Avatar
Ahmet Müfit

Piyasacıların asgari ücret tartışması gerçekte neyle ilgili?

Ahmet Müfit yazdı...

featured

Piyasacıların asgari ücreti tartışması, gerçekte neyle ilgili.

Asgari ücretteki artış sonrası, kamuoyu üçe bölündü. AKP yandaşı medya, doğal olarak artışı yeterli bulurken, Asgari Ücret görüşmelerinde işçi kesimini temsil eden TÜRKİŞ dahil bir kesim artışı yetersiz buldu.

Bu iki gurup dışında kalan, üçüncü kesimin temel özelliği ise yapılan artışın, enflasyonun dönemsel zararını karşılıyor olup olmamasından çok, sağlanan artışın kısa sürede eriyeceğini söylemeyi tercih etmiş olmaları.  İçlerinden bazıları, daha da ileriye giderek, asgari ücret artışını, bacağı kırık hastaya morfin vermek olarak nitelediler.  Sorunun gerçek çözümünün Merkez Bankasının siyasetten bağımsızlığının sağlanması olduğunu söylediler.

Bu yazıda ele alacağım konu, üçüncü kesimin, olayı, merkez bankası bağımsızlığı ve faiz-enflasyon karşıtlığında gören açıklamaları.

Bu kesimin açıklamalarını iki başlıkta ele almak gerekiyor.

Birinci başlık, asgari ücrette sağlanan artışın kısa sürede eriyeceği. Şüphesiz ki bu tespite katılmamak mümkün değil. Eğer enflasyonun beklenenden/orta vadeli program hedefinden fazla artmasına neden olan temel sorunu ortadan kaldırmazsanız -ki bu-durum son yıllara has bir şey değil, Babacan dönemlerini de kapsıyor- pek tabii ki, enflasyon artışı devam edecek, sağlanan artışın, henüz yeni artış dönemi gelmeden erimesine neden olacaktır. Geçtiğimiz temmuz ayında yani zamanı gelmeden yapılan asgari ücret artışının nedeni, asgari ücret açıklaması sonrası iktidar cephesinden gelen, yıl içerisinde yeni artışlar sağlanabileceği vurgusunun anlamı da budur.

Esas sorun, söylendiği gibi enflasyona neden olan temel problemin ne olduğu noktasında düğümlenmektedir.

Medyada, bu konuda görüş bildiren üçüncü gurup temsilcilerinin temel iddiası, yazının başında da belirttiğim gibi sorunun esas nedenin, bizatihi Erdoğan tarafından başlatılan enflasyonun temel nedeni faizdir iddiası ve “bağımsız olması gereken” merkez bankasının, bağımsızlığı yok sayılarak bu yönde karar almaya zorlanması olduğu. İddia sahiplerine göre, bu şekilde davranılarak, mevcut piyasa koşulları ve ülkemizin uluslar arası para satıcıları nezdindeki algısı (risk pirimi/CDS) dikkate alınmadan yapılan faiz indirimleri, ülkeye yeni kaynak/borç girişinin önünde engel oluşturuyor. Yeni kaynak/borç girişi aksayınca da, TL, nadirleşen bu yabancı paralar karşısında değer yitiriyor. Ekonomimiz, küresel katma değer zincirlerine katılmak uğruna bütünüyle ithalata bağımlı kılınmış olduğu için de üretim dolayısıyla tüketim pahalanıyor yani enflasyon artıyor.

Sorunu bu şekilde tanımlayınca, çözümde son derece net bir şekilde ortaya çıkıyor aslında. Merkez Bankasının, işsizlik, vb. üzerindeki siyasi etkilerini/sonuçlarını görmezden geldikleri yani tamamıyla teknik bir sorun olarak gördükleri faiz belirleme işini “özgürce” yapabileceği şekilde, Merkez Bankasının siyasetten bağımsızlığının sağlanması, faiz artışlarına siyaset kurumunun engel olmasının önlenmesi gerekiyor. Bu çizginin fanatik savunucularına göre, aslında yapılması gereken şey, ekonominin bütünüyle siyasetin tercih kullandığı/kullanabileceği bir alan olmaktan çıkarılması. Siyasi değil teknik bir konu olarak gördükleri “ekonomi alanının” yönetiminin, topluma siyaseten hesap vermek sorumluluğu bulunmayan teknokratlara/uzmanlara bırakılması. Ağızlarından demokrasi lafını düşürmeyen bu kesimin, ekonomi gibi insan ve toplum hayatının en önemli alanının siyaset alanı dışına çıkarılmasını öngören böylesi bir düşünceyi demokrasi kavramıyla nasıl bağdaştırdıkları ya da bu yaklaşımın demokrasi kavramıyla bağdaşıp, bağdaşmayacağı konusunu ayrı bir yazıya bırakıp devam edelim.

Ülkenin yeterli kaynağa/tasarrufa sahip olmadığına ve ekonomik büyümenin ancak dışarıdan gelecek parayla/borçla mümkün olacağı iddiasının tartışılmaz bir gerçek olarak kabul edilmesi ve ekonomik büyümenin “kalkınma” kavramıyla eş tutuluyor olması varsayımına dayalı oldukça kapsamlı bir siyasi çizgiden bahsediyoruz aslında. 1948’de, yabancı uzman destekli olarak korsan iktisat kongresi yapanların devamı olarak da ifade edebileceğimiz TÜSİAD’ın ülke içerisinde temsilciliğini yaptığı bu siyasi çizginin temel hedefi, 24 Ocak 1980 kararlarıyla uygulanılmasına başlanılan dış kaynağa ve özel sektöre dayalı büyüme politikalarının, tartışılmaması gereken siyaset üstü bir gerçeklik/zorunluluk olarak kabul ettirilmek istenilmesi.

Amaç, bu “ekonomik görünümlü” siyasi çizginin, ekonomiye dair tartışılamayacak tek çizgi olduğunun, tartışılamayacak bir gerçeklik olarak tüm siyaset kurumuna kabul ettirilmesi olunca, atılması gereken sonraki adım, bu çizgi -serbest piyasacı, neoliberal küreselleşmeci model- dışındaki ekonomik politika tercihlerinin gayri meşru hatta insan haklarına aykırı bir şey olarak ilan edilmesi, bu çizgi dışı ekonomik politika tercihi yapanların, popülist, hatta faşist olarak yaftalanması ve sonuç olarak siyaset kurumunun bir bütün olarak bu siyasi tercihin taraftarı olmasının sağlanması oluyor doğal olarak. Asgari ücret dahil her konu, bu amaç doğrultusunda riyakarca kullanılıyor.

Enflasyonun nedeninin ne olduğuna ilişkin gerçekler ise bu söylenenlerin tam tersi yani dışarıdan borç para/kaynak girişlerinin faizlerin düşük tutulması yoluyla zorlaştırılması değil, bizatihi ekonominin dışarıdan gelecek kaynağa/borca bağımlı hale getirilmiş olması. Yani TÜSİAD ve yancısı politikacıların siyaseten eleştirilmesine dahi hoşgörü göstermedikleri dış kaynağa/borca dayalı ve özel sektör eliyle kalkınma modeli.

Bu yüzden de, dışarıdan alınan borcun yalnızca para olmadığını, siyaseten sizi esir alabilmek için sözde bağımsız merkez bankaları eliyle basılan paraların değerinin, 2007-2008 krizinden bu yana geçen 15 yılda net olarak görüldüğü gibi, faiz ve emisyon kararlarıyla nasıl manipüle edildiğinioyun bozanlık yapmakla, daha da ötesi paranoyaklıkla suçluyorlar.

Kişisel tüm bilgilerinizin, borç para akışının devamını sağlamak adına yapılan yapısal reformlarla, birçoğu yabancı sermayeli, bankalarla, sigorta, vb. şirketlerle paylaşıldığının, bu durumun, sizi ve bir bütün olarak ülkenizi finans sermayesinin ve arkasındaki siyasi güçlerin her türlü manipülasyonuna açık hale getirdiğinin, bunun doğrudan egemenlikle ilgili bir konu olduğunun bilinmesini istemiyorlar.

Bilinmesini istemedikleri diğer bir şey, borç parayla yaşandığı zannedilen refahın geçici olduğu, gelir adaleti ve servet dağılımındaki -gerek bireysel, gerek ulusal, gerekse küresel ölçekte- bozulmanın temel nedeninin, borç parayla büyüme politikalarının sonucu olduğu.

Tam da bu nedenle sürekli olarak konuşuyor, oluşturdukları bu tek yönlü baskı ortamında; enflasyonun gerçek nedeninin, değerine ilişkin temel kararların (faiz ve emisyon) söz konusu parayı basan ülke merkez bankaları tarafından verildiği yabancı paralarla borçlanmak olduğunu, adları bağımsız olsa da, Merkez Bankalarının (ABD ve Avrupa Merkez Bankaları) arkalarındaki siyasi güçten bağımsız davranma olanağına sahip olmadıklarının söylenmesine, duyulmasına izin vermemeye çalışıyorlar.

Piyasacıların asgari ücret tartışması gerçekte neyle ilgili?

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!