Ceyhun Balcı yazdı…
Türkiye baş döndürücü gelişmelerin ışık hızıyla yaşandığı ülke olma özelliğini bir kez daha kanıtladı.
TBMM açılışındaki tokalaşma ülke gündemini akla gelmeyecek noktaya sürükledi.
Çok değil 1 ay önce başkalarını PKK yandaşlığıyla suçlayan MHP önderi Bahçeli, bugünkü sözleriyle de bomba etkisi yarattı. Miting alanlarında asılsın diye ip attığı Öcalan’ı TBMM’ye çağırdı.
PKK, PEJAK, YPG, adını sayamayacağımız kadar çok ayrılıkçı parti…
“Yapana değil de yaptırana bak” der özdeyişimiz.
Gündelik yaşamda yaptırandan çok yapanı görürüz.
Dün idam çığlıkları atanın umut hakkı demesi karşısında kendi partisinden tek çatlak ses duyulmadı. İbret olsun diye birisi çıkıp “dün ne diyorduk, bugün ne diyoruz, ne yapıyoruz” sorusunu seslendirmiyor.
Tokalaşmayı izleyen çıkışlar DEM partiyi bile afallatmış görünüyor. Şaşkınlıklarını gizlemekte zorlanıyorlar.
İktidarın, iktidarını sonsuzlaştırma projesi etnikçilerin ayrılıkçılık tutkusuyla birleşince ortaya çok farklı bir bileşim çıktı.
Bu bileşime MHP-DEM parti ortak grup toplantısı çok yakışır demek kaçınılmaz oldu.
Dün bu dünyadan göçtüğü söylenen Fethullah Gülen (gerçekten) öldü mü sorusundan kaçamayız.
12 Eylül döneminde birisi “Fikirlerimiz iktidarda, biz niye içerdeyiz” diye sormuştu.
Yerden göğe haklıydı.
FETÖ yapılanması her ne kadar bir kişinin öncülüğündeki örgütlenme gibi görünse de gerçekte emperyalizmin atadığı görevli örgüttü. Yeşil kuşak projesinin yükseldiği günlerde din eksenli olması gerekliydi bu hareketin.
Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak için dağa çıkmanın olmazsa olmaz gereklilik olmadığını göstermesi bakımından da önemli ve yıkıcı bir deneyimdi. Doğrusu her ikisi birbirini tamamlayıcıydı.
FETÖ ve PKK dört dörtlük ikili bağlaşıktı. İçerikleri farklı görünse de kökleri aynı topraktaydı.
Fethullah Gülen “bizim ruhumuz Türkiye’de kol geziyor, bir kez daha güç kazanıyor, ben neden vatansız öldüm” diye sorsa ne yanıt veririz?