UYARILAR
Mustafa Kemal, 16 Mart 1917’de, 2.Ordu Komutanlığına atandı. 30 Ekim 1918’de yapılan Mondros Mütarekesi’ne dek, 7. Ordu ve kısa bir süre yine Doğu cephesinde Yıldırım Orduları Komutanlığı yaptı. 15 Ekim 1917’yle 7 Ağustos 1918 arasındaki on ay içinde, İstanbul’da Genel Karargahta görevlendirilmişti. Bu süre içinde Vahdettin’in şehzade olarak Almanya’ya yaptığı geziye katıldı, ona savaşın gerçek durumunu ve ülkeyi bekleyen tehlikeleri anlattı; çözüm önerilerinde bulundu.
Yenilginin yakın ve sorunun bu kez, İmparatorluğun parçalanması olduğunu görüyordu. Ona göre, yokoluşun önüne geçmek için, Türk nüfusunun çoğunlukta olduğu topraklar, bedeli ne olursa olsun, hazırlığı şimdiden yapılarak savunulmalıydı.
Ordu komutanlığı döneminde yaptığı yazılı uyarılar içinde, 20 Eylül 1917 ile 24 Eylül 1917 tarihini taşıyan iki rapor, çok başka bir öneme ve yere sahiptir. Genelkurmay ile Sadrazam Talat Paşa’ya gönderdiği raporlar, savaşın sonucunu, Mondoros Mütarekesi’nden 13 ay önce görmüş ve hükümeti uyarmıştır. Kimi araştırmacının, ‘kurşuna dizilmesine bile yol açabilecek’ kadar disiplin aşımı olarak değerlendiren bu raporlar, sorumluluktan kaçmayan bir komutanın, ulusal varlığa duyarlı bir aydının görüşlerini içerir. Bilimsel ve kültürel düzeyleri yüksektir. Ülke ve dünyayı tanıyan bir bilinçle yazılmıştır.
RAPOR
Raporun girişinde toplumsal yapıyı ele alıyor, halkın sorunları savaşın ve ülkenin geleceğine bağlı olarak irdeliyordu. Türk toplumunun, ‘hemen hemen yalnızca kadın, çocuk ve sakatlardan ibaret bir millet’ durumuna düştüğü, ‘açlık ve ölümün yaygın’ olduğunu belirtiyordu. ‘Ülke yönetiminin güvenilmez’ hale geldiği, ‘ekonomik yaşamın felç’ olduğu ve yönetim işleyişinin ‘anarşi içinde’ bulunduğunu açıklıyordu.
‘Rüşvetin yaygın, adaletin işlemez, emniyetin işgörmez’ durumda olduğunu söylüyor; toplumda büyük bir yozlaşmanın yaşandığını açıklıyordu. ‘Hayatta kalabilme çabası, en iyi, en dürüst kişilerin bile, her türlü kutsal duyguyu yitirmesineyol açmıştır. Savaş sürerse, hükümet ve hanedanın çökmeye yüz tutan yapısının, birdenbire parçalanması kaçınılmazdır’ diyordu.1
Savaşın ve ordunun durumunu ele alan bölümlerde; savaş kararlarında girişimgücünün (inisiyatif) elden çıktığı, ordunun ‘başlangıca göre çok güçsüz’ olduğu, birliklerdeki asker sayısının ‘olması gerekenin beşte birine’ düştüğü, bunların da yarısının ‘ayakta duramayacak kadar güçsüz’ durumda bulunduğu belirtiliyordu. ‘Düşmanı askeri harekatlarla barışa zorlayacak gücü kalmayan Almanların, artık geliniz ve bizi yeniniz’ tutumu izlediklerini söylüyordu.
Türkiye’de, sömürgeci anlayışla sürdürülen Alman politikası ve Türk ordularına komuta eden Alman generalleri hakkında, son derece açık, o kadar da sert açıklamalar yapıyor ve şöyle diyordu: “…Almanların, bizi sömürge biçimine sokma ve ülkemizin bütün kaynaklarını kendi ellerine alma politikasına karşıyım… Falkenhayn her fırsatta ve herkese karşı, Alman olduğunu ve elbette Alman çıkarlarını daha çok düşüneceğini söyleyecek kadar küstahtır… Ülke tümüyle elimizden çıkarak bir Alman sömürgesi durumuna girecektir. Ve General Falkenhayn, bu amaç için, bize borç yazılan altınları ve Anadolu’dan getirdiğimiz son Türk kanlarını kullanmış olacaktır”.2
Yapılması gerekenlerin önerildiği son bölümde, koşulların ağırlığına karşın çıkış yolunun bulunduğunu söylüyor ve bu yol için adını vermeden Misakı Milli anlayışını öneriyordu. Raporu şöyle bitirmişti: “Bu kısa açıklamayla, herşey bitmiştir ve bulunacak bir çare kalmamıştır, demek istemiyorum. Kurtuluş yolu ve çaresi vardır. Ancak en iyi önlemleri bulmak gerekir. Bu önlemler şunlar olabilir: İçerde hükümeti güçlendirmek, beslenmeyi sağlamak, yolsuzlukları en aza indirmek… Elimizde ve gerimizde kalacak bölgeleri ve halkı, dayanamaz ve çürük halde bulmamalıyız. Ülke sağlam bir hareket üssü halinde kalmalıdır. Askeri politikamız bir savunma politikası olmalı, elimizde kalan kuvvetleri ve bir tek erini bile sonuna kadar saklamalıyız”.3
‘KENDİNİ KOMUTANLIKTAN ALMAK’
Hükümet ve Başkomutanlık; bu raporlara karşı, ne bir disiplin soruşturması açtı ne de yazılanları değerlendirmeye aldı. Sıradışı bir ilgisizlikle, raporu yok saydı. Konuyla ilgili tek resmi işlem, Enver Paşa’nın gönderdiği sinir bozucukısa bir yazıydı. Bu yazıda şöyle söyleniyordu: “Doğu cephesi Komutanı Falkenhayn’dır. En doğru kararları vereceğinden eminim. Bu güvenime siz de katılınız”.4
Yanıt üzerine, belki de ‘hiçbir askerin hele bir ordu komutanının yapamayacağı, belki de yapmaması gereken’5 bir şey yaptı ve kendi deyimiyle, ‘kendi kendini komutanlıktan affederek’6 ordu komutanlığından istifa etti. 7. Ordu’ya, gelişmeleri anlatan ve rapordaki görüşlerini özetleyen bir veda mektubu yayınladı.
Yıldırım Orduları Komutanı Erich von Falkenhayn (1861-1922), bu davranışı disiplinsizlik saydı ve tutuklanmasını istedi. Enver Paşa, böyle bir hareketin, Mustafa Kemal adını kamuoyunda daha da yücelteceğini düşündüğü için bunu yapmadı; Diyarbakır’daki 2. Ordu Komutanlığına atadı. Ancak, o atamayı kabul etmedi. Ne yapacağını bilemeyen Enver Paşa, sağlık durumunu gerekçe yaparak ona hava değişimi verip, izne ayırdı.7
İzinli sayıldığı süre dolunca, İstanbul’da Genel Karargah emrine verildi. Ancak, bu görevlendirme izin süresinin dolaylı olarak uzatılmasından başka bir şey değildi. Tedavi için Avusturya’da Karlsbad’a gitti (25 Mayıs-2 Ağustos 1918). Dönünce 7 Ağustos’ta yeniden Doğu Cephesi’ne atandı. Falkenhayn ayrılmış ve yerine Çanakkale’de iyi ilişkiler içinde olduğu Liman von Sanders getirilmişti. Bu nedenle, görevi kabul etti ve 22 Ağustos’ta Halep’e hareket etti.
Savaşın önemli günlerinde Alman generallerin yönetimine bırakılan bu önemli ordu, yenilginin kabul edildiği gün, kalıntı haline geldikten sonra ve yalnızca bir hafta için onun komutasına verilmişti. Teslim olmak, teslim etmek, ordu dağıtmak gibi yapısına hiç uymayan işler ona yaptırılacaktı.
‘SAVAŞ ŞİMDİ BAŞLIYOR’
Ordunun dağıtılmasını elden geldiğince önlemeye ve silahları ülkenin değişik yörelerine göndermeye karar verdi. ‘Savaş Müttefikler için bitmiş olabilir, ancak bizi ilgilendiren savaş, şimdi başlıyor’8 diyordu. 3 Kasım’da, Hükümet’ten, Mondros Mütareke’sinin ilerde Türkiye zararına işletilebilecek belirsizlik içeren maddelerinin açıklatmasını istedi. Yanıt alamayınca, kendi düşüncesini Hükümet’e bildirdi.
Anadolu’nun savunulması için önemli gördüğü İskenderun Limanı ve Toros tünelleri üzerinde duruyordu. 5 Kasım’da gönderdiği telgrafta, ‘Mütareke koşulları içindeki belirsizlikleri giderecek önlemler alınmadan, orduları terhis etmemeliyiz’ diyordu.9
Ali Fuat (Cebesoy) Paşa’yı Adana’ya çağırdı. Ülkeyi kurtarmak için yapılması gerekenler konusunda görüşlerini açıkladı ve ‘Bundan sonra, millet kendi haklarını kendisi arayacak ve koruyacaktır. Bizlerin, mümkün olduğu kadar ona bu yolu göstermemiz ve bütün ordu ile birlikte yardım etmemiz gerekir’ diyerek, ondan komutası altındaki birlikleri dağıtmamasını istedi.10
Ordu silahları, Anadolu’nun içlerinde çok az insanın bildiği yerlere taşınmalı ve korunmalıydı. Terhis edilecek güvenilir subaylarla doğrudan ilişki kurdu. Onları, ‘gerilla gurupları oluşturmak için biraraya gelmeye’11 ve ilerdeki ulusal direniş için hazırlıklı olmaya çağırdı. Denizden uzak iç bölgelerde, ilerde kuracağı ulusal kurtuluş ordusu için silah sığınakları 14 kurulmasını istedi; Urfa, Maraş, Antep’e silah gönderdi’.12
TOROS TÜNELLERİ
İngilizler 3 Kasım’da İskenderun’a bir kurul göndererek, karaya asker çıkaracaklarını, bu nedenle limandaki mayınların temizlenmesini istediler.13 İsteği, aynı gün çektiği bir telgrafla İstanbul’a bildirdi ve Hükümet’in görüşünü sordu. Sadrazam İzzet Paşa’nın, “İskenderun’a asker çıkarılması ve Toros tünellerinin işgali yalnızca koruma amaçlıdır; işgalin yerine ve genişliğine İngiliz Komutanı karar verecektir” biçimindeki yanıtına karşı çıktı.14
Birliklere, ‘İskenderun’a asker çıkarılması halinde, çıkarmanın silah kullanılarak önlenmesi’ buyruğunu verdi.15 İzzet Paşa, buyruğun, ‘Devlet siyasetine ve ülke yararına kesinlikle aykırı’ olduğunu söyleyerek kaldırılmasını istedi ve ‘Ateşkes Antlaşması’nda, bize uygunsuz hükümleri kabul ettiren gaflet değil, kesin yenilgimizdir’ dedi.16
Hükümete ve saygı duyduğu İzzet Paşa’ya verdiği yanıt, ülke savunması söz konusu olduğunda soruna yaklaşım biçimini ve özyapısını ortaya koyan önemli bir belgedir. Söz konusu yanıtta şunları söyler: “İngilizler’in her isteğine boyun eğecek olursak, İngiliz doymazlığının önüne geçmeye imkan kalmayacaktır… İngilizler’in elde etmek istediği sonucu onlara kendi yardımımızla vermek, tarihte Osmanlılık için, özellikle bugünkü hükümet için kara bir sayfa oluşturur… İngilizler’in aldatıcı davranış, öneri ve hareketlerini, İngilizlerden daha çok haklı bulan emirleri uygulamaya, yaradılışım uygun değildir. Başkomutanlık Kurmay Başkanlığı’nın kurallarına uymadığım takdirde, birçok suçlamalar altında kalmam doğal olduğundan, komutanlığı hemen teslim etmek üzere yerimeatayacağınız zatın acele olarak gönderilmesini rica ederim”.17
DİPNOTLAR
1 “Tek Adam” Ş.S.Aydemir, I.Cilt, sf. 301; “Atatürk” Lord Kinross, sf. 137 ve “Çankaya” Falih Rıfkı Atay, sf. 95-97
2 “Milli Kurtuluş Tarihi” D.Avcıoğlu, III.C., İst.-1974, sf. 952-954, “Atatürk Hayatı ve Eseri-I”, Y.H.Bayur, Atatürk A.Mer., Tıpkı B., 1997, sf. 122-133 ve “Çankaya” F.R.Atay, Sena Mat., 1980, sf. 95-97
3 “Çankaya” F.R.Atay, Sena Mat., 1980, sf. 97 ve “Atatürk Hayatı ve Eseri–I” Y.H.Bayur, Atatürk Araş. M, Tıpkı B., 1997, sf. 122-133
4 “Çankaya” Falih Rıfkı Atay, Sena Mat., İstanbul-1980, sf. 97
5 “Tek Adam” Ş.S.Aydemir, I.C., Remzi Kit., 9.Bas., İst.-1983, sf. 303
6 a.g.e. sf. 303
7 “Kurt ve Pars” Benoit Mechin, Kum Saati Yay., İst.-2001, sf. 80
8 “Atatürk” L.Kinross, Altın Kitaplar Yay., 12.Bas., İst.-1994, sf. 164
9 “Çankaya” Falih Rıfkı Atay, Sena Mat., İst.-1980, sf. 147
10 “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü” U. Kocatürk, T.İş Ban.Y., sf. 72
11 “Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyetin Doğuşu” Dietrich Gronau, Altın Kitaplar Yay., 2.Bas., İst.-1994, sf. 126-127
12 “Atatürk” L.Kinross, Altın Kitaplar Yay., 12.Bas., İst.-1994, sf. 166
13 “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü” U. Kocatürk, T.,İş Ban., Yay., sf. 72
14 a.g.e. sf. 72
15 “Atatürk’ün Hayatı ve Eseri” Y.Hikmet Bayur, Atatürk Araş. Mer., Tıpkı Bas., Ank.-1997, sf. 184-185
16 “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü” U. Kocatürk, T.,İş Ban., Yay., sf. 73
17 “Türk İstiklal Harbi, I.Cilt, Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı” Gen. Baş. Harp Tarihi Dairesi, Ankara-1963, sf. 53 ve 202; ak. Prof. U.Kocatürk “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü” T.İş Ban.Y., Ank, sf. 72-73 ve “Çankaya” Falih Rıfkı Atay, Sena Mat., İst.-1980, sf. 148
İnsan akla muhtaç en büyük ihtiyaç bu..yeterli veri yok giz çok..yalan daha çok ..işte bu yüzden geri dönün !
Yazılarınızı özledim ama yoksunuz işte ölümü sevmiyorum ! İnsan yalnız kalıyor ! Bir şekilde keşke yine yazsanız!
Işıklar içinde uyu abiciğim
İlk kez bu siteye yazdığı yazılardan tanıdım ve çok sevdim. Çalışkan, dürüst, bilgili ve ülkesini seven bir aydın olduğunu düşündüm. Okumak için kitaplarını edindim. Bir fırsat bulursam, yaşadığı yerde ziyaret etmeyi, tanışmayı hayal ettim. Vefatından dolayı üzgünüm. Büyük bir değerimizi kaybettik. Işıklar içinde uyusun.
Şu an vefat haberini duydum. Bir yakınımı kaybetmiş gibi üzgünüm. Gerçek bir aydın, gerçek bir Kemalist, tam bir vatansever beyefendi idi kendisi. Çok üzgünüm.