Avatar
Şahin Filiz

Sosyal duygu Cumhuriyet ahlakının temelidir

featured

Şahin Filiz yazdı…

Cumhuriyet Türk milletine sosyal duygu ve sosyal ahlak modeli ortaya koymuştur. Bu modelde teba yerine birey, despotluk yerine demokrasi, mezhepsel ve etnik bölünmelere karşı yurttaşlık, adaletsizlik ve ayrımcılık yerine eşitlik, aşiret ve kabilecilik yerine milletleşme değerleri vardır. Kişilere, tarikat ve cemaatlere ya da etnik kökenlere göre değil, hukukun üstünlüğüne göre bir devlet ve bürokrasi işleyişi söz konusudur. Seçkinlerin ve imtiyazlıların hukuku değil, eşit bireylerin hak ve hukuku esastır. Hukuk önünde her birey eşit olduğu için toplumsal ilişkiler bu eşitlik, hak ve özgürlük temelinde gerçekleşir. Türk toplumu, bir millet oluşun ifadesi olarak, bireyler arasındaki ilişkinin böylelikle sağlıklı zeminde gerçekleşmesi ile çağdaş, aydın ve ilerici bir öngörü ile varlığını sürdürebilir. Hak, adalet, liyakat ve emeğe dayalı toplumsal ilişki biçimi, toplumsal duygu ve ahlakın gelişmesi için vazgeçilmez koşuldur.

Adler şöyle der:

Sosyal duygu ile sosyal ahlak iç içedir Toplumsal ahlak, toplum tarafından kabul edilebilir bir çerçeve sağlarken, toplumsal duygular tepkilerimizi körükler ve bu ahlaksal çerçeve içinde eylemlerimize yön verir.

Ahlaksal çerçeve Türk toplumunda giderek parçalanmaktadır. Hakkari’den Edirne’ye kadar madencilik talanıyla toprağımız, havamız, suyumuz kısaca doğal zenginliklerimiz tahrip edilmekte, Stoacılar’ın, mutlu ve sağlıklı bir yaşam için öngördüğü “doğayla uyum içinde yaşama prensibi” yerle bir edilmektedir. Toplumun en alt kesimlerinden en üst sınıfına kadar, dinci ve etnikçi siyasetten nemalanan kişiler, gruplar ya da kesimler, dünyanın hiçbir yerinde akla hayale gelmedik şaibeli servetler biriktirmekte; buna rağmen sorgulanamamakta, aksine neredeyse servetleri çoğaldıkça “itibar” kazanabilmektedirler. Milyonlar kiralık ev bulmazken, bulanlar da kiralarını ödeyemeyecek fakr u zarurete yuvarlanırken mezhepçi ve etnikçi siyaseti servet kapısı belleyen bir kısım azınlık üyeleri yüzlerce daireye, milyonlarca dönümlük toprağa, miktarını hesaplamaktan aciz oldukları zenginlik ve kazanca kolayca, zahmetsizce sahip olabilmektedirler.

“Dağ edebiyatı” yapan kravatlı teröristler kendi çocuklarını ABD ve Avrupalara gönderip istikballerini garanti etmenin derdini düşerken bu saltanatı sürdürmenin yolu olarak yoksul gençlerimizi dağlara çağırmaktan en ufak bir haya, utanma ve acıma duygusu taşımamaktadırlar. Etnikçi sözde siyaset, garibanların kanlarından elde ettiği kirli parayla terör duvarını berkiterek kendi yakınlarının lüks ve şatafat içindeki yaşamlarından kıl kadar ödün vermezler. Diğer yandan, İslam adına cins cins dinler uyduran tarikat ve cemaatler, Türkiye Cumhuriyeti’nin çocuklarını, gençlerini, kaynaklarını tüketmek ve geleceğini karartmak pahasına, dinin, peygamberin hatta Allah’ın yetkilerini kuşandıkları yalanıyla Türk milletinin milli ahlakı ve sosyal duyguları ile oynamaktan bir an olsun geri durmamaktadır. Cumhuriyet değerlerini aşındırırken ve sonunda Türkiye Cumhuriyeti devletini yıpratmanın ilk adımı olarak Türk kimliğini hedef alırken dinci ve etnikçilerin birlikte hareket etmeleri şaşırtıcı değildir.

Ne etnikçi ne de dinci güruh, ülkemizi kasıp kavuran ekonomik, ahlaki ve nihayet sosyal çürüme karşısında, herhangi bir sosyal ahlaka ve sosyal duyguya sahiptir. İlki, ne istediğini bilmemekle birlikte, Türkiye’nin etnik bölünmesini; ikincisi şeriat ve hilafet yaygarasıyla mezhepsel ve dinsel parçalanmayı biricik amaç olarak belirlemişlerdir. Yol farklı, amaç aynıdır. Çünkü emir aldıkları yer aynıdır.

Halka dertlenmez, halkın acısını hissetmez, vatan topraklarının haraç mezat harcanmasını sinsi bir sevinçle karşılar ve bundan mutlu olurlar. Türk Milleti ve vatanı aleyhine olan her konuda birliktedirler. Bu iki güruhtan hiç birisi, Türk gençlerinin gelecek kaygısından dolayı ülkesini terk etmesine aldırış etmezler. Ahlak ve hukuk kendileri lehine olduğu zaman değerlidir. Aşiretçi, feodal ve dinci hiçbir yapı, hukukun üstünlüğünü ve Cumhuriyet’in adalet ve eşitlik ilkesini benimsemez. Irk ve din, onlar için verili bir imtiyazdır; doğuştan seçkin olduklarını sanırlar. Adalet, liyakat ve eşitlik ilkeleri emek ister, onlar bu yarışa giremeyecek, kazanımlarını emekleriyle elde edemeyecek kadar patolojik bir ruh hail taşırlar. Güçsüz, ezik ve komplekslidirler. Birisi feodal imtiyaz, diğeri dinsel imtiyaz peşindedir. Bunlardan din ve etnisiteyi al, sudan çıkmış balığa dönerler. Millet olmanın değerini ve onurunu hissedemeyecek kadar ruhsal sorunlulardır. Ama bu patolojik halleri onlara, alnı terlemeden milyonların yıllarca emeğiyle kazabildiklerini çok kısa yoldan ve zahmetsizce sağlayabilmektedir. Neden vazgeçsinler? Onları ancak milli birlik ve Cumhuriyet birikimi vazgeçirecektir.

İşte bu kısa tablo, Türk halkının sosyal ahlakı ve sosyal duygusunun köreldiğini ve ahlaki çürümeyi derinleştiğini göstermektedir.

Adler şöyle der:

Oysa sosyal ahlak, bir topluluk içindeki davranışları yöneten değerler, normlar ve inançlar dizisini kapsar. Kendimizden ve başkalarından beklentilerimizi şekillendirerek neyin doğru neyin yanlış olduğunu tanımlar. Bu ahlaki pusula, iş birliğimizi, adaleti ve başkalarına saygıyı teşvik ederek etkileşimlerimize rehberlik eder.

Sosyal ahlak, bu tabloda çürümeye terk edilmiştir. Sosyal ahlak ve sosyal duygu, toplumsal dayanışmayı öngören evrensel değerlerin aşınmasıyla zayıflamakta; toplumsal ilişkileri bozmaktadır. İnsanlar arasındaki güven duygusu, yerini kuşku ve korkuya bırakmakta; toplum tüzel şahsiyetini kaybetmekte ve birey toplumsuz kaldığı için yaşam sürecinde her şeyi “ihkak-ı hak” (kendi hukukunu kendi oluşturma) yoluna gitmektedir. Bu aynı zamanda “ihkak-ı ahlak”ı da yaratır. Başka bir deyişle, kendi hukukunu yaratmayı meşru görmeye başlamak, ardından kendi ahlakını yaratmayı da meşru görecektir.Ardından “ihkak-ı din” (kendi dinini kendi oluşturma) gelir. Hukukun üstünlüğü ilkesi çiğnenirse, üstünlerin hukuku doğar ve bu hukuksuz hukuk toplumsal düzlemde meşrulaşmaya başlar. Üstünler bu noktada kalmaz; kendi ahlaklarını da yaratırlar. Üstünler kendi hukukunu yaratırken tarikat ve cemaatler kendi “ahlakları”nı hatta “dinlerini” oluşturur. Bu şu demektir: Yasa ve ahlak dışı yollarla servet edinme, çocuk istismarı, gasp, aldatma, vatana ihanet ve milli birliğe sabotaj bunların ihka-ı ahlakları ile artık meşru bir yol haline gelmiştir. Sosyal duygu yerini, cemaat veya örgüt duygusu; sosyal ahlakın yerini tarikat ve grup “ahlak”ı almıştır. Halk dışarıda bırakılır. Çünkü bunların sosyal duyguları kapsamı yalnız kendi mensuplarını içerecek şekilde daraltılmıştır. Aynı dinden olmak bu gerçeği değiştirmez. Mensupları “gassal elinde meyyit” müritlerdir, modern kölelerdir. Aynı örgütten olmak da bu gerçeği değiştirmez.Mensupları marabadır, ölüme yazgılıdır. Çünkü Türk milletinden kopmuş ya feodal bir bölücü örgüte ya da dinci bir çıkar örgütüne dönüşmüştür. Sosyal duygu yoksa sosyal ahlak da yoktur. Kendileri dışında hiç kimseye ne sosyal ahlak ne de sosyal duygu ile davranmak zorunluluğu hissederler. Başkalarına saygı göstermez, onların haklarını, savunulacak değil, gasp edilecek meta gibi görürler.

İtici güç olan sosyal duyguları başkalarına karşı körelmiştir.

Adler şöyle der:

Empati, şefkat, suçluluk ve utanç gibi sosyal duygular, sosyal dünyada gezinmek için gereklidir. Başkalarının duygularını anlamamıza ve bunlara yanıt vermemize, bağlantıyı güçlendirmemize ve ilişkiler kurmamıza olanak tanırlar. Bu duygular aynı zamanda iç düzenleyiciler olarak da hareket ederek bizi sosyal normlara uymaya ve başkalarına zarar veren veya ahlaki ilkeleri ihlal eden davranışlardan kaçınmaya motive eder.

Adler’den aldığım şu satırlara bir daha bakınız. Türk toplumuna sosyal ahlak ve sosyal duygularla yaklaşmayan bu kesimler, empati nedir bilmez. Topluma yarar sağlamak bir yana nasıl zarar veririm diye an be an planlar yaparlar. Türk Milleti’ne ve Türkiye Cumhuriyeti’ne zarar vermek için sosyal duygu ve ahlakı inkâr etmişlerdir. Norm, kural, kutsal tanımazlar. Hiçbir şeye inanmazlar. Mal, mülk, statü ve üstünlük dinleri; sefahat ve ahlaki sefalet amaçları olmuştur.

Kendi mensuplarını sosyal ahlak ve sosyal duygulardan yoksun bırakarak köleleştirirler. Bu sosyallik ve ahlaksal yoksunluğu, tüm topluma zerk ederler. Özellikle ülkemizin ve Türk milletinin geleceği olan çocuklarımızı bu duygulardan yoksun bırakmak için medrese, onları mağara veya cemaat evlerine hapsedip insanlaşmalarına engel olur, ailelerinden koparırlar, toplumdan yalıtırlar. Ülkeye yabancılaştırırlar.

Sosyal ahlak ve sosyal duygu iç içedir demiştim. Bu ikisini katletmekle işe başlamaları rastlantı değildir. Çocuklarımızı bu yasa dışı, ahlak dışı ve toplum dışı yapıların pençesinden kurtarmanın tek yolu onlara büyük bir milletin mensubu olduklarını, Cumhuriyet’le erdemli, eşit ve çağdaş yurttaşlığa kavuştuklarını, toplumsal empati ve ahlakın evrensel değerler olduğunu mutlaka öğretmek; milli ve sosyal duygunun, ahlaki insancıllığın bir kahramanını örnek göstermek gerekirse Mustafa Kemal Atatürk’ü ve onun bize bıraktığı Türklük bilincini ve birlik duygusunu öğrenmekle gerçekleşebileceğini yaşayarak göstermektir.

Cumhuriyet bir ahlak projesidir. Sosyal ahlak ve sosyal duygu bu projenin mayasıdır. Milletini düşünmeyen vatanını, vatanını düşünmeyen ise hiçbir ahlak kuralı tanımaz. Adler bu türün “yaratık” olduğunu; benim deyimimle, felsefi açıdan “insan” olmadığını belirtir.

Cumhuriyet rejiminde sosyal ahlak ve sosyal duygu, siyaseti yeniden ahlakın ve hukukun emrine vermeyi esas alır.

Son olarak yazımı, Adler’in, ahlak ve duygu arasındaki etkileşimi vurguladığı satırlarıyla bitirelim:

Sosyal duyguların gelişimi, içinde ortaya çıktıkları ahlaki çerçeveden derinden etkilenir. Çocuklar sosyalleşme yoluyla, ailelerinin ve topluluklarının değer ve normlarını içselleştirerek doğruyu ve yanlışı öğrenirler. Bu anlayış daha sonra çeşitli durumlara verilen duygusal tepkileri şekillendirir. Örneğin, birine adil davranılmadığına tanık olmak öfke duygularını ve müdahale etme arzusunu uyandırabilir, bu da ahlaki anlayış ile duygusal tepki arasındaki bağlantıyı gösterebilir.

Olumlu sosyal ve duygusal gelişimi teşvik etmek hem güçlü ahlaki değerleri hem de sağlıklı duygusal zekayı destekleyen çok yönlü bir yaklaşımı gerektirir.

 

Sosyal duygu Cumhuriyet ahlakının temelidir

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. Değerli Bilge, uyarılarınızı özenle okudum. Bilgiler için elinize sağlık.
    Tanrım size uzun ve mutlu ömür bağışlasın.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!