Herkes daha başlar başlamaz 2020’den yıldı.
Öyle ya, daha Ocak ayı yeni biterken, bir uzaylı işgali veya kıyametin kopmadığı kaldı.
Küresel ısınma sonucu yaşanan doğal felaketlere, batmakta olan ABD imparatorluğunun savaş oyunlarını da ekleyin anlarsınız durumu.
Hatta dünya kapitalist eliti, küresel ısınmayı da bir tür psikolojik ya da ekonomik savaşa dönüştürdü.
Laboratuvarda üretildiği besbelli yeni virüsün nokta atışla Çin’i vurması da, bana göre savaşın bir başka şekli. Baksanıza, ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, salgınla ilgili geçmiş olsun demeden, çıkıp TV’de “Asıl tehdit Çin Komünist Partisi’dir. Gelecek yüzyılı batının yönetmesi garanti altına alınmalı” dedi. Bir ‘ben yaptım bu virüs salgınını’ demediği kaldı herifçioğlunun.
Kapitalist elitin arka planında olduğu bu insanlık dışı taktiğe, biyolojik savaş deniyor. Ve tarihi 1493’e kadar gidiyor. Güney Amerika’yı “fetheden” İspanyol “Fatihler”, yerli halka, vebalı ve çiçek hastalığı yüklü battaniyeler dağıtmıştı!
SAVAŞIN İLK CEPHESİ: BATI ASYA
Ama asıl ve belirgin savaş, ABD’nin İran’ın efsane komutanı Kasım Süleymani’yi öldürmesiyle resmen başladı.
Bu savaş açık ve net bir savaştı.
İran, Irak, Afganistan, Türkiye, Rusya ve Çin bir tarafta, ABD, İsrail, Körfez Arapları ve Avrupa ülkeleri diğer tarafta.
Bu taraflaşmayı Pakistan ve Venezuela ya da Brezilya ve Hindistan’ı da katarak genişletmek de mümkün.
Ancak savaşın ikinci ve en önemli cephesi Filistin toprakları üzerinden açıldı.
Trump, Netanyahu, Trump’ın Siyonist damadı Jared Kushner, Evanjelist neocon CIA papazı Pompeo ve Amerikalı Zio-con kumarhaneci Sheldon Adelson, bu savaşı resmen başlattı.
Adı da “Yüzyılın Anlaşması”.
Trump’ın ilan ettiği bu sözde barış, ama aslında savaş planının arka planında İran’a açılan savaşın devamı var.
Anlaşma özetle, İsrail’in Doğu Kudüs ve Batı Şeria’da yasadışı işgalini yasallaştırıyor, Kudüs’ün tamamıyla İsrail’in olmasını öngörüyor .
Bölgenin en iyi uzmanlarından Fehim Taştekin, BBC için kaleme aldığı yazısında olayın özünü anlatıyor:
“Yüzyılın Anlaşması” ile mevcut durum kabullenilirse muhtemelen yollar ve tünellerle birbirine bağlanıp Filistin’e bırakılan toprak parçacıkları da yorucu ve bezdirici apartheid uygulamaları ve genişleyen yerleşimlerle peyderpey eritilecek. Plandaki haritada Filistin’e bırakılan toprakların içine saplanmış 15 Yahudi yerleşimi işaretlenmiş. Bu yerleşimlerle ilgili güvenlik düzenlemeleri zaten Filistinlileri bir nevi açık hava hapishanesinde yaşatıyor. Buraların haritada birer küçük nokta olarak gösterilmeleri Filistinlilere hayatı zindan eden ağır durumu geçiştiren bir yanılsama.”
Yani hiç bir kabul edilebilir tarafı yok bunun.
Bu aslında bir nevi savaş ilanı.
Asıl savaş ise Ürdün’e karşı ilan edilmiş, bunu El Monitor’dan Adnan Ebu Emir’in yazısından öğreniyoruz.
İsrail sağı, Ürdün Kralı Abdullah’ı devirip, Ürdün ile yapılan barış anlaşmasının feshini ve Batı Şeria ile Ürdün Vadisi’ni ele geçirmeyi planlıyor.
Netanyahu ve şürekasının bu planını aslında, 2019 Aralık ayında ilk yazan İsrail’deki Haaretz gazetesi oldu.
Plana göre Filistinliler Batı Şeria ve Ürdün Vadisi’nden Ürdün’e sürülecek ve bugünkü Filistin toprakları tamamıyla İsrail’in olacak.
Ürdün Kralı Abdullah, suikastla öldürülen dedesinden beri yıllardır Batı dostu bir isim. Hatta Suriye’ye karşı ABD,Türkiye ve Suudi Arabistan ile işbirliği yaptı. Ama belli ki açgözlü Siyonistler onu da devirmekten geri kalmayacak.
Neticede Abdullah, (içme suyu başta) pek çok anlaşma ile bağlandığı İsrail ve kardeşi olarak tanımladığı Filistinliler arasında kalarak, tüm tepkilerin hedefi olacak. Yani illa devirmeleri de gerekmiyor.
Milyonlarca Filistinliyi Ürdün’e sürüp onlardan bu şekilde kurtulacaklar.
Yüzyılın Anlaşması’nın içinde Ürdün de var yani.
SÜLEYMANİ, D’ANDREA VE FİDAN
İran ise Taliban’a verdiği teknik destekle 27 Ocak’ta Afganistan’da CIA uçağını vurdu.
Rus istihbaratının, uçakta Süleymani’nin ölüm emrini veren CIA yöneticisi Michael D’Andrea olduğu iddiaları henüz resmen yalanlanmış değil.
D’Andrea, sadece Süleymani ve Mühendis’in ölüm emrini veren adam değil, CIA’nın Batı Asya Direktörü idi.
İran, Irak ve Afganistan’dan sorumlu ismiydi teşkilatın.
Eğer D’Andrea’nın öldüğü doğruysa Süleymani’nin intikamı da bir bakıma alınmış demekti.
İşte tam da “Yüzyılın Anlaşması”nın açıklandığı gün, ABD’deki Siyonist lobisinin en güçlü isimlerinden Sheldon Adelson’a ait Makor Rishon gazetesinde çıkan bir yazıda MİT Başkanı Hakan Fidan doğrudan hedef gösterildi.
Netanyahu’ya da çok yakın aşırı sağcı Siyonist gazetenin yazarı Pazit Rabin, “Sultan ve Süleymani” başlıklı yazıda, General Kasım Süleymani ve Fidan’ın “birbirine çok benzediği ve her ikisinin de Irak ile Suriye’de ülkeleri adına vekalet savaşları yürüttüğü” öne sürüldü.
Pazit Rabin aynen şunları yazdı:
“Süleymani, İran’ın bölgesel hegemonya arzusu için bir kampanya yürütürken; Fidan, Türkiye’yi tarihsel bir imparatorluk olarak restore etmeyi amaçlayan Neo-Osmanlı ideolojisinin ayrılmaz bir parçası…Şimdi Kasım Süleymani, yerin üç arşın altında yattığına göre, onun ikizi olan Türk İstihbarat Servisi Başkanı (MİT Başkanı) Hakan Fidan’ın komplolarına odaklanma zamanı geldi”
Amerikalılar Hakan Fidan’a çok düşmanlar. Sebebi belli oldu. Çünkü Amerika’yı perde arkasından yöneten Siyonistler asıl Fidan’ın düşmanı.
Hatta (Necon) Obama, Mayıs 2013’teki ziyarette, Beyaz Saray’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanında bulunan Fidan’a parmak sallayarak ‘Ne yaptığınızı iyi biliyoruz, bir daha yapmayın bunu. Özellikle gözümüz senin üstünde’ diye açıkça tehdit etmişti. Fidan’ın yapmakla suçlandığı şey, ülkemizin milli çıkarları doğrultusunda, başta ABD uşağı PKK olmak üzere gerekli konularda İran ile işbirliğiydi.
ABD ve İsrail, Türkiye’yi, 1980’lerde Irak’ı yaptığı gibi, İran’a karşı sürmek istiyor ama başaramıyordu bir türlü.
CIA uşağı FETÖ’nün de, AKP döneminde ilk saldırdığı isim yine Hakan Fidan olmuştu.
2012’de, Başbakan Erdoğan bir tıbbi operasyon için hastaneye yattığında, (o sırada başbakanlığa vekalet eden de yargıdaki FETÖ’cülerin hamisi Bülent Arınç idi.) FETÖ’cü savcı Sadrettin Sarıkaya, Hakan Fidan ve 4 MİT görevlisini sanık olarak adliyeye davet etmişti.
Yani Fidan, eskiden beri ABD ve İsrail’in hedefindeki bir isim ve İran yanlısı olmakla suçlanıyor bunlarca.
Yani D’andrea’nın muhtemelen öldüğü saatlerde bu kez Fidan hedef gösterildi, siyonist ve neo-con derin faşist ekip tarafından.
Türkiye’nin kesin bir dille reddettiği “Yüzyılın Rezil Anlaşması” konusunda da muhtemelen ve ister istemez İran ile işbirliği yapacak olan Ankara’yı da tehdit etti küresel mafya.
İdlib’de Rusya ve Suriye, İsrail ve ABD’nin vekil güçlerine karşı savaşıyor. Son bir haftada önemli mesafe kaydedildi. Türkiye ise bu işin en büyük mağdurlarından olmaya aday. Ya buradaki teröristleri aileleriyle Libya’ya gönderecek. Ya da Türkiye’ye girecek bir milyon yeni mülteci meselemiz olacak.
Bu işin bir yönü.
Diğer yönü ise, İran’dan gelen son mesajda gizli.
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Behram Kasımi, ‘Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyiyle ilgili endişeleri müzakerelerle giderilmelidir. Bu şekilde Astana süreci doğrultusunda bir adım daha ileri gitmiş olacağız’ dedi.
Kasımi’ye İran Devrim Muhafızları Komutan Yardımcısı Hüseyin Selami eşlik etti.
Tahran’daki konferansta, Türkiye ile Fırat’ın Doğusu’ndaki PKK ve ABD’ye karşı yeni bir ortak cephe açılacağı imasında bulunan Selami, “Türkiye, ABD siyasetinden bağımsız hareket ediyor. ABD yok olmaya doğru ilerliyor ve görünürdeki kuvvetine rağmen Suriye’den çekilmekte.” ifadelerini kullandı.
SAVAŞIN İKİNCİ CEPHESİ AKDENİZ
Kıta sahanlığı anlaşmasıyla büyük bir hamle yaptığımız Libya, Türkiye ve Yunanistan arasında bir vekalet savaşının da önünü açtı.
Türkiye orada Yunanistan ile savaşıyor.
Rusyası, Fransası, İtalyası, Körfez Arabı işin detayı.
Daha doğrusu Batılı güçler Türkiye’ye karşı Yunanistan’ı öne sürmeye çalışıyor.
Şu son bayrak yırtma olayını böyle okumak lazım.
Bu arada Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın son dönemde Doğu Akdeniz’in yanı sıra Ege adalarına da sözü getirmesi bu kapsamda değerlendirilebilir.
Türk jeopolitiği açısından Doğu Akdeniz’deki egemenlik mücadelesi Yunan adalarından öncelikli bir mücadele.
Kıbrıs’ın yanı sıra Akdeniz dibindeki büyük enerji kaynakları söz konusu.
Enerji fukarası ülkemiz için bu bile yeterli topa girmek için.
Şimdi Türkiye ufaktan Libya’da bir tuzağa çekilmeye ve Yunanistan ile arkasındaki ABD, İsrail ve Avrupa tarafından dövülmeye çalışılıyor.
Rusya ile işbirliği bu noktada çok önemli.
Hem Libya’da hem tüm Akdeniz ve Ege’de dengeleri değiştirecek ortaklık Türk-Rus ortaklığı olacak.
Bunu İdlib gibi artık son derece gereksiz bir konuda harcamayacağımızdan eminim.
Zaten anlaşılan o ki, Rusya, Suriye, İran ve Türkiye bu konuyu çözmüş durumda.
İsrail gazetesindeki tehdidi hatırlayın.
SAVAŞIN ÜÇÜNCÜ CEPHESİ DOĞU ASYA
Tüm dünya Çin’de başlayan novel korona virüs salgınını konuşuyor.
Salgın resmen panik yaratmış durumda.
Laboratuvarda üretildiği artıkkesin olarak bilinen SARS virüsünün geliştirilmiş bir türevi olan Novel Corona, müthiş bir “zamanlama” ile sahneye çıktı.
ABD’nin ve küresel batı kapitalizminin asıl düşmanı olarak gördüğü Çin’e vurulabilecek en ağır ve temiz darbe vuruldu.
“Peki Çin neden bunu açıklamıyor” diye soracak olursanız, bence iyi biliyor ama elinde kesin kanıt olmadan bir açıklama yapması durumunda, zaten yenik olduğu enformasyon (psikolojik savaş) savaşında bir darbe daha almaktan çekiniyor.
Ama dikkatli bakarsanız, virüsün doğal bir salgın olduğu yönünde en ufak bir açıklama yok.
Dünya Sağlık Örgütü WHO, 23 Ocak’taki görüşünü değiştirip, 30 Ocak itibarıyla tüm dünyada acil durum ilan etti.
Bu açıklamayı yaparken de Çin’in çabalarını övgüyle karşıladı.
Hatta bazı uzmanlar bunu 2. Dünya Savaşı’ndaki SSCB Gosplan’ına benzetiyor.
InfoBrics’te yazan analist Padraig McGrath, Çin’in çok kısa sürede attığı büyük adımları (virüsün teşhisi, 60 milyonluk karantina önlemi, 10 günde hastane yapımı vb) 1941’de Alman işgaline uğrayan SSCB’nin büyük operasyonuna benzetiyor.
O dönem 37 yaşında olan Polit Büro üyesi Alexei Kosygin’in hazırladığı Gos Plan (Büyük Plan) ile Alman ordusunun güzergahındaki tüm halk, hayvanlar ve 1300 fabrika, 1 Temmuz 1941’den başlayarak sadece 3 ayda Urallar’ın doğusuna taşınmıştı.
Öyle ki, 60 bin işçinin aralıksız 24 saat vardiyalı çalıştığı Tank fabrikası, Kasım ayında boşaltıldı, Aralık ayında yeni yerinde üretime devam ediyordu.
Kosygin, bu başarısıyla yükseldi ve daha sonra 1965’ten öldüğü 1980’e kadar başbakanlık görevini sürdürdü.
Çin’in Gos Planı da bu büyük salgın saldırısını en az hasarla atlatmak.
Görünüşe bakılırsa bunu da başaracak gibi görünüyor.
Hem bu kez yaptığı aşı çalışmalarıyla, 2009’daki Domuz Gribi salgınında, Amerikalı büyük ilaç firmalarının aşı vurgununu da önleyecek.
Ürettiği aşıları dünyaya çok ucuza veya bedavaya dağıtacak, yamyam ilaç şirketi sahipleri ise popolarını avuçlayacak.
Yahu bu kapitalizm ne beter ne fena bir şey…
İnsanın sağlığını elinden alıp hastalığında malını elinden alıyor.
Yani ölümü gösterip, koronaya razı ediyor.
Ama bu kez papaz pilav yemeyecek gibi görünüyor.
Tüm mazlum halklar Çin’in destansı mücadelesini nefeslerini tutmuş izliyor. TV ekranlarında konuşan , yakın zamanda Çin’de toplantıya gimiş sağlık uzmanlarının açıkladıkları mücadele örneklerini izledikçe Çin’in bu saldırıyı başarı ile atlatacağını yaşayarak göreceğiz…in saldıranlara yanıtı yaptığı mücadelenin destansı olması ile veriyor, izleyen saldırganlar da bunu izliyorlar…