Nihat Genç yazdı…
Bir an için insan, acılar felaketler katliamlar yaşamış ve bedeller ödemiş ve başka ülkelerde sığınmacı ve perişan yaşayıp aşağılanmış bir halkın, rejimin devrilmesiyle yaşadığı o büyük sevince katılmak istiyor!
İnsanlar çığlıklar içinde sevinç gösterileri yapıyor, kurtulmak, özgürleşmek ne muhteşem bir an!
Suriye kurtuluyor mu parçalanıyor mu diye derin stratejik analizler yapıp neden işte muhteşem anı yaşayamıyoruz!
Oysa içimize gelmiş yerleşmiş milyonların bu tarihi sevincini bu zafer anını yaşamalıyız!
Bütün bunlar, sahte yanıltıcı deyip, İsrail’in Amerika’nın bir hesabı diyen içimizdeki derin analizleri, bir an için bir yana bırakmalıyız!
Çünkü insanız ve sevince ve güzelliğe çok açız ve yabancı ve uzak kalamayız!
Bir an için bakış açımızı değiştirmeli ve bu sevincin bütün renklerini ruhumuza doldurmalıyız!
Bakış açımızı bir an için değiştirmek nedir?
Mesela bunu resimde ilk yapan izlenimcilerdir, en başta Monet, Fransa tarihinin en büyük ressamlarından sayılır!
1850’li yıllara kadar iyi bir resim gerçeğe en uygun şekilde yapılırdı, biz buna, fotoğraf gerçekliği diyelim yani resim resmettiği nesneye-figüre benzemeli!
İşte tarih sahnesine Monet gelir ve resmi tıpatıp benzetmekten kurtarır ve resmi flulaştırır, buğulaştırır ve sanki resmedilen şeyle tablo arasında bir tül varmış gibi resimler yapar!
Ben, eşyayı figürleri nesneleri böyle görüyorum der, burada, kişisel bakış, yani ressamın öznel yorumu devreye girer! Evet, fotoğraf gerçekliği herkes için birbirine yakındır ancak bu kişisel bakış her tabloya yeni bir öznellik ve yorum getirir!
Kişisel bakış için bahanesi de çoktur, bir ağacın üstündeki ışık her an değişiyor yani renkler öğlede ikindide ya da biraz sonra hep değişiyor der ve önemli olan o ışığı o rengi o an orada, yakalamaktır!
Ve acele etmeliyiz çünkü ‘ışık kaçıyor’ der! Işığın kaçması, bir ressam ve sinema yönetmeni paniğidir, aman ‘ışık’ kaçmadan yakalayalım denir!
Şu an baktığımda insanların yüzünde çiçekler ve çiçekler ve nilüfer çiçekleri ve o büyük sevinci görüyorum! Yüzlerindeki o ışık kaçmadan yakalamalıyım!
Biraz sonra akşam olabilir ışık ve renkler kaybolabilir, ama, şu an Suriye’de ve insanların yüzünde bir ışık var, bu tarihi anı hiçbir insan kaçıramaz!
Işık kaçar ve gerçekçi ve derin analizler gelince, bu bir Sevr’den-bölünmüşlük-parçalanmışlıktan kurtuluş ise, hiç değil, çünkü, Lazkiye’de Rusya ve Nusariler var, bu ayrı ve parçalanmış bir bölge!
Golan tepelerinden Suriye düzlüğüne inmiş İsrail’in işgal ettiği bir bölge var, bu parçalanmış, ikinci bölge!
Fırat’ın doğusunda PKK devletçik olmuş bile, bu parçalınmış ve gerçekçi üçüncü bölge!
Ve Suriye milli ordusunun bölgesi var, bu bölünmüş dördüncü bölge! Ve HTŞ’nin bölgesi bu beş!
Tam beş ayrı gücün beş ayrı devletin beş ayrı bölgesi an itibariyle ilan edildi ediliyor ve pek yakında, HTŞ ılımlılar ve eski IŞİD’0ciler arasında ikiye bölünebilir, ki bu da altı ayrı bölge demek!
Yani sadece Esad rejimi devrilmiş ama düşman ülkeler-emperyalistler toprakları pay etmiş bile, o halde bu neyin kurtuluşu neyin zaferi?
Ve Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna razı olup olmayacağı büyük bir soru, öyle derin bir soru ki, Türkiye’nin geleneksel ittifak yapılarını kökünden değiştirecek bir soru! Öyle bir soru ki Türkiye’nin bağımsızlığını ve karakterini ortaya çıkartacak bir soru!
Ya da şöyle bir yorum da yapılabilir, büyük savaşlar, büyük ihtilaller, işin rengini bir günde değiştirir, düne kadar mezhebi etnik ya da dahil olduğu örgütün politikasıyla hareket edenler zafer anının açtığı kapılarla dünya görüşlerini anında değiştirebilir, ki, bu da çok iyimser ama büyük bir ihtimaldir! Yani Suriyeliler artık parça parça değil hepsi bir olup bütün bir Suriye talebinde ve Suriye’nin toprak bütünlüğü için devrimci bir oluşum içinde bulunabilir! Yani zafer anı Suriyelilerin Suriye’ye düne kadarki bakışlarını derinden değiştirebilir!
Monet, dünyayı değişteren ve dünyanın hayranlığını kazanan çiçekli tabloları için Seine nehri kenarına yerleşir ve kendine bugüne kadar gelen muhteşem güzel bir çiçek bahçesi yapar! Hatta Seine nehrinin yatağından kanal açıp bahçesine su getirir havuzlar göletler yapar ve işte o dünyanın en pahalı tabloları arasında sayılan nilüfer çiçekli tablolarını yapar!
Monet manzaraya eşyaya figürlere bakış açımızı değiştirmiştir ve her gün tablolarına ilham veren bahçesindeki en yakın arkadaşı yani misafiri, Fransa başbakanı Clemencuau’dur!
Başbakan Clemenceau Monet’in en yakın en sevgili dostudur ve başbakan, Monet’in bahçesinden hiç ayrılmaz ve Monet’i, dünyaya bakışımızı değiştiren devrimci ve Fransa tarihinin en büyük ressamı diye övmekle bitiremez!
Ve I. Dünya Savaşı başlar ve Clemenceau Fransa’nın Savaş Bakanı olur, arkadaşı Monet ise çiçek bahçesinden hiç çıkmaz ve tablolarına devam eder!
Ancak, I. Dünya Savaşı’nın kanlı cepheleri ve milyonların ölümü, Monet’in çiçeklerine bakışını bir daha kökünden değiştirir!
Monet’in buğular arkasındaki mor pembe çiçekleri kan damlayan çiçekler haline gelir, cephedeki askerlerin kanı, tablolarında çiçeklerden kıpkırmızı lekeler halinde dökülür ve Monet’in sisler içindeki söğüt ağaçları ağlamaya başlar!
Fransa’nın zaferiyle biten savaş sonrası Monet’in tabloları için yepyeni bir müze yapılır, buğulu nilüfer çiçekleri ve mor pembe çiçeklerinden kanlı çiçeklerine nasıl dönüşmüştür ve değişen bu açısı, Fransa tarihinin de bir parçası olur!
Bugün başta izlenimciler, Monet’in resimlerinde figürleri nesneleri çiçekleri iyice ayırt edebilmek için gözlerimizi kısarak bakarız!
Kısınca gözlerimizi hayaller içinde hayaller rüyalar içinde rüyalar görürüz ve bu eşsiz ressama insanın bakışını derinleştirip hayal içindeki renklerin bambaşka ışıklarını ve renklerini tablolarına taşıyıp bizi büyülediği için hayranlık duyarız!
Ama tablodaki hayaller ışıklar renkler, çok yanıltıcıdır, çünkü, bir yirmi yıl sonra, Naziler Fransa’yı işgal eder ve Monet’in bütün resimlerini Almanya’ya kaçırır!
Monet’in resimlerine bakıp hayaller içinde kalmak istiyor insan ve ama gözlerinizi kısıp bakınca da!
Buğudan gölgeden sisten çıplak gerçekliğin derinliğine inince de…
Fransız zaferinin Alman gururunu parçaladığını ve gelecekte yaşanacak II. Dünya Savaşı’nı tahmin edilemez öngörülemez yani bu çiçekli tablolar biraz da hayatın sert gerçekliği karşısında kör ediyor insanı!
Ben, yazar Nihat Genç, Suriye halkının sevincinde yüzünde gördüğüm yani izlenimim, Monet’in nilüfer çiçeklerinde hayaller içinde hayaller rüyalar içinde rüyalar görmek istiyorum ve derin stratejik analizleri bir an için unutmak istiyorum!
Ki bu tablolar bize doğanın ve hayatın sert gerçekliğini bir an için unutturmak için yapılmış ve dünyanın en değerli hazineleri haline gelmiştir! Bir an için o buğulu tabloda kaybolmak!
Çünkü doğada baktığımız ama görmediğimiz sevinçler var, güzellikler var, ışıklar var çünkü tıpatıp aynısı gerçeklik içinde ruhumuzun asli renklerini göremiyoruz!
Keşke zaman bu tabloda dursun istiyorum, bu sisli hayalli tablodan çıkıp canavar İsrail’i Amerika’yı ve bölüp parçaladıkları Suriye topraklarının geleceğini hiç değilse şu an için düşünmek istemiyorum!
Cahilleri tuzakları kurnazları kuklaları görmek istemiyorum çünkü bize gösterilen sevinç gerçek mi değil mi bu algı dünyasına bu gösteri dünyasına bu propaganda ve medya dünyasına hiç ama hiç inanmıyorum!
Sevinç ve o hayaller o mutluluklar halkın yüzündeki o ışık ışık renkler dağılıp kaybolacak diye çok korkuyorum!
Ne büyük acılar felaketlerle sınanıyoruz ve herkesin elinde sırtında makineli tüfekler, ve maaşlanmış askerler. oysa, bir halk, büyük katliamlar felaketler yaşarken, o zulümleri tablolarına sinemasına hikayelerine taşıyacak hayata başka şekilde bakacak sanatçıları da olmalı!
Saraylar gibi keyfi rejimler gibi size sunulan gerçekliğe inanmayan sanatçılarımız yazarlarımız olmalı!
Bakış açımızı kökünden değiştirecek!
Ve başka renkler başka ışıklar keşfedemeyen sanatçılarınız yoksa sevinçlerimiz anlık olur, sükut-u hayal olur ve doğmadan ölür, bir daha bir daha çocuklarımız neşemiz özgürlüğümüz hayalden sanrıdan öteye gitmez!
Hiçbiri yüzümüzde ‘kalıcı’ bir ‘eser’ olmaz!
Bu kadar hızlı değişen tablo bu kadar hızlı değişen öfkeler sevinçler kişilik bırakmaz ve tenis maçı izliyor gibi bir maymun gibi ani tepkilerle an an değişen yüzümüzdeki sevinçler öfkeler bizi de çirkinleştirir!
Tayyip’in sarayı, Kaddafi, Esad, Faysal ve Saddam’ın saraylarının hepsinin istisnasız çirkin olması tesadüfi değildir!
Çirkinlik tek bir bakış açısına sahip olmalarıdır!
Top bu tarafa gelince bunun adamı, top öte tarafa gidince öte tarafın adamı oluruz ve derindeki gerçek bağımsız karakterimizi gerçek insanı bulamadan göremeden duyamadan yaşayamadan birilerinin kulu kölesi kurbanı oyuncağı olarak bu dünyadan çekip gideriz!
Monet, bizi hayran bırakırken şunu da yaptı, flu buğulu sisli resimlerine bakarken, görmekle görmemek arası bir yerde kalırız ve sanki o anda neyi gördüğümüze biz karar veririz yani görebilen de sanatçı oluverir!
Doğa, ruhumuzun aynasıdır, ruhumuz da böyle değil midir, aslında varlığı nedir ve neyi hissedip hissetmemek arasında kalırız, ki, sanat dediğiniz hikaye, sinema, şiir, ve resim bizi ara bir dünyaya-orta dünyaya alır, o ara dünya, salıncak gibi bir yerdir, bir uzak bakarız bir yakın, bir uzak bir yakın, ruhumuza!
Müzikte sol majör notalar da böyle bir şeydir, akıcı yumuşak melodiler sürüklenen zamanın nehrine kayığına alır, bir zaman sonra duyarsınız ama duymazsınız, ve salıncağında dünya yumuşar ve aşklar ve savaşlar, bedenimizin kaldıracağı hafiflikte içimize işler!
Duyup duymamak görüp görmemek işte o ara zamanda o salıncakta henüz patlayan obualar, davullar ve delirmiş çanlar ziller ve patlayan trompetler devreye girmemiştir, zaman ve doğa ruhumuzda o yumuşacık melodilerle su gibi akar, ve!
İşte bu ara zamanda, hayran hayran su üstündeki nilüfer çiçeklerini seyrederken, ruhunuzun derinliklerinden, evet, o nilüfer çiçeklerinin dipteki batak çamurun içinden tohumlandığını bilmeyiz, ama, o bakış o duyuş sanatı, o çamurun içindeki tohumu, biz fark etmeden, suya ışığa çağırır ve ruhumuzun renkleriyle bizi buluşturur ve hayallerimiz bedenimizi dünya kadar insanlık kadar büyütür, Yunus’un deyimiyle bu cihane sığmayız, asıl malikane budur!
Görüp de görmemenin duyup duymamanın renkleri ışığı sesi, her insan ister ki, o aralıkta kalsın ve sert fotoğraflar sert gerçeklikler karşısında metanet sabır dayanıklılık ve kişi kendini var eden ayakta tutan güçle doluversin, renklerin ve ışığın ve sesin heyecanlarıyla beslenip, çamura bataklığa bile başka türlü bakabilsin!
Tek kelimeyle mükemmel.
Suriye ile başladı Turkiye’nin büyük bir devlet olacağı süreç bu. Allah Devlet’e zeval vermesin 🇹🇷
Yılın yazısı diyebilirim. Çok muhteşemdi.
Selam Nihat Genç,
Haziran 2013’ ten beri yazdığınız her makaleyi okuyorum.
Birinciliği bugünkü yazınıza verdim. Alkışlıyorum.