beyni yikanmaktan hamura donusmus, Perincek muridi TGBli eziklerden biridir. Buraya yazdigim yorumlarin Perincek’in muritleri arasinda rahatsizlik dogurdugu ve ses getirdigi belli oluyor. Moderatore ismimi kullanan bu tip trollerin bloklanmasi istegimi saygiylarimla duyururum.

  8. 8 Mayıs 2021, 15:45

    Sayın Metin Tokmakçı!ya hitaben; Beni güldürdünüz lakin size yapılanın farkındayım. Bir yorumunuzda isminizin kullanıldığını cevap kısmında yazmıştınız. Size yapılan bu hareket doğru değil. VeryansınTV buna önlem almak zorunda olduğunu düşünüyorum. Alfabede harf mi , sayılarda rakam mı yok. Herkesin e-postası farklı. Aynı kullanıcı ismiyle yorum yapılmasına izin verilmemeli. Aynı isim kullanan yorumcuya bu isimde kullanıcı var başka isim kullanın denmeli. Beğeni kısmına gelince ne kadar çok beğeni alıyorsam benimle aynı şeyi düşünen kişi sayısının artması bana umut veriyor.Ama troller öyle yapmıyorlar (-)’ye de düşürmüyorlar (0) ‘da bırakıyorlar. Bunu sadece bana yapmıyorlar rahatsız duydukları tüm yorumlara hatta geçmiş yorumlara dahi yapıyorlar.

  9. dogrumu kardeşim, ÇYDD’yi web sitesinde “Atatürk ve milli egitim” yoktu diye suçlamadım Eğitim Platformu’nun hazırladığı bildiride ‘Atatürk’ ve ‘milli eğitim’ başlıklarının olmamasını “HDP 6milyon oy aldı hdp tabanını düşünerek hareket etmeliyiz.” diyerek savundukları için ihanetle suçladım.. Aysel Çelikel ve Türker Ertürk gibi sahte Atatürkçüler, PKK/hdp sözde laik diye Kürdistan’a Evet diyorlar Kürtçülerle ortak bildirilerinde Türk/Atatürk’ü çıkarıyorlar..

  10. Anlasilan Perincekgiller Turkan Saylan isminden alerji kapiyorlar gibi. Turkan Saylan’i oven yorumlara eksiler gelmeye baslamis bile. (Not: Tokmakci arkadas. Duydum ki bugun seriatci osmanli ocaklari yine yuruyus yapacakmis. Tokmakci ariyorlarmis. TGB katilacak mi yine?)

  11. Harika bir yazi sevgili Nihat Genc. Din bezirganlari ve basta AKP ve onun pesinden giden, ampul isiginda guneslenen sozumona milliyetci yada sozum ona ulusalci gecinenlerin ipini pazara cikardigin icin. Sag ol var ol. Millet uyaniyor.

  12. Saygıdeğer Nihat Genç Bey, Bu Tanıl Bora ve İletişim Yayınlarının TARAF gazetesinden ve HALKTV’den zerre farkı yoktur. Kaftancıoğlu ile de aynı kafadarlar bu güruh!
    Ermeni soykırımı yaptık, Dersim katliam, özür dileyelimciler. Maksatları önce eyalet sonra da tam bölünme.

  13. 8 Mayıs 2021, 14:32

    Sayın Metin Cantürk’e hitaben; Okuduğun yazıyı 3 kere okumuşsun ama anlamamış bir de diyorsun ki, Tanıl BORA yazısında rahmetli Türkan SAYLAN’ı övmüş. Tanıl BORA’nın yazının şu cümlesi size ne anlatıyor Türkan SAYLAN için söyledikleri. “12 Eylül usulü bir askeri darbeye zinhar razı olmazdı ama 28 Şubat stili çağdaş bir müdahaleden hoşnuttu.” demek övmek midir. Oysa Türkan SAYLAN “ne şeriat ne darbe” diyen birisi. Niye gerçeklere maniple yapmaya çalışıyorsunuz ki.

  14. 8 Mayıs 2021, 14:23

    Tanıl bey kendisini tanıttı.Ne olduğunu veya olmadığını anladık.Dediğiniz gibi bu adam Türkan Saylanın ışığı altında yokolmuş.Kendime nasıl yontarım derdinde.Afilli laflarla güya inandırıcılığını artırmaya çalışıyor.İlkesiz bir Tanılı tanıma rehberi olmuş yazısı.

  15. 8 Mayıs 2021, 14:10

    Beğeni sayısı nedir ki? Önemli mi? Siz doğrunuzdan eminseniz, eksi ya da artı önemi yol sayın yorumcu bey.
    Benim adımı da çaldılar. T koyuyorum. Onu da çaldılar. Tokmakçı yazıyorum. Onları tokmaklıyorum anlamında.

  16. Abi yazınızın arkasına eklediğiniz yazıyı okudum, karman çorman, güya herkese referans verip herkesin ismini anıp cılız yazıyı güçlendirmeye çalışmış. eleştirdiğiniz yazıyı arkadan eklemek inanılmaz bir rahatlık ve özgüvendir, sizi tebrik ederim. Tanıl Bora ve şürekası, kronikleşmiş Cumhuriyet ve Atatürk hazımsılıklarından kurtulamazlar. Tanıl Bora gitsin Eren Keskin’le danışsın takılsın, o küflü ‘üçüncü dünyanın sömürge aydını’ kafasından da kurtulamasınlar. Valla okudum abi, yazdığı isimleri ve neden onları iktibas ettiğine kadar okudum. sıfır numara yazı, cılız, sipariş gibi, korkak, muğlak.. hasılı kelam berbat bir yazı. iyi ki de buraya koymuşsunuz.

  17. 8 Mayıs 2021, 12:56

    yalnız nihat abi okudum 3 kere yazıyı adam yanlış bir şey dememiş ki ? adam gayet övmüş Türkan hanım’ı. Salt kemalist ulusalcı olmadığını atatürkçülüğün çağdaş ve vicdanlı kısmında olduğunu ilerici olduğunu vurgulamış ergenekon sürecinde yasadıklarının haksız oldugnu belirtmiş bunlarda hata yok. askerden medet ummayan bir insan oldugunu belirtmiş, bu ülkede atatürk ü kurucu değerleri ilkeleri tamamen reddeden liberaller ve hic bir zeka kalıntısı göstermeden halktan kopup askerle, başka bir baskı ile, yasakla üstten yönetmek isteyen ulusalcılığı yanlış anlayan gruplar arasında kalmış bir memleketiz maalesef. nihat abi burayı okuyorsan sen e maalesef bilgisayar algoritması gibi bakıyorsun ya 1 ya 0 çalışma prensibi toptan kabul toptan ret yaklasıyorsun maalesef her seye. yazılarına bir bakıyorum abi pkk dan girip fetö ile devam edip imamoglu-kaftancıoğlu ile bitiriyorsun elestirini, maalesef olayları öngöremediginiz icin tahmin odaklı sanki bir ordada bir grup amerikada oyuncularını satranc yonetir gibi yonetiyor sanıyorsun ama hayat böyle değil.

  18. İyiki varsın Nihat Genç..
    Ülkede o kadar çok kripto varki, bu yazılanlar da olmasa kimin ne mal olduğunu bilmek gerçekden zor..

  19. 8 Mayıs 2021, 12:17

    Gerek ADD’ de gerekse ÇYDD’ de umut kalmadı : Statü (!) sahibi olmak isteyenler bu iki derneğe yuvalandılar.
    Statüye gereksinimi olmayanları kapı dışarı ederek…..Yazık.

  20. 8 Mayıs 2021, 11:21

    Tanil Bora isimli kişinin yazısı
    Kara propagandanın:
    En ince !
    En yumuşak !
    En tatlı zehiri olarak,
    nasıl yapıldığının örnek bir belgesidir.
    Ayrıca;
    İnsan beyninin nasıl yönlendirileceğinin,
    insanları nasıl istenilen noktalara çekileceğinin
    ve bir insanın nasıl en yumuşak biçimde kötülenebileceğinin belgesi bir yazıdır.
    Okunulacak bir yazının satır aralarına nasıl dikkat edilmesi gerektiğini de öğreten sizin yukardaki giriş yazınız ve zehirin en güzel elmanın içinde verildiği gerçeğini hatırlatan Tanıl Bora’nın “Bir İstisna ” yazısı güzel bir ironi oluşturmuş.
    Elinize yüreğinize sağlık.

  21. 8 Mayıs 2021, 11:21

    Ah bu troller yine beğenilerimi (+8) di , maniplediler. Ya arkadaş sadece benimkini değil bütün yorum beğenileri niye(0)’ a düşürüyorsunuz ki. Eminim sayınız bir hayli fazladır şöyle yorum beğen durumumu (-50)’ye falan düşürün ki oyununuz anlaşılsın. Sıfırı etkisiz eleman zannediyorsunuz lakin bu sayfalar okunuyor siz de bunu bilin.

  22. 8 Mayıs 2021, 11:14

    Ah Nihat abi ah! Çoğu ceza yemedi. Yaptıkları yanına akladı iftiracıların. Bu yazar bozuntuları ne ki! Kimler serbest kaldı. Hala Hrant’ı ulusalcılar öldürür diyebiliyor alçaklar.

  23. Nihat Abi kalemine sağlık. Ellerin dert görmesin. TÜRKAN HANIM’ın o fotoğrafı içimizi acıtıyor. Bugün bu TANIL BORA denilen provokatör VE KARISI ile ÇETİN’in tosun oğulları AHMET- MEHMET ALTAN ile ve de bilimum FETÖ- PKK sevicilerle kucaklaşanlar DERSİMLİ’nin CHP ‘si. Yani Atatürk’ün partisiyiz diyen CHP!
    Ne haşin değil mi?

  24. 8 Mayıs 2021, 10:44

    BORA efendinin eytişimsel görüşüne göre Şerîat tehlike değil rahmettir. Laiklik kaygısı duyan devrimci yoldaşlarını, “(…) hâlâ alışageldikleri kâbuslarla yaşamak için büyük bir gayret gösteriyor(lar)” diye eleştirmişti [bkz: Tanıl Bora, “Reel İslâmcılık”, Birikim Aylık Sosyalist Kültür Dergisi dergisi, İmtiyaz Sahibi Birikim Yayıncılık Limited Şirketi, Genel Yayın Yönetmeni Ömer Laçiner, Yazı İşleri Müdürü Barış Özkul, Sorumlu Müdür Sezar Atmaca, ISSN 1300-8358, Sayı 339 Temmuz 2017, Baskı ve Cilt Sena Ofset Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi B Blok 6. Kat No.4NB 7-9-11 Topkapı 34010 İstanbul, s.76].

  25. Meteden bey cydd baskani aysel celikel icin yazdiklariniz beni sasirtti. Merak ettim cydd resmi web sitesine baktim. Ataturk ve milli egitim sitelerinde yokmu diye. Sitedeki konu ile ilgili yaziyi aynen asagida kopyala yapistir ile yaziyorum.

    Değerlerimiz

    Atatürk İlke ve Devrimlerine Bağlılık
    Demokrasi Kültürü ve Laiklik
    Hukukun Üstünlüğü
    Dürüstlük, Güvenirlilik
    Çevre Bilinci
    Emeğe Saygı

    Kiz cocuklarimiz okusun diye ugras veren dernege emin olmadikca zarar verecek soz ve davranislardan kacinmak lazim. Yardimseverleri sogutmayalim.

  26. Kadın, kızların kendi ayakları üstünde güçlü olabilmeleri için çaba verirdi ama bayanların zayıf kalmaları erkeklerin emrinde olmasını isteyen yobaz düzenin oyununa geldi.

    Ama yine derim, millet hak ettiği gibi yönetilir.

  27. O bir kanatsız Melek idi, ruhu şad olsun…
    Yüreğinize sağlık

  28. ÇYDD Türk/Atatürk düşmanlarının eline geçeli çok oldu.. Başkan Aysel Çelikel, Laik ve Bilimsel Eğitim Platformu’nun hazırladığı bildiride ‘Atatürk’ ve ‘milli eğitim’ başlıklarının olmamasını “HDP 6milyon oy aldı hdp tabanını düşünerek hareket etmeliyiz.” diyerek savunmuşdu.

  29. 8 Mayıs 2021, 08:15

    Bu Tanıl BORA kimdir tanımıyorum lakin rahmetli Türkan SAYLAN, Onu bayağı rahatsız etmiş anlaşılan. Söz konusu şahıs, kaleme aldığı bu yazıyı neden Türkan SAYLAN vefat ettikten sonra yayımlıyor. Nedeni ölüler kendini savunamaz da ondan.Lakin ölüler kendini savunamazsa da Nihat GENÇ abimiz gibileri de çıkar hakkını teslim eder. Allah geçinden versin Nihat Abi, senden sonra da sana sallayanlar olur ama biz de senin hakkını teslim ederiz merak etme. Bu Tanıl BORA’nın yazısına gelince zaten kafa karıştırmış, entel dantel cümleler kurmuş sonra da açıkça niyetini ortaya dökerek Türkan SAYLAN’a kinini kusmuş.Türkan SAYLAN’ın en çok da “feminist düşünceyi Kemalist düşünce ile birleştirmesinden ” rahatsız olduğu görülüyor. Yazının tutulacak tarafı yok. Tanıl BORA yazsının bir yanında Türkan SAYLAN’ı Ergenekoncu yapmış bir yandan da yazısının kaynak bölümünde yer verdiği 4. maddesinde Türkan SAYLAN’ın Hırant DİNK’in anma defterine yazdığı notları da yayımlayarak kendi kendini yalanlamış aslında./Elbette biz de biliyoruz Türk Milletine karşı mücadele içinde olanların bir üst aklın emrinde olduğunu ve Türk Milletini savunanlara karşı böyle yazılar yazdırdığını. Lakin ben de diyorum ki bu üst akıl uzmanları ; yazarı ,çizeri, televizyoncusu ve de tek merkezden gündem belirleyen veya gündemi sönümleyen haber ajansları ile kurgular kursalar, algılarımıza da oynasalar da Türk Milleti olanın bitenin farkındadır. Bu vesile ile Türkan SAYLAN’ı rahmetle anıyorum. Ruhu şad olsun.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!