Avatar
Şahin Filiz

Türk yükseköğretimi ve sorunları: Gelecek öngörüsü ve öneriler 2

featured

Şahin Filiz yazdı…

Üniversitelerimize ulusal ve uluslararası ölçekte rekabet edebilir nitelik ve donanım kazandırılmalıdır.

Ülkemizde 129 kamu, 75 özel ve 4 vakıf Meslek Yüksek Okulu ile toplamda 208 üniversite vardır. 183.592 öğretim elemanı görev yapmakta ve 8,3 milyon öğrenci yüksek öğrenim görmektedir. Bu 208 üniversitenin birçoğunda başta kütüphane olmak üzere, yerleşke, laboratuvar, yeterli derslik, yurt, kültür ve spor alanı gibi birçok temel altyapı eksikliği olduğu bilinmektedir. Ayrıca yeterli akademik kadro, araştırma görevlisi, teknik eleman, memur ve hizmetli personel eksikliği vardır. Bütün bu eksiklikler giderilmeden yüksek öğretimimizin yurt dışındaki üniversitelerle rekabet şansı olmayacaktır.

Üniversitelerimizin Avrupa ve ABD’deki seçkin üniversiteler ile bilimsel iş birliği yapmalarını teşvik edilmelidir.

En temel bilimsel kategori olarak sayısal ve sözel alanlarda branşlaşma, üniversiteye başlayacak olan adayların TÜYÖK koordinatörlüğünde ilgili fakülte, enstitü, araştırma merkezleri ve kurumlarına yönlendirilmesiyle gerçekleştirilmelidir.

Meslek Yüksek Okulları, ağırlıklı olarak sanayi ve teknolojide ihtiyaç duyulan teknik ara eleman yetiştirilmesi için işlevsel ve etkin hale getirilmelidir. Böylece örgün ve yaygın mesleki-teknik eğitime ve beceri kazandırıcı eğitime özel önem verilmiş, eğitim programları meslek standartlarına göre baştan başa düzenlenmiş olacaktır. İstihdama öncelik ve ağırlık vermeyi amaçlayan mesleki eğitimin orta öğretim içindeki payı ile yüksek öğretim içindeki payı modern çağın istihdam çeşitliliğine göre yeniden yapılandırılmalıdır. İş hayatı, mesleki ve teknik eğitim arasında etkin iletişim ve iş birliği tesis edilmelidir.

Öğretim üyeleri ve öğrenciler üzerinde siyasal ve yargısal baskılara neden olan hukuk dışı uygulamalar kaldırılmalıdır. Bilimsel özerkliği sonuna kadar sağlamak gerekir. Öğretim üyesi ve öğrencilerin toplumsal olaylara duyarlı olmalarının önü açılmalıdır.

İşlevini yitirmiş; altyapısı ve akademik kadrosu zayıf ya da yetersiz olan bazı üniversiteler, bölümler ve MYO’lar ıslah edilmeli ya da ıslahı mümkün olmazsa kapatılmalıdır. Verimli ve işlevsel hale getirilen MYO’lar ABD’de Community College’lar gibi üniversiteden ayrılıp ayrı bir çatı içinde toplanmalıdır.

EĞİTİM-ÖĞRETİM DİLİ YÜKSEK ÖĞRETİMİN HER KADEMESİNDE TÜRKÇE OLMALIDIR

3 Mart 1924’den beri 430 numaralı Tevhid-i Tedrisat Kanunu yürürlükte olmasına rağmen, ülkemizin farklı bölgelerinde ve bazı yüksek öğretim kurumlarında eğitim-öğretim dili bazı yabancı dillerde verilmekte; yasadışı faaliyet gösteren medreseler ve bazı üniversiteler Tevhid-i Tedrisat kanununa aykırı olarak eğitim-öğretim faaliyetlerinde bulunmaktadır. İlgili kanuna aykırı faaliyet gösteren bütün yasa dışı kurumlar kapatılmalı; yasal olup da yabancı dillerde eğitim veren kurumlarda da eğitim dili ödünsüz Türkçe yapılmalıdır. Eğitim-öğretimin bütün kademelerinde ve yüksek öğretimin tümünde Türkçeden başka dil kullanılmasına izin verilmemelidir. Bununla birlikte, orta öğretimde üniversite öncesi en az bir yabancı dile ek olarak üniversite eğitiminde yine en az bir yabancı dil daha öğretilmesi için gerekli alt yapı oluşturulmalı; Türk üniversite gençliğinin yabancı dil sorununun kökünden çözülmesi için dil öğretimi konusunda yapısal değişiklere gidilmelidir. Bunun yanında, sosyal bilimlerin Felsefe, Edebiyat, Eğitim, Eski Çağ, Arkeoloji, Filoloji vb. bölümlerinde Antik Yunanca ve Latince kaynaklardan araştırma yapabilecek donanımda eski dillerin öğretilmesine önem verilmelidir.

ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİ İÇİN YAPILMASI GEREKENLER

Herkesin üniversite okuması zorunlu olmadığı gibi yararlı da değildir. Üniversite okumak isteyen ve seçeceği bölümde başarı gösterenler dışında kalanlardan pek çoğu, kendi irade ve isteklerine rağmen kamuoyu ve ailelerin baskılarıyla, taban puanları iyice düşürülmüş herhangi bir bölüme kayıt olmakta; seçmediği, rasgele kaydolduğu bir bölümde okumak zorunda kalmakta ve ülkemizin yükseköğretim düzeyine olumsuz etkide bulunmaktadır. Bunun yerine, kendi istek ve tercihleri dışında üniversiteye girmeye zorlanmalarının önüne geçerek gençlerimiz tarım ve sanayide işgücüne ve nitelikli ara eleman olmaya özendirilmelidir. Bu alanlarda meslek ve iş sahibi olmanın üniversite okumak kadar prestijli olduğuna onları ikna edecek ekonomik, sosyal ve kültürel önlemler alınmalıdır.

Üniversitelerin çeşitli bölümlerinde okumayı hak kazanmış Türk gençlerinin yeterli beslenme, barınma ve özgürce araştırma yapabilmeleri için imkanlar yaratılmalı, ekonomik yoksunluğun yetişme ve gelişmelerine engel olması önlenmelidir.

Yüksek öğretim kredisi alan öğrencilerin mezuniyet sonrası işe başladıkları takdirde aldıkları kredileri faizsiz olarak geri ödemeleri sağlanmalı; mezun olduğu halde henüz iş bulamayanların geri kredi ödemeleri askıya alınmalıdır. Ayrıca istihdam edilemeyen öğrenciler bulundukları şehirdeki üniversiteden ek beceri kursları almalı, sosyal sorumluluk projelerinde görev üstlenmeleri için imkanlar sağlanmalıdır.

YKY’da her öğrenciye bir oda tahsis edilmeli; çalışma ortamları sağlıklı hale getirilmeldir.

ABD ve Avrupa’nın önde gelen üniversitelerinde yaygın olarak uygulandığı gibi, özellikle lisansüstü öğrencileri, üniversitenin idari ve akademik birimlerinde kısmi zamanlı olarak istihdam edip okulu bitirmeden hem iş hayatına atılmaları hem de üniversite tahsilini yapmalarına imkân tanınmalıdır. Üniversitelerin idari ve akademik birimlerinde genellikle üniversite dışından atanan memurlar istihdam edilmekte; bunların çoğu akademik işleyişi ve mantığı bilmedikleri için lisans ve lisansüstü öğrenci işlerini yürütmekte sorunlar yaşanmaktadır. Bu sorunu, kısmi memuriyet kapsamında lisansüstü öğrencilerin istihdam edilmesiyle aşmak daha akılcı ve yararlı olacaktır. Böylece lisansüstü öğrenim burs vermenin yanında bu yolla da desteklenmiş ve teşvik edilmiş olacaktır.

Üniversite yerleşkelerin ticari alanlara dönüşmesine izin verilmemelidir. Modern ya da klasik tarzdaki kafelerin sayıları azaltılmalı; bu mekanlarda okey, 101 gibi oyunlar oynatılmasına izin verilmemelidir.

Bilgi üretiminin toplumun kalkınmasında en değerli unsur haline geldiği 21. Yüzyılda, bilgi üretimini artıracak ve üretilen bilginin iş kollarında katma değer üretmesini (bilim ve teknoloji) sağlayacak yöntemler geliştirmek, milli kalkınmayı hedeflemek en önemli amaçlardandır. Yüksek öğretimde yeni yöntemler geliştirerek Türkiye’yi içine düştüğü ekonomik ve sosyal buhrandan kurtarmak bu yolla mümkün olabilecektir.

Bilginin üretilmesini ve sürekli güncellenen iş kollarında değerlendirilmesini sağlayabilecek esas kurumlar üniversitelerdir. Ancak Türk üniversitelerindeki bilgi üretimini temel almakta yetersiz kalan yapılanmanın sonucunda üniversitelerimiz bilgi üretiminde dünyanın gerisinde kalmıştır. Bilgi üretilmesinde ölçüt olarak kullanılan hakemli dergilerdeki makale sayısının öğretim elemanı başına 0.2 oranında olması, ilk 500 üniversite arasında hiçbir üniversitemizin yer alamaması bu gerilemenin somut göstergeleridir. Bu, en acil çözülmesi gereken sorunların başında geldiği için, Türkiye’nin kalkınmasını önceleyen bir Yükseköğretim programı çerçevesinde, Yükseköğretimdeki yapılanmanda öncelikli olarak bilgi üretimini esas alan ve ulusal ve uluslararası markalar yaratabilecek yeni bir yapılanma biçimini hayata geçirmek zorunludur.

Bilgi ve teknoloji çıktılarını hedef alan Yükseköğretim kalkınma programında bilgi üretimini sürdürülebilir kılacak yeni insan kaynakları oluşturulmalıdır. Hiç kuşkusuz Yüksek öğretimin kaynağı ilk ve ortaöğretim olduğu için, bilgi üretimini gerçekleştirecek insan kaynakları ilk ve orta öğretimde biçimlenmektedir. Bu nedenle ilk ve ortaöğretimde bilgi üretimini hedefleyen matematik, fizik, kimya, biyoloji gibi temel bilimleri edindirmeyi amaçlayan çağdaş bir eğitim programı hazırlanmalıdır. Deneyimlenebilir ve kanıta dayalı bilgi edinmeye yönelik yeni bir eğitim programının yalnız üniversitelerde değil, aynı zamanda her iş kolundaki insan kaynaklarının da bilgi üretim sürecine dahil olmasını sağlamak kaçınılmazdır.

Buna göre ilk, orta, yüksek öğretim ve iş kollarında bilgi üretimi için başlıca şu üç koşul yerine getirilmelidir:

1. Bilimsel Disiplin: Deneyimlenebilir ve kanıtlanabilir olmayan hiçbir bilgi, bilgi üretiminin hiçbir aşamasında ve alanında kaynak veya dayanak olarak alınmamalıdır.

2. Etkileşimin Artırılması: Öğrencilerin ve öğretim elemanlarının hareketliliği sağlanacak ve bu hareketlilik Yüksek öğretimin her aşamasında (özellikle Lisans ve lisansüstü düzeylerde) yaygınlaştırılmalıdır.

3. Kalite Yönetimi: İlk, Orta ve Yüksek öğretim kurumlarında ve bilgi üretimine dahil olan iş kollarındaki kuruluşlarda bilgi üretimi kalite güvence sistemleri oluşturulmalıdır.

Kamu üniversitelerinin sayıları-ıslahı olanaksız olması ve standartları sağlayamaması halinde- azaltılmalı, kalanların nitelikleri artırılmalıdır. Sadece büyük kentlerde üniversiteler açılmalı, küçük illerde ve ilçelerde üniversite olmamalıdır. Özel vakıf üniversiteleri son çözümlemede kamulaştırılmalı, Cumhuriyet devriminin sosyal politikalarına dönülerek eğitimin kamu hizmeti haline getirilmesi sağlanmalıdır.

Eğitim sistemi sınav temelli değil, öğrenme ve düşünme temelli olmalı, ezbere değil, düşünme ve bağlantı kurmaya, sorgulamaya dayanmalıdır. Yapay Zekanın eğitim yöntem ve teknolojilerini çok hızlı bir şekilde dönüştürmesi karşısında eğitim-öğretim yöntem ve modelleri yeniden ele alınıp gözden geçirilmek zorundadır.

Nitelikli bir üniversite eğitimi için öğrencilerin temel fen bilimleri ve matematik bilgisi yanında felsefe, mantık, sosyoloji, psikoloji, sanat tarihi, tarih, coğrafya, yönetim bilişim ve yönetim stratejisi bilgileri ile donatılması için üniversitelerin bütün bölümlerinde bu dersler yaygınlaştırılmalıdır.

Üniversitelerin finans kaynaklarının kamusal ağırlıklı olmasına ve genel bütçeden sağlanmasına özen gösterilmeli; finansmanın kamusal ağırlığı, üniversitenin asli işi olan bilime daha fazla yoğunlaşmasını sağlayacaktır.

Ulusal ve uluslararası düzeylerde üniversiteler arası ilişkiler teşvik edilmeli; birimlerin düzenleyecekleri bilimsel sempozyumlar, kongreler ve konferanslar gibi akademik etkinlikler için yeterli mali kaynak ayrılmalıdır. Öğretim elemanlarının ulusal ve uluslararası sempozyum, konferans, sergi, festival, çalıştay ve benzeri bilimsel ve kültürel etkinliklere katılmalarını kolaylaştıracak maddi destekler sağlanmalıdır.

Üniversitelerin tüm bölümlerinde ve hastanelerinde döner sermaye adı altında yapılan dar çevreye özgü kapalı devre üleşimine son verilmelidir ve döner sermaye gelirleri, üniversite giderleri için kullanılmalıdır.

Öğrenci yurtlarının fiziki kapasitesi ve niteliği artırılmalı; barınma ile ilgili bütün sorunlar çözülmelidir. Ayrıca yükseköğretimin sürekliliği açısından öğrenci yurtlarında haftanın belli gün ve saatlerinde gönüllü öğretim elemanlarının uzmanlık alanlarıyla ilgili öğrencilerle deneyim ve bilgisini paylaşmalarına imkân tanınmalı; bu yurtlarda akademisyen olmayan hiçbir konuşmacıya izin verilmeyecektir. Özellikle manevi danışman ya da tarikatlardan gelen “sohbetçi”lerin üniversite KYK’larındaki faaliyetlerine son verilmelidir.

ARAŞTIRMA ÜNİVERSİTELERİ

Türk üniversiteleri arasında yalnız 7 bölgemizde 7 üniversitemizi uluslararası etkin ve saygın araştırma üniversitesi yapmalıyız. Bu üniversiteler yurtiçinde ve yurtdışında araştırma projeleri ile özel bir yere sahip olacaktır.

Araştırma üniversiteleri dışında, yine aynı veya benzer sayıda araştırma enstitüleri kurulmalıdır. Türk dili, Türk kültürü, Türk tarihi, Türk düşüncesi ve felsefe gibi temel sosyal bilimler alanlarında Lisansüstü araştırma enstitüleri ülkemizin büyük ihtiyacıdır.

Norm kadro kaldırılmalıdır. Akademik kadrolar, bilimsel ihtiyaca ve akademik zorunluluklara göre belirlenmelidir. Hiçbir siyasi müdahaleye izin vermeyecek bir atama sistemi geliştirmek gerekir.

Fason dergiler, fason kitaplar ve uluslararası ölçütleri taklit eden sempozyum ve kongrelere çeki-düzen verilmelidir.

YL, DR, doçentlik ve profesörlük sınavları için üniversite içinden ve üniversite dışından katılan jüri üyelerine, yol ve barınma ödenekleri önceden ödenmelidir. Salgından sonra jüri genellikle çevrimiçi platformlarda bir araya geliyor olsa da Türkiye’deki akademisyenlerin yüz yüze görüşmelerini sağlayan toplantılarına ekonomik destek verilerek akademisyenler arasındaki sosyal kaynaşma ve dayanışmanın teşvik edilmesi yüz yüze bilimsel alışveriş açısından zorunludur.

Bilimde, sanatta, edebiyatta telif haklarını güvenceye alan yasal düzenlemeyi yapıt sahiplerinin lehine yeniden gözden geçirmelidir. Akademik intihal (plagiarism) yaptığı ve bu intihaller sayesinde akademik unvan aldığı yasal olarak belirlenen görevde ya da emekli olanlar hukuk önüne çıkarılmalı; mahkemenin kararı doğrultusunda üniversitedeki görevi yeniden gözden geçirilmelidir. Gerekirse mevcut görevine son verilmeli, emekli olduysa, geriye dönük olarak bütün özlük haklarına sona erdirilmelidir.

Kamu ve özel sektörün istihdama dönük alanlarında gereksinim duyduğu yetişmiş insan kaynağı gözetilerek çağımızın bilim ve teknolojisine ayak uydurabilecek donamımda olması için üniversitelerimize yeterli ekonomik kaynak ayırmalıyız. Bu yarışa ayak uyduramayan fakülte, yüksek okul ve meslek yüksek okullarının bölüm ve programları yeni baştan gözden geçirilecek; işlevsiz kalan ve çağımızın ihtiyaçlarına yanıt vermekte zorlanan birimler kapatılmalıdır. Bu düzenlemenin gereği olarak her fakülte ve bölümlerdeki ders içerikleri ve müfredatları yeniliklere göre güncellenmelidir. Bütün fakülte ve bölümlerde Cumhuriyet değerleri, Atatürk ilke ve devrimleri ve Türk tarih ve kültürü, Türk düşünce ve felsefesi müfredatlar zorunlu lisans ve lisansüstü ders olarak konulmalıdır.

Üniversitelerimizde dijital teknolojileri, çevrimiçi, uzaktan, hibrit ve tersyüz eğitimine, genişletilmiş gerçeklik ve anında çeviri gibi eğitim ve akademik araştırmaları kolaylaştıracak programlara etkin destek verilmelidir.

ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ

Araştırma görevliliği, akademik sürecin en temel ve en önemli başlangıcıdır. Üniversitedeki akademik kadroların çağa ve ülkemizin bilimsel ihtiyaçlarına yanıt verebilecek düzeyde yenilenip yetkinleşebilmeleri için araştırma görevlisi kadroları yeniden gözden geçirilmeli; 2012’de TBMM’ye sunulan ve 1 Ocak 2018’de yürürlüğe giren araştırma görevliliği hakkındaki yasa, tüm araştırma görevlilerini yıllık sözleşmeli istihdam biçimi olan 50/d’nin kapsamına almış ve YÖK bu yasa ile üniversiteleri değişen siyasetin güdümüne terk etmiş durumdadır. Bununla doktora eğitiminin ardından kadro alamayan araştırma görevlilerinin işsiz bırakılmasının önü açılmış olmaktadır. Akademik hayatının temeli olan araştırma görevliliği, başarı ve akademik yeterlilik ölçütlerine göre değerlendirilmeli, başarılı olan araştırma görevlilerine kadro imkânı sağlanmalıdır. Başarısız olanlar akademik sürecin dışında bırakılmalıdır.

“Sözleşmeli personelin kadroya alınması” çalışmalarında Dr. Öğretim Üyeleri de yaptığı bilimsel yayınlar ve akademik yeterliliklerine göre kadroya alınmalıdır.

SOSYAL KONUTLAR VE SOSYAL TESİSLER

Üniversitelerimizde büyük özveri ile görev yapan araştırma görevlisinden profesörüne kadar bütün öğretim elemanları, sabit gelirleri ile sürekli artan kiralar karşısında günlük yaşamlarında ve en önemlisi akademik araştırma ve öğretim yaşamlarında büyük zorluklar çekmektedir. Özellikle evi olmayanlara her üniversitemiz, Üniversite kooperatifleri kurarak konut edinmelerini sağlamalıdır. Bunun için yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Üniversitesinin kooperatifi yoluyla konut edinen akademisyenler, istedikleri takdirde, konutlarını ancak aynı üniversiteden konutu olmayan başka bir akademisyene satabilecektir. Bununla birlikte, halihazırda lojmanları bulunan üniversitelerde, lojman sayıları artırılmalı; mevcut lojmanlar yenilenmeli ve yaşanabilir konut haline getirilmelidir. Konut edindirme kooperatifine girmek istemeyen öğretim elemanları, mevcut lojmanlarda 5’er yıl süre ile kalabileceklerdir.

Diğer yandan, üniversitelerimizin sosyal tesisleri (otel, yemekhane, kafe vb.), sıradan bir ticarethane gibi herkese açık olduğu için akademik personelin kendi tesislerinden gereği gibi yararlanamadığı bilinmektedir. Oysa akademisyenler askeri misafirhaneler, polis evleri, hâkim evleri ve benzeri konuk evleri ve sosyal tesislerden yanlarında ilgili birimden bir referans olmadıkça yararlanamamaktadırlar. Bu eşitsizliği ortadan kaldırmak için, bütün üniversitelerin sosyal tesisleri, ticari amaç gütmekten çıkarılıp yalnız akademisyenlere özgü mekanlar olarak tayin ve tahsis edilmelidir.

Üniversitelerin halkla bütünleşmesi, üniversitelerin halka benzemesiyle değil, üniversitelerin halkı aydınlatmasıyla mümkündür.

Türk yükseköğretimi ve sorunları: Gelecek öngörüsü ve öneriler 2

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!