Ali Rıza Özdemir
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Diğer
  4. Ahmet Yesevi’den Safevilere dört kapı müfredatı

Ahmet Yesevi’den Safevilere dört kapı müfredatı

featured

Ali Rıza Özdemir yazdı

Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat adlarını alan Dört Kapı, Alevi-Bektaşi yolundaki eğitim sisteminin temel müfredatıdır.[i] İlk defa Hz. Muhammed’e isnat edilen bir hadiste birlikte anılan Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat adları, İmam Cafer Sadık’a isnat edilen bir buyrukta “Dört Kapı” şeklinde adlandırılmıştır.[ii]

Şeriat kapısında İslam’ın temel emir ve yasaklarına uyan yol talibi, Tarikat kapısında gönlünde inancı yerleştirerek iman sahibi olur. Eğitim basamaklarında yükseldikçe Marifet kapısında Allah’ı gönül gözüyle görür ve nihayet Hakikat kapısında kendi özünde Hakk’ı bulur. Böylece evliyalık makamına ulaşır.

1. AHMED YESEVİ VE HALİFELERİNDE DÖRT KAPI

Türk irfanında Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat aşamalarından oluşan Dört Kapı müfredatını kırk makamla birlikte ilk defa tanıtan kişi Ahmed Yesevi olmuştur. Ahmed Yesevi’ye isnat edilen Fakrname ile Risâle der Makâmât-ı Erba’în adlı eserlerde Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat kapıları ile bu kapılarda bulunan onar makam tek tek sıralanmıştır. Ayrıca Hikmetler’de de Dört Kapı’ya yer verilmiştir.

Fakrname’de Hz. Ali’ye isnat edilen bir buyrukta, “… dervişlik makamı kırktır. Eğer (bir derviş) bilip (buna göre) amel etse, dervişliği temiz olur ve eğer bilmese ve öğrenmese, dervişlik makamı ona haram olur ve (o kişi) cahildir. O kırk makamın onu şeriat makamında ve onu tarikat makamında ve onu mârifet makamında ve onu hakikat makamındadır”[iii] denilerek Dört Kapı Kırk Makam, İslami bir temele oturtulmuştur. Risâle der Makâmât-ı Erbaîn adlı eserde ise, “(Ahmed Yesevî) Buyurdu ki: Kul, Allah Teâlâ’ya kırk makam (basamak) ile ulaşır. İlk on makam şeriatla ilgilidir. İkinci on makam tarîkatla, üçüncü on makam marifetle, dördüncü on makam da hakîkatla ilgilidir”[iv] denilerek Dört Kapı Kırk Makam müfredatı Ahmed Yesevi’den nakledilmiştir. Doğal olarak Ahmed Yesevi’nin Dört Kapı Kırk Makam müfredatını Hz. Ali’den alıp öğrendiği ifade edilmiştir.

Divan-ı Hikmet’te de Dört Kapı’ya yer verilmiştir.[v] Ahmed Yesevi’ye ait bazı hikmetlerde Şeriat, Tarikat, Hakikat makamları bir arada anılmıştır. Bunlardan birinde Ahmed Yesevi, hakikat sırlarına ulaştığını bildirmektedir:

“Üç yüz molla geldi, yazdı çok haber
Şeriattır, ben de yazsam bir haber
Tarikatten, hakikatten ne haber?
Başım verip, Hak sırrını bildim ben”[vi]

Yine aynı eserde bir dörtlükte Ahmed Yesevi insanın tekâmülüne işaret etmekte, kendi tekâmülünü tamamladığını bildirmektedir:

“Âşıkların efsanesi şeriattır
Âşık, ârif incileri tarikattır
Nere gitse sevgilisi hakikattir
Bu sırları arş üstünde gördüm ben işte” [vii]

Kimi hikmetlerde ise Dört Kapı’nın tamamı birlikte anılmıştır. Bunlardan birinde her kapının başka bir aşamaya karşılık geldiği farklı metaforlarla anılmıştır. Şeriat pazara, tarikat gül bahçesine, marifet bahçeye ve hakikat de aşka benzetilmiştir:

“Şeriat pazarın seyrân eyledim.
Tarikat gülzârını tayrân eyledim.
Marifet bahçesin cevlân eyledim.
Hakikat aşkını ben aştım dostlar!”[viii]

Ahmed Yesevi, bir başka hikmetinde tekâmül aşamalarını geçen kâmil insanların çerağ gibi aydınlık olduğunu ve mahşerde özel kişiler arasında yer alacağını söyler:

“Kadı, müftü, mollalar yolunda şeriatın,
Ârif, âşık almıştır, şevkini tarikatın.
İlmiyle âmil olan, çerağı hakikatin,
Burak biner mahşerde, eğri tutar börkünü.”[ix]

Ahmed Yesevi’nin önde gelen halifelerinden Süleyman Hâkim Ata’ya nispet edilen kimi şiirlerde de Dört Kapı, Ahmed Yesevi’yle anılmaktadır:

“Şeri’atde ârâste
Tarîkatde peyveste
Hakîkatde şâyeste
Şeyhim Ahmed Yesevî

***

Şeri’atni sözlegen
Tarîkatni izlegen
Hakîkatni bildürgen
Şeyhim Ahmed Yesevî”[x]

Yine Süleyman Hâkim Ata, bir şiirinde Dört Kapı’ya atıf yapmıştır:

“Şeriat pazarında tahsil gerek
Tarikat pazarında kusur gerek
Hakikat pazarında esir (olmak) gerek
Dünya ağlayıp Hak esirini bilse olmaz.”[xi]

Ahmed Yesevi’nin önde gelen halifelerinden Sufi Muhammed Danişmend Zernuki’ye (12. yy.) isnat edilen Mir’atü’l-kulub (Kalplerin/Gönüllerin Aynası) adlı eserde Hz. Muhammed’den nakledilen bir hadisten [“Şeriat benim sözlerim, tarikat fiillerim (işlerim), hakikat ise hâlimdir”] sonra Ahmed Yesevi’den “Şeriat, zahiren uzuvlarla amel etmek, tarikat, kalp ile amel etmek,· hakikat ise sır (kalbin içindeki cevher, gönül) ile amel etmektir” sözleri aktarılmıştır.[xii] Yine Mir’atü’l-kulub (Kalplerin/Gönüllerin Aynası) adlı eserde Hz. Muhammed’in miraçta Allah ile vasıtasız olarak doksan bin konuda konuştuğu, bunların otuz bininin şeriatla, otuz bininin tarikatla ve otuz bininin de hakikatle ilgili olduğu ifade edilmiştir.[xiii]

Doğal olarak hem Ahmed Yesevi’ye ve hem de onun halifelerine isnat edilen eserlerde Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat aşamalarından oluşan Dört Kapı müfredatı açık şekilde yer almıştır. Hatta denilebilir ki Ahmed Yesevi ve Yesevilik, Dört Kapı ile birlikte akla gelmektedir.

2. BABAİ TÜRKMENLERİNDE DÖRT KAPI

Ahmed Yesevi ile anılan Yesevilik tarikatı, öncelikle Seyhun ve Taşkent civarıyla Doğu Türkistan’da kökleşmiş, sonra Maveraünnehir ile Harezm bölgelerinde önem kazanmıştır. Moğol istilasıyla birlikte Horasan, İran ve Azerbaycan bölgelerindeki Türkler arasında yayıldıktan sonra 13. yüzyılda Türkmen göçleriyle birlikte nihayet Anadolu’ya girmiştir.[xiv]

1240 yılında Anadolu’da büyük bir Türkmen ayaklanmasına neden olan Babailer zümresinin Yesevilikle ilişkisini gündeme getiren ilk kişi Mehmed Fuad Köprülü olmuştur. Ona göre Horasan’da 13. asırda Haydariyye tarikatının doğmasında etkili olan Yesevilik, aynı yüzyılın ikinci yarısında Babai ve Bektaşi tarikatlarının oluşumunda da rol oynamıştır.[xv] Esasen Ahmed Yesevi’den az önce Fergana gibi Türk yurtlarında Türkler kendi şeyhlerine “bab” yani “baba” veya “ata” (eş anlamlısı “dede”) namını veriyorlardı.[xvi] Ahmed Yesevi’nin birinci ve sonraki kuşak halifelerinin birçoğu da “baba”[xvii] ve “ata”[xviii] sanı taşıyordu. 13.yüzyılda Anadolu’da meydana gelen büyük Türkmen ayaklanmasını idare edenler “dede” ve “baba” sanlarına (Dede Garkın, Baba İlyas, Baba İshak vb.) sahiptiler.[xix] Abdal Musa’nın babası ve Hacı Bektaş Veli’nin amcası Haydar da “Ata” sanına (Haydar Ata) sahipti.[xx]

Ahmed Yesevi’ye bağlı halifelerin ve Babai önderlerinin taşıdığı “ata/dede” ve “baba” gibi unvanlar, bugün Alevi-Bektaşi toplumunda “dede” ve “baba” şeklinde yaşamaktadır.

Ahmed Yesevi’nin Babailer üzerindeki etkisini Dört Kapı sistemi üzerinden de tespit edebiliyoruz. Babai zümrelerin, Hoca Ahmed Yesevi tarafından sistemleştirilen Dört Kapı sistemini içselleştirdiği Baba İlyas’ın torunu Elvan Çelebi’nin Name-i Kudsî&Menâkıbu’l-Kudsiyye adlı eserinden anlaşılmaktadır. Elvan Çelebi’ye göre Dede Garkın, “Hem şeriat içinde çok bilgin, hem hakikat içinde çok ergin”[xxi] bir kişidir. Baba İlyas’ın veliliğini sorgulayarak onu halkın gözünden düşürmek isteyen düşmanları, onun Dört Kapısının tamam olmadığını ima etmektedirler: “Şeriatta, tarikatta ve hakikatte bu durum var mıdır?”[xxii] Baba İlyas’ın halifeleri tanıtılırken onların insan-ı kâmil oldukları yine Dört Kapı sistemine vurgu yapılarak ifade edilmiştir: “Hem şeriat yolunda bilgili ve bilgisini yaşayan; hem tarikat yolunda irfan sahibi ve bağışlayıcı idiler”.[xxiii]

Bütün bu bilgilerden Babai Türkmenlerinin, Yesevilikle olan bağlarını tespit edebiliyoruz. Yeni kaynakların bulunması ve yeni bilgilere ulaşılması ile bu bağların daha açık şekilde görüleceğini tahmin etmek zor olmasa gerektir.

3. HACI BEKTAŞ VELİ’NİN ESERLERİNDE VE HALİFELERİNDE DÖRT KAPI

Hacı Bektaş Veli’nin Ahmed Yesevi ile görüşüp görüşmediği halen tartışılan bir konudur. Genel olarak Ahmed Yesevi’nin M. 1093 yılında doğduğu ve 1166 yılında vefat ettiği yani toplam 73 yıl ömür sürdüğü kabul edilmektedir. Ahmed Yesevi’nin, 120, 125, 133,[xxiv] 126 veya 130 yaşına[xxv] kadar yaşadığını kaydeden kimi aktarımlar da vardır. Divan-ı Hikmet’te yer alan bir şiire göre ise Ahmed Yesevi, 125 yaşına girmiştir.[xxvi] Eğer Ahmed Yesevi’nin M. 1166 yılında vefat ettiğini kabul edersek M. 1209 yılında dünyaya gelen Hacı Bektaş Veli ile görüşmesi mümkün değildir. Ahmed Yesevi’nin 130 sene yaşadığını söyleyen aktarımı kabul edersek onun M. 1219 yılında[xxvii] vefat ettiği ortaya çıkar. En iyi hesapla bile Ahmed Yesevi vefat ettiğinde Hacı Bektaş Veli 10 (on) yaşında ancak vardı. Bu bağlamda Hacı Bektaş Veli’nin Ahmed Yesevi ile görüşmesi hatta eğitim alması mümkündür ancak henüz 10 yaşında onun halifesi olması mümkün görünmemektedir.[xxviii] Bazı güncel çalışmalarda Ahmed Yesevi’nin 1230’lu yıllara kadar yaşadığı ifade edilmektedir ki,[xxix] bu durumda Bektaşi geleneğindeki ilişkiler, zamandizini bakımından bütünüyle mümkün olmaktadır.

Alevi-Bektaşi geleneği, Hacı Bektaş Veli’nin Ahmed Yesevi ile cemal cemale görüştüğünü ve Rum’a Yesevi’nin emriyle geldiğini söyler. Hacı Bektaş Veli’nin hayatını ve kerametlerini anlatan Velayetname’de Ahmed Yesevi ile Hacı Bektaş Veli’nin görüştüğü açıkça bildirilmekte, aralarında geçen olaylar uzun uzun hikâye edilmektedir. Buna göre, Hacı Bektaş Veli, Ahmed Yesevi’nin halifesi olarak Rum’a gelmiştir.[xxx] Velayetname-i Hacım Sultan’da da iki eren arasındaki görüşmeler ve Hacı Bektaş Veli’ye halifelik verilmesi, Hacı Bektaş Velayetnamesi’ne uygun olarak anlatılmıştır.[xxxi] Daha geç dönemde (19. yy.) yazılan Keramatı Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli adlı esere göre, Hacı Bektaş Veli’nin Ahmed Yesevi ile buluşması ve halifelik alması rüyada gerçekleşmiştir.[xxxii]

Hacı Bektaş Veli’ye isnat edilen kimi eserlerde de Ahmed Yesevi ile Hacı Bektaş Veli’nin görüştüğü ve ondan ders aldığı kaydedilmiş, Ahmed Yesevi’nin Türk irfanına dâhil ettiği birçok hususa yer verilmiştir. Bu kaynaklara göre Hacı Bektaş Veli’yi, Ahmed Yesevi irşat etmiştir. Kitabü’l Fevaid’de, “Hace Ahmed Yesevi, sırrı kutlu olsun, sözlerinden: irşat için Hacı Bektaş Veli’ye buyurmuştur ki…”,[xxxiii] “Hz. Hacı Bektaş Veli, Hoca Ahmed Yesevi’nin şöyle buyurduğunu naklediyor”,[xxxiv] “Hoca Ahmed Yesevi, bir gün Hünkâr Hacı Bektaş Veli’ye buyurdu…”,[xxxv] “Hoca Ahmed Yesevi, Hünkâr’a buyurdu…”[xxxvi] gibi cümlelerden sonra Ahmed Yesevi’nin sözleri aktarılmıştır. Doğal olarak bu kayıtlara göre, Hacı Bektaş Veli Ahmed Yesevi’den bire bir ders almıştır.

Bektaşi-Çelebilere ait icazetnameleri Hacı Bektaş Veli’nin Hoca Ahmed Yesevi’nin halifesi olduğuna şahitlik eden diğer kaynaklardır. 1847 ve 1855 tarihli iki farklı Bektaşi-Çelebi icazetnamesinde Hacı Bektaş Veli’nin mürşidi doğrudan doğruya Ahmed Yesevi olarak gösterilmiştir.[xxxvii]

Dört Kapı Kırk Makam, Hacı Bektaş Veli’nin eserlerinde en fazla işlenen konular arasında gelir. Makalat’ta Dört Kapı Kırk Makam, ayet ve hadislerle temellendirilmiştir.[xxxviii] Kitabü’l Fevaid’de bildirildiğine göre, Hacı Bektaş Veli’ye Dört Kapı Kırk Makam’ı Ahmed Yesevi öğretmiştir: “Hace Ahmed Yesevi, sırrı kutlu olsun, sözlerinden: irşat için Hacı Bektaş Veli’ye buyurmuştur ki: ‘Bütün yol sahipleri dört kapı kırk makamı ve içindekileri bilmesi gerekir: on makamı şeriatte, on makamı tarikatte, on makamı marifette, on makamı hakikatte.”[xxxix]

Yesevi metinleriyle Bektaşi metinlerindeki kimi benzerlikler de şaşırtıcı derecede dikkat çekmektedir. Ahmed Yesevi’nin halifelerinden Sufi Muhammed Danişmend Zernuki’ye (12. yy.) isnat edilen Mir’atü’l-kulub (Kalplerin/Gönüllerin Aynası) adlı eserde Dört Kapı, Hz. Muhammed’in, Şeriat sözlerim, tarikat fiillerim ve hakikat hallerimdir”[xl] hadisine dayandırılmıştır. Hacı Bektaş Veli’ye ait Kitabü’l Fevaid’de de, Dört Kapı aynı hadisle temellendirilmiştir.[xli]

Hacı Bektaş Veli’den sonra onun halifeleri de Dört Kapı Kırk Makam müfredatını eserlerinde işlemişlerdir. Özellikle Hacı Bektaş Veli’nin ikinci kuşak öğrencilerinden olan Yunus Emre Divan’ında[xlii] Kaygusuz Abdal ise Mesnevi adlı eserinde[xliii] Dört Kapı’yı isimleriyle anmıştır.

Ahmed Yesevi’nin halifelerinden Sufi Muhammed Danişmend Zernuki’ye (12. yy.) isnat edilen Mir’atü’l-kulub (Kalplerin/Gönüllerin Aynası) adlı eserde Hz. Muhammed’in miraçta Allah’la konuştuğu bildirilen doksan bin kelimeye atıflar vardır. Buna göre Hz. Muhammed, miraçta Allah ile vasıtasız olarak doksan bin konuda konuşmuştur. Bunların otuz bini şeriatla, otuz bini tarikatla ve otuz bini de hakikatle ilgilidir.[xliv]

Yunus Emre benzer şekilde Allah ile Hz. Muhammed’in konuştuğu doksan bin kelama değinir:

“Doksan bin kelimeyi Hak
Söyliyecek Habib ile
Otuz bini sır olucak
Ben ol sırrolanda idim.” [xlv]

Yine Yunus Emre, başka bir şiirinde doksan bin kelam ile özel / sır olan otuz bin kelama temas eder:

“Doksan bin Hak kelamı altmış bin hâs a âmı
Otuz bini hass’ül-has oldurur sır içinde.”[xlvi]

Hacı Bektaş Veli Dergâhı postnişinlerinden Hamdullah Çelebi (1767-1836) de “Hasreti” mahlasıyla yazdığı bir şiirinde benzer göndermeler yapar:

“Otuz bini şeriatta
Otuz bini tarikatta
Otuz bini hakikatte
Bilenler bildi billahi”.[xlvii]

Hacı Bektaş Veli’den sonra sayısız Alevi-Bektaşi ulusu Dört Kapı Kırk Makam’ı eserlerinde işlemiş[xlviii], Dört Kapı Kırk Makam zamanla Alevi-Bektaşi yolunun temel eğitim müfredatı olmuştur.[xlix] Ayhan Pala’nın iddialı ifadeleriyle, “Yesevilik, Anadolu’da yeni şartlara uyarak değişiklikler geçirmiş ve zamanla Bektaşiliğe dönüşmüştür.”[l]

4. SAFEVİ (KIZILBAŞ) KAYNAKLARINDA DÖRT KAPI

Şeyh Safiyüddin Erdebili (1252-1334) tarafından tarikat olarak kurulan ve evlatlarından Şah İsmail (1487-1524) tarafından devlet haline dönüşen Safeviliğin, Ahmed Yesevi ve Yesevilik ile bağını Dört Kapı müfredatı üzerinden kurabiliyoruz. Safevi çevrelerinde üretilen eserlerin büyük kısmında Dört Kapı Kırk Makam müfredatına yer verilmiştir. Üstelik bu sadece Dört Kapı müfredatının varlığı ile ilgili değildir. Metinlerindeki ortaklıklar da dikkat çekmektedir.

Daha önce Ahmed Yesevi’nin halifelerinden Sufi Muhammed Danişmend Zernuki’ye (12. yy.) isnat edilen Mir’atü’l-kulub (Kalplerin/Gönüllerin Aynası) adlı eserden alıntıladığımız doksan bin kelime, Safevi tarikatının kolektif belleğini ifade eden Şeyh Safi Buyruklarının yazmalarında aynı şekilde tekrar edilmiştir: “İmdi sebeb budur ki Muhammed Mustafa sallahlahü teala aleyhi vesellem miraca varıncak Hak Celle ve ala hazretleri doksan bin kelam söyleşti. Otuz bini şeriatta ve otuz bini tarikatta ve otuz bini hakikatta.”[li]

16. yüzyıl erenlerinden ve Safevi muhiplerinden Kul Himmet, bir nefesinde doksan bin kelamı Dört Kapı’ya şöyle paylaştırmıştır:

“Doksan bin kelamı şerh etti buldu
Kimin nihan kimin aşikâr oldu
Otuz bini belli şeriat doldu
Seddetti bağladı nefs-i avâmı
(…)
Otuz bin tarikat iptida hali
Evvel rehberinden sundular eli
Gösterdi erkânı sürdüler yolu
Hoş bekle dediler post ile kıyamı
(…)
Otuz bin marifet zat sıfat olmaz
Aslı türabidir kumları gelmez
Doksan bin hakikat değmeye ermez
Tanış rehberinle bozma nizamı.”[lii]

Özetle, Ahmed Yesevi sadece Babailik ve Bektaşilik üzerinde değil, Safevilik üzerinde de etkili olmuştur.

Dipçe: Bu yazı Ali Rıza Özdemir’in  “Alevi-Bektaşi Yolunda Ahmed Yesevi’nin Yeri” adlı makalesinden bir bölümün gözden geçirilmesiyle oluşturulmuştur.

Kaynak: http://www.emakalat.com/tr/download/article-file/2043197

 

SONNOTLAR

[i] Ali Rıza Özdemir, “Dört Kapı Kavramının Kaynakları”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi 97 (2021): 83-94.

[ii] Detaylar için bk.: Özdemir, “Dört Kapı Kavramının Kaynakları”, 83-94.

[iii] Eraslan-Tosun, Yesevî’nin Fakr-nâmesi ve İki Farsça Risalesi, 54.

[iv] Eraslan- Tosun, Yesevî’nin Fakr-nâmesi ve İki Farsça Risalesi, 71.

[v] Yesevi’nin Divan-ı Hikmet’inde Dört Kapı’ya yapılan atıflar oldukça fazladır. Biz burada birkaçını almakla yetindik.

[vi] Eraslan- Tosun, Ahmed Yesevi Külliyatı, 119.

[vii] Eraslan- Tosun, Ahmed Yesevi Külliyatı, 124.

[viii] Eraslan- Tosun, Ahmed Yesevi Külliyatı, 141.

[ix] Eraslan- Tosun, Ahmed Yesevi Külliyatı, 221-222.

[x] Sever, Bakırgan Kitabı, 107.

[xi] Sever, Hakîm Süleymân Ata Hikmetler ve Kıssalar, 227

[xii] Tosun, “Mir’atü’l-Kulub”, 69.

[xiii] Tosun, “Mir’atü’l-Kulub”, 70.

[xiv] Köprülü, “Ahmed Yesevi”, 1/213

[xv] Köprülü, “Ahmed Yesevi”, 1/212

[xvi] Köprülü, İlk Mutasavvıflar, 18-19

[xvii] Baba Maçin ve Eymen Bab (Baba) gibi. Bkz. Köprülü, İlk Mutasavvıflar, 34; Köprülü, “Ahmed Yesevi”, 1/213.

[xviii] Mansur Ata, Abdulmelik Ata, Zengi Ata, Said Ata, Süleyman Hâkim Ata, Uzun Hasan Ata, Seyyid Ata, Bedr Ata, Sadr Ata, İsmail Ata gibi. Bk.: Köprülü, İlk Mutasavvıflar, 34; Köprülü, “Ahmed Yesevi”, 1/213.

[xix] Detaylar için bkz. Özdemir, Kürt Aleviliği, 103-140.

[xx] Abdurrahman Güzel, Abdal Musa Velayetnamesi, (Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1999), 47, 55.

[xxi] Elvan Çelebi, Name-i Kudsî& Menâkıbu’l-Kudsiyye, nşr. Mertol Tulum, (Konya: Çizgi Yayınları, 2014), 57.

[xxii] Elvan Çelebi, Name-i Kudsî,121.

[xxiii] Elvan Çelebi, Name-i Kudsî, 487.

[xxiv] Köprülü, İlk Mutasavvıflar, 37.

[xxv] Tosun, “Ahmed Yesevi’nin Menakıbı”, 78.

[xxvi] “Erenlerden fetih ve feyz alamadım / Yüz yirmi beş yaşa girdim bilemedim”. Bk.: Eraslan- Tosun, Ahmed Yesevi Külliyatı, 117.

[xxvii] Hesaplama M. 1093 yılında doğduğu kabul edilerek, ayrıca miladi ve hicri takvim arasındaki 11 günlük fark dikkate alınarak yapılmıştır. Doğum tarihinin doğruluğu ayrıca tetkik edilmelidir.

[xxviii] Detaylar için bk.: Özdemir, Hacı Bektaş Veli, 57 vd.

[xxix] Devin DeWeese’e ait olan bu görüşü aktaran, Ahmet T. Karamustafa, “Yesevîlik, Melâmetîlik, Kalenderîlik, Vefâ’îlik ve Anadolu Tasavvufunun Kökenleri Sorunu”, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf ve Sufiler: Kaynaklar-Doktrin-Ayin ve Erkan-Tarikatlar-Edebiyat-Mimari-İkonografi-Modernizm, haz. Ahmet Yaşar Ocak, (Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2014), 77. Devin DeWeese, Ahmed Yesevi’yi klasik Sünni bir sufi olarak tanıtmaktadır. Ayrıca bk.: Ahmet Yaşar Ocak, “Hacı Bektaş-ı Veli’nin Tasavvufi Kimliğine Yeniden Bakış: Yesevî, Haydarî, Vefai, Babaî, Yahut “Şeyhlikten Müridlikten Fâriğ Bir Meczup?”, Uluslararası Hacı Bektaş Veli Sempozyumu Bildirileri: Hacı Bektaş Veli (2010), 49-55. Ayrıca bk.: Ahmet Yaşar Ocak, “Ahmed-i Yesevî ve Yesevîlik Araştırmalarına Genel Bir Bakış ve Değişen Köprülü Modeli”, Alkış Bitiği: Kemal Eraslan Armağanı, haz. Bülent Gül. (Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, 2015), 136.

[xxx] Abdulbaki Gölpınarlı, Manakıb–ı Hacı Bektaş-ı Velî: Vilâyet-nâme, (İstanbul: İnkılap Kitapevi, 1958), 9.vd.

[xxxi] Tufan Gündüz, “Hacı Bektaş Velî’nin Yol Arkadaşı Kolu Açık Hacım Sultan ve Velayetnâmesi”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi 55, (2010): 71-96.

[xxxii] Baki Yaşa Altınok, “Hacı Bektaş Veli Hakkında Yazılmış Bir Menakıbname ve Bu Menakıbnamede Belirtilen Anadolu’daki Alevi Ocakları”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi IX/27, (2003): 183.

[xxxiii] Abdurrahman Güzel, Hacı Bektaş Veli El Kitabı (Ankara: Akçağ Yayınları, 2011), 426. Benzer cümle için bk.: Güzel, Hacı Bektaş Veli El Kitabı, 446.

[xxxiv] Güzel, Hacı Bektaş Veli El Kitabı, 434.

[xxxv] Güzel, Hacı Bektaş Veli El Kitabı, 444.

[xxxvi] Güzel, Hacı Bektaş Veli El Kitabı, 446.

[xxxvii] Mehmet Akkuş, “19. Asırda Bir Bektaşî İcâzetnâmesi”, Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, 1/1 (1999): 27-39; H. Dursun Gümüşoğlu, “Bir Çelebi İcazetnamesi”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi 59, (2011): 423-442.

[xxxviii] Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli, Makalat, nşr. Ali Yılmaz-Mehmet Akkuş-Ali Öztürk, (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2007), 67 vd.

[xxxix] Güzel, Hacı Bektaş Veli El Kitabı, 426 vd.

[xl] Tosun, “Mir’atü’l-Kulub”, 70.

[xli] Güzel, Hacı Bektaş Veli El Kitabı, 424.

[xlii] Mustafa Tatçı, (1990). Yunus Emre Divanı, (Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1990), 285; Abdullah Kahraman, “Yunus Emre Dîvân’ında Şerîat, Tarîkat, Hakîkat ve Marîfet (Dört Kapı)”, Kocaeli İlahiyat Dergisi 1/1, (2017): 1-18.

[xliii] Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal, (Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1981), 287-290.

[xliv] Tosun, “Mir’atü’l-Kulub”, 70.

[xlv] İsmail Özmen, Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi (Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1988), 1/111.

[xlvi] Özmen, Alevi-Bektaşi Şiirleri, 1/134.

[xlvii] Özmen, Alevi-Bektaşi Şiirleri, 3/207.

[xlviii] Hoca Ahmed Yesevi, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre ve Kaygusuz Abdal’ın eserlerinde “Dört Kapı Kırk Makam”ın karşılaştırılması için ayrıca bk.: Abdurrahman Güzel, “Ahmed Yesevi, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre ve Kaygusuz Abdal’da Dört Kapı Kırk Makam” Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi 41 (2007): 19-159

[xlix] Ali Rıza Özdemir, “Alevi-Bektaşi Yolunda Dört Kapı Kavramı”. e-Makalat Mezhep Araştırmaları Dergisi 13/1, (2020): 249-283.

[l] Ayhan Pala, “Yesevîlikten Bektaşîliğe Türk Müslümanlığı”, Erdem: Atatürk Kültür Merkezi Dergisi VII/21 (1995): 863

[li] Yunus Koçak, “Şah İbrahim Ocağı’ndan Gelen Bir Şeyh Safi Buyruğu”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi IX/30 (2004): 66-67

[lii] Özmen, Alevi-Bektaşi Şiirleri, 2/297.

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

6 Yorum

  1. 28 Haziran 2022, 11:32

    Tarikat kapısı talibin pire ikrar vermesiyle başlar, hocamızın bu durumu özellikle geçiştirmesi veya imanı yerleştirmesi gibi ifade etmesini anlayamadım. Pir, rehber- talip ilişkisi soz konusu ekolde olmazsa olmazdır. Sünni tarikatların bunu bozması aslını gizlemeyi gerektirmez.

    Cevapla
  2. Sonucu bağlamadınız amma, dememiz lazım ki alevi olduğunu söyleyip şeriata karşı çıkanlar, müslümanım deyip günah çamuruna batmayı umursamayanlar ayağınızı denk alın.
    Eyy insanlar tuttuğunuz yolun en kolay yanından yürüyorsanız bilin ki siz o yolu yürümüyorsunuz, olduğunuz yerde duruyorsunuz.

    Cevapla
Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!