Figen Akad isimli Türk ticaret gemisi 25 Aralık 1995 tarihinde Bodrum’un 3,8 mil uzağındaki Kardak Adaları’nda karaya oturduktan sonra yaşanan gelişmeler Ege Denizi’nde “egemenliği antlaşmalarla Yunanistan’a devredilmemiş ada, adacık ve kayalıklar” konusunda büyük bir tartışma başlattı.
Yunanistan Anadolu kıyılarının 3 mil mesafesinde bulunanlar dışındaki Ege Denizi’ndeki neredeyse bütün ada, adacık ve kayalıkların egemenliğinin 1923 Lozan ve 1947 Paris Antlaşmaları ile kendisine ait olduğunu ve bu konuyu tartışmanın bile Yunan egemenlik haklarını ihlal etmek anlamına geleceğini iddia ediyor.
Türkiye ise bu konuda Yunanistan ile hemfikir değil ve Ege Denizi’ndeki yüzden fazla ada, adacık ve kayalığın egemenliğinin hukuki bağlayıcılığı olan antlaşmalarla Yunanistan’a devredilmediğini, bunların toptancı bir kabul ile Yunan egemenliğinde olduğunu düşünmenin doğru olmadığını iddia ediyor.
Bugünkü durumu daha iyi anlayabilmek için Ege Denizindeki egemenliğin tarihsel gelişimini çok kısa olarak incelemek yararlı olacaktır.
* * *
Girit Adası’nın 1669 yılında Osmanlı topraklarına katılmasından 1830 yılında Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasına kadar Ege Adalarının tamamı Osmanlı egemenliğinde kalmıştır.
Ege’nin batısında yer alan Kuzey Sporat ve Kiklat Adaları, 24 Nisan 1830’da Yunanistan’a bırakılmıştır.
Menteşe Adaları 1911-1912 yılları arasındaki Trablusgarp Savaşı sırasında İtalya tarafından işgal edilmiştir.
Yunanistan 1912-1913 tarihleri arasında icra edilen Balkan Harbi’nde Taşoz, Semadirek, Gökçeada, Bozcaada, Limni, Bozbaba, Sakız, İpsara, Sisam ve Ahikerya’yı işgal etmiştir.
30 Mayıs 1913 tarihli Londra Antlaşması ve 14 Kasım 1913 tarihli Atina Antlaşması ile Osmanlı Devleti, Girit Adası üzerindeki tüm haklarından Balkan Devletleri lehine vazgeçmiştir.
03 Şubat 1914 tarihli Altı Büyük Devlet Kararı ile Gökçeada, Bozcaada, Tavşan Adaları ve Meis Adası Osmanlı İmparatorluğu’na geri verilmiş ve o tarihte Yunan işgali altında bulunan Ege Adalarının Yunanistan’a devredilmesi kararlaştırılmıştır.
* * *
24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması’nın, Ege Adaları hakkında temel hükümleri 6, 12, 15 ve 16’ncı maddelerinde yer almaktadır. Lozan Antlaşması’nın 12’nci maddesinde ismen belirtilen ve savaş öncesinde Türkiye egemenliğinde olan adalar, İtalya ve Yunanistan’a devredilmiştir.
10 Şubat 1947 tarihli Paris Barış Antlaşması’nın 14/1’inci maddesi gereğince, daha önce İtalya’ya devredilmiş Stampalia (Astropalia), Rhodes (Rhodos), Calki (Kharki), Scarpanto, Casos (Casso), Piscopis (Tilos), Misiros (Nisyros), Calimnos (Kalymnos), Leros, Patmos, Lipsos (Lipso), Simi (Symi), Cos (Kos) ve Castellorizo adaları bu kez Yunanistan’a devredilmiştir.
Lozan Antlaşmasının Ege adaları ile ilgili 6’ncı ve 12’nci maddelerinde Anadolu kıyılarına 3 milden daha yakın olan ada ve adacıkların Türk egemenliğinde kalacağı belirtilmektedir.
Lozan Antlaşmasının 16’ncı maddesinde ise “Türkiye, işbu antlaşma’da (…) egemenliği tanınmış adalardan başka bütün öteki adalar üzerindeki her türlü haklarından ve sıfatlarından vazgeçmiş olduğunu bildirir; (…) bu adaların geleceği, ilgililerce saptanmış ya da saptanacaktır” hükmü yer almaktadır.
Lozan Antlaşması Türk kıyılarına 3 mil ve daha yakın olan adaların egemenliğini Türkiye’ye verirken, egemenliği daha önce antlaşmalarla tanınmış adaların dışında kalan tüm ada, adacık ve kayalıkların durumunun ise “ilgililerce saptanacağını” belirtmektedir. Bu madde Osmanlı Devleti’nin Ege dışındaki (Akdeniz ve Kızıldeniz gibi) egemenlik alanlarını düzenlemek için yazılmış genel bir maddedir. Bugüne kadar da ilgililerce herhangi bir egemenlik görüşmesi gerçekleşmemiştir. Bu nedenle sadece 16’ncı maddeye bakarak Ege konusunda karar vermek yanıltıcıdır.
* * *
İsmi belirtilerek egemenliği devredilenler dışında kalan ada, adacık ve kayalıkların egemenliği Osmanlı Devleti’nin varisi olarak Türkiye Cumhuriyeti’nindir. Ancak Yunanistan, Ege’deki bu ada, adacık ve kayalıkların egemenliğinin kendisine ait olduğunu iddia etmekte, gelecekte uluslararası hakem mahkemesine gidildiğinde kendi tezlerini güçlendirmek amacıyla ada, adacık ve kayalıkları yerleşime açmakta, asker bulundurmakta, hayvan beslemekte, fener dikmekte, kuş göç yolları gözetleme kuleleri dikmekte, dini şapeller inşa etmekte ve buralara en üst düzeyde devlet görevlileri tarafından Türkiye’yi kışkırtıcı resmi ziyaretler gerçekleştirmektedir.
* * *
Görüldüğü gibi Ege Denizi’ndeki adaları Lozan Antlaşması nedeniyle yitirmiş değiliz. Ege Adaları ile ilgili tarihsel süreç Osmanlı İmparatorluğu’nun gelişme ve büyüme dönemlerinde lehimize, gerileme döneminde de aleyhimize olacak biçimde gelişmiştir ve halen devam eden bir süreçtir.
* * *
Lozan sonrası dönemde de Yunanların geleneksel Megal-i İdea politikası değişmemiştir. Yunanistan Ege’nin tamamının kendisine ait olduğunu iddia etmeye devam etmiş, silahsızlandırılmak şartıyla kendisine devredilen adaları silahlandırmakta bir beis görmemiştir.
Eğer bir ada silahsızlandırılması şartıyla devredilmişse ve zaman içerisinde antlaşma hükümlerine aykırı olarak silahlandırılmışsa anlaşma şartlarına uyulmadığı gerekçesiyle adanın aidiyeti tartışılmalıdır.
* * *
Yunanistan’ın geleneksel yayılmacı politikasını uluslararası hukuku tanımadan pervasızca sürdürmesi ve buna karşı çıkılmasını da egemenliğine saldırı olarak görmesi günümüzün ciddi bir sorunudur.
Yaşadığımız yakın dönemde Türkiye’nin yaşadığı siyasal çalkantılar, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin maddi ve manevi yönden yıpratılarak uluslararası kamuoyunda ulusal çıkarlarımızı savunamayacağı düşüncesinin yaratılması Yunanistan’ı yüreklendirmiş ve asla kabul edilemeyecek kışkırtıcı davranışlar ve uygulamalar gerçekleştirmesini sağlamıştır.
Gelecekte uluslararası hakem mahkemelerinde ya da uluslararası görüşmelerde gündeme gelecek egemenliği antlaşmalarla devredilmemiş adalar konusu için hukuken haklılık çok önemlidir. Türk hükümetleri tarafından izlenecek pasif bir politika yarın Yunan tarafınca kullanılmak istenecektir.
Gelecekte böyle bir zorlukla karşılaşmamak için bugün itibarıyla aidiyeti antlaşmalarla belirlenmemiş ada, adacık ve kayalıklarla ilgili hukuk dışı Yunan uygulamalarının asla kabul edilmeyeceği, gerekirse gelecekte uluslararası hukuka uygun her türlü hakkın kullanılabileceğinin ilan edilmesi ve bugünlerde Meis güneyinde yapılan gibi devlet uygulamalarının gerçekleştirilmesi uygun olacaktır.
* * *
Tarih boyunca Türkler donanmaları kuvvetli olduğunda Karadeniz’den Hint Okyanusu’na kadar denizlerdeki ve dolayısıyla dünyadaki egemenlik alanlarını genişletmişler, donanmaları zayıflayınca da egemenlik alanlarını denizde güçlü olan devletlere terk etmek zorunda kalmışlardır.
Ülkemizin gelecekteki refahı ve güvenliği için yürürlüğe sokulması gereken en önemli -partiler üstü- devlet politikalarından biri denizci millet olma kararının verilmesi ve bu uzun sürecin merkezine de güçlü Türk Donanmasını yerleştirmek olmalıdır.
Sevgiyle kalın.
KAYNAKÇA:
- Dr. Ergun MENGİ, Türkiye’nin Ege’deki Gri Adalar Yaklaşımının Hukuki Altyapısı, makale
- Prof. Dr. Sertaç Hami BAŞEREN, Egemenliği Antlaşmalarla Yunanistan’a Devredilmemiş Ada, Adacık ve Kayalıklar Sorunu, makale
- Fahri Belen, XX. Yüzyılda Osmanlı Devleti, Remzi Kitabevi, 1973
Devlet tarafımızda olan ada,adacık ve kara parçalarını bireysel yerleşime açsın,insanımız zaten gerekeni en iyi şekilde yapacaktır,yerleşime açılsın ve uygulansın.
Harika bir dusunce, aynen katiliyorum birkac dusunce rumuzlu arkadasa…Adalarla iliski acilen kesilmelidir…Biz onlara degil, onlar bize muhtac..Birkac senede o adalar cole doner biz olmasak…Turkiye nin elinde kullanabilecegi o kadar cok koz var ki, biz AB ye degil, AB bize muhtac, biz natoya muhtac degil, nato bize muhtac…Bize boyle dusunebilmeyi ogreten sayin CB nimizdan Allah razi olsun…Eskileri bilen ne dedigimi cok iyi anlar…
Meis adası Yunanistana çok uzak, hastanesi yok. Yunanlar Türkiye’ye muhtaç durumda. Türkiye’ye yakın adaların giriş çıkışlarını kesmediğimiz sürece o adalarda yaşayanlar için hiçbir sorun yaratmamış oluyoruz. Bu vesile ile Yunanistan’a olan bağlılıklarını sorgulama ihtiyacı hissetmiyorlar. Fakat Türkiye olarak bu adalardaki halkla olan ilişki bıçak gibi kesilirse işte o zaman asıl durumlrının farkına varacaklardır ve Türkiye’nin değerini anlayacaklardır diye düşünüyorum. Bu vesileyle rahatsız olan halk belki azar azar zamanla adayı terkedecek, belki bir ton para harcanarak verimsiz bir hastane yapılacak(bence zor ihtimal) ya da ileride Türkiye müdehalesi olursa Türkiye’ye halk daha sıcak bakabilecek duruma gelebilecek diye düşünüyorum. Neticede ortada bir sorun varsa çözümü de şu ya da bu şekilde olucak. Ama önce sorunu başlatmak lazım.
bunun daha tartisilacak bi tarafi yok. konus konus nereye kadar? hazirlik yapilip, zorla alinacak bu adalar. bunun otesi berisi yok.