Avatar
Şahin Filiz

Tarikatlardaki grup kötülüğü

featured

Şahin Filiz yazdı…

Tarikat derken bu yazımda cemaatleri de kastediyor olacağım. Tarikatlar, yalnız İslam toplumlarında değil Yahudi ve Hıristiyan toplumlarında da geçerlidir. İnanç ve ibadet farkları olmakla beraber grup davranış psikolojisi bakımından ortak yönleri vardır. Bu grup psikolojisi, tarikat yapılanmalarında grup davranış kötülüğü olarak kendini gösterir. Hemen her grup tek bir birey gibi davranır ve bu davranış grubun tümünün davranışını yansıtır. Birey grup, grup birey haline gelmiş, bütünleşmiştir. Her grup için gruplaşmalarından dolayı grup kötülüğü geçerlidir demek doğru olmaz. Önemli olan grubun şeffaf yapısının, icraatının ve amacının niteliğidir. 

Tarikat grubu ve grupları gerek yapısal gerek ideolojik olarak şeffaf ve belirgin amaçlara, işleyişe ve yapılanmaya uzaktır. Toplum içinde faaliyet göstermeleri, kendilerini toplumdan yalıttıkları gerçeğini değiştirmemektedir. Milli Eğitim Bakanı her ne kadar “sivil toplum örgütleri” olarak adlandırmış olsa da laik, şeffaf, toplum yararı gözeten ve demokratik ölçütlere göre işleyen herhangi bir tarikatla karşılaşmamız mümkün değildir. Tarikatlardaki grup psikolojisi başka gruplarınkine göre son derece kapalı devre işler ve bu işleyiş sorgulanamaz. Şeyh ve mürit gibi iki sınıf varmış gibi görünse de bu ilişki şeyhin kişiliğinde tek bir bireye dönüşür. Grup- birey ilişkisi değil, şeyhin varlığında birey-birey ilişkisi egemendir ve geçerlidir. O halde tarikat, şeyhin bireysel varlığında hem varlık hem de davranış olarak “bir kişilik” gruptan başka bir şey değildir. Tuhaftır ama “şeyh ve diğerleri”, şeyhte bütünleşir. Bütün müritler bireyliklerden vazgeçmiş; şeyhin bireyliğinde fenaya ermiştir. Varoluşsal ve davranışsal fena, şeyhi giderek Tanrı mertebesine yükseltmeye varır. Her bir mürit, “ölü yıkayıcının elinde ölü” olarak şeyhe her şeyini teslim etmiş, malından, canından, bireyliğinden vazgeçmiştir. 

Ne var ki süflilikte fena, Tanrı karşısında varlık iddiasından vazgeçmek ve O’nda bütünleşmektir. Mürit, “Tanrı’yı ve O’na ulaşmayı” isteyen kişi olarak, fani alemde bireyliğini korumaya devam ederken, manevi alemde bu geçici varlık iddiasını mutlak varlık olan Tanrı karşısında bir yana bırakır. Çünkü “Tanrı kişi ile kalbi arasındadır”. (Enfal 24). Çok açıktır ki Tanrı ile müridi arasına kimse giremez. Şeyh girer savı, bu ayete göre doğrudan doğruya O’na ortak koşmaktır. “Allah insana şahdamarından daha yakındır” (Kaf 16) Allah’ın kula yakınlığın daha yakın hiçbir şey ya da kimse yoktur. Oysa tarikatlarda müride en yakın olan şeyhidir. Burada Allah aradan çıkarılmakta, kişi ile kalbi arasına şeyh girmekte; kişiye şahdamarından daha yakın olan Allah değil, şeyh olmaktadır. Bu ise şirkin katmerlenmesi demektir. 

Ancak tarikatlar, Türk insanını Allah’a yakın olmak ve Allah’ın onlara yakın olmasını perdelemek için, şirk dini olarak uydurdukları tarikat grubu psikolojisini yeni “gruplar dini” şeklinde öne sürer. Binlerce müritten değil, bunların bölük bölük bağlı oldukları yüzlerce şeyhten söz etmek gerekir. Gruplar değil, grupları şahsında eritmiş tek tek din baronlarından söz ediyorum Uydurma şeyhlik makamı, üstte Allah’ı, altta kulları bypass ederek hem tanrıyı hem de temsil yetkisini aldığı grubu şahsında birleştirmiştir. Tanrı ve grup adına konuşmak ve davranmak yetkisini aldığına Tanrı’yı ikna edememiş ama müritleri ikna etmeyi başarmıştır. Diğer taraftan, şeyhleri adına bireyliklerini teslim etmekle kalmayıp grup olmaktan vazgeçmiş mürit yığınları eleştiriyle karşılaştıklarında “Biz putlara, Allah’a bizi yaklaştırsınlar diye tapıyoruz” (Zümer, 3; Yunus, 17-18) ayetini, “biz şeyhlerimize Allah’la aramızı bulsun diye bağlanıyoruz” olarak çevirmektedirler. Ancak bu tevil onları “kanlı canlı put şeyhlere tapıyor” olmaktan kurtarmamaktadır. Ama şeyhler, grubun yetkilerini ve üyelerinin bireyliklerini gasp etmekle kalmayıp kamuya karşı “grup psikolojisi” ile baskı yaparak çifte avantaj elde ederler. Örneğin devletin her kademesinde “grup gücü”nü kullanarak varlık gösterir, ta ki Fetö gibi tamamen ele geçirmeye girişinciye kadar. Grup kötülüğü bu nedenle daha yapısal noktadan başlar ve grup davranış olarak etkilerini gösterir. 

Psikiyatr M. Scott Peck’in grup davranışı çözümlemelerine bakıp tarikatlardaki bunu grup kötülüğünün bilimsel temellerine uyarlayabiliriz.

“Grup davranışı bireysel davranışlara benzer. Bunun nedeni bir organizma olmasıdır. Tek bir varlık olarak hareket eder. Bir gruptaki bireyler grup bütünlüğünü sağlamak için tek bir birey gibi hareket ederler. Grupta bireyleri hizada tutmak için etkili güçler vardır. Bütünlük bozulursa grup dağılmaya başlar ve yıkılır. Grup bütünlüğünü sağlayan belki en önemli güç ben-severliktir. Üyeler gruptan gurur duydukça grup da kendisiyle gurur duyar. Grup ben-severliği diğerlerini dışlar ve başkalarını düşman kabul eder.” (Peck, Kötülüğün Psikolojisi, s. 778-9)

Şimdi bu analizi tarikatlara uyarlayalım. Tarikatta grup davranışı bireysel davranışlara, özellikle şeyhin davranışlarına benzer. Tarikat tek bir organizma gibi hareket eder. Müritlerin bütünlüğünü sağlamak için bireyliği şahsında toplayan şeyh, tek kişi olarak grup adına hareket eder. O ne derse o olur. Grup bireylerini şeyh, hizada tutmak için tanrısal güçleri olduğu yalanını yayar; mucizeler gösterdiğine, kendisine insan üstü güçler verildiğine inandırmayı sağlamak için müritleri sahaya sürer. Şeyh, aslında kendinden, kendi çıkarlarından başka bir şey düşünmediği için tanrısallık maskesiyle kutsal olduğuna ve müritleriyle yek vücut olup onları cennete götürerek iyilikte bulunduğuna ikna etmek için her türlü ilahi ve insani değerleri ben-severliğin aracına dönüştürmekten bir an geri kalmaz. Böylece sözde grup üyesi müritler, şeyhlerinden duyduğu gururu gruba yansıtırlar. Grubun övgüsünü almak ve orada layık olduğu yere gelmek için, grupla gurur duyar ve grubun da kendisiyle gurur duymasını bekler. Grup üyeleri “kardeş”tir; “sofi”dir. Kardeşlik ve sofilik dışarıdan gelen en küçük bir eleştiri ya da tehditle karşılaştığında yekvücut olunur ve düşman, her şeye rağmen imha edilmeyi hak etmiştir.

“Grubun hataları ve kendini eleştirmesi grubun gurur ve bağlılığına zarar verir. Grup hata yaptığında grup lideri düşmana nefreti kamçılayarak grupta bağlılığı artırır.” (Peck, s. 782)

Tarikatlar, ahlaka, hukuka ve insanlığa karşı yapılan hatalar karşısında iki farklı tavır alır: Birincisi, eğer bu hatalar ve yanlışlar, tarikat içinde ise, “kol kırılır, yen içinde kalır”. Taciz, talan, yağma, her türlü kutsalın, yetişkin erkek-kadın ve çocukların istismarı grup içinde sır gibi saklanır ve üstü kapatılır. Çünkü bunların ayyuka çıkması grup birliğini bozar. İkincisi, bu hatalar tarikat dışında ise, içlerindeki birliği sağlamlaştırmak için muhtaç oldukları düşmanı hazır bulurlar. Diğerleri hiç hata yapmasa da herkes potansiyel düşman olarak tanımlanır. Çünkü tarikat birliği her zaman dış düşmana muhtaçtır. Devlete sızmak, sahtecilik, dolandırıcılık, faiz, yolsuzluk, hırsızlık, cinsel istismar tarikat içinde kaldığı sürece, grup dayanışmasının harcı gibi kullanılır. Dışındaysa, düşman istihkamları gibi görülür.

“İzleyen konumundaki grup bireyleri ruhsal yönden zayıftırlar. İzleyen (yani üyeler) kendi başına birey değildir. Kendisine düşünmemesi emredilmiştir ve düşünme yeteneğini yitirmiştir. Artık düşünmek zorunda olmadığı için bilinçli düşünemez.” (Peck, s. 784)

Bu analiz uyarınca, tarikat müridi ruhsal yönden zayıftır. Birey değildir. İnsanlığını dahi şeyhe teslim etmiştir. Düşüncesi, görüşü, ruhsal dengesi bozulmuştur. Şeyh grup bedeni olarak onun yerine düşünür, davranır, ister, reddeder, karar verir. Mürit, bu zayıflığa gönüllü olarak mahkûm olmuştur. Doğru-yanlış, güzel-çirkin, iyi-kötü ayrımı yapamaz hale gelmiştir. Düşünme yeteneği ortadan kalktığı için bu zayıflıkla istese de düşünemez bir duruma gelmiştir. Hangi doğruyu, hangi iyiyi veya güzeli söylersek söyleyelim hepsine kapalıdır hatta düşmanlaşmıştır.

Mürit, grup kötülüğünü temsil eden mekanik bir parçadır. Emredilse de düşünemez, ama davranabilir. Beyniyle değil kasları ve kemikleriyle düşünür. Cehaleti ibadet, düşünmemeyi fazilet, şeyhin yalanlarını hakikat sanmaya programlanmıştır.

Bunun tek çaresi, grubu dağıtacak biricik yol, din ve insan adına uydurdukları yalanları din edinmiş şeyhleri yarılamaktır. Onlar hukukun önüne çıkarıldıklarında grup dağılır. Çünkü grup kendileridir. İzleyen üyeler, yattıkları cehalet ve ölüm uykusundan işte o zaman uyanabilir.

Tarikatlardaki grup kötülüğü tüm ülkemizi ve Türk milletini çepeçevre sarmadan liderlerinde bedenlenmiş grubu dağıtmak artık varlık-yokluk meselesidir.

Tarikatlardaki grup kötülüğü, cumhuriyetimizi, kurucu ilkeleri, Atatürk ilke ve devrimlerini ve nihayet Türk milletinin bekasını hedef alacak kadar ileri gitmiştir.

Tarikatlardaki grup kötülüğü

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

2 Yorum

  1. Hocam ha sayntoloji tarikatı ha mormon ha siyonist ha evanjelist ha bizim pespaye şirk ehli.Hepsi sami ırkın peydahı.Biz Türk’üz sen bize Tengri’yi anlat!Dedelerimiz uçmağ (cennet) tarif ediyordu ama tamu (cehennem) tarifi yoktu.Kelime bile Soğdça’dan gelme.Nasıl bir ruh yüksekliği ki Tanrı’nın cehennemi olmaz diyebilmiş düşünebilmiş dedelerimiz.Yanlış mı bilgim acaba?

    • 20 Mart 2024, 12:04

      Kuran da cennet ve cehennemden bahsediliyor. Hatta türk mitolojisonde önemli bir figür olan oğuz kağan ile kuranda geçen zulkarneyn lakablı zat muhtemelen aynı kişiler. Bu konu için iskender türe adlı astronomi ve ilahiyat bilimadamının zulkarneyn adlı kitabını tavsiye ederim. Orta asya türk inanışındaki hızır olayı bile zulkarneyn ile bağantılı.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!