Bir insanın asker olabilmesi için öncelikle ilgili kurum, yani Millî Savunma Bakanlığı tarafından ilan edilmiş başlangıç koşullarını taşıması gerekir.
Bu koşullar akademik ve fiziki yeterlilikle ilgili olabilir mi? Evet olabilir.
Bunlara başka ne ekleyebiliriz?
Örneğin asgari toplumsal kabul koşullarını ekleyebilir miyiz?
Yüz kızartıcı bir suç işlememiş olmasını, kendisinin ve yakınlarının terör örgütleriyle bağlantılarının olmamasını, toplumca uygun görülmeyen kazanç yollarında çalışmamış olmasını ekleyebilir miyiz?
Evet ekleyebiliriz.
Bütün bu nitelikleri sağladınız. Fiziksel yetenekleriniz çok iyi. Akademik başarınız da mükemmel. Askeri okula da kabul edildiniz. Artık asker oldunuz diyebilir miyiz?
Hayır.
Asker olabilmek için askerliğin kültürel değerlerine de sahip olmanız gerekir. Belki kâğıt üzerinde ya da hukuken asker olmuş olabilirsiniz. Ama gerçekten asker olabilmek için sahip olduğunuz kültürel yapıda bir değişim olmazsa olmazdır.
Nedir bu kültürel değişim?
* * *
1974 yılında, Anadolu’nun değişik yörelerinden sınavı kazanarak gelen arkadaşlarımla birlikte İstanbul Heybeliada’daki Deniz Lisesi’nin yatakhanelerini, dershanelerini ve bahçelerini doldurduk.
Doğal olarak herkes kendi bildikleri, kendi değer yargıları ve alışkanlıkları ile geldi okula.
Hissettiğimiz ilk şey, sahip olduğumuz her şeyin bir yana okulun değerler sisteminin bir yana olmasıydı. Yani bambaşka bir kültür sunuluyordu bize. Kendi kültürümüzün bahriye kültürüyle çelişen yanları varsa bunları değiştirmemiz isteniyordu.
Yani, temizlik isteniyordu, pis isek okuldan atılırdık.
Düzenli olmamız isteniyordu, düzensizlikte ısrar edersek okuldan atılırdık.
Sigara ve içki içmek yasaktı, içmekte ısrar edersek okuldan atılırdık.
Spor yapmak zorunluydu, spor yapmazsak okuldan atılırdık.
Katılımın zorunlu olduğu bütün faaliyetlere katılmalıydık, katılmazsak okuldan atılırdık.
Yemeklerimizi beyaz masa örtüsü üzerinde çatal, kaşık ve bıçak kullanarak nezaket kurallarına uyarak yemek zorundaydık, bunu yapmazsak yaptırımlara maruz kalırdık.
Üstlere saygı göstermek, selam vermek gibi yazılı kurallar ile yazılı olmayan bahriye örf ve adetlerine uymalıydık, aksi takdirde psikolojik ve hukuki yaptırımlara maruz kalabilirdik.
Liseye başladığımızda beni en fazla etkileyen şey yemek yeme düzeni olmuştu mesela. Bembeyaz masa örtüleri, her yemek için ayrı tabak kullanılması, yemeğin çatal, bıçak, kaşık kullanılarak yenmesi beni şaşırtmıştı. Çünkü evimde yemek böyle yenmiyordu. Yemek masasında başka kurallar da vardı. Masayı çevreleyen sandalyelere ne zaman ve nasıl oturulacağından, yemeğin masadaki herkese eşit biçimde nasıl dağıtılacağına, dağıtılan yemeğe ne zaman başlanacağından, masadan nasıl kalkılacağına kadar bir dizi kuralı içselleştirmemiz gerekiyordu.
Deniz Lisesi’nde edindiğim yemek yeme alışkanlığımı tüm yaşamım boyunca, uluslararası faaliyetlerde, protokol masalarında ve hatta hapishane yaşantımda bile devam ettirdim.
Deniz Lisesi’nde eğitime başlayana kadar yaşadığımız yerden başka şehir bilmeyen bizler daha lise bitmeden bir harp gemisinde katıldığımız askeri eğitimde Erdek, Çanakkale, Akçay, İzmir, Bodrum, Marmaris, Fethiye, Antalya gibi şehirleri gördük ve ülkemize hayran olduk.
O yıllarda evimizde lambalı bir radyo vardı, televizyon ise köşesinde sihirli bir kutu gibi durur ve sadece babam açıp kapayabilirdi. Evimizde istediğimiz müziği dinlemek pek olası değildi. Müzik yelpazemiz lambalı radyodan duyduğumuz şarkı, türkü ve Türkçe sözlü hafif müzikler kadardı.
Ama Deniz Lisesi ikinci sınıfında Suna Kan’ı Deniz Harp Okulu sinema salonunda verdiği konserde izleyebilmiştim. Suna Kan’ı Türkiye’de kaç kişi bilirdi ki o zaman? Üstelik bu büyük sanatçımız yarının subaylarının kültürel gelişime katkı sağlamak için bizim ayağımıza kadar gelmişti. Okul yönetimi birçok kez bizleri gruplar halinde Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi’ne götürüp opera, bale, senfonik müzik konserleri izlememizi sağlamıştı.
Deniz Kuvvetleri’nde subaylar üstlerine “Efendim” diye hitap ederler. Bu bir gelenektir. Geleneğin kökeni de 1838’e hatta daha öncesine dayanmaktadır. 1838’de hazırlanan bir kanunnamede “Öğrenciler konuşma ve sohbetlerinde kırıcı olmayacak, birbirlerine kardeş gibi davranacaklar ve birbirlerine hitap ederken “Efendim” kelimesini kullanmaya özen göstereceklerdir” denmektedir. Bahriyeliler bugün de kendi aralarında ve sivillerle konuşmalarında efendim sözcüğünü hem güzel bir gelenek hem de bir zarafet örneği olarak kullanmaktadırlar.
Deniz Lisesi ve Deniz Harp Okulu yıllarında yemek yeme biçimimizden, giydiğimiz giysilere, dinlediğimiz müzikten, yürüyüşümüze kadar her şeyimiz yavaş yavaş değişti. Davranışlarımız, alışkanlıklarımız, düşünce biçimimiz… Her şeyimiz…
Biz buna eğitim diyoruz. Eğitim, öğretimden çok farklı bir alandır. Bu kadar güçlü bir değişim ise ancak lise seviyesi bir okulda başlayarak sağlanabilirdi sanırım. Askeri liselerin kapatılma kararı, belirtiğim nedenlerle subayların eğitiminde muhtemelen eksiklikler oluşturmuştur. Bu nedenle mevcut durumun yarattığı olumsuzluklar varsa incelenmesi önem arz etmektedir.
* * *
Askeri lisede geçen üç ya da dört yılın sonunda asker olmaya uygun kıvama gelmiş sayılırsınız. Ancak hala size asker denmez. Askerliğe yemin ederek başlarsınız.
“Barışta ve savaşta, karada, denizde ve havada her zaman ve her yerde milletime ve cumhuriyetime doğruluk ve muhabbetle hizmet ve kanunlara ve nizamlara ve amirlerime itaat edeceğime ve askerliğin namusunu Türk Sancağının şanını canımdan aziz bilip icabında vatan, cumhuriyet ve vazife uğrunda seve seve hayatımı feda eyleyeceğime namusum üzerine and içerim.”
Yemin metninde vurgulanan kavramlara bakalım.
Öncelikle ‘millet ve cumhuriyete hizmet’ öne çıkarılmıştır. ‘Her zaman ve her yerde’ denmiştir. Yani özel yaşam adeta göz ardı edilmiştir. Her zaman ve her yerde önce millet ve cumhuriyete hizmet edilecektir.
Sonra ‘kanun, nizam ve amirlere itaat’ etmenin altı çizilmiştir. Burası devlet kısmıdır. Devlet düzenine itaat etmek önemle tarif edilmiştir.
Sonra manevi alanlara girilmiştir. Askerliğin namusu, Türk sancağının şanı askerin canından daha değerli kılınmıştır.
Sonra da vatan, cumhuriyet ve vazife uğruna -zorla ya da isteksizce değil- seve seve öleceğini ifade etmiştir yemin eden asker.
Yemin metni çok önemlidir. Askerliğe yasal olarak adım atılmadan hemen önce erinden subayına kadar herkese törenle bu metne uygun olarak yemin ettirilir. Askerlerin aileleri de törene davet edilir. Aileler çocuklarının gerekirse seve seve öleceklerine dair ettikleri yemini gözyaşları ile izler ve gururla alkışlar. Elbette çocuklarının ölmesini istemezler ama yemin metni içindeki ifadeleri ve duyguları onaylarlar. Bu duygular üzerinde toplumda bir uzlaşma vardır.
Yurt sevgisi, vatan sevgisi, üniforma sevgisi sadece sevgi değildir. Bu değerlere sahip olanların gerektiğinde bunun karşılığını vermesi gerekebilir. Bir vatansever zamanı geldiğinde kişisel çıkarlarına uygun olmasa da vatanın çıkarlarının gereğini yapacaktır. Belki kendisi zarara uğrayacaktır ama inandığı bir değere uygun davranmış olacaktır. Bu uğurda belki de canını verecektir.
Harp Okulu, üstlenilen bu ağır sorumluluğu yerine getirecek şekilde öğrencileri eğitmeye çalışır. Temel değerler lisede verilmiştir. Yeminde geçen vatan, vazife, cumhuriyet, askerliğin namusu, Türk sancağının şanı, kanun, nizam, itaat kavramları ve bu konularda üstlenilen sorumluluklar Harp Okulunda yavaş yavaş içselleştirilecektir. Eğer denizci ise mezun olduğunda görev alacağı savaş gemilerindeki görevlere hazırlanması için gereken en son teknolojiyi içeren denizcilik, teknik, silah, harekât konularında alacağı çok ağır eğitim ve öğretimi de unutmayalım.
* * *
Askerlik bir günde, iki haftada, üç ayda edinilecek bir şey değildir. Bu nedenle özellikle subayların eğitimi oldukça uzun süreli ve öğrencilerin önüne türlü zorluklar döşenerek icra edilir. Kolay değildir, kolay da olmamalıdır.
Askerlik siyasal partilerin arka bahçesi de değildir, askeri kurumlardan Gülen Cemaati’nin ayıklanıp başka cemaatlerin yeşermesine yol açılması ülkenin intiharı demektir ve asla izin verilmemelidir.
Askerlik korkulması gereken bir şey de değildir. Siyasal irade askere haddini bildirmek için değil ülkemizin gücünü ve refahını artıracak, ulusal birliği sağlayacak politikalar geliştirmekten sorumludur.
Askerlik, yabancı bir ülkenin bizim askeri eğitim müfredatlarımızla ilgilenmesi demek de değildir. Hiçbir yabancı ülke bizim ulusal çıkarlarımızı gözetmez. Müfredatlar tamamen kendi ihtiyaçlarımıza göre, tarihsel bilinçle, laik ve bilimsel kaygılarla düzenlenmelidir.
Günümüzde yaşadıklarımız güçlü bir Silahlı Kuvvetlere ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu göstermektedir. Güçlü Silahlı Kuvvetler için de önce güçlü bir Türkiye gereklidir.
Ulusal sorunlarını kafa kafaya vererek, partiler üstü ve uzun soluklu bir politika belirleyerek çözebilen, laik ve bilimsel bir eğitim politikası benimsemiş, Atatürk’ün ve Cumhuriyetimizin kuruluş değerlerinin peşinde bir yol izleyen Türkiye güçlü bir Türkiye’dir.
Sevgiyle kalın.
(*) Emile Zola
Günümüz Türkiye’sinde askerliğe dair, bağlı kalınması teorik olarak mümkün olmayan değerleri sıralayarak, “askerlik böyle olmalıdır” demek, kusura bakmayın ama fazlasıyla abesle iştigaldir.
Artık bunun böyle olmadığını, olamayacağını siz de biliyorsunuz, biz de biliyoruz, dağdaki çoban da…
Belediyeye çöpçü almak için AKP’den referans isteyen bir iktidar, Türk ordusuna subay yetiştirmek için bu değerlere sahip olacak gençleri seçer mi?
Veya oraya seçtiği gençleri bu değerler ışığında yetiştirir mi?
asker dogmadiysa, asker olmasi cok zor……..
olması gerekenleri çok güzel yazmışsınız.kaleminize sağlık.izin verirseniz efendim bir ekleme yapmak isterim.olaki yanlışsa benim hatam.
Aslerlikle ilgili belki bir kaç krier daha eklenebiliri ama önemli değil.eklenek istediğim eğer bunlar yoksa o ülkenin ayakta kalması bence çokzor.saygılarımı sunarım.
Eklenebilecek birkac husus olmasina ragmen gayet guzel aciklamis Turgay kardesim. Tesekkurler. Askeri Lisenin katkisi olsa da sart olmadigini soyleyebilirim.Hazirlik sinifi ilavesiyle Harp Okullarinda bu seviyede subay yetistirmek mumkun olablir.
“Asker nasil yetisir “bunu anlayabilmek icin Mustafa Kemal Atatürk’ün “ZABIT VE KUMANDAN “adli eserini okumak gerekir.Büyük komutan o kitapta nasil asker olunacagini cok güzel anlatmis.