Yavuz Alogan yazdı…
Cumhuriyet’in 100. Yılını kutlama törenlerinde Dolmabahçe Sarayı’nın önünden geçerek Vahidettin Köşkü’nü selamlayan gururumuz TCG Anadolu Gemisi’nin ABD’nin USS Wasp (LHD-1) gemisiyle Doğu Akdeniz’de eğitim tatbikatı yaptığını Millî Savunma Bakanlığı’ndan değil, ABD kaynaklarından öğrendik.
Türkiye’nin BRICS’e resmen katılım başvurusu yaptığını Dışişleri Bakanlığı’ndan değil, yabancı kaynaklardan (Bloomberg) öğrendik. Dışişleri Bakanı Fidan, “Henüz bir şey yok, süreç devam ediyor” derken, Rusya Devlet Başkan Yardımcısı Yuri Uşakov “Türkiye tam üyelik başvurusunu sundu, değerlendireceğiz,” dedi.
Dış politikadaki kararsız dengenin kusursuz bir kaosa doğru ilerlediğini anlıyoruz.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov Dokuzuncu Doğu Ekonomik Forumu’na katılmak üzere geldiği Vladivostok’ta Rus medya grubu RBC’ye mülakat verdi. Türkiye’nin BRICS’e başvurusu konusunda sorulan soruyu, “BRICS’te belirli örgütlere üye olanlarla ilişki kurulmasını yasaklayan bir kural yok,” diye cevapladı. Fakat üyeliğin önemli bir şartı vardı: “Avrupa Birliği’nin Ukrayna’da öne sürdüğü değerleri değil, üyelerin ortak değerlerini paylaşmak” (DW, 06. 09. 2024).
Yani diyor ki önce Batı’dan ellerinizi yıkayın, öyle gelin. Ukrayna işgali karşısında Kiev’e açık destek verdiniz, Kırım’ın ilhakına karşı çıktınız, BM Genel Kurulu’nda yapılan oylamalarda Rusya’nın işgalini kınadınız, Kiev ordusuna insansız hava araçları verdiniz, Ukrayna donanmasına gemi inşa ediyorsunuz, demek ki bizimle ortak değerleri paylaşmıyorsunuz.
Lavrov, hafiften dalga geçiyor maalesef: “Bir ülkenin yönetimi belirli bir adım attığını söylediğinde, bunun ciddi niyetlere dayandığını varsayıyorum” (agy.) Lavrov, NATO ve AB’nin Türkiye’ye “Rusya karşıtı yaptırımlara katılması yönünde açık bir talimat” verdiğini söylüyor.
Peki Türkiye bu talimata uyuyor mu, Rusya’ya karşı yaptırımlara katılıyor mu?
Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Aleksey Yerhov, Türkiye’nin yaptırımlara katıldığını, talimatlara uyduğunu söylüyor. Rus Haber Ajansı Tass’a mülakat veren Yerhov “Türk bankalarının Rusya’ya mal transferi yapan firmalara zorluk çıkardığı vakalar daha da sıklaştı; bu müşteriler aktif şekilde tespit ediliyor, onların transferleri engelleniyor ya da hesapları tümden kapatılıyor,” dedi (BBC, 05. 09. 2004).
Bunlar manşete çekilecek haberler. Ya da tekzip edeceksiniz! “Hayır,” diyeceksiniz, ABD Büyükelçilik yetkililerinin Türk firma ve finans kuruluşlarını kapı kapı dolaşarak Rusya’yla alışverişi kesmeleri için savurdukları tehditleri reddediyoruz!
Ruslar Şanghay İşbirliği Örgütü konusunda da Türkiye’yle hafiften dalga geçiyorlar. Mesela Kremlin Sözcüsü Dimitriy Peskov, “Gerçekten de Türkiye’nin ŞİÖ’ye katılmak istediğini biliyoruz fakat NATO üyesi olarak Türkiye’nin temel yükümlülükleri ve pozisyonu ile ŞİÖ’nün temel belgelerinde yer alan dünya görüşü arasında bazı çelişkiler bulunuyor” (Sputnik, 12. 07.2024) diyerek durumu özetledi. Bu sözlerden önce Sayın Reis, NATO zirvesine gidip alınan bütün kararları imzalamış; giderken “Biz NATO’nun belkemiğiyiz,” dönerken ise “Biz Şanghay İşbirliği Örgütüne (ŞİÖ) katılacağız,” demişti. Bu kadarı çok fazla!
Türkiye’nin Rusya ve Çin’e siyasî ve iktisadi entegrasyonunu savunan arkadaşlar siyasî iktidarın BRICS ve ŞİÖ niyetlerini duydukça seviniyorlar. Türkiye şöyle yapmalı böyle etmeli, oradan çıkıp buraya girmeli, şu yolu açmalı, şuradan oraya dolanmalı gibisine nasihat vermeye devam ediyorlar.
Bu arkadaşlara “Türkiye” derken neyi kastettiklerini sormak lâzım. Şimdiki Türkiye’yi kastediyorlarsa, bu Türkiye’nin mevcut hâliyle Batı’dan tamamen koparak eksen değiştirmesi sadece ve sadece AKP’nin başlattığı karşıdevrimin tamamlanmasına yarar. Çünkü gerek Rusya, gerekse Çin, Türkiye’nin Batı’dan kopuşunun ancak siyasî İslâm’ın tam hegemonyasıyla, İran’dakine benzer bir rejimle (buna “gelenekselliğe dönüş” diyorlar) mümkün olabileceğine inanıyor. Özellikle Ruslar bunu defalarca ifade ettiler.
Bunu mu istiyorsunuz? Yükselen Avrasya’daki şanlı yerini almış, dinî esaslarla yönetilen, cehaletin ve eşitsizliğin dibine yolsuzluğun tavanına vurmuş, bütün ümmeti Batı’ya karşı birleştirmekle görevli bir Ortadoğu Türkiyesi!
Kemalist restorasyondan geçmedikçe, misak-ı millî temelinde İç Cephe’yi kurmadıkça, yurttaşlar için eşit adaleti, tedrisatı tevhit edilmiş bilimsel laik eğitim kurumlarını ve silahlı kuvvetlerini geri almadıkça; özetle, siyasî partileri ayıklayarak Cumhuriyet ilkelerine bağlı Devlet’i yeniden kurmadıkça, Türkiye’nin Batı’dan Doğu’ya doğru atacağı her adım mevcut rejimi, gericiliği ve istibdadı güçlendirecektir. Önce Devlet olun, ümmet değil millet olun, sonra nereye nasıl gireceğinizi düşünürsünüz!
Siyasî İslâmcı’nın Batı kültürüne düşmanlığı antiemperyalizm değildir. Ümmet bilinciyle antiemperyalist olunmaz. Kendi ülkesini darül harp olarak gören ümmetçide ulusal bilinç yoktur. Bu yokluğu MHP’nin arkasına saklanarak gizlemeye çalışıyorlar. Fakat bütün bunlar BRICS ve ŞİÖ için sorun değil. Atlantik sisteminin tuzağına düşen, ekonomiden teröre kadar her yanından bağlanmış şantaj altındaki rejim, kendi tabiriyle “kıyam”ı göze alıp öteki tarafa doğru hamle yapabilirse karşı devrimini tamamlayabilir, ömrünü uzatmış, hatta iktidarına hanedan özelliği katmış olur. Putin de buraya gelip, Çeçenistan’da yaptığı gibi Kuran’ı öper. Bunu mu istiyorsunuz?
Bir yere girmeyi çok istiyorsanız, mevcut şartlarda kiminle nasıl gireceğinizi, girişinizin uzun vadeli muhtemel sonuçlarını düşünmek zorundasınız. Yoksa “Baba beni lunaparka götür” diye mızıldanan aptal çocuktan farkınız kalmaz. Önce rejim değişecek, iç ve dış güvenlik sağlanacak, liyakat temelinde demokratik karar mekanizmaları oluşacak. Hangi ittifak sistemi içinde hangi uluslararası kuruluşlarla birlikte olacağınızı ondan sonra düşüneceksiniz. Böyle olmaz!
Neyse, uzatmayalım… Zaten çok uzadı, gözleriniz yorulmuştur, bundan sonrasını okumasanız da olur.
Öfke kontrolümün mükemmel olduğunu düşünürüm. Bugüne kadar dramatik sonuçlar doğuracak şekilde kendimi kaybettiğim anlar olmuştur fakat çok azdır. Lakin şu iki olay beni çileden çıkardı.
Birincisi, kılıç çekerek “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” diye slogan atan teğmenlere soruşturma açılmasıdır.
Ne soracaksınız?
“Mustafa Kemal’le iltisakınız nedir?” Ya da “Siz kimin askerisiniz?” Ya da “Mevcut başkomutanınızı çok üzdünüz, size biat ettirmek için o kadar uğraştı adamcağız, şimdi olur mu kadın başınıza kılıç çekip slogan atmanız?” Böyle mi diyeceksiniz? Cumhurbaşkanı, “Birkaç tane kendini bilmez” dediği teğmenler için “bunlar da temizlenecek” dedi. Razı mısınız? Temizleyecek misiniz? Nereye kadar temizleyeceksiniz? Geriye ne kalacak?
Slogan olayıyla neredeyse eşzamanlı olarak Konya 3. Ana Jet Üssü Komutanı Tümgeneral, subay astsubayı, uçağı helikopteri arkasına toplayarak partili cumhurbaşkanına resmen biat töreni düzenledi. Devre arkadaşları sosyal medya paylaşımlarının altına “Emeklilik sonrası ön hazırlık,” “Korgeneralliği garantiledi” gibi şeyler yazdılar.
İnsan utanıyor. Bu nasıl bir laubalilik ve laçkalıktır. Tümgeneral’e de soruşturma açacak mısınız? Emirle mi o töreni düzenledi? Ordu’ya giren siyaset, cemaat seviyesinden tümen seviyesine çıkmış, fakat “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” denildiğinde disiplin bozuluyor, öyle mi?
Ordunun geleneğiyle oynadınız, yapısını bozdunuz, kurumlarını aldınız. Günün birinde mutlaka ortaya çıkacak ağır bedelin en büyük payını tarih kesinlikle sizden, sizin en sorumlu kadrolarınızdan tahsil edecektir.
İkinci delirten olay, akıllara durgunluk veren Polat ailesi vakası. Uluslararası mahkemelerin ve AYM’nin kararlarına rağmen suçsuz insanları cezaevinde yıllarca tutarken, kara para akladıkları herkesin malûmu olan bu aileyi, 40 yıl hapis cezası istedikten sonra nasıl tahliye edersiniz? Dalga mı geçiyorsunuz? Hadi diyelim emir büyük yerden geldi, ucu yukarılara uzanıyor diye tahliye ettiniz, bu insanların kaldıkları yerden “enerciiii” diye devam edip kendilerini teşhir etmelerini, rol model pozunda sırıtıp kırıtarak, meydan okuyarak konuşmalarını, konvoy düzüp gösteri yapmalarını niye engellemiyorsunuz? Bu nasıl bir ahlaksızlıktır! RTÜK, İletişim Başkanlığı vb. bu işlere bakmıyor mu?
Size faşist demedik. Çünkü faşizm sizin aklınızın ermeyeceği kadar sofistike (gelişmiş, karmaşık) bir olaydır. Diktatörlük de kuramadınız yirmi yıl boyunca. En basit diktatörlük bile modern idealleri, kurumsallığı gerektirir. Sadece Cumhuriyet’i yıktınız, küpünüzü doldurdunuz. Fakat milletin mâşerî şuuruyla, toplumun vicdanıyla, adalet ve eşitlik duygusuyla böylesine pervasızca oynamayacaktınız. Bunun affı, cezasının temyizi yoktur! Bu kadarı çok fazla! [email protected]
Sayın Alogan, “Çünkü gerek Rusya, gerekse Çin, Türkiye’nin Batı’dan kopuşunun ancak siyasî İslâm’ın tam hegemonyasıyla, İran’dakine benzer bir rejimle (buna “gelenekselliğe dönüş” diyorlar) mümkün olabileceğine inanıyor. Özellikle Ruslar bunu defalarca ifade ettiler.” demişsiniz, 1. Bu sözleri kanıtılayabilir misiniz? 2. Çin ve Rusya Türkiye’ye siyasi İslam’ı uygun görüyor da Batı sakıncalı mı buluyor? Yeşil Kuşak’ı, ABDnin musallat ettiği FETÖ’yü gözardı ediyor olamazsınız, sizi yazılarınızdan tanıyorum. Kanımca Doğu da Batı da TRyi kullanmak için İslam Cumhuriyeti kimliğini daha elverişli buluyor muhtemelen. Dolayısıyla hangi ittifak içinde olursak olalım laik, demokratik cumhuriyetimizi yabancı güçlere karşı her zaman korumamız gerekiyor. Hal böyle olunca, “aman Batı’yı bırakıp Doğu’ya eklemlenmeyelim, daha da İslamlaşırız” düşüncesi yerinde değil. NATO’dan ve AB sevdasından vaz geçmemiz en acil sorunlarımızdan. TRdeki mevcut durumu yaratan AB/D ve yerli işbirlikçileri değil mi zaten?
Türkiye’nin Rusya’ya karşı yaptırımlara katıldığını yazmışsınız. Ticaret.gov.tr’den şu verileri aldım: Rusya ve Türkiye arasında 2000 yılında 4,5 milyar dolar olan ticaret hacmi, artan petrol
fiyatlarının da etkisiyle 2008 yılında rekor seviye olan 37,8 milyar dolara yükselmiş, 2022
yılında ise 68,1 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. 2021 yılında 5,8 milyar Dolar olan
ihracatımız, 2022 yılında %61,8’lik bir artışla 9,3 milyar Dolar seviyesinde tezahür etmiştir
(8’inci sıra). 2023 yılında ise, 2022 yılına kıyasla, %16,9’luk bir artışla 10,9 milyar Dolar
seviyesinde gerçekleşmiştir. Anılan dönemde Rusya’nın toplam ihracatımız içerisindeki payı ise
%4,3 olmuştur (6. sıra).
BRICS konusuna gelince ;Avrupa Birliği, Türkiye’nin 1 numaralı ihracat ve ithalat partneridir. Ülkemizdeki doğrudan yabancı yatırımların 2/3’ü AB kaynaklıdır. Aramızda yıllık 205 milyar avronun üzerinde ticaret hacmi söz konusudur. AB bizim için yanı başımızda 448 milyon tüketici kapasitesi ile büyük bir pazardır. 85 milyonluk nüfusu ile Türkiye de AB için büyük bir pazardır. Avrupa’da yaşayan milyonlarca Türk’ü ve AB’de yatırımı olan binlerce Türk iş insanını saymıyorum bile. AB için otomotiv , beyaz eşya gibi sektörlerde baş tedarikçi durumundayız. Binlerce alanda ortak üretim ve fason üretim söz konusu. Bunu göz önüne aldığımızda BRICS’e girmenin geleceğin dünya jeopolitiğine hazırlanma konusunda bize büyük avantajlar sağlayacağı ama bugünden yarına bir eksen değişikliğine yol açmayacağı ortaya çıkacaktır. Önümüzdeki birkaç on yıllık süreçte küresel hegemonyanın el değiştirebileceğini düşünürsek BRICS’e girmek macera değil gerekliliktir. Şanghay İşbirliği Örgütü’ne ise NATO üyeliğimiz nedeni ile girmemiz zaten mümkün değildir. Bunun üzerine konuşmak şu an için boş bir çabadır. Ayrıca BRICS’e üyelik niyetimiz yabancı kanallardan öğrenilen bir şey değildir. Birkaç yıldır konuşulmaktadır.
Teğmenler meselesine gelince, bu konunun bu hale getirilmesinin sorumluları üniforma altında ayrı bir yemin töreni düzenlemenin sakıncalarını hesaba katmayan genç çocuklardan daha fazla konuyu manşetlere taşıyanlar , sosyal medyadan isterik zafer çığlıkları atarak paylaşanlardır. Konu devlet ve hükümet ile hesaplaşma konusu haline getirilmiştir. Silahlı Kuvvetlere siyaset bulaştırmak, kutuplaşmanın bir parçası haline getirmeye çalışmak bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür. 300 civarında kılıcın çekilmesiyle kimseye bir mesaj verilemeyeceğini, olumsuzlukların düzelmeyeceğini ,sadece bu eylemi yapanların başının derde girebileceğini hesaplayamıyor musunuz?
Atatürk’ü savunmanın hesabı olmaz!
Sayın Genç;
Güzel açıklamalar yapmışsınız fakat yazar bu yazısında Filistin davasını savunup İsrail i korumak için gönderilen ABD gemisi ile ortak tatbikatından, NATO nun en güvenilir ortağı olduğunu söyleyip ŞİÖ ye girmeliyiz diyen bir akıldan , teğmenlere yargı yolunu gösterip hükümet lehine gösteri yapan diğerlerine ses çıkarılmamasından ve yargıdaki kokuşmuşluktan ve iki yüzlülükten bahsetmiş.Yani kısaca tezatlar ve kayırmacılık içindeki hükümeti eleştirmiş.Siz burda neden hükümet sözcüsü gibi açıklama gereği duydunuz doğrusu ilginç.
Sayın Alogan gerçekleri saptırıyor. TCG Anadolu, Vahdettin Köşkü’nü değil orada bulunan Cumhurbaşkanı’nı selamlıyor. BRICS ile ilgili yazdıkları DW ve BBC’nin haberleri ile yazarın kendi yorumlarının harmanlanmasından oluşuyor. Bunlar kesinlikle Lavrov’un cümleleri değil. Rusya ile ticaretin sınırlandığı iddiası da doğru değil. İşin doğrusu şu: ABD’de Joe Biden hükümeti çok sayıda kişi ve kuruluş hakkında yaptırım kararı aldı. Yaptırım kararı aldığı kuruluşlar arasında 16 Türk şirketi de yer alıyor. Bu karar, hem ithal petrol hem de Türk ihracatına yönelik bazı ödemeleri aksattı veya yavaşlattı. Ankara’nın Rus ham petrolü için yaptığı bazı ödemeler ve Rusya’nın Türk ihracatçılara yaptığı ödemelerde sorunlar oluştu. Bu sıkıntıyı aşmak için Rusya ile Türkiye arasında ortak banka kurulması gündemde. Rusya Türkiye’ye güvenmese Putin ülkemize gaz merkezi kurulacağını açıklar mıydı? Bu süreçte alınacak akıllıca tedbirler ile yaptırımların kenarından dolaşmak varken ABD’ye posta koymuyor diye hükümeti eleştirmek mantıklı mı sizce? Şanghay İşbirliği Örgütü’ne katılmamız NATO üyesi olduğumuz için mümkün değil. Cumhurbaşkanı bunu resmi olarak ifade etmedi. Putin ile aralarındaki şakalaşmayı anlattı. Olmayacak bir şeyi tutarsızlıkmış gibi anlatmak doğru mu? Eğer gerçekten Lavrov Türkiye ile alay ettiyse bunu ballandıra ballandıra anlatmak nasıl bir ruh halidir? İnsan kendi ülkesinin aşağılanmasından keyif alır mı? Türk okuryazarları bu patolojik ruh halinden kurtulmalı artık. . Mithat Cemal Kuntay’ın “Üç İstanbul” kitabında yazdığı gibi 1897 Türk Yunan Savaşı’nda bazı Jön Türk sıfatlı tiplerin sırf Abdülhamid’in prestij kaybetmesi uğruna Yunanların birkaç muharebe kazanmalarını istemeleri gibi günümüzdeki aydınların gözlerini ve dimağlarını da Tayyip düşmanlığı kör etmiş durumda. “Çünkü gerek Rusya, gerekse Çin, Türkiye’nin Batı’dan kopuşunun ancak siyasî İslâm’ın tam hegemonyasıyla, İran’dakine benzer bir rejimle (buna “gelenekselliğe dönüş” diyorlar) mümkün olabileceğine inanıyor.” iddiasını da Yavuz Alogan hangi temele dayandırıyor bilmiyorum. Ben araştırdım bulamadım. Türkiye’de Siyasal İslamcı bir yönetim kurulması Anglosakson projesi değil miydi? Şimdi Rusya ve Çin projesi mi oldu? Sizin bu konuda malumatınız varsa beni de bilgilendirirseniz sevinirim.
“Bunu mu istiyorsunuz? Yükselen Avrasya’daki şanlı yerini almış, dinî esaslarla yönetilen, cehaletin ve eşitsizliğin dibine yolsuzluğun tavanına vurmuş, bütün ümmeti Batı’ya karşı birleştirmekle görevli bir Ortadoğu Türkiyesi!” ve “Siyasî İslâmcı’nın Batı kültürüne düşmanlığı antiemperyalizm değildir. Ümmet bilinciyle antiemperyalist olunmaz.” cümleleri de çok ilginç. Antiemperyalistiz ama bütün ümmetin Batı’ya karşı birleşmesini istemiyoruz. Kafamızdaki Devlet’i yeniden inşa edene, içte ve dışta güvenliği sağlayana, liyakati tesis edene kadar antiemperyalizmi rafa mı kaldıracağız? Liyakati kim tesis edecek? Tayyip’i yıpratmak için yalan üretenler veya 300 gencecik insanın kılıç çekmesini Atatürkçü bir meydan okuma olarak pazarlayanlar mı? Ütopya bile değil bu.
Annemin dedesi Çanakkale şehidi bir Yüzbaşıydı. Dedemin babası Kuleli’de hocaydı. Dedem korgeneraldi. Bir amcamız albaydı. Rahmetli babam da subaydı. Hayatım askerlerin arasında geçti. Ben Bolu Komando Tugayı’nda görev yaptım ve Eruh’ta vatana hizmet etme şerefine nail oldum. 9 Mart 1971’de, 12 Mart 1971’de siyasete bulaşan askeri lise öğrencilerinin, askeri personelin neler yaşadığını çok iyi biliyorum. Görevi dolayısı ile babam bu konuların içindeydi. 1980’de ve 15 Temmuz’da yaşadıklarımız zaten malum. Bu tecrübelerime dayanarak diyorum ki orduya siyaset bulaşmasın. Atatürk’ü kılıç çekerek savunamazsınız. Aklımızı kullanmamız lazım. Bu çocuklar ordudan atılmasa bile (inşallah atılmazlar) terfilerinde bir adım bile geri kalırlarsa pek çok fırsatı kaçırmış olurlar. Siz istemez misiniz dönem birincisi olan kızlarımızdan birisinin ileride genelkurmay başkanı olup tarihe geçmesini?
Sayın Tahtalı, 63 yaşındayım ve İstanbul BBB Başkanı olduğu günden beri Tayyip Erdoğan’ı eleştiriyorum. Ama bir hayat prensibi olarak doğru davaları doğru insanların savunması gerektiğine inanıyorum. Düşünce namusu çok önemlidir. Yalan, kafa karıştırma, ajitasyon ile muhalefet yaparsak karşımızdakilerden farkımız kalmaz. Ben hükümet sözcüsü değilim. Sadece doğruluktan, akıldan ve bilgiden yanayım. Saygılarımla.
ikiyüzlü ve kendini AKILLI zanneden ve onu destekleyen yani ayni yolun yolcusu ( küreselci ) bir
hain yapi var !!!!
Dogru duzgun bi is bulabilsem gidecem de simdilik yok yoksa gidecem bu ulkeden. Rejimin vs degismesi Iran gibi olmasi mumkun degil ( Irandakiler kendilerine gore dinlerine baglilar, burdaki cemaatlerde vs fuhus desen var, uyusturucu desen var- insanlar bunlarin pesinden gitmez) ancak ortada devlet, toplum, adalet, gelir dagilimi bisey kalmadi. Ulke Latin Amerika ulkeleri vari bir yozlasmayla Sovyetlerin cokusune gidiyor bu gayet acik. Kuresilciler ulkede yagmanalacak onemli bir kaynak gormedigi ve butun it kopuk ulkede tutuldugu icin oncelikli gormuyor burayi. Tek dertleri Istanbul ve Guneydogunun statusunun degistirilmesi fazla kargasa cikmadan. Rus burokrasisi Putin’i getirebildi baskanlik makamina. Biz de bu da yok zaten son 5 yildir devlete – belediyelere ne kadar insan alindiysa cogu Dilan Polat zihniyetli ister hak etmis olsunlar isterse torpilli olsunlar. Su anki devlet kadrolarinin cogu halktan ne koparsak iyidir mantiginda. Ayrica bu kadar genc kadinin istihdam olmayinca para icin fuhusa suruklenmesi uzucu. Sonra 1. Olan kadin tegmenleri bi de hedef yapiyorlar. Yazik valla bu cumhuriyeti kuran insanlarin emeklerine.