Avatar
Ahmet Müfit

CHP ve Türkiye’nin, birbirinden ayrı düşünülmesi mümkün olmayan tarihi

featured

Ahmet Müfit yazdı…

Sıradan vatandaşın karşı karşıya kaldığı ekonomik ve sosyal sorunların boyutu ve derinliği açısından bakıldığında, 31 Mart yerel seçimlerinin, 14 Mayıs genel seçimlerinin yapıldığı döneme kıyasla çok daha ağır koşullarda gerçekleşeceğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Ekonominin gerek üretim, gerekse finansman yönünden dışa bağımlı hale getirilmiş olmasının doğal sonucu olarak, TL’nin değer kaybına/değer kaybı beklentisine endeksli olarak artan/artırılan fiyatlar karşısında yalnızca göz boyama niteliği taşıyan, gerçek anlamda bir “refah” artışı içermeyen emekli ve asgari ücret düzenlemelerinin, iktidar lehine olumlu bir siyasi algı yaratması pek de olası görünmüyor.

Sadece, 2018-2022 yılları arasında, ekonomik nedenlerle üniversiteyi bırakan öğrencilerin sayısı neredeyse iki milyon ve bu eğilim artarak devam ediyor. Gençler arasında umutsuzluk ve gelecek kaygısı, her ne kadar TÜİK anketleri aksini söylese de gerçekte hızla artıyor. Ülke içerisinde gelecek kaygılarına çözüm bulamayan gençler, bir şekilde başka ülkelere gitmenin, oralarda bir gelecek inşa etmenin yollarını arıyor. Bir anlamda, ülkelerinden, vatanlarından kovuluyorlar.

Dolayısıyla, ekonomik ve sosyal koşullar açısından bakıldığında, muhalefet açısından, göreli olarak olumlu koşullarda gerçekleşmesi beklenecek bir seçime doğru gidildiğini söylemek mümkün.

Ancak, genel algıya, kamuoyuna yansıyan anket sonuçlarına bakıldığında, iktidar aleyhine bu durumun, an itibarıyla vatandaşın tercihlerine yansıdığını söylemek mümkün değil.

Bu durumun iki önemli nedeni var.

Birinci neden, gerek Cumhuriyetin kuruluş ve devrimlerle inşa edilme sürecinde üstlendiği tarihi sorumluluk yani nitelik, gerekse toplumdaki karşılığı yani nicelik açısından bakıldığında muhalefetin odağı olması gereken CHP’nin, AKP’nin gerek ekonomi gerekse iç ve dış politika uygulamalarına gerçek anlamda muhalefet yapmıyor oluşu. Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkanlık döneminden farklı olmayan bir şekilde,  Ekonomik ve siyasi bağımsızlık gibi cumhuriyet devrimlerinin odağını oluşturan konularda dahi, uygulanan politikaların içeriğinden çok, başta Erdoğan olmak üzere, muhalefet bloğunun önde gelen siyasi aktörlerini/kişileri hedef alarak muhalefet yapılmaya çalışılması, sokaktan, kokağa çıkmaktan korkulması en temel etken.

24 Ocak Kararları ve 12 Eylül Darbesinin ortak ürünü olan, ekonomiyi, gerek finansman gerekse diğer üretim girdileri açısından dışarıya bağımlı hale getiren, çalışan kesimleri ekonomik ve sosyal olarak çaresizleştiren ekonomi politikalarını eleştirmekten özellikle kaçınılması bir diğer önemli neden. Devam edelim; Ekonomik bağımsızlığın değil, mevcut bağımlılık ilişkilerinin, para satıcıları ve arkasındaki siyasi güçlerin talepleri doğrultusunda derinleştirilmesini savunan, iktidarı para satıcılarının ardındaki siyasi güçlerle -ABD, AB- daha uyumlu bir çizgi izlemediği için eleştiren, onların teslimiyetçi çizgisini “meşrulaştıran” bir siyasi söylemin, yukarıda saydığım ekonomik sorunların çözümünü değil, devamını savunmak anlamına geldiğini,  24 Ocak kararlarının üzerinden geçen 44 yıla yakın sürenin sonunda herkes görüyor artık.  Bu tutumun, doğal sonucunun koşulsuz Tanzimat Batıcılığı yani batıyla ekonomik, siyasi ve askeri olarak tam entegrasyonu savunmak, yani Batı’nın egemen olmayan piyonu olmayı kabul etmek olduğunu ise sanırım söylemeye gerek yok. Batının Rusya’ya yönelik olduğu söylenen ve ulus devletlerin bağımsız karar alma inisiyatifi üzerinde vesayet oluşturan yaptırım ve savaş kararlarını, koşulsuz uygulamayı savunan, emperyalizme karşı savaşan değil, emperyalizmle birlikte olmayı savunan, bu tutumuyla AKP’nin ulusal bağımsızlığı hedef alan, borçlanmaya, ulusal olan her şeyi satıp, savmaya yönelik uygulamalarına destek olan bir CHP’den bahsediyorum.

İkinci neden, bütün bunların üzerine adeta tüy diken, oldukça tartışmalı geçen, seçim başarısından çok, seçim sonrasında partide olması beklenen iktidar mücadelesinde güç devşirmeyi esas alan aday belirleme sürecinin olumsuz etkisi. İlkelerden, aday olan kişilerin siyasi, ideolojik çizgilerinden çok, anket sonuçlarına ve “yapay zekaya” dayalı olarak yapıldığı ifade edilen aday seçimleri. Cumhuriyeti kurup, devrimleri yapan bir partinin, ben artık ideolojik bir parti değil, kitle partisiyim demesinin sonucunda düşülen derin tuzaktan bir türlü çıkamayan bir ideolojik, siyasi yozlaşma, deformasyon.

Söz konusu iki önemli neden, 31 Mart’ta yapılacak seçimin sonuçlarına nasıl yansıyacak, hep beraber göreceğiz.

Bizler 31 Mart sonrası göreceğiz ama CHP Genel Başkanının, şimdiden bazı şeyleri görmüş/sezmiş de, bu günden o günlere hazırlık yapıyormuş gibi bir tavır içinde olduğunu da ilave edelim. Böyle düşünme nedenim, bizatihi, Genel Başkan Özgür Özel’in bir internet kanalına yapmış olduğu, “31 Mart tarihine CHP’nin hemen hemen en zor yerel seçimlerinden birine gidiyoruz” diye başlayıp,  “Bir önceki seçimde sırf AK Parti kaybetsin diye ne olursa olsun oy vereceğim diyen, kaybettirme stratejisi izleyen HDP yok, diğer taraftan İYİ Parti’yle birlikte işbirliği vardı,…“ diye devam eden ve “Ben 3 ay önce geldim” sözleriyle biten açıklamalar.

Yalnızca CHP’nin tüzel kişiliği açısından bakıldığında, durum bu. Esas sorun ise kurucu değerlerin, devrimlerin ideolojik sahibi CHP’deki deformasyonun, ülkedeki deformasyonun önünü açan “sihirli” anahtar olması, yani hedefi ekonomik ve siyasi olarak bağımsız, laik bir cumhuriyet olan devrimlerin siyaseten sahipsiz kalmasına yol açması. Demem o ki, CHP’deki deformasyon, yalnızca CHP ile ilgili bir sorun değil.

Sonuç olarak, CHP biterken, bitirilirken, Türkiye de bitiyor, bitiriliyor. Bu açık gerçeği görmek için ise daha öncesine, deformasyonun fiilen başladığı 1940’lı yıllara dönmeye gerek yok. Sadece 1989‘dan bu yana niçin seçim kazanılamadığına yani SHP’nin 1991’deki “Kürt açılımına”, CHP’nin 1994 Yeni Hedefler, Yeni Türkiye Programına, bu programla, AKP’nin 2002 Seçim Bildirgesi arasındaki benzerliklere, bu politikaların ardındaki güçler koalisyonuna, bu güçler koalisyonunun şimdilerde kimin arkasında durduğuna bakmak sanırım yeterli.

KAYNAKLAR

1. https://www.veryansintv.com/ozgur-ozelden-lutfu-savas-aciklamasi/

2. https://www.akparti.org.tr/media/318780/3-kasim-2002-genel-secimleri-secim-beyannamesi-sayfalar.pdf

3. https://acikerisim.tbmm.gov.tr/items/89169acb-f6b2-4a28-84a1-e94409af82cf

CHP ve Türkiye’nin, birbirinden ayrı düşünülmesi mümkün olmayan tarihi

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. 24 Şubat 2024, 19:30

    40 lı yilların başlattığı çizgi, bu gün ulusal bir devlet varlığı ile ilgisi kalmamış CHP yi doğurdu.Ne iktidar ne muhalefet Türkiye ‘nin temel sorunları ile ilgili değil, seçimi anlamsız noktaya getirdiler.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!