ÇANAKKALE VE MUSTAFA KEMAL İMGESİ
18 Mart 1915’te başlayan Çanakkale Savaşı, Türkiye’de ve dünyada ne denli etkili olduysa, Mustafa Kemal de Çanakkale Savaşları üzerinde o denli etkili olmuştur. Yarbay rütbesinde bir subayın, çok önemli sonuçlar doğuran büyük bir savaşta belirleyici düzeyde etkili olması sıradışı bir olaydır. İngiliz General Aspinal Oglander, bu durumu, İngiltere resmi tarihinde, ‘bir tümen komutanının, üç ayrı yerde, tek başına giriştiği harekatlarla; bir savaşın, hatta bir ulusun kaderini değiştirecek büyüklükte bir zafer kazandığı tarihte pek enderdir’1 sözleriyle dile getirmiştir.
Gelibolu Yarımadası’nda bugün küçük bir mermer anıtın yükseldiği Kemalyeri, Mustafa Kemal’in Arıburnu savaşlarını yönettiği yere verilen addır. Kimi Türk tarihçisi, Kemalyeri için ‘Mustafa Kemal’in gerçek doğumyeri’ der. Türk halkı onu Kemalyeri’nde tanıdı, Conkbayırı’yla yüceltti, ‘Anafartalar’ın yenilmez komutanı’ olarak ona duygulu ve içten bir saygıyla bağlandı. Türk halkı için yurdu kurtaran kahraman, asker için kendisiyle birlikte en önde savaşan ve asla yenilmeyen bir komutan, subay için usta bir savaş tasarımcısı ve güvenilir bir komutandı.
Çanakkale’de oluşan bu imgeyi, Harp Akademisi eski komutanlarından Orgeneral Ali Fuat Erden (1882-1957), ‘Mustafa Kemal, Türk milletinin Çanakkale Savaşlarında bulduğu en gerekli insandır’ biçiminde dile getirir.2 Çanakkale saldırısını öneren ve yenilgiden sorumlu tutulan3 İngiltere Denizcilik Bakanı Sir Winston Churchill için ise Mustafa Kemal, savaşın yönünü değiştiren ‘bir kader adamıdır’.4
Dönemin aydınları, Çanakkale’den haberler geldikçe, yalnızca iyi yetişmiş bir komutanla değil, çok gereksinim duydukları ve belki de yıllardır bekledikleri ulusal bir önderle karşılaşmakta olduklarını düşündüler. ‘1915 de, İstanbul’un kurtuluşunu büyük ölçüde ona borçlu olduklarını’ gördüler5, onun ülke geleceğinde önemli bir yeri olacağını anladılar. Bu anlayış, ilerdeki Kurtuluş Savaşı’yla Cumhuriyet Devrimleri’nin dayandığı inanç ve güvenin temelini oluşturacak, onu ‘vatan kurtarıcılığından yeni bir devletin kuruculuğuna’ götürecektir.6
ASKERE ÖRNEK OLMA
Mustafa Kemal, kurup eğittiği birliklerin ve savaşın o denli içindeydi ki, Çanakkale’den sağ çıkma olasılığı düşük bir rastlantıydı. Bir metrekaresine 6500 mermi düşen ve beş yüz bin insanın ölüp yaralandığı Gelibolu Yarımadası’nda, çatışmaların yalnızca içinde değil, hemen her zaman önündeydi. Üstelik sağlığı da pek yerinde değildi. Buna karşın, askere gönülgücü (moral) veren bilinçli bir yüreklilik ve atılganlık içindeydi.
Sürekli ‘ilk ateş hattında’7 dır. ‘Ne yokluktan ne de sıcaktan’8 yakınır. Birlikte savaştığı askerlerle yazgısını birleştirmiş, onlarla birlikte adeta ölümün üzerine yürüyordu. Birliklerini etkilemek için hiç bir düşman kurşunu kendisine değmeyecekmiş gibi davranıyordu. 10 Ağustos’taki Conkbayırı çatışmalarının en önemli anında, göğsünden vurulur. Durumu gören yanındaki Yarbay Servet’e (Yurdatapan) susmasını işaret eder, bir şey olmamış gibi davranır. Mermi parçası, üst cebindeki saate denk gelmiş ve kendi söylemiyle, ‘büyükçe bir kan çukuru bırakmaktan’ başka bir zarar vermemişti.9 Parçalanmış saati, aynı akşam, karargahta karşılaştığı Ordu Komutanı Liman von Sanders’e armağan etti. Son derece duygulanan Sanders, ‘aile markalı’ kendi altın saatini o günün anısına olarak ona verdi.10
BÜYÜK YIĞINAK
İngiltere ve Fransa, Churchill’in önerilerine uygun olarak, Mısır’a ve Çanakkale Boğazı’nın karşısındaki Limni Adası’na, ‘iki yüz binden fazlasını’ savaşta yitireceği11 büyük bir askeri güç yığdı. Doğu Akdeniz Donanması’nı İskenderiye’de topladı; Avustralya ve Yeni Zelanda dahil, sömürgelerden asker getirildi. İngiliz donanmasının, ‘teknoloji harikası’ en yeni gemileri bu işe verildi. Önemli bir direnişle karşılaşılmayacağı söyleniyordu ancak büyük bir hazırlık yapılıyordu. Hazırlıklar yoğun biçimde sürerken, kimi çevrelerde kaygı ve kuşkular belirmeye başlamıştı. İngiliz Deniz Kuvvetleri’ni, ‘Çanakkale’nin zorlanarak, modern bir donanmayı böyle bir tehlike altına sokmanın’ kaygısı sarmıştı.12
Churchill, üç yıl önce 1911’de benzer düşünceler taşıyordu. Ancak, Aralık (1915) başındaki kabine toplantısında düşüncesini değiştirdiğini açıkladı ve ‘yerleri bilinen modası geçmiş Türk toplarının’ kolayca yok edileceğini, savaşın kolay kazanılacağını ileri sürdü. Savaş Bakanı Lord Herbert Kitchener (1850-1916) başta olmak üzere, ‘Savaş Kabinesini ikna etti’13 ve donanmayı Çanakkale’ye gönderdi. O dönemde, ‘yenilmesi olanaksız, karşı konulmaz güç’ olarak görülen, dünyanın en büyük deniz gücü, 19 Şubat 1915’te, yedi bin nüfuslu Çanakkale’nin ‘dış tabyalarını bombalayarak’ saldırıya geçti.14
Savaş Bakanı Kitchener; Çanakkale Ortak Kuvvetler Komutanı, Sir Monteith Hamilton’a (1853-1947) gönderdiği iletide, şunları söylüyordu: “Çanakkale’yi alıp İstanbul’u susturursanız bir zafer kazanmayacaksınız, savaşı (Dünya Savaşı’nı) kazanacaksınız”.15
ŞAŞIRTICI DİRENÇ VE DÜŞKIRIKLIĞI
Masa başında hazırlanan plan, dışardan bakıldığında; akılcıl, parlak sonuçlu ve kolay uygulanabilir görülüyordu. Ancak, savaş başlar başlamaz, Churcill başta olmak üzere, savaş kabinesi üyeleri ve askeri yetkililer karamsar bir düş kırıklığına uğradılar. Bir yıl önce, Balkan Savaşı’nda, ‘bir nefeste bir vilayeti bırakıp dağılan’16 bir ordu yerine, dünyanın en büyük askeri gücüne karşı, ‘savunduğu toprağın bir karışı için, bir taburunun kanını bir nefeste kurban eden’17 bir orduyla karşılaşmışlardı. ‘Herkes, bulunduğu taşa, toprağa; elleri, ayaklarıyla sarılmış, ölüyor ama tutunduğu yeri bırakmıyordu’.18 Gözleriyle gördükleri büyük değişim, ‘bir komuta mucizesi mi, yoksa anlaşılması olanaksız bir bilinmezlik miydi?’19
İki savaş arasında orduda görülen direnç gücü ve savaşkanlık farkı, birçok insan için, anlaşılması olanaksız boyuttaydı. Ancak, kuşkusuz bir bilinmezlik olayı değildi. Türk halkında varlığını her zaman sürdüren yurt savunma güdüsü, yönetim yeteneği yüksek, bilinçli ve atılgan komutanlık istenciyle buluşunca, Çanakkale’deki direnişi ortaya çıkarmıştı. Aynı sonuç, dört yıl sonra, yapılamaz denilen Anadolu direnişinde alınacak; Kurtuluş Savaşı’yla, büyük güçlerin Türkiye’ye yönelik plan ve uygulamaları, Çanakkale’de olduğu gibi geçersiz kılınacaktır.
SAVAŞI YİTİRİYORLAR
Savaşın sonucu, 1915 Ağustos’unda belli olmuştu. Anafartalar cephesindeki Conkbayırı ve Kireçtepe çatışmaları, Çanakkale zaferini belirleyen savaşlardı. Saldırganların savaşım isteği kırılmış, tinsel gücü çökmüştü. Ne yaparlarsa yapsınlar, başarılı olamıyor, Türk savunmasını aşamıyorlardı. Askeri teknolojinin en son ürünlerini kullanıyor, askerlerine her türlü olanağı sağlıyor ancak Türk askerini yenemiyorlardı.
Conkbayırı yenilgisinden sonra, bağlaşık (itilaf) ordusu savaş gücünü önemli oranda yitirmiş, sahil şeridine sıkışıp kalmıştı. Yaptıkları her çıkış püskürtülüyor, birlikleri sürekli eriyordu. Denize dökülerek Gelibolu’dan tümüyle atılabilecek durumdaydılar. Mustafa Kemal, üstlerine ve asker arkadaşlarına, “Düşman artık güçsüz, tümüyle kovulabilir”20 diye yazılar yazıyor, saldırıya geçilmesini istiyordu. Ancak, gerek Ordu Komutanı Liman Von Sanders, gerekse Başkomutan Vekili Enver Paşa, uyarılarını değerlendirip harekete geçmiyordu.
Bağlaşık ordularındaki çözülme ve ‘Çanakkale’yi terk etme eğilimini’21 görmüş, belli etmemeye çalışarak çekileceğini anlamıştı. Gizliden başlattıkları çekilmenin 1916 başında tamamlanacağını öngörüyordu. ‘Buna fırsat vermeden işgalcileri yok etmek için, son bir saldırının tam zamanıdır’22 diyerek, harekete geçilmesi için üstlerini zorladı. Ancak, ‘çekilme ihtimali görülmemektedir’23, ‘harcanacak kuvvetimiz yok’24 biçiminde yanıtlar aldı.
Saldırı önerisinin kabul edilmemesi üzerine, komutan olarak Çanakkale’de yapacağı önemli bir işi kalmamıştı. Görevini 10 Aralık’ta 5.Ordu Komutanı Fevzi Paşa’ya (Çakmak) bırakarak İstanbul’a döndü. Dönüşünü daha sonra Salih Bozok’a şöyle anlatacaktır: “Düşmanın çekileceğini anladığım için saldırılmasını önermiştim. Ancak önerimi kabul etmediler. Bu nedenle canım sıkılmıştı. Çok da yorgundum. İzin alarak İstanbul’a geldim. Eğer düşman, ben oradayken çekilmiş olsaydı, herhalde daha çok sıkılacaktım”.25
İtilaf Devletleri, sanki Çanakkale’den ayrılmasını bekliyormuş gibi, 19 Aralık 1915’te, yani onun İstanbul’a gidişinden dokuz gün sonra çekilmeye başladı. 31 Aralık’tan 8 Ocak 1916’ya dek, 95 bin asker ve büyük miktarda askeri donanım, silah ve yiyeceği gemilere yüklediler. Price George Kruvazörü, karanlık ve puslu bir havada, son 2 bin askerle suçlulara özgü bir gizlilik içinde ve kaçar gibi Çanakkale’den ayrıldı. Kaçışı o denli sır vermeden başarmışlardı ki, Türk yetkililer olayın farkına bile varmamışlar, durumu ancak Çanakkale’de hiçbir İngiliz kalmadığını görünce öğrenmişlerdi.26 Mustafa Kemal, bir kez daha haklı çıkmıştı.
DİPNOTLAR
1 “Millitary Operations, Gallypoly” Aspinall-Oglander: C.II, sf.485; ak. Y.Hikmet Bayur, “Atatürk- Hayatı ve Eseri-I” Atatürk Araş. Mer., Tıpkı Bas., Ank. 1997, sf.98
2 “Çankaya” Falih Rıfkı Atay, Sena Mat., İstanbul-1980, sf.92
3 Büyük Larousse, Gelişim Yayınları, 4.Cilt, sf.2357
4 “Çankaya” Falih Rıfkı Atay, Sena Mat., İstanbul-1980, sf.92
5 “Çankaya” Falih Rıfkı Atay, Sena Mat., İstanbul-1980, sf.92
6 a.g.e. sf.86
7 “Mustafa Kemal” Benoit Mechin, Bilgi Yay., Ankara-1997, sf.111
8 “Kurt ve Pars” Benoit Mechin, Kum Saati Yay., İst.-2001, sf.60
9 “Tek Adam” Ş. S. Aydemir, I.C,lt, Remzi Kit., 9.Bas., İst.-1983, sf.256
10 a.g.e. sf.257
11 “Tek Adam” Ş.S.Aydemir, I.Cilt, Remzi K., 9.Bas., 1983, sf.237, 238
12 a.g.e. sf.364
13 a.g.e. sf.364
14 a.g.e. sf.264
15 “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü” U. Kocatürk T.İş B.Y., Ank., sf.27
16 “Mustafa Kemal” Benoit Mechin, Bilgi Yay., Ankara-1997, sf.107
17 “Tek Adam” Ş. S. Aydemir, I.Cilt, Remzi Kit., 9.Bas., İst.-1983, sf.246
18 a.g.e. sf.246
19 a.g.e. sf.246
20 “Atatürk’ün Hayatı ve Eseri”, Hikmet Bayur, 1963, sf.95; ak. Prof.U.Kocatürk, “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü”, T.İş Ban.Kül.Y., sf.42 ve “Kurt ve Pars” Benoit Mechin, Kum Saati Yay., İst.-2001, sf.68
21 “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü”U. Kocatürk T.İş B.Yay., Ank., sf.45
22 “Atatürk’ün İstanbul’daki Çalışmaları” S.Borak, Kaynak Yay., 2. Bas., İst.-1998, sf.84
23 “Atatürk” Lord Kinross, Altın Kitaplar Yay., 12.Bas., İst.-1994, sf.125
24 “Atatürk’ün İstanbul’daki Çalışmaları” S.Borak, Kaynak Yay., 2. Bas., İst.-1998, sf.84
25 “Atatürk” Lord Kinross, Altın Kitaplar Yay., 12.Bas., İst.-1994, sf.125
26 “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü”U. Kocatürk T İş Ban.Yay., Ank. sf.46