Şahin Filiz yazdı…
Türk aydınına ve görüşlerine en çok gereksinim duyduğumuz günlerden geçiyoruz. Anayasamızın ilk dört ve 66. Maddeleri doğrudan ya da dolaylı olarak yıpratılmaya hatta kaldırılmaya çalışılıyor. Bu maddeler, Türkiye Cumhuriyeti’ni kanıyla, canıyla, malıyla, bütün varlığını ortaya koyarak kurmuş olan Türk milletinin kurucu ve egemen tin olduğunu tescil eder ve Türk egemenliğinin adı ve tapusu olduğunu bildirir. Fetö yıllardır bu iradeyi “Askeri Vesayet” yaftasıyla aşındırmaya çalışmış ve hala da bu kirli propagandayı sürdürmektedir. Eğer ortada bir vesayet varsa bu “askeri” değil, milli bir vesayettir ve Cumhuriyetimizin temelinde Türk halkının “vesayeti” vardır. Türk halkı kendi milli vesayetini başka hiçbir vesayete değişmez.
Cumhuriyetimizin varlığı ve bekası öncelikle bu maddelerle ifadesini bulur. Etnik, dinsel, mezhepsel ya da mafyatik hiçbir yapılanma Türk milli hakimiyetini gölgeleyemez. Bu hakimiyetin rejim olarak ifadesi olan Cumhuriyet, laik, sosyal bir hukuk devletini öngörür. Cumhuriyet rejiminde kimse ırkı, dini, mezhebi ya da aşireti nedeniyle ne aşağılanmaya maruzdur ne de imtiyazlıdır; herkes hukuk önünde eşittir ve insanca yaşama hakkına sahiptir. Dikkat edilirse Cumhuriyetimizi Türklük üzerinden tahrip etmeye yönelik bütün saldırıların ardında etnik, mafyatik ya da mezhepsel imtiyaz arayışları vardır. Hukukun üstünlüğü bu vahşi arayışların önündeki en büyük engeldir. Öyleyse Türklük, Cumhuriyet ve hukukun üstünlüğü birbirinden ayrılmaz.
Cumhuriyetin faziletlerine doğrudan saldırmak yerine onu fiilen etkisiz kılacak söylem ve eylemlerin giderek arttığını görmemek mümkün değildir.
Çoğu yabancıların işlettiği madenler eliyle topraklarımız, suyumuz, havamız, geleceğimiz büyük bir tehlike altındadır. Madencilikte gereken önlemler alınmadıkça ve Türk devletinin yüce menfaatleri gözetilmedikçe, kim tarafından işletilirse işletilsin bu, maden yağmacılığı adını alır ve topraklarımızı yok eder. Ancak Atatürksüz milliyetçilik ve milliyetsiz Atatürkçülük, “keşke Yunan galip gelseydi” fikrindeki emperyalist kafalarla, “Müslüman olmayan Türk, insan değildir” diyen patolojik kafalardan pek de farklı bir noktada değildir.
Bu çevrelerin ortak özelliği, Türklüğü Cumhuriyet’ten, Cumhuriyet’i Atatürk’ten, İslam dinini Anadolu irfanından, laikliği devletten, Anadolu’muzu medeniyetten ayırmak, Türkiye’yi dünya kamuoyunda sosyal, siyasal ve kültürel olarak yapayalnız bırakmaktır.
Türklük, Cumhuriyet binasının taşıyıcı sütunudur. Bu sütün yıkılırsa bütün binanın çökeceğini biliyorlar. Atatürksüz milliyetçiler, “inancıma zarar verir” vehmiyle Atatürk’ü ve onun devletimizin kuruluş esaslarını oluşturan ilkelerini yarım ağızla dillendirip “Türk-İslam sentezi” gibi tarih dışı, bilim dışı bir kurgunun ardına düşerler. Ödünç fikirlerle aydın çıkarmaları özellikle Cumhuriyet tarihinde söz konusu olmamıştır. Milliyetsiz Atatürkçüler ise birincilerin çaprazında yer alır. Bölücü örgütün siyasal uzantılarına Türk milletinden daha yakın dururlar. Dostlar alış verişte görsün hesabıyla Atatürk adını telaffuz etseler de bu adın Türk ya da Türklükle ilgisi olmadığını hissettirme zorunluluğu duyarlar. Türklüğe rağmen, Türklük olmadan nasıl Atatürkçü olunur, dersi verirler, tabanlarını böyle aldatırlar. Kendini tutamaz, bir de Cumhuriyetçiliği ırkçılık olarak suçlarlar. Cumhuriyetçileri aşırı bulurlar. Oysa bu hepimizin yaşadığı bu vatanı doğal koruma refleksidir. Atatürk posterinin ardına bölücü, Türk düşmanı örgütlerin melanetlerini saklarlar, halk enflasyondan, pahalılıktan, mevcut milyonlara ilaveten Ruanda’dan bile geleceği söylenen göçmenlerden dolayı bunalmış, ne gam! Onun derdi, hapisteki birkaç sembol ismi medya huzurunda ziyaret edip görevini yaptığı sanısını uyandırmak, Türkçe dışındaki yabancı dillerde yazılan tabelalara (Arapça, Rusça vb.) kutsallık yüklemekle iktidara değil kendi belediyelerine muhalefet etmek ve bu muhalefeti sanırım sonunda Türk halkına yöneltmektir.
Hem Atatürksüz hem de milliyetsiz olan çevreler, bu “çekingen” Cumhuriyet karşıtlığını, Türk milletini yok sayarak açıkça ortaya koyar. Alman, Fransız, İngiliz derken çok rahattır, ancak Türk’e sıra gelince “Türkiyeli” saçmalığını ortaya atar. Türkiye’de kendilerince Türk olmayan en küçük toplulukların etnik kökenlerini vurgularlar ama onların Türk Milletinin doğal parçası olduğu gerçeğine gözlerini yumarlar. Türk nefretiyle başlattıkları Cumhuriyet düşmanlığını, sanat, siyaset, bilim, kültür vb. kılıflarla süblime ederler. Kürt Sineması ve Türkiye Sineması kavramlarını Türkçe dil yapısına, anlam derinliğine ve çelişik içeriğine rağmen yan yana, birbirinin alternatifi imiş gibi kullanırken art niyetlerinin şehvetiyle cehaletlerini açık ederler. Filmde oynayan oyuncuların etnik kökenlerine göre sinema olsaydı, dünyanın hiçbir yerinde devletlerin, milletlerin sinemasından söz edilemezdi. Üstelik bu adlandırmaları kullananların büyük çoğunluğu Kürt de değildir. Kürt kökenli Türk yurttaşı kardeşlerimiz buna dikkat etmelidir.
“Türkiyeli”, Türk olmayanların dışında kalan büyük halktır. Bu kavram bile isteye kullanılıyor. Bunun anlamı çok açıktır: “Anadolu’da pek çok etnik grup vardır ve bunların adları şöyle şöyledir. Ancak bunların dışında kalan ve kendini Türk kabul eden büyük çoğunluğu “Türk” diye adlandırmak, Türklerin Anadolu’daki egemenlik hakkını onaylamaktır. Türkiyeli dersek, Konyalı, Yozgatlı, Ankaralı gibi olur. Buna göre insanların çoğu oturduğu şehirde her zaman temelli kalmaz, şu ya da bu nedenle şehir değiştirebilir. Bugün Konyalı ise, yarın başka bir ile gider oralı olur. Kısacası şehirlerde oturanların çoğu nasıl ki o şehrin geçici mukimi ise “Türkiyeli” olan Türkler de Anadolu’nun “şimdilik” mukimidirler. Asıl sahipleri, parçalara ayrılmış etnik gruplardır. Bu yüzden her etnik grubun kafatasına kadar damgalanıp diğerlerinden nasıl farklı olduğunu ortaya koymak, BOP’la uyumlu bir politik tavırdır.”
Türkiyeli’nin tercümesi budur ve adları anıldığında boş gurura kapılan bazı etnik gruplar Türkiyelilik kavramından en fazla zarar görecek olanlardır. Osmanlı Devleti’nden ayrılanlar nasıl emperyalistlerin kanlı oyuncakları olduysa, Türk Milleti’nden ayrılanları da aynı akıbetin beklemediğini ileri sürmek tarih felsefesi bilmemek demektir.
İslam öncesi binlerce yıllık tarihinde Türk Milleti gerek birlikte yaşadığı ve gerekse koruması altındaki hiçbir insan topluluğunu hor görmemiştir. Cumhuriyetimiz bu alnı ak tarihimizin tertemiz devamıdır.
Ne var ki sayıları 13 milyona dayanan yabancılar (her milletten) Türk milli demografisi için ölümcül bir tehdit aşamasına gelmektedir. Sığınmacılar ne Ensar’dır ne de Muhacir’dir. Kanıtlarıyla daha önce yazmıştım. Ne savaş mağduru ne de çaresizdirler. Onları bekleyen vatanları ve toprakları vardır. Vatanlarına barış içinde ve onurlu bir şekilde gönderilmesi için daha fazla vakit kaybetmek ülkemiz ve ulusumuz adına kaygı vericidir. Tam bunlarla meşgulken, şimdi de Ruanda’dan uçaklar dolusu sözde turistlerin geleceği haberleri yayılmaya başladı. 1994’te daha kalabalık kabile olan Tutsiler, ülke nüfusunun %14’nü oluşturan Hutulara insanlık dışı yöntemlerle soykırım uyguladılar. 1 ayda tam 950 bin kişi iç savaşta vahşice katledildi. Kadın, çocuk çoluk demediler. Sivas’tan daha küçük ve toplam nüfusu 14 milyon olan Ruanda, bundan başka, Afrika’nın en fakir ve en eğitimsiz ülkelerinden biri ve halkında insanlık dışı iç savaşın travması hala taze. Yıllık gelirleri 800 doların altında ve biz buradan turist getireceğiz, kim inanır buna?
Cumhuriyetimiz, Türk kimliği ve kültürü esas alınarak kuruldu. Bu yüzden egemenlik kayıtsız şartsız Türk milletinindir. Topraklarımızı, demografik yapımızı, sosyal ve kültürel mayamızı tehdit eden her türlü girişim, Türklüğe ve Cumhuriyetimize yönelik çok yönlü saldırıların göstergesidir. Milletimiz, kanıyla, canıyla kurduğu bu Cumhuriyetimizi, azim ve kararlılığı ile savunmaya, korumaya devam edecektir. Türklüğümüzü, Cumhuriyetimizi ve ülkemizi çok yönlü olarak kuşatmaya çalışan iç ve dış mihraklara karşı Türk aydınları Türk halkını uyarmak, bilgilendirmek ve aydınlatmakla yükümlüdür. Çok yönlü saldırılar karşısında çok donanımlı Türk aydınları gerekir. Donanım, Atatürk’ün cesaretiyle birleşmezse yok hükmündedir.
Türklük yoksa Cumhuriyet, Cumhuriyet yoksa vatan olmaz. Atatürk varsa, hepsi var demektir.
Hocam din artık Türk Milli kimliğimize ve Türklük Mefkuresi’ne tehdit oluşturmaktadır.Dün din yokken de Türk kendi soyut dünyasında Tanrı kavramını ortaya koyabilmişti.Çöl halkı ise bulduğu eşyaya tapıyordu.Bizim Tengri inancımızın nesi eksik?Bu konu hakkında ne düşünürsünüz?
Bugüne kadar okuduğum en iyi yorumlardan biri…
Size tamamen katılıyor ve izin verirseniz yazınızın altına imzamı atmak istiyorum.
Emeğinize, kaleminize, gönlünüze sağlık…