Avatar
Şahin Filiz

Türk Yükseköğretimi ve sorunları: Yeniden yapılanma ve gelecek öngörüsü (1)

featured

Şahin Filiz yazdı…

Yükseköğretim programının, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti’nin yüksek çıkarlarını temel alarak; Anayasamızın değiştirilmesi teklif dahi edilemez olan ilk dört maddesine bağlı olarak ulusal düşünüp bilimsel alanda evrenselliği yakalayan, mali ve idari özerkliğe sahip ulusal, demokratik ve özgür akademik katılım ilkelerini özümseyen, Mustafa Kemal Atatürk’ün, “çağdaş medeniyetler seviyesini aşmayı” öngören, bilgi ve teknoloji çağının ötesine geçmeyi amaçlayan bir Türk yükseköğretim anlayışı ve sistemi çerçevesinde kurulması eğitim-öğretim için kaçınılmazdır. Devlet ve vakıf üniversiteleri, Türk milli çıkarları doğrultusunda çağdaş evrensel ölçütlerine göre, çağımızı ve ötesini hesaplayabilecek nitelikte eğitim-öğretim ve bilimsel araştırmalar yapan, bilgi ve teknolojiyi birleştirebilen gelişmelere öncülük edecek düzeye getirilmelidir. Bu amacın gerçekleştirilmesinde akademik kadrolar, akademik müfredatın içeriği ve araştırma potansiyelleri açısından bilimsel ve akademik yarışa öncelik veren, toplum-devlet, sanayi-üretim ilişkisini kurabilecek kurumlar düzeyine yükseltilmelidir.

Atatürk ilk ve devrimlerine bağlı, Türk kültürü ve değerlerini özümsemiş, algılama, düşünme ve problem çözme yeteneği ve donanımı gelişmiş, çağdaş gelişmelere açık, sorumluluk ve milli duyarlılığı yüksek bilgili, aydın, girişimci, özgür, yaratıcı ve kültürlü nesiller yetiştirilmesi yüksek öğretim politikamızın en başat amacı olmalıdır.

Yükseköğretim gören Türk gençliğine eğitimde ve öğretimde fırsat eşitliği sağlanmalı, yüksek öğretime yetenekli Türk gençlerinin, eğilim ve yetenekleri doğrultusunda eğitilmesi yükseköğretim politikalarında başlıca hedef olmalıdır. Öğrenci, idari ve akademik kadro ve üniversiteler arasındaki sıkı iş birliğini, üniversite-sanayi ve üniversite-üretim iş birliğini güçlendirecek şekilde düzenlemek esastır.

Üniversitelerimiz, ülkemizin ve Türk ulusunun birliği, dirliği ve bütünlüğüne bağlı kalarak bilimsel araştırma özgürlüğüne aykırı olmayan, bağımsız yapısıyla akademik, idari ve mali bakımdan özerk, katılımcı ve hesap verebilir kurumlar haline getirilecek; bilimselliğe aykırı ve akademik araştırmalara ket vuran her türlü siyasi baskı ve kısıtlamalardan uzak tutulmalıdır.

Başta liselere geçiş sınavı ve üniversite giriş sınavları olmak üzere, bütün sınavlarda, yıllardır mağduriyetlere neden olan soru güvenliğini mutlaka sağlayacak ve Türk gençlerinin fırsat eşitliği hakkından sonuna kadar yararlanmaları sağlanmalıdır.

Her üniversitemiz, ulusal ve uluslararası vizyonunu kurarken akademik kadro, idari yetkinlik, altyapı imkanlarıyla, bulunduğu bölgenin sorunlarını çözmeyi hedefleyecek, öğrenci niteliğini öne çıkaracak ve mezunlarının istihdamını kolaylaştıracak mezuniyet sonrası donanımlarını geliştirme gibi temel değişkenleri temel almalıdır.

YÜKSEKÖĞRETİM KURUMU (YÖK) YENİDEN DÜZENLENMELİ

Mevcut yapısı ve işleviyle YÖK, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra 6 Kasım 1981 tarihli 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu ile kurulmuştur. Çıkarılan bu yasa, Ocak 1981 tarihinde Şili’deki cuntanın çıkardığı yasanın kötü bir kopyasıdır. YÖK yasasıyla birlikte üniversitelerde toplu tasfiyeler başlamış, akademisyenler her siyasi dönemin YÖK aracılığıyla baskısı altında susturulmuş, çağdaş ve özerk üniversite yok edilmiş, yöneticiler akademik, bilimsel ve idari liyakat ölçüleri dikkate alınmadan atamayla gelmişlerdir. YÖK yasasıyla bütün üniversitelerin programları ve ders içerikleri aynılaştırılmış; böylece uzmanlık alanları daraltılmıştır. Üniversitelerin tümünün yatırım bütçeleri YÖK’e tahsis edilmiş ve yerleşke inşaatları YÖK tarafından tek elde ihale edilmeye başlanmıştır. Üniversite harçları artırılmış ve eğitimin özelleştirilmesinin yolu açılmıştır. Zaman içinde yasanın birçok maddesi değiştirilmiştir ama yasanın üniversiteler üzerindeki baskıcı havası 41 yıldır kırılamamıştır. Özellikle 2002 yılından sonra üniversitelerde liyakat tartışmaları artmaya başlamış, çağdaş, laik ve bilimsel eğitim yıpranmıştır.

YÖK kaynaklı bütün bu sakıncaları ortadan kaldıracak yeni bir Yüksek Öğretim modeli yapılanmasına geçmenin Türk yüksek öğretimi için vazgeçilmez bir icraat olduğu apaçıktır.

Yüksek Öğretim Kurumu’nun adı “Türk Yüksek Öğretim Kurulu” (TÜYÖK) olarak değiştirilmelidir. “Kurum” yerine “Kurul” kavramının kullanılmasının amacı şudur: Ulusal ve uluslararası rekabette belli bir sıralamaya giren üniversitelerimiz ve diğer üniversitelerimiz, bu kurulda akademik yetkinlikleri olan akademisyenleri ile bu kurulda temsil edilecekler ve bu temsilciler yine aynı yöntemle her üç yılda yenilenecektir. TÜYOK, ÜAK’ı da kapsayacak; böylece TÜYÖK hem akademik hem de idari bir kurul olacaktır. TÜYOK, üniversitelerimizin temsil edildiği bir kurul olarak hem YÖK’ün bürokratik merkeziyetçiliğinin aşılmasını kolaylaştıracak hem de etkin bir akademik ve idari verimliliğe ulaşılmasını sağlayacaktır. Böylece başarısına ve yetiştirdiği yetkin akademik kadrosuna ve bilimsel alanlardaki rekabet gücüne göre üniversitelerimiz, her üniversitenin temsilcileri aracılığıyla ortaklaşa denetleme ve bilimsel yeterlilik bakımından daha etkin ve üretken hale gelecektir. YÖK kurum olmaktan çıkarılır, üniversitelerin temsilcileri ile kurula dönüştürülürse, kaldırılmasına yönelik talepler de karşılanmış olacaktır.

Anayasanın 130. ve 131. Maddeleri değiştirilerek bu maddelerde akademik özgürlük ve üniversite özerkliği açıkça ifadesini bulacaktır. Konu ile ilgili çevrelerden uzmanlardan oluşan bir platform, yeni bir Yükseköğretim yasası hazırlayacaktır.

Yeni üniversite yasası toplum yaşamının her alanına bilimsel düşünceyi yerleştirmeyi hedeflemelidir. Bunun için de çağına uygun ve geleceği kazanmaya yönelik köklü bir bilim reformu yaratmayı ve bunu hayata geçirmeyi sağlamalıdır. Geleceğimize akıl ve bilim yolu ile ulaşacağımıza dair politik bilinçle çağdaş bir toplum olmayı hedeflemek zorundayız.[2]

REKTÖR, DEKAN VE ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLERİ SEÇİMİ VE ATANMASI

TÜYÖK Başkanı, TÜYÖK üyeleri arasında yapılacak oylama ile seçilecek ve Cumhurbaşkanı’nın onayından sonra atanacaktır.

Rektörler, Dekanlar, Enstitü Müdürleri ve Bölüm Başkanları akademik liyakate göre seçilecek, yetenekleri, yayınları ve çevresinde güvenilirlik ölçütlere göre her üniversite bu seçimi kendisi yapacak; TÜYÖK ise, seçilen rektörü belirli güvenli soruşturmasından sonra onaylayıp göreve atayacaktır. Dekanları rektörler; Enstitü Müdürlerini ilgili alanın dekanlar kurulu, bölüm başkanlarını da ilgili fakültenin dekanı atayacaktır.

Araştırma üniversitelerine ağırlık vererek bulunduğu bölgenin sosyal ve ekonomik yapısına göre üniversitelerimizin bir kısmını bilim ve teknoloji kampüsü merkezleri yapmalıyız. Çağımıza ve insanlığın geleceğine belirleyecek bilişim, iletişim, yapay zekâ, biyoteknoloji, nanoteknoloji, havacılık, uzay bilimleri, robotik kodlama, siber güvenlik, yazılım, savunma ve sağlık gibi uzmanlık alanlarında bazı üniversitelerimizi araştırma ve ihtisas üniversiteleri olarak belirlemeliyiz.

İnsani bilimlerini kapsayan sosyal bilimleri ve fen bilimlerini aynı kampüste olsalar da idari olarak birbirinden ayırmalı ancak dünyadaki gelişmiş üniversitelerin akademi politikalarında olduğu gibi, iki alan arasındaki bilimsel iş birliği   çağımızın gereği olarak daha etkinleştirilmelidir. İdari olarak bir; bilimsel olarak birbirinden ayrı alanlar olmaktan çıkarmalıyız.

Rektörler, Dekanlar, Bölüm Başkanları, Enstitü Müdürleri ve MYO Müdürleri periyodik olarak mali, sosyal ve akademik açılardan denetlemeye tabi tutulacaklar; liyakate aykırı bir husus saptandığında (ilgili üniversite kendi özerk soruşturmasıyla bunu yapabilecektir) yönetici değiştirilecektir. Yöneticilerin keyfi olarak öğretim üyeleri ve araştırma görevlilerinin özlük haklarından yararlanmasını engellemelerinin önüne geçilecektir. Her yıl yöneticiler ve tutumları ile ilgili anket çalışması yapılacak, TÜYOK kapsamında üniversitelere aktarılan kaynaklar nesnel olarak denetlenmelidir.

BEYİN GÖÇÜ TERSİNE ÇEVRİLMELİ

Yükseköğretimdeki temel sorunları çözmek için Atatürk milliyetçiliği çizgisinde, yurtsever ve Cumhuriyet devrimlerini özümsemiş olan akademik kadrolara gereksinim vardır.

Milli bir bilim politikası temelinde yükseköğretim yasası çıkarılmalıdır.

Bu politikamızın bir gereği olarak yurtdışında saygın üniversitelerde başarılı olan Türk akademisyen ve bilim insanlarını, üniversitelerimizin bilimsel niteliklerini geliştirerek Türkiye’de istihdam edilmelerinin yolunu açacak; böylece üniversitelerimizin, yurtdışında görev yapan hem Türk akademisyenler hem de başarılı yabancı akademisyen ve bilim insanları için çekim merkezleri olması için akademik, finansal, idari, bürokratik ve demokratik alt yapılarındaki eksikleri giderecek, gerekirse yeniden yapılandırılmalıdır. Beyin göçünü tersine çevirerek Türk yüksek öğretiminin kayıplarını yerli ve yabancı akademisyenlerin istihdamını kolaylaştırarak telafi etmekle ve seçkin yabancı araştırmacı ve öğrenciler için çekim merkezi yapmakla kalmayacak, yurtdışından Türkiye’ye tersine beyin göçü başlatmak için her türlü altyapı eksikliklerini ve yapısal sorunlar giderilmelidir. Bu programın gerçekleştirilmesi için Yüksek öğretim ve akademik araştırmalar için yeterli bütçe ayırılmalıdır.

Öğretim elemanı açığını kapatmak ve nitelikli öğretim üyeleri yetiştirmek için, bazı sosyal bilimler ve fen bilimleri alanlarında lisansüstü Enstitü ve araştırma merkezleri kurulmalıdır. Mevcut öğretim üyelerinin akademik düzeylerini yükseltmek ve akademik alanda istihdama yeterli olmayanların orta öğretime kaydırılması için her üniversitede Akademik Yeterlilik Kurulları (AYK) ihdas edecek; öncelikle Türkiye ölçeğinde akademik ve bilimsel rekabetin çok gerisinde kalmış üniversiteleri kapatmak yerine, yetiştirilen öğretim elemanları ile takviye ederek düzeylerini yükselterek daha işlevsel hale getirmek gereklidir.

Akademik yükselmede yurt içi ve yurtdışı yayınlar, araştırma performansları, bilimsel çalışmalar ve üretkenlik temel ölçüt alınacaktır. Bilimsel ve akademik performans temel ölçüt alınmalı; üretkenlik ve verimlikte üniversite akademik standartların gerisinde kalan öğretim elemanları orta öğretime kaydırılmalıdır.

Yürürlükte olan Akademik Teşvik uygulamasını kaldırıp akademisyenler arasında bilimsel üretkenliği ve rekabeti daha adil ve nesnel olarak değerlendirebilecek tarafsız ölçümleme sistemi getirilmelidir. Halihazırdaki Akademik Teşvik uygulaması her yıl gittikçe nesnelliğini yitirmektedir. Çeviri çalışmaları, YL ve DR. tezlerinin yaptığı atıflar, baskısı yinelenen bilimsel yapıtlar, akademisyenin sanat, edebiyat ve dijital medyadaki yazınsal, görsel, plastik yapıtları, akademik konuşma ve yazıları teşvik kapsamı dışında bırakılarak Türk akademisyenlerinin yarattığı ürünler giderek daralan faaliyetleri üzerinden puanlanmaktadır. Bu ise, akademik liyakat, yeterlilik ve üretkenlikteki rekabeti ortadan kaldırmaktadır. Yağmacı yayıncılık ve akademik niteliğin gerisinde kalan çalışmalar için uygun bir zemin yaratmaktadır.

Doktora düzeyine gelmiş her akademisyen adayı, doktora programı sırasında en az 6 aylık koşulsuz yurtdışı deneyimi olanağına kavuşturulmalıdır.

Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk ilke ve devrimlerine, vatanın bölünmez bütünlüğüne, Türk milletinin birlik ve beraberliğine yönelik doğrudan ya da dolaylı saldırı olmadığı sürece bilimsel ve akademik özgürlükleri teşvik edecek, akademisyenlerin çeşitli platformlarda sözlü, yazılı veya görsel olarak düşünce özgürlüklerini desteklemek Türk yüksek öğretimin geleceği açısından zorunludur.

Akademik personele her türlü mali, idari ve ekonomik destek verilmelidir. Araştırma görevlisinden profesörüne kadar, bütün yüksek öğretim üyelerinin araştırmalarına ve bilimsel faaliyetlerine engel teşkil eden mali sorunları mutlaka çözülmelidir. Hayatını sadece Yüksek lisans ve doktora yapmaya adayan ve başarılı olan yüksek lisans ve doktora öğrencilerine her türlü ekonomik destek verilerek lisans üstü öğrenimi özendirici bir yüksek öğretim politikası izlemek kaçınılmazdır.

Her birimdeki öğretim elemanları, bilgi, görgü ve tecrübelerini artırmak, yabancı dillerini geliştirmek üzere yurtdışına gönderilecek; bu imkândan herkesin yararlanması için kaynak ayrılacaktır.

Profesörlük, doçentlik, doktora ve Yüksek Lisans jüri üyelerine ve tez danışmanlarına, ek ödenek sağlanacaktır.

Üniversitelerin merkez laboratuvarlarını üniversite çalışanlarının ücretsiz kullanabilmeleri için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.

Üniversitede öğretim üyeleri, yıkıcı- bölücü, mezhepçi ya da dinci herhangi bir yasa dışı oluşuma destek vermemek koşuluyla özgürce akademik çalışmalarını yapabilecek ve düşüncelerini özgürce ifade edebileceklerdir.

YÖK’ün kadro vermesini beklemeden her üniversite, atama ve yükselmede ilgili düzeyde akademik kadroyu hak etmiş olan adaylara kadrolarını tahsis etme yetki ve sorumluluğunu üstlenecektir.

Sözleşmeli ve daimi kadro ayrımını ortadan kaldırılacak; aynı görevi yapan her akademisyene daimi kadro tahsis edilecektir.

Bölge ve ülke ihtiyacının dışında plansız fakülte ya da bölüm açılmasının önüne geçilmelidir.

 

[1] [1] 4 Nisan 2024’de Tüm Öğretim Üyeleri Derneği (TÜMÖD)’nde kamuya açık sanal toplantıda yaptığım konuşma için hazırladığım çalışmanın bir kısmıdır. Devamı sonraki yazılarımda gelecektir.

 

[2] Bkz. İbrahim Ortaş, İstanbul-BİA Haber Merkezi, 08 Kasım 2004, Pazartesi 00.00.(www.bianet.org) (Erişim Tarihi: 20.01.2023).

Türk Yükseköğretimi ve sorunları: Yeniden yapılanma ve gelecek öngörüsü (1)

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!