Avatar
Şahin Filiz

Dinlerin geleceği

featured

Prof. Dr. Şahin Filiz yazdı…

Yeryüzünde sayıları binlerle ifade edilen pek çok din vardır. Totemist, animist, paganist, monoteist(tekçi), plüralist (çoğulcu) çeşitleri olan bu dinlerin hepsini tanıma şansımız yoktur. Bulundukları ülkeler, mensuplarının sayısı, inanç ve ritüelleri, ibadet şekli ve yakarış tarzları farklılık gösterse de ortak özellikleri vardır. Neredeyse her dinde tarikat, cemaat ya da kendi içine kapanmış gruplar bulunur. Dinler Tarihi’nde bu din ve inanç ilkeleri ile mensuplarının pratikleri hakkında ayrıntılı bilgilere ulaşmak mümkündür. Ne var ki yeryüzünde adı en çok duyulan, en fazla bilinen ve yine en sık tartışılan üç büyük din gündemi belirler.

Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam, Sami dinler zinciri olarak bu üç büyük dinin ifadesidir. Yahudi inanç ve ilkelerinin, diğer iki dinin atası konumunda olduğu için, özelikle şeriat dediğimiz kişisel ve toplumsal düzlemdeki dini pratikleri düzenleyen hükümleri bakımından, Hristiyanlık ile İslam üzerinde derin etkileri gözden kaçmaz. Yeni Ahid’in İsa’dan çok sonra yazılmış olması yanında, Yahudi şeriatının yazılı olmaktan çok sözlü kültüre dayanan Hristiyanlığı etkilemesi, kurumsal değil, kültürel bağlamda gerçekleşmiştir diyebiliriz. Öyle ki Yahudilikteki karmaşık tek tanrı inancı Hristiyanlığın yüzyıllardır süren Teslis (Kutsal Üçleme) tartışmalarına çözüm getirecek boyutta etkili olamamıştır. Sözlü gelenek ağırlıklı Hristiyanlık, Teslis tartışmalarında yaşadığı bu gerginliği, Yahudi şeriatından daha hafif etkilenerek önce Antik çağ ve sonra da Batı Felsefesiyle sonunda barışıp uzlaşacak esneklikle gidermeyi başarmıştır. Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncilleri dışında yüzlerce İncil, Hristiyan Ortodoksisinin hışmına uğramış olsa da bunlar da tartışılabilir “kutsal kitaplar” olmaktan kendilerini kurtarabilmiş değildir. Yahudi şeriatının, belli bir bölge ve ırka tahsis edilen dinsel yaşam biçiminin pratiklerini düzenleyen kurallar olarak, esnek bir sözlü kültüre yaslanan Hristiyanlığın bilim ve felsefedeki gelişmelere pratikte herhangi bir engel teşkil etmekten uzak durmasını sağlayan dar bir etkisinden söz edebiliriz. Yahudilik ve Hristiyanlık, belki de bu yüzden evrensellik iddialarında her zaman ısrarcı olamamışlardır. Nitekim Haçlı Seferleri, tıpkı Yahudilik gibi Kudüs’te doğmuş olmasına rağmen Hristiyanlığın “Batı” dışındaki dünyayı paranteze aldığını tescil eden en önemli ayrışmayı ve “dar evrensellik” iddiasını perçinlediğini gösteren 210 yıllık vahşi bir saldırının adıdır.

Her iki dini birbirine yakınlaştıran, yalnız tarihsel kader değil, aynı zamanda İsa’nın, “Ben de Yahudi’yim; Yahudiliği ortadan kaldırmaya değil, ihya etmeye geldim” demesiyle de doğrudan ilgilidir. Ne var ki Yahudiliğin şeriat’ın kaynağı olduğuna dair inanç, onu tek bir bölgeye ve tek bir ırka bağımlı dar ve hoşgörüsüz bir din olarak kalmaya mahkûm etmiştir. Bilim ve felsefede bu mensubiyet mahkumiyetinden bilim ve felsefe yoluyla özgürleşen Yahudi kökenli bilim insanları ve filozoflar, bu dinin dar dünya görüşünün getirdiği olumsuzlukların, içinden çıktıkları toplumun aydınları olarak insanlık nazarında görmezden gelinebilir küçük kusurlar düzeyine indirgenebileceğine dünya kamuoyunu uzun süredir inandırmış görünüyorlar. Nazilerin uyguladığı soykırım bu kusurları neredeyse unutturmuş görünüyordu ki hala tüm şiddet ve vahşetiyle süren Gazze katliamı, Yahudi şeriatının acımasızlığını kamufle eden bütün bu olumlu süreci ortadan kaldırdı. Yahudi şeriatı Fredy’in kâbusu gibi geri dönmüş durumda.

Hristiyanlık, Yahudiliğin bu kişiler düzeyinde kalan bilim ve felsefe başarılarını, hiç değilse tüm Avrupa ve sonra ABD’ni kapsayacak şekilde genişletti, bugün tüm dünyayı içine almış bulunuyor. Eğer Hristiyanlık da Ortaçağ’ın teslis, cadı avı, engizisyon, cin, endüljans gibi ilkel inanç ve uygulamaları ile kendine biçtiği dar alan içinde kalıp bilim ve felsefeyi dışlama gücünü korumayı başarabilseydi akıbeti Yahudilikten çok farklı olabilirdi.

Son günlerde Türkiye gündemi Gazze katliamı nedeniyle şeriat ve hilafet gösterileriyle meşgul edilmektedir. Önce Sn. Akşener ve sonra Sn. Erdoğan, “şeriat ile İslam’ın aynı şey olduğunu, şeriate düşmanlık etmenin İslam’a düşmanlık etmek anlamına geldiğini” belirttiler. Burada şeriat, çok geniş anlamda İslam dinidir iddiasını öne sürenlere göre , bu açıklamalar doğrudur. Aksine, kişinin ve toplumun dini pratiklerini düzenleyen içtihadi yani İslam hukukuna dayalı hükümler toplamı şeklindeki dar ama yaygın anlamda kullanılıyorsa şeriat ile İslam aynı demek doğru olmaz diyenler vardır. Kur’an’da “şeriat” kavramının açık ve seçik olarak geçmediğini herkes rahatlıkla görebilir. Şeriat dar ya da geniş anlamda olsun, sonuçta dini ilke ve gerekçelere bağlı olarak peygamberlere, dönemlerine, mensuplarına ve dönemin koşullarına göre değişmiştir ve bu anlamda dogma değildir. Asıl sorun, şeriat ile dini eşitlemektir.

Şeriat ile özdeşleştirilen dinlerin yaşama şansı yoktur. Yahudilik yüzyıllardır şeriattan ibaret görülen dinin cenderesi altında kıvranmaktadır. Kadına, insana, yaşam ve doğaya yabancılaşmış bir din haile gelmiştir. Tanrı, yalnız Yahudilere aittir ve bütün insanlık hatta yeryüzü Tanrı tarafından yalnız onlara tahsis edilmiştir. Hristiyanlık, 210 yıl süren Haçlı Seferlerini ABD’nin Ortadoğu’daki işgali ile yeniden hortlatıp Yahudi şeriatinin Hristiyan versiyonunu korumaya devam ediyor. Daha ince politik yöntemlerle aynı yolu Avrupa da izliyor dersek abartmış olmayız.

Ülkemizdeki İslam ve şeriat tartışmaları, benzer riskleri beraberinde getirecektir. Müslümanlar arasında bitmeyen boğazlaşma aslında bu riskin fiilen içinde tam göbeğinde bulunduğumuzu gösteriyor. Kadına, çağdaş yaşama, dinin manevi değerlerine, ulusal ve evrensel ahlaki erdemlere hatta kendi yurttaşlarına yabancılaşan bir din, işte semitik dinlerdeki şeriat söylemlerindeki risk ve çatışmalara yol açacak mahiyettedir. Yahudilik ve Hristiyanlığın bıraktığı yerden devam ederek İslam dinini şeriatle bir tutmak, aynı kadere mahkum edebilir.

Peki dinin amacı nedir? Ondan ne bekleriz?

Dinlerin genel amacı, insanlığa huzur ve mutluluk getirmektir. Maneviyatlarını güçlendirmek, ahlaki erdemleri yüceltmektir. İnsanın kültür varlığı olarak donanıp gönenmesini sağlamaktır. İnsan olmasını ve insan kalabilmesini desteklemektir. İnsanüstü bir güce inanıp dayanmak, ruhunu, zihnini ve nihayetinde bedenini her türlü kir ve lekeden arındırması için insana manevi dinginlik ve esenlik bağışlamaktır. Dışından önce içini arındırmaktır. Hırsızlıktan, yolsuzluktan, cana kıymaktan, ırza ve namusa tasallut etmekten, yalandan, hileden, sahtecilikten uzak durmak için doğrudan Tanrı ile manevi bir iletişimde içinde olmak dinin en belirleyici ilkelerindendir. Dinin yaptırımı, Tanrı dışındaki varlıkların denetlemesine imkân veren şeriat kuralları değil, doğrudan doğruya o aşkın güce şeksiz şüphesiz inanmak ve onu tüm gönlüyle sevmekle ancak yerine gelmiş olur. Yunusça sevmek ve inanmak, kul yapımı her türlü şeriat hükmünden çok daha etkili, çok daha sonuç vericidir. Şeriat bugün varsa yarın yoktur. Ama Tanrıya inancın ve O’na olan sevginin zamanı ve mekânı yoktur. İnsanı bütün kötülüklerden koruyacak olan “şeriat polisi” değil, gerçek bir iman ve bağlılıktır. Gerçek iman ve sevginin yerine şeriatı ikame ettiğinizde, her hukuk kuralı gibi, onu da delenler, yanından, ötesinden berisinden dolananlar olacaktır. “Bir kereden bir şey olmaz” zihniyeti, şeriatta klasik “hile-i şer’iyyeyi doğurmuştur. Yani dinsel hilekarlık. Önce din adına hüküm kurarsın, şeriat dersin, sonra bir bakarsın şartlar değişmiş, gömlek dar geliyor. Bu sefer dikişlerini söker genişletirsin, olmadı, çıkarıp atarsın. Şeriat ve hilafet peşinde koşanların akıbetleri hep hile-i şer’iyeye başvurmak olmuştur. Oysa tertemiz bir inanç ve ahlak değişmez. Hile ve sahteciliğe izin vermez. İnsan kalmanın yolu, çevresinden dolanılacak dini pratikleri çoğaltmak değildir.

Çağımız, Baudrillard’ın hipergerçeklik diye adlandırdığı sanal dünyanın hızla inşa edildiği baş döndürücü bir dönemi temsil ediyor. İnsan beyninin matematiksel modellemesi olan Yapay Zekâ, klasik mesleklerin çoğunu tarihe gömecek ve yeni mesleklerin doğmasına yol açacaktır. Bilginin sayımından, kullanımına, yönetim, bilişim ve iletişim teknolojilerinin göz kamaştırıcı gelişimine ve bütün insanlığın yaşam kodlarını neredeyse sil baştan düzenlemeye kadar her alanda, her sektörde ve her yaşam biçiminde egemenliği “insansız makinenin insafına” terk edecek süreç çoktan başlamış bulunuyor. Bilgiye en hızlı ve en verimli yöntemlerle ulaşma imkânı yaratırken diğer yandan aynı oranda alışılması zaman alacak yeni yaşam biçimleri doğuracak Yapay Zekâ teknolojileri, birçok şeyi kolaylaştırdığı gibi zorlaştıracaktır.

Hipergerçeklik karşısında ulusal ve uluslararası hukuk, ABD ve Avrupa’da nasıl bir tutum takınabilecekleri yönünde hummalı bir çalışma içindeler. Çünkü Yapay Zekâ teknolojisi ilk önce hukuku, mühendisliği ve tıbbı baştan başa değiştirecek gibi görünüyor. Klasik doktorluk, mühendislik ve avukatlık-savcılık-hakimlik meslekleri Yapay Zeka’nın ilk değiştireceği meslekler arasında yer alıyor ve daha şimdiden, ABD’nin bazı mahkemelerinde robot mühendisler, doktorlar ve hukukçular denenmeye başladı. Bu gelişmeler diğer meslekleri de sırasıyla temelden etkileyecektir.

Dünyanın gelişmiş ülkeleri yeni yüzyıla böyle hazırlanıyor. Yüz bin yıl, on bin yıl, bin yıl, yüzyıl derken artık bu teknoloji ile gelişme aralıkları neredeyse beş hatta iki ya da üç yıla kadar sıklaşarak hızlanmış durumdadır.

Hipergerçeklik, cinsiyet rollerinden yeme içmeye, giyim kuşama ve pratik yaşamın tüm alanlarına kadar sızmakta ve her şeyi dönüştürmektedir. Böylesi bir çağda elimizde son varoluş hattı olarak insan olmak kalacaktır. İnsan kalmak, Yapay Zeka’yı bilgi, bilim, teknoloji ve kodlamada geçmeye çalışmakla mümkün olmayacaktır. Çünkü Yapay Zekâ insan olmak dışında insanın yapabildiği bütün bu işlerde hep önde olacaktır.

İşte burada bir ayrım noktasına gelmiş bulunuyoruz. İnsan, Yapay Zekâ karşısında nasıl konumlanacaktır? Zaten makine yoluyla pek çok becerisi ve mahareti daralmış olan insan, üstüne bir de dinden çıkarsadığı geçici şeriat hükümleriyle mi bu çemberi daha daraltacaktır? Bu mümkün değildir. Şeriat, Yapay Zeka’yı ve onun yarattığı dünyayı kontrol edemeyecektir. Dinler hipergerçeklik dünyasının karşısına, daha gerçekçi bir dünya ile çıkacak verilere sahip değildir. Dinler, böyle bir dünyaya karşı nasıl direnecektir? Kontrol ederek mi? Yasaklayarak mı? Yoksa olumlayarak mı? Aslında hiçbiri bu sorunun yanıtı değildir. Dinler, pratik yaşamı düzenleyen geçici şeriatlarıyla değil, insan olma ve insan kalabilmenin temel koşulu olan iyilik, erdem, güven, sevgi, dürüstlük ve çalışkanlık değerleriyle ancak varlıklarını sürdürebileceklerdir. Yapay Zeka’dan insana kalan dar evrende insanı ikinci bir hükümler sistemiyle zor duruma düşürmeden, onun doğasını; makineden farklı olan insani boyutlarını destekleyerek varoluşlarına katkıda bulunacak manevi olgunluk sunan dinler ayakta kalacaktır.  “Makine insan” ile “şeriat insan” savaşında yenilecek taraf, ikinci olacaktır. Geçici şeriatı koruyayım derken eldeki dinden olmak hiç de şaşırtıcı olmayacaktır. Çünkü şeriat insan, mekanik dindar tipini öngörür. Mekanik dindar, robotik insana karşı kaybetmeye mahkumdur.

Oysa bütün yaşam kodlarımızı egemenliği altına alarak sanal gerçeklik karşısında biz insanlara erdemli varlıklar olmaktan başka bir yol bırakmayan Yapay Zekâ, din-şeriat aynılığı sanısını fiilen geçersiz kılmıştır. Kuşkusuz ki insanların dine ve Tanrı inancına ihtiyacı vardır. Şeriat derken elimizdeki dini de şeriatın akıbetini paylaşmaya zorlarsak, robotik kodlama karşında, yalnız elinden meslekleri ve bilgisi alınmış kolu kanadı kırık varlığa değil aynı zamanda erdemlerini de yitirmiş pasif bir yaratığa dönüşmemiz işten bile değildir.

Tüm yetkilileri bu yazı aracılığıyla uyarmak istiyorum. Din, insan ruhunu huzura kavuşturmak, onu kendine ve diğer insanlara yararlı birey haline getirmek, erdemli ve insanca yaşamaya teşvik etmek için vardır. Bu yüzden din başlı başına temel insan kültürü öğelerindendir. Yoksa tepesinde sallanan Demokles’in Kılıcı değildir. Din, dünyevi bir meslek değil, manevi bir meslek (yol, yöntem) tir. İslam sufileri buna “sey ü sülük (manevi yolculuğa çıkmak) derler. Din maneviyatı, insan ruhunu eğitip arındırmak ve onu mutlu etmek için vardır. Dünyaya ve onun içindekilere köle olmamasını sağlamayı vaat eder. Yapay Zeka’yı yöneten, onun emrine girmeyen özgür bir birey olarak yaşamasını destekler. Dinin amacı bunlardır. Din meslek sahibi yapmaz. Din adamlığı, Hristiyan Orta Çağ’ında kalmış geçersiz bir sözde meslektir.

Türkiye’de medrese, İmam- Hatip, İslami İlimler, Diyanet vb gibi kurumlarda binlerce insanımıza seneler süren din öğretimi verilmektedir. Tarikat ve cemaatlerin elinde ömür çürüten yine yüz binlerce insanımız din öğretimi adı altında doğru dürüst dini aydınlanmadan mahrum bırakılarak yılları tüketilmektedir. Yapay Zekâ çağında din ağırlıklı eğitim-öğretim ne yazık ki hiçbir mesleği aşina olmayan insanlarımızı bugün ve gelecekte işsiz, mesleksiz ve düşük standartlı yaşamın içine öylece terk edecektir. Din eğitimi ve öğretimi belirli, sınırlı ve ciddi bir program gerektirir. İslam dininin temel ahlak ve maneviyatı insanlaşma sürecinin ayrılmaz bir parçası olarak öğretilmek yerine, kulun kulu kontrol ettiği mekanik bir dindarlık teşvik edilmektedir. Bu yanlıştır. Dini ahlak ve erdemlerle insanı eğitmek başka, emir-komuta hatta baskı ile insanları şeriat, tarikat, cemaat savunucusu yapmak başkadır. Böyle bir din eğitimi olmaz.

Yapay Zekâ çağında hayatta kalacak olan, ahlak ve erdem dindarlığı olacaktır. Şeriatçı dincilik, dünyadaki Yapay Zekâ araştırmalarına kapalı olacağı gibi, hipergerçeklik karşısında hile-i şer’iyyeyi düstur edinmiş şeriatı din sanan siyasal figürlerin artmasına yol açacaktır.

Ahlakı ve insanlaşmayı öncelemeyen hiçbir dinin, Yapay Zeka çağında ayakta kalma olasılığı yoktur.

Dinlerin geleceği

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. 8 Şubat 2024, 10:40

    Ülkemizde Din yönetiminin tepesinde ki kişi, bu yazınızı okuyup, anlayacak durumda mı merak ediyorum. Varolunuz ,saygılar, teşekkürler.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!