Komşu ülkelerde çıkarılan savaşlar ve uğradıkları işgaller sonucu Afganistan, Irak, Suriye, en son Ukrayna derken akın akın gelen göç dalgalarıyla ülkemiz adeta göç selinde boğulmaktadır.
Yüz yıl önce bir ulus devlet olarak kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti’nin nüfus yapısı, son yıllarda, milyonlarca sığınmacı akını sebebiyle değişikliklere uğratılmış, dışarıdan müdahale edilmesi kolay, istikrarsız bir ülke olmanın eşiğine getirilmiştir.
Göç sebebiyle isyan noktasına gelmiş şehirlerden biri olan Hatay’ın Büyükşehir Belediye Başkanının Suriyeli nüfusun artış hızıyla ile ilgili uyarısı; ülkemizin bölünmez bütünlüğü açısından gelişen tehlikeyi işaret etmektedir.
Günümüzde güvenlik sadece sınırların, deniz ve hava sahasının korunmasından ibaret değildir.
Çağdaş güvenlik anlayışına göre iklim değişikliği ve kuraklıkla mücadele, su kaynaklarının ve doğanın ve doğal zenginliklerin korunması, gıda güvenliği çok önemli unsurlardır.
Doğal afetlerle ve salgın hastalıklarla mücadele, nüfus hareketleri; demografik yapıdaki değişiklikler de güvenlik konularının içinde yer alan çok kritik faktörlerdir.
Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütü’ne ( UNHCR) göre çatışma, şiddet ve zulüm sebebiyle zorla yerinden edilen kişilerin sayısı küresel çapta rekor düzeylere ulaşırken; Türkiye dünyada en fazla sayıda mülteciye ev sahipliği yapan ülke olmayı sürdürmüştür.
Türkiye, yaklaşık 3,6 milyon kayıtlı Suriyeli mültecinin yanı sıra 320.000 kadar diğer uyruklardan UNHCR’nin ilgi alanına giren kişiye de ev sahipliği yapmaktadır.
Bunlar sadece kayıtlı olanlardır gerçek sayının çok fazla olduğu bilinen bir gerçektir.
AKP’nin öngörüsüz Suriye politikası ve Batının Ortadoğu’ya dönük emperyalist müdahalesiyle Esat’ın birkaç ay içerisinde gönderilmesine oynayıp sonra da ülkemizin sığınmacı akınına maruz kalmasına sebep olunmuştur.
Başlangıçta 100 bin sayısını kırmızı çizgi ilan eden AKP iktidarı, akabinde Avrupa’nın parasal vaadiyle “açık kapı politikasına” geçmiştir.
Sığınmacı kamplarının kapasitesinin aşılması ile devasa bir nüfusun kontrolsüz bir şekilde ülkeye yayılmasına neden olmuştur.
Öncelikle sığınmacı sorunu ve sığınmacıların neden olduğu; yoksulumuzu daha yoksul yapan, başta işsizlik olmak üzere yaşanan ekonomik sorunların kökeninde, neoliberal politikaların ve yer aldığımız coğrafya üzerinde uygulanan emperyalist savaş politikalarının olduğunu unutmamak gerekir.
Kaçak çalışan milyonlarca sığınmacı yüzünden daimi iş bulamadıkları için gündelik işlerde çalışan vatandaşlarımız; ev temizliğine giden kadınlar, geçici işlerde, günübirlik inşaat ve tarım işçiliği, amelelik, hamallık yapanlar, açlığa mahkum durumla karşı karşıya kalmışlardır.
Başta Geri Kabul Anlaşması olmak üzere Türkiye’yi fiili bir tampon ülke haline getiren antlaşmalar gözden geçirilmelidir.
Ulusal güvenlik ve ekonomik tehditler göz önünde bulundurularak, ülkemiz göç selinde boğulmadan önce sığınmacıların bir an önce ülkelerine yollanması şarttır.
Türkiye’nin en büyük ve tehlikeli sorunu sığınmacı sorunudur. Handan hanım, konuyu çok güzel anlatmış. Yüreğinize sağlık.
sorumlu, bütünlüğü önemseyen insanlar için bu böyle..
sanırım siyasal yapının böyle bir endişesi yok,
korkarım hedefleri budur !
Handan hanım tespitleriniz ve gerçekleri bir kez daha vurgulayan yazınız için teşekkür ederim. Umarım bu yazınızdaki bilincin tüm Türkler olarak farkına varır ve gereğinin yapılması için mücadele veririz. Türkleri öz yurtlarında ikinciyi geçtim üçüncü sınıf vatandaş yapmak hatta kimliğini Türklüğünü silmek için uğraşıyorlar. ilgili haberin bağlantısı: https://www.veryansintv.com/baskan-uyardi-hatay-gidiyor/