Nihat Genç yazdı…
Özal’la birlikte Türkiye kapalı ekonomiden serbest piyasa ekonomisine hangi uluslararası bağlantılarla geçti ve hangi holdingler öne çıktı ve hangi siyasilerle ve hangi işadamları örgütleriyle öne çıktı sorusu, bizi bugün, İsrail’le omuz omuza Şam’ın fethine götürür!
İlk isim, Bilderberg toplantılarını başlatan ve ilk büyük bayilikleri alan Selahattin Beyazıt ismidir! Selahattin Beyazıt’ın mason bağlantıları ve siyasi bağlantıları (Kissinger, Thatcher, Demirel ve Ecevit üzerindeki etkisi) ve uluslararası bağlantıları açık bilgilerdir!
Türk yazar ve akademisyenlerin holdinglerimizin kuruluşundaki bu siyonist bağlantıları açık kaynaklardan hiç ama hiç merak etmemesi aynı zamanda Türkiye’deki ihtilallerin arkasındaki yapıları da hiç ama hiç anlayamamasına ya da gözardı etmesine yol açıyor!
Oysa Türkiye’nin sanayide (taşeronluk, montaj ve bayilik) dünyaya açılmasıyla tam anlamıyla siyonist sermayeye eklenmesi hikayenin merkezidir!
Siyonist sermayenin Cumhuriyet’i iç ve dış politikada nasıl etkilediği ve yönlendirdiği ve holdingler üzerinden zengin Arap ve siyonist sermayeyle ülkemizde ne tür bir iktidar oluşturdukları oysa çok açık bilgilerdir!
Bizim gözlerimiz savaşlara işgallere odaklanmışken siyonist sermayeye taşeronluk yapıp petrol, boru hattı, alt yapı, inşaat, enerji ve tarım ürünlerinin ihracatı ve ithaliyle kimlerin ve hangi zihniyetin önü açıldı? Bir ülke mi kalkındı birkaç kişi mi? Ve birkaç kişinin zenginliği uğruna Cumhuriyet’i kim yıkıp parçaladı?
Gelen sadece sermaye miydi? Gelen sadece bir iş ortaklığı mıydı? Ya da bu hikaye sadece masum bir kalkınma hikayesi miydi?
Türkiye’nin önü mü açıldı? Yoksa ülkeye döviz kazandırıyoruz diye siyonist hegemonya ülkemizin aydınlarını sivil kurumlarını ve siyasetini nasıl ele geçirdi? Hiç mi merak etmiyor ve kumda oynamaya devam ediyorsunuz!
Buyrun Enka’da yirmi yıl üst yöneticilik yapan Türk sanayici Şeref Egeli’nin ‘Türkiye’yi Satan Adam’ başlıklı yeni çıkan kitabı, Sınai Kalkınma Bankası ve Dünya Bankası ve bağlantılarından yola çıkan hikaye nerelere sürükleniyor?
Enka ve dolayımıyla Türk sanayisinin lokomotif kurumlarını yani bütün iş ortaklıklarını bir büyük başarı öyküsü olarak anlatırken bu siyonist sermayeye nasıl eklemlendiğimizin de metin okumayı iyi biliyorsanız kurumsal haritasını ortaya koyuyor!
Binlerce cilt kitap okusanız Türk sanayisinin büyüme dışa açılma haritasını (dış bağlantı ve siyasi bağlantılarının) hangi kurumlar ve isimlerle gelişiminin bu denli samimi itirafını başka bir kitapta okuyamazsınız!
Enka, Enişte ve Kayınbiraderin kısaltılmışı, büyük şairimiz Yahya Kemal’le de akrabalar ve 80 sonrası Özallı yıllarda dış dünyada hızla büyüyen Şarık Tara’nın da bir üst yöneticisi tarafından gerçek bir hikayesi! Sovyet Rusya’da ilk AVM’leri açan adam, ki, o yıllarda gazetelerimiz övgüler dolusu manşetler atardı!
Birçok kez vergi rekortmeni olmuş ve dünyaca ünlü dergilerde Türkiye’nin en zenginleri arasında adı geçmiştir!
Ve, Selahattin Beyazıt nasıl Bilderberg’in kurucusuysa Şarık Tara da o ünlü uluslararası iş bağlantılarının kurulduğu Davos’un kurucu finansörü!
Siyonistlerin dünyaca ünlü akıl hocası Bernard Lewis’ten Rand Corporation’a ve Princeton üniversitesine ve Bush’a ve Clinton’a ve Tansu Çiller’e ve Korkut Özallar’ın oraya çıkışına kadar, nice siyasi ilişkileri, safiyane bir coşkuyla ve tane tane anlatmış!
Ve bu ilişkilerin Türk medyası ve holdinglerin ve sivil kurumlarını şekillendirici bağlantılarını satır aralarından çıkartmak ferasetinize kalmış!
‘Türkiye’yi Satan Adam’ başlığı aklınca bir ironi, yani, kapalı ekonomiden serbest piyasaya geçişin kurumlarını ve ilişkilerini ve siyasilerini anlatıyor ancak bu ironi başlık gerçeğin ta kendisi!
Türk Amerikan İşbirliği Konseyi’nin (Taik) Başkanı Şeref Egeli, bakın bir başarı öyküsü olarak heyecanla nasıl anlatıyor: ‘Taik, Amerika’da yahudi lobisiyle çok yakın çalışmıştır! Türkiye’de insanlar bunu algılayamaz çoğu politikacımız dahil olmak üzere! Fakat Amerika, Yahudi lobisi tarafından idare edilir. Başkan kim olursa olsun, onların sözünden dışarıya çıkamaz! Amerikan Merkez Bankası bile devletin değildir, yedi tane bankanındır. Bu yedi bankanın altı tanesinde Museviler çok etkindir. Tüm medya yahudi lobisine aittir! Her şeye onlar karar verirler! Bunu öğrenmeden kabul etmeden Amerika’yla iyi münasebetler yürütmenin imkanı yoktur. Biz TAİK olarak buna çok dikkat ettik! Onlarla çok toplantılar yaptık! Onları Türkiye’ye davet ettik ve Türkiye’de ağırladık! Bunun başlangıcını size anlatmıştım, Turgut Özal Bey’in Mr. Jesselson ile tanıştırdığı zaman, senatör Byrd’ün senatodaki filibuster’i ile başlamıştı yakın ilişkimiz, ondan sonra devam etti. Kendi işime gelince, bizim Londra’da kurulmuş bir şirketimiz vardı Entrade adında, bir şubesini Amerika’da kurduk. Fifth Avaneu’de, Rockfeller Center’deki binada!’
Neyse, siz bu komplocu satırları ciddiye almayın, Pakistan’tan iş almak için Ziya-ülhak’ın hayranı olduğu Emel Sayın’ı apar topar götürmeleri, genel okuyucunun daha çok ilgisini çeker!
Açık bir kaynak olarak bu tür nice kitaplar elime düşüyor ve hep soruyorum, niçin Türk yazarları ve akademisyenleri, Türkiye’deki sermayenin arkasını hiç merak etmiyor ve neden bu sermayenin darbelerle ilişkisini hiç merak etmiyor ve neden bu sermaye Türkiye’de ne tür bir zihniyetin kapısını açtı ve bu sermayenin Mossad ve Mit ve Natocu komutanlarımızla ve daha derininde gladyöyle, boyutları ve derinliği neydi, hiç merak etmiyor!
200 sayfalık bir kitap göründüğünden ve anlatıldığından daha ötesinde çok derin bir fotoğrafı ortaya koyuyor çünkü Orta Doğu’nun parçalanmasında başrol oynayan BOP’a giden sermayenin türünü ortaya koyuyor!
Kitap çok başka ayrıntıları da hatırlamamıza sebep oluyor, mesela AB’ye girmek için Şarık Tara o yıllarda canla başla çalışır ve AB’ye yazdığı mektubunda o günlerde Türkiye’yi şöyle över, ‘uyuşturucu Avrupa’da çok büyük sorun iken ülkemizde sıfır düzeyinde ve ülkemizdeki suç oranları Avrupa’dan yüzde doksan daha az, diye ifadeler kullanır!
Bugün ise uyuşturucu ve suç oranlarında Avrupa’yı geçtik çünkü bu başarı öyküleri, size sadece döviz ve sanayi kalkınma ve dışa açılma hikayeleri anlatır ve sermayenin türü hakkında bilgi vermez!
Nasıl bir kalkınma türüdür ki bu Şarık Tara bu mektubu yazdıktan 20 yıl sonra uyuşturucu ve mafyada ve gelir dengesizliğinde Avrupa’yı geçtik!
Sadece on bin kişiyi çok zengin eden ve ahlaksızlık ve gelir dengesizliğinde ortaçağlarda bile bulunmayan eşitsizlik yaratan bu kalkınma türünün neyini övüyor hangi başarı öyküsünü anlatıyorsunuz?
Ne tür bir sermaye ve ne tür bir kalkınma diye hiç sormazsanız, İslamcı sınıfa kimler para aktardı kimler önlerini açtı diye merak etmezsiniz ve bugün ülkenin ahlakını yok eden ve bugün tek kurtuluş tek istikamet İsrail çıkarlarının önünü açmak için Şam’a giden yolun nasıl döşendiğini bilemezsiniz!
Evet, bu sanayici ağbiler, dünya kadar çok büyük servetlerin sahibi oldular, dünyanın en büyük enerji, alt yapı, inşaat vb. şirkelerinin sahibi oldular ve evet, kapalı ekonomimiz dünyaya açıldı ve ülkeye yatırım geldi ve evet ülkemiz ihracaatı arttı ve evet dışa açılamama gibi makus talihi yendiler, ama, bu ne tür sermaye nasıl bir kalkınmaydı bu?
Gelen sadece sermaye miydi?
Sermayeyle birlikte hangi dış politika geldi!
Gelir dengesizliği yani Türkiye rayından nasıl çıktı ve bu sermaye FETÖ ve islamcı yapılanmalara nasıl eklemlendi ve önlerini açtı!
Ülke birkaç yüz zenginin eline geçip ve ülkenin medyası ellerine geçip ve bu sermaye ülkenin geleceğine nasıl ipotek koydu?
Bu sermaye türü bizi savaşların kaosun ortasına bataklığına getirip bıraktı!
Çünkü kendine güveni olmayan sermaye, milli gücü iradesi olmayan sermaye, çünkü bölüşülmeyen bir sermaye, çünkü taşeronluklarla siyonist siyasete ağzını açıp tek laf edemeyen bir sermaye türü, ve soykırımlar ve savaşların yolunu açan bir sermaye!
Yani milli kaynaklarınız ve milli gücünüzle elde edilmiş bir sermaye değil!
Orta Doğu işgal ve savaşlarla parçalanırken petrol boru hatlarından pay kapmak ve baraj ve inşaatlar ve nakliye ve tarım ürünleriyle Orta Doğu’yla güçlü bir ticaret ağına sahip olmamız hiç masum değildi ve hiçbir şekilde devlet ve toplumsal olarak bir başarı öyküsü değildir, siyonistlerle sıkı bağlantıları olan birkaç uyanık iş adamının başarısıdır!
Siyonist sermaye, zengin olmak için sıra bekleyen sanayicimizi tuzağına düşürmüş oltasına almış ve savaşlarında eleman olarak kullanmıştır!
Şu Princeton üniversitesini de unutmayın, (Kitapta bu ilişkiler de anlatılıyor) ülkemizdeki sağ ve sol liberalleri besleyen fikirlerin ajanların yuva yaptığı, Cumhuriyet’imizi sakat bulup akıllarınca federalizmle tamir etmeye çalışan ve kırk uzun yıldır laik-şeriat ve etnik tartışmaları önce başlatıp sonra siyasi olarak dayatan ve Rand Corporationları ve Bernard Lewis’in ülkemiz aydınlarının kafalarını nasıl şekillediğini, asla unutmayın!
Dün savaşla yıkılmış Irak’ın bugün Suriye’nin sil baştan inşaası, inanın işin en basit tarafı, çünkü bu holdinglerin elinde dünyanın en büyük araç iş makinesi parkları ve imkanları var, inşaat, baraj, alt yapı, boru, enerji, inanın hiç sorun değil, üç-beş yıla altından kalkarlar ve zenginliklerine zenginlik katarlar ancak bugün Lübnan dağlarına dahi el koyan İsrail yarına kalmaz Hatay sınırına dayanır!
Genç kardeşlerim, biz maçı çoktan kaybettik, siz ağbilerinizden daha akıllı olun ve önce sermayenin türünü merak edin, milli kaynaklarınızla elde edilmiş bir sermaye mi, yoksa yağma ve talan ve siyonist taşeronluklarla önü açılan bir sermaye mi? Toplumu kalkındıran bir sermaye mi birkaç bin kişiyi zengin eden bir sermaye mi? Milli iradeyi meclisi iptal ettirip medyası ve saray rejimiyle ülkenin bekasına ipotek koyan bir sermaye mi?
Milli kaynaklara dayalı sermaye kendinize ve ülkenize ve halkınıza güveni ve iradeyi sağlamlaştırır, taşeron ve montaj bayii sermayesi ise sizi, başkalarının ordularında başkalarının projelerinde asker, kurban ve köle yapar!
Parayı kimden almışsanız kimle iş tutmuşsanız onun kılıcını çekiyorsunuz ve size Şam’daki bu fethin Selahattin Eyyübi’nin kılıcı olduğunu inandıracak bir medya ve algı ve hamaset yaygarası oluşturacak bir zihniyet hediye etmeleri de bonusları olmuştur!
Ve büyük bir başarı diye sunulan bu kalkınma hikayesi sahtedir çünkü filmin sonunda Eti Maden küçüldü ve bitti, çünkü Tariş, Çukurova, Fiskobirlik, Çaykur, Marmara Birlik, nice, kooperatifiniz elden çıkmış mal varlıkları işte bu şirketlerin eline geçmiştir ve milli servetimiz kamu teşebbüsleri istisnasız peşkeş çekilip satılmış fabrikalarımız kapanıp arsa değerlerini tapularına geçirmişlerdir ve sendikalar ve meclisimiz işlevsiz bırakılmıştır ve Türkiye’nin bütün orman yayla köy sahil ve dağları 360 bin ruhsatla sömürgeci şirketlere verilmiştir ve bugün köydeki evinize dahi el koyup sizi köyünüzden kovup başka yere sürecek yasaları bile tam da Şam’ı fethettiğimiz gün Meclis’ten geçirmişlerdir!
Ve Türkiye Büyük Meclisi’nde filmin sonunda milli egemenliğimizi ve toprak bütünlüğümüzü savunacak bir parti kalmamıştır!
Atilla İlhan’ın o meşhur ‘Hangi Batı’ kitabının arkasındaki asıl bugünkü büyük soru: Hangi Sermaye’dir!
Milletin ve devletin olmayan bir sermaye!
Milli kararlarını meclisin ve milletin almadığı, kararlarını keyfi rejimler ve çok uluslu şirketlerin aldığı bir sermaye türü, işte, ağbilerimiz, siyonizmin ve emperyalizmin savaş makinesini bize ‘kalkınma’ öyküsü olarak anlata anlata bitiremiyor!
Kardeşlerim, bu kalkınma ve bu sermaye türünü değiştirip milli kaynaklarınız ve milli iş gücünüzle ve milli madenlerinizle ve milli tarımınız ve milli sanayinizle yola çıkmadan bu savaşlar iç savaşlar bu İsrail köpekliği hiç bitmez!
Ey millet, ey dünyalılar, milletin istihdamı, milletin geçim derdi, milletin aç karnını doyurmak, milletin refahı ve kardeşliği olması gereken sermaye, bakın kimlerin eline geçince, yoldan ve kontrolden çıkıp dünyamızı ve ülkemizi nasıl felaketlerden felaketlere sürüklüyor!
teşekkürler, okurken güvendiğim bir kaç yazardan biri, elhamdülillah sizin gibi korkmadan yazanlar var.Amerikadan selamlar. Amerika’da da bu uyanış var .
Betondan başka yiyecek bulanayasıca. Anladınız fakat halk protein yiyemediğinden ölünceye kadar beklemek zorunda
Çok güzel bir yazı. Kitabı da mutlaka okuyacağım.
“Açık bir kaynak olarak bu tür nice kitaplar elime düşüyor ve hep soruyorum, niçin Türk yazarları ve akademisyenleri, Türkiye’deki sermayenin arkasını hiç merak etmiyor ve neden bu sermayenin darbelerle ilişkisini hiç merak etmiyor ve neden bu sermaye Türkiye’de ne tür bir zihniyetin kapısını açtı ve bu sermayenin Mossad ve Mit ve Natocu komutanlarımızla ve daha derininde gladyöyle, boyutları ve derinliği neydi, hiç merak etmiyor” Çünkü fiyatları oldukça ucuz ve kolayca satın alınıyorlar.
Sağol Nihat abi. Ülkede bir şey değişecekse bu önce sermaye yapısından başlamalı.
Selamlar,saygılar,teşekkürler..