Avatar
Ahmet Müfit

Yerel niçin ikna olmuyor?

featured

Ahmet Müfit yazdı…

Verdiği demeçlerde, yaptığı açıklamalarda tam tersini söylese, uygulanan ekonomi programının seçim sonuçlarını olumsuz etkilemediğini iddia etse de, ABD’de söylediği “yerelin ikna edemediği” yönündeki sözler, gerçeğin onun tarafından da kabul edilmesi anlamına geliyor. 

Bu yazıda, Mehmet Şimşek’in kullandığı dilin, seçtiği kelimelerin “yanlışlığı” ya da kendi duruşu açısından bakıldığında “doğruluğu” konusundaki tartışmaların dışında kalarak, bu açıklamanın akla getirdiği iki önemli ve birbiriyle doğrudan ilişkili sorunun yanıtını arayacağım. Birinci soru, “yerel” hangi konuda ikna olmuyor. İkinci soru ise “yereli” niçin ikna edemiyorlar. 

Hangi konuda ikna olmuyor, sorusuyla başlayalım. Bu konudaki yanıtlarla ilgili olarak, “Yerel” yani Türk Halkı -kendisi bu kelimenin ülke içerisinde yerleşik yatırımcıları ifade etmek için kullanıldığını ifade etti- niçin ikna olmuyor sorusunun yanıtı ile devam edelim.

Benim durduğum yerden yani kurucu değerler açısından bakıldığında, “yerelin” ikna olmamasının en önemli nedeni geçmişte, aynı nedenlerle ve aynı söylemlerle pazarlanan politikaların sonucu olarak yediği kazıklar. ABD’nin, uluslararası hukuka aykırı olarak, 1972 yılında doların altın standardını tek taraflı olarak kaldıran kararının, bunun sonucu ortaya çıkan petrol krizinin etkisiyle ülke içerisinde başlayan döviz krizini sonlandırmak amaçlı olduğu söylenerek gündeme getirilen 24 Ocak 1980 tarihli, IMF ve Dünya Bankası yönlendirmeli programla başlayan süreçte yaşananlar bu inanmama durumunun başlıca nedeni. Bu türden istikrar programlarının bırakın sıradan vatandaş ve ülke ekonomisi açısından istikrar sağlamayı, neredeyse her 10 yılda bir yaşanan krizlerin yükünün, “bu sefer son”, “yükü milletçe paylaşmalıyız” türü hamasi söylemlerle vatandaşın sırtına yüklenmesi ile sonuçlanacak yeni krizlerin tetikçisi olduğu, artık sıradan insanlar yani “yerel” tarafından kavranmaya başlamış durumda. Amiyane tabirle ifade edersek, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de maymun gözünü açmaya, dışarıdan giren borç parayla dönemsel olarak yaşanan ödünç bolluğun faturasının, son tahlilde ve kaçınılmaz olarak kendi sırtına yüklendiğini/yükleneceğini, sistemin kazananı yerli yabancı para babalarının çıkarıyla kendi çıkarının aynı noktada olmadığını anlamaya başladı.  

Alınan bu dersin doğal sonucu olarak “yerel”, 2023 Haziran ayı itibarıyla, Mehmet Şimşek liderliğinde, enflasyonu düşürmek amacıyla uygulamaya konulduğu söylenen programın, gerçekten de enflasyonu düşüreceğine inanmıyor. Enflasyonun halkın alım gücünün fazlalığı ve özellikle sosyal nitelikli harcamalar kaynaklı olduğunu, sosyal harcamalar ve vatandaşın alım gücü düşürülerek kontrol altına alınabileceğini söyleyenlerin, enflasyonun nedeni konusundaki bu yanlış tespitleri ya da bilinçli algı yaratma çabalarını inandırıcı bulmuyor.  

İnandırıcı bulmamasının birinci ve en önemli nedeni, dışarının parasına, ara malına, hammaddesine, teknolojisine, enerjisine bağımlı hale getirilmiş bir ekonomide, fiyatların seviyesinin, TL’nin uluslararası alışverişlerde kullanılan paralar (ABD doları, avro) karşısındaki değer kaybı ile olan doğrudan ilişkisinin göz ardı ediliyor olması. Aslında bu açık gerçek, Şimşek ve destekçileri tarafından bilinmiyor değil şüphesiz ki. Tüm politikaların merkezinde, dışarıdan borç para girişinin -kendileri bunu yabancı girişi olarak ifade ediyorlar- artırılmasının yer alıyor olması bu yüzden. TL faizlerini artırarak, dışarıdaki para satıcılarına daha yüksek getiri vaat ederek dışarıdan döviz girişini artırmaya,  bu şekilde ekonominin çarklarının dönmesi için zorunlu hale gelmiş olan döviz talebini karşılayarak TL’nin değer kaybını kontrol etmeye, TL’yi -dışarıdan gelen parayla cari açığı “finanse ederek”-, hormonlu olarak değerlendirmeye çalışıyorlar.

İnandırıcı bulunmamasının diğer bir nedeni, AKP iktidarı döneminde, borç parayla sağlanan tüketim artışına dayalı olarak gerçekleşen ekonomik büyümenin gerçek olmadığının, hormonlu olduğunun, yani kazanıldığından çok harcama yapılmasının, müflis tüccar gibi borç alınan parayla keyif sürülmesinin, kamuda ve özelde yaşanan büyük israfın/hovardalığın sonucu olduğunun ortaya çıkmış olması. Dolayısıyla, düne kadar, dünyanın gelişmiş hiçbir ülkesinde örneği olmayan şekilde, kredi kartına taksit yapılarak, gelecek aylarda hatta yıllarda kazanılacak gelirlerin ipotek edilmesi yoluyla tüketime zorlanan topluma, bu gün aynı kişilerin bunun tersini söylüyor olmaları, aynı “yalancı çoban” hikayesinde olduğu gibi artık inandırıcı bulunmuyor.

Üçüncü ve son neden, kamu harcamaları azaltılmadan yani bütçe disiplini sağlanmadan ekonominin enflasyonun dizginlenemeyeceğinin iddia edilmesi. Bütçe disiplinin ancak, dar gelirli kesimlere yönelik sosyal harcamaların azaltılması, gelir farklılıkları görmezden gelinerek, tüm gelir düzeylerindeki vatandaşlardan eşit olarak alınan dolaylı vergilerin (KDV, ÖTV) artırılması yoluyla sağlanabileceğini iddia edenlerin, zenginden alınan vergilerin bırakın artırılmayı çeşitli teşvik ve desteklerle fiilen düşürülmesini savunuyor olmaları inandırıcılıklarının önündeki en büyük engelli oluşturuyor. Sosyal güvenlik amaçlı sübvansiyonu eleştirenlerin, özel emekliliğe verilen yüzde 25’lik devlet katkısını görmezden gelmesi, şirketlere yönelik hovardaca teşvikler, şirket arabası adı altında, bedeli vergiden düşülerek alınan yakıtlarla sürülen araba hatta uçak keyfi, özet olarak, devletin kimsesizlerin kimsesi olmaktan vazgeçip, patronların her şeyi haline getirilmesi kimsenin gözünden kaçmıyor. 

Hal böyle olunca, borçlanmaya dayalı ekonomik politikalarının acı faturasının her seferinde kendi üzerine yüklendiğini, buna karşılık birilerinin aynı kriz ortamında eskisinden de daha fazla kazandığını, halen şımarık, görgüsüz bir bolluk içerisinde yaşıyor olduğunu gören, eskiden birkaç hamasi söylemle ikna oluveren “local” ikna olmuyor. Kendisini, ailesini, şirketini, varlığını, geleceğini korumanın yolu olarak gördüğü yöntemle kendini ekonomik tahribatın etkilerinden korumaya çalışıyor. Piyasacıların, sizin finans okuryazarlığınız yok, bizi dinleyin, biz çok biliyoruz, satın altınlarınızı, dövizinizi bizim dediğimiz şeklindeki değerlendirin, kazanın diyen yönlendirmelerine/manipülasyonlarına inanmıyor.

Sonuç olarak, yerli yabancı tüm piyasacıların, IMF Dünya Bankası gibi örgütlerin bütün gayretlerine, muhalefetin, Mehmet Şimşek’i eleştirilerin dışında tutarak verdiği zımni desteğe karşın, ulusal ekonomiyi yabancı para satıcılarının isteğine göre şekillendirmeye yönelik kırk küsur yıllık çabayı nihayete erdirme planı tutmuyor. Tüm ikna çabalarına karşın “lokal”, son tahlilde ulusal egemenliğin resmen olmasa da fiilen son bulmasını sağlamaya yönelik bu zokayı yutmayı reddediyor, ikna olmuyor.

Bu ikna olmayışın, 23 Nisan 1923’ün yıldönümünü kutladığımız bu günde, umutlu olmak için iyi bir başlangıç noktası olduğunu da ilave edip, bitirelim. 

 

Yerel niçin ikna olmuyor?

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!