Avatar
Şahin Filiz

Şeriatı sözlükte aramak

featured

Prof. Şahin Filiz yazdı…

Feyza Altun’un şeriatle ilgili sözlerinin eleştiri sınırlarını aştığı ve bu nedenle hakkında 3 yıla kadar hapis cezası isteminde bulunulduğu basına yansıdı. Cumhurbaşkanı’nın “şeriat ile İslam aynıdır; şeriate karşı olan, İslam’a karşı olur” mealindeki açıklamasından sonra Şeriat eleştirisine ilişkin ilk tutuklama vakası gerçekleşmiş oldu. Ardı arkası nereye dayanır, ucu bucağı görünür mü bilinmez ama yine basına yansıdığına göre, İslam-Şeriat özdeşliği anlayışından yola çıkılarak Şeriat eleştirilse de sonuçta İslam’ın eleştirildiği kararını perçinlemek üzere hazırlanan iddianamede, şeriat kavramı TDK Sözlüğüne başvurularak tanımlanmıştır. 

Hukuk, kritik bir bilim olarak, herkesin başvurduğu sözlük ya da sözlüklerden yola çıkarak hakkaniyetli bir karar kuramaz. Başucu sözlüklerinden biri olan TDK Sözlüğü, şeriat kavramını ancak genel kamuoyunun anlayacağı düzeyde ve uzunlukta tanımlayabilir ve öyle de yapmıştır. Bu ise bir sözlüğün ya da bir ansiklopedi maddesinin doğal yapısından kaynaklanır. Bir sözlükten daha fazlası beklenemez. Günlük bir sözcüğün ya da kavramın eşanlamlısı nedir ya da başka hangi anlama gelir merakıyla araştıracağımız zaman sözlükler  bu gereksinimimizi karşılar ve sorunumuzu o an için çözmüş oluruz.

Ancak eğer bilimsel bir araştırma yapıyorsanız günlük ihtiyacı karşılayan sözlükler yeterli olmaz. Hele ki hukuki bir durum ve yargılanması gereken atılı bir suç söz konusuysa bu sözlükler daha çok yetersiz, hatta yanıltıcı olabilir. Nitekim basına yansıdığına göre Altun’la ilgili iddianamede şeriat, TDK sözlüğündeki şu kısa ve açıklanmaya muhtaç tanımdan yola çıkılarak kavramsallaştırılmış ve 12 Eylül öncesi MTTB zihniyetinin diline vird ettiği “Şeriat İslam’dır” sloganı, duvarlardan mahkeme iddianamelerine tırmanmıştır. TDK, şöyle diyor: “Şeriat, Allah’ın ayetlerine, Hz. Muhammed’in sözlerine dayanan İslam kanunu, İslam hukuku”. Bu tanım iddianamede yer alıyor. 

İddianame, bu tanımda hukuk ile kanunu şeriatte bir araya gelen iki aynı şey olarak görüyor. Kanun ve hukuk-hukuk uzmanları daha derinlemesine bilirler-aynı şey değildir. Şeriat kanun ve hukukun bir araya geldiği ilahi bir sistem olarak görülürse, Allah’ın koyduğu doğa yasaları (sünnetullah), hukuki nitelik kazanır. Başka bir deyişle, “her şeyi bir kadere (ölçüye, bir düzene, bir plana) göre yarattık” (Kamer Suresi, 49. Ayet) demek, Kur’an’a göre evrensel doğa kanunlarından söz etmek demektir. Sünnetüllah , Allah’ın evrensel kanunlarıdır. Evrensel hukuku değildir. ‘Allah her şeyi belli bir ölçüye göre yarattı’ ayetini, ‘Allah her şeyi belli bir hukuka göre yarattı’ diye anladığımızda şeriat kanunları ile doğa kanunlarını bir tutmuş oluruz. Fizik evren şeriat kanunlarıyla yönetiliyor; yağmurun yağması, mevsimlerin dönmesi, doğum, ölüm ve benzeri bütün doğa olayları şeriat kanunlarına göre işliyor sonucu çıkar ki bu çıkarımın ne dinsel ne de mantıksal bir açıklaması olamaz. Saçma ve çelişkili bir durum ortaya çıkar. 

O halde, şeriat hem hukuk hem kanun olamaz. İnsan toplumu ile doğayı aynı kanunlar altında toplamak tarih felsefesine, sosyolojiye, hukuk bilimine ve siyaset tarihine kökten aykırıdır. Doğanın kanunları vardır, hukuki düzenlemelerle hiçbir ilişkisi yoktur. Doğayı hukukla yönetemezsiniz. Kanunları vardır ve kendinde içkindir.  Şeriat ise, daha çok hukukla ilişkilidir ve yalnız insanlar için geçerlidir. 

Öyleyse, sorumuz şudur: Bütün evreni yaratan ve ona kendi kanunlarını yerleştiren Tanrı’nın bu yaklaşıma göre, evrenin mutlak ve tartışılmaz hâkimi olduğunu söyleyebilir miyiz? Evet, söyleyebiliriz. Peki bu kanunlar ilahi midir? Tanrı vaz ettiyse gayri ilahi olmadığı açıktır. Peki, doğa kanunları Tanrı’nın koyduğu kanunlar olduğu için “ilahi” ise, şeriat kanunu mudur? Evet dersek, Tanrı evrene şeriatla hükmediyor dememiz gerekir ki doğanın hukukla değil kendi yasalarıyla yönetildiğini biliyoruz. İlahi kaynaktan olması, bu kanunların şeriat kanunları anlamına gelmediğine göre, TDK Sözlüğünde kanun-hukuk özdeşliği ile şeriat tanımlaması yapmak doğru mudur? Hayır, yanlıştır. Öyleyse şeriat, Kuran ayetleri, Hz. Muhammed’in sözleri, alimlerin içtihatları ve ümmetin icmaı (halkın büyük çoğunluğunun uzlaşısı)’dan hareketle bireysel ve toplumsal yaşama yön verecek hukuk kurallarının mecmuundan (toplamından) ibarettir. 

Şimdi gelelim Şeriat tanımı ve şeriat hukukuna…

Şeriat’ın sözlük anlamı “kesilmeyen akarsu, akarsuya giden yolar, açık ve doğru kurallar” dır. “Bir semavi (ilahi ) dine dayanan kurallar bütünü” tanımından da söz edilir ancak Kur’an’da biri şeriat olmak üzere Şer’ kökünden türemiş  isim ve fiillerin geçtiği beş yerde, şeriate böyle bir tanım verilmez. “Sürekli akan su kaynağı” şeklindeki sözlük anlamı, şeriatin, kendi başına kaynak olmadığını; dini hükümlerin pratikte nasıl uygulanması gerektiğine dair hukuki içtihatların dayanağı olduğu anlamını taşımaktadır. Daha da önemlisi, şa-ra-a (hüküm koymak, hukuk kuralı koymak, suyun akması vb) gibi hiçbir sözlük karşılığı, şeriati “semavi dinlere ait ilahi kurallar bütünü” olarak tanımlamamızı haklı çıkarmamaktadır. Çünkü sözlük anlamı tümüyle nötürdür ve sonradan eklenen terimsel anlamı, şeriat kavramını tamamen dinsel mecraya hapsetmiştir. Başka bir deyişle, sözlükte olmayan dinsel anlamlar, klasik İslam çağında terimsel olarak eklenmiştir ve ‘ilahi kanunlar ve şeri hukuk bütünü’ gibi kabul edilmiştir. Oysa bu hem Kur’an’ın beş yerinde geçen ayetlerle hem de klasik çağ sonrası şeriat tanımlamalarıyla örtüşmemektedir. Yani şeriat, “dini hükümler” olarak tanımlandığı kadar, laik hukuk kuralları olarak da tanımlanabilir demektir. Bunun nedeni, doğa yasaları değişmezken, hukukun kaynağı olan şeriatin her dine, her topluma ve her kültüre göre değişebilir olduğu gerçeğidir. Kaldı ki bir din içinde bile tarihsel süreçte pek çok “şeriatler” deneyimlenmiş; bu deneyim, şeriatlerin genellikle örfi hukukun desteğini almaksızın yaşamadığını tarihsel gerçeklikler olarak ortaya koymuştur. Klasik tanım gereği, eğer şeriat kendi başına insan toplumunu yönetmek için yeterli ise, örfi hukukun desteğine neden ihtiyaç duyulmuştur? Mecelle’de, “Ezmanın tağayyürü ile ahkam tağayyür eder” yani zamanın değişmesiyle hükümler de değişir maddesi özellikle yer alır. Eğer şeriat ilahi kanunlar bütünü idiyse, zamanlar ve mekanlar üstü olması gerekir. Oysa şeriat ve şeriatler hep değişmiştir ve örfi hukuk mutlaka ona eklenmiştir. Madem ki şeriat ve şeriatler değişebiliyor, o halde şeriatin hiçbir hükmü, İslam’daki inançlar düzeyinde “dogmatik hukuk kuralları” olamaz. Olmamıştır da. Hukuktan söz edildiğine göre, “insanı dünya ve ahirette bahtiyar etmeyi hedefleyen İslam’ın”, kendi doğmalarından çıkarsanan geçici şeriat hukuku ile birlikte değişmeye zorlanması gerekir. Halbuki İslam’da değişmez ve çağlar üstü olan şey, şeriat değil, inanç ve buna bağlı olan ahlaksal kurallardır. İslam ile şeriati aynı görmek, zamanın değişmesiyle hukukla birlikte inanç ve ahlak hükümlerinin de değişmesi gerektiğini ileri sürmek anlamına gelir. Başka bir şekilde dersek, değişen şeriate değişmeyen İslam’ı değişmek demektir. 

“Allah’tan başka hüküm koyucu yoktur” mealindeki ayetler, siyasal İslamcılık tarafından alel acele şeriat için temel nass kabul edilmiştir. Oysa İslam’daki tevhit inancına göre “Allah her şeyin yaratıcısı ve sahibidir” demek, evrende O’ndan başka güç yoktur demektir. Bu gücün, dinden hareketle hukuki kurallar üreterek O’nu bir de siyasi bir egemen yapılmasına ihtiyacı yoktur. Hukuk kurallarıyla Allah’ı hâkim kılmaya çalışmak, şeriatler değiştikçe O’nun hakimiyetini inançsal olarak tartışılır hale getirecektir.  Ne var ki O’nu tartışılmaz kılan, şeriat değil, İslam dininin inançsal dogmaları, değişmez maneviyatı ve ahlak ilkeleridir. 

Maide Suresi 48. ayette “her biriniz için bir şir’a (şeriat, yol) ve mensek (yöntem) belirledik” denir. Şir’a, şeriattır; her bir insan topluluğu için belirlenen şeriat, Sünni ya da Şii, tüm siyasal İslamcıların anladığı gibi değildir. Kadının saçından hırsızın cezalandırılmasına kadar uzanan bir takım hukuksal ilkeler, tamamen içtihadidir; mevzi ve teferruatla ilgili önerilerdir. Çünkü kadınların durumu veya cezaların şekli her çağa göre değişebilir. Ayetteki şeriat, her toplumun kendi koşullarına özgü yaşam biçimleri, varlığı, doğumu, ölümü gibi evrensel bir anlam taşır. Bir toplumun doğması, yaşaması ve tarihten silinmesini öngören hem pozitif hem de doğal yasalardır. Çok daha evrensel bir duruma işaret edilmektedir. Zaten burada ve başka ayetler, “şeriat, ilahi kanun ve yasaların bütünüdür” gibi hiçbir şekilde bir tanım ya da tarif yapılmaz. İmam Şafi’den İbn Hanbel’e kadar mezhep imamları arasında şeriatin tanımı konusunda tam bir fikir birliği yoktur.  

Hac Suresi 67 .ayette, “her bir ümmet (yani her topluluk, millet, aşiret, ne dersek diyelim) için bir mensek belirledik.” Mensek’i meallerde hep “dini kurallar” diye Türkçeye çevirmişlerdir ancak, Tanrı’nın siyasi egemenliğinin dayandığı şeriat iddiasını böylesine tek bir sözcüğe dayandırmak oldukça kuşkulu bir yaklaşımdır. Çünkü Arapçada mensek, sadece “yol, yöntem” anlamına gelir. Kaldı ki ayette, “ dini yol, şeriat yolu, ilahi, kurallar bütünü” anlamı açıkça geçmez. Üstelik her bir ümmet için ayrı bir mensek belirlenmişse, bir değil bir çok şeriatler var demektir. Peki siyasal İslamcılar bu ve benzeri ayetlerde kendileri için hangi mensek’in Allah tarafından verildiğini iddia ediyorlar? Boş bir iddia olduğu için, sadece Cumhuriyetimizi yıkmak için slogan olarak kullandıklarını kendileri de biliyorlar.

Şura Suresi 13 . ayette,  O, Nûh’a buyurduklarını, sana vahyettiklerimizi, İbrâhim’e, Mûsâ’ya ve Îsâ’ya buyurduklarımızı size din kıldı ki o dini ayakta tutasınız, o konuda ayrılığa düşmeyesiniz. Kendilerini davet ettiğin bu din müşriklere ağır geldi. Allah (dini tebliğ için) dilediğini seçer ve kendisine yöneleni doğruya iletir.”

Burada, sayılan Peygamberlere buyrulan hükümleri din kıldığını söyleyen ayet, bunun şeriat değil, din olduğunu vurgular. Bu din Tevhit dinidir. Yoksa Nuh’tan Hz. Muhammed’e kadar değişen şeriatler değildir. Üstelik bu ayette din, insan toplumlarının yeryüzünde yaşam ve soylarını devam ettirmelerini sağlayan “medeniyet” anlamındadır. 

Son olarak, şeriat kavramının tam olarak geçtiği Casiye Suresi 18. Ayete bakalım: “Sonra seni de bu konuda ilâhî vahye dayalı bir yola koyduk. Onu izle, bilmeyenlerin arzularına uyma!

Mealini okuduğunuzda ayetin tam da Siyasal İslamcıların ya da tarikat-cemaatlerin haklı olduğu noktaya geldik diyeceksiniz. Hayır, şeriat tüm bir sözcük olarak bu ayette geçiyor, doğrudur. Ama Arapçası ile mealini karşılaştırdığınızda, “ala şeriatin” yani bir şeriat yoluna” sözcük öbeğinin ,”ilahi vahye dayalı bir yola” diye çevrildiğini fark edeceksiniz. Ayette geçen “şeriatin” tam da sözlük anlamındadır, terimsel anlamda değildir. Yani “seni doğru ve düzgün bir yola koyduk” demektir. Yoksa, “ey Muhammed, sen laik, inançsız, seküler bir hukuk sistemiyle devlet yönetiyordun/yönetiliyordun, biz de seni dini hükümler toplamı şeriat yoluna koyduk” anlamı çıkmaz. Ne var ki taraflı ve çarpık mealler ayetleri siyasal İslamcılığın istismarına teşne olacak şekilde Türkçeleştirmekte, bununla yetinmeyip parantezler açarak “Allah’ın-haşa- anlatamadığını izah etmeye koyulmuşmaktadırlar.

Örnekleri çoğaltmak mümkündür ama bunlar, sözlük bilgisiyle yetinenlere çok bile  gelecektir. 

Katade (ö.735) dinin tek, şeriatin çeşitli olduğu vurgular. Ona göre iki kavram birbirinden farklıdır.  Tevrat’ın bir şeriati, İncil’in bir şeriati ve Kur’an’ın bir şeriati vardır. Buna karşılık, kendisinden başkasının kabul görmeyeceği tek din, peygamberlerin getirdikleri tevhit ve ihlastır. Katade, şeriati neshe açık ameli hükümler bütününden ibaret görmektedir. Bu şu demektir: Peygamberler tevhit ve ihlasa dayalı dini getirmişlerdir. Bu iki ilke değişmez. Oysa şeriat ve şeriatler, “bir ayeti başka bir ayetle” ortadan kaldıran yani nesh eden ilahi irade nazarında sürekli değişir. Bu değişme, Tanrı’nın kendi zatı için değil, insanların zamana ve yaşadıkları koşullara göre uyum göstermelerini kolaylaştırmak içindir. Benzer şekilde Türklerin büyük çoğunluğunun mezhep imamı olarak kabul ettiği Ebu Hanife de peygamberlerin getirdikleri dinin tek, şeriatlerin ise çeşitli olduğunu söylemektedir. Bu ifadelerde şeriatin değişime konu olabilen hükümler anlamına vurgu yapıldığı görülmektedir. Ebu Hanife, “dinde fıkıh, ahkamda fıkıhtan daha üstündür” der. Şu demektir: Dinde fıkıh, inanç ve ahlaktır; ahkamda (hukuki kurallarda, şeriatte) fıkıh ayrıntıdır.” (TDV  İslam Ansiklopedisi, “Şeriat Md.)

Görülüyor ki sözlüğe bakarak hukuki bir karar kurmak doğru ve hakkaniyetli değildir. Hem bilimsel değil hem de ahlaki değildir. Din ile şeriati birbirine karıştırıp insanları baskı altına almak, öncelikle İslam dinine olan saygıyı aşındırır. Dini değerleri korumak böyle olmaz. Geçici şeriat hükümlerini eleştirmek dini eleştirmekle bir tutulamaz. Bununla birlikte şeriati eleştirmek doğal olarak herhangi bir hakaret sözcüğünü mazur göstermez. Burası tamam. Dini ve milli değerlere yönelik eleştiri sınırlarını aşan sözcükler, elbette laik hukukun ilgili maddesine göre yargılanmalıdır. Ancak bunu, sözlüklerden öğrendiğimiz şeriat ile yine tarikat ve cemaatlerden öğrendiğimiz din üzerinden yapmaya kalkışmak, yalnız çağdaş hukuku değil, şeriatin değişebilir hukukuna da haksızlık etmek olacaktır. 

Altun olayında, şeriatı Cumhuriyet rejimine denk tutacak ya da alternatif bir din devlet rejimi olarak ikame edecek bölücü ve gerici çevrelere  “kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit” mesajı verircesine sözlükten kalkarak karar kurmak, Türk milletinin Cumhuriyet’e, İslam ahlak ve fazilet ilkelerine ve Atatürk’e bağlılığını daha çok perçinleyecektir.

Atatürk’e, milli değerlerimize , Cumhuriyetimize ve ülkemizin bölünmez bütünlüğüne saldıran ve hakaret edenleri yargılamak için sözlüklere bakmak bile gerekmez. Cumhuriyet’ten ve kurucusu Atatürk’ten yana olmak yetişir.

Şeriatı sözlükte aramak

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. Hocam oymuş buymuş sahibine inananına hayırlar getirsin.Sen bize Tengri’yi anlat!

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!