Avatar
Ahmet Müfit

‘Yeni anayasayı’ tartışmak!

featured

Ahmet Müfit yazdı…

Gün geçmiyor ki, “12 Eylül Anayasasından kurtulmak” gerekçesi arkasına saklanılarak yeni bir anayasanın niçin gerekli olduğunu anlatan siyasi çıkışlar görmeyelim. Seçim öncesinde 6+ Masası tarafından, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme dönüş” üst başlığı ve “Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırmak” sloganlarıyla gündeme getirilen ve “Ortak Politikalar Mutabakat Metni” adlı dokümanda ayrıntıları verilen Yeni Anayasa isteği, günümüzde esas olarak iktidar kanadı tarafından dile getiriliyor.

Cumhurbaşkanının ağzından, “Türkiye’yi, 12 Eylül darbe yönetiminin 41 yıl önce milletimizin sırtına sardığı mevcut anayasa kamburundan kurtarmak hepimizin en öncelikli sorumluluğudur” denilerek, yeni anayasa yapma projesini topluma sunan İktidarın gerekçesi de seçim öncesi anayasa değişikliği talep eden muhalefetinkinden çok da farklı değil. Parti yöneticileri tarafından, “konjonktürün gereklerine” uygun olarak yapılan açıklamalar, karşılıklı atışmaların yarattığı kirlilikten arındırıldığında, her iki tarafında yeni bir anayasayı esas olarak, “12 Eylül Anayasasından kurtulmak” ve “demokrasiyi kurumsallaştırmak” sloganlarıyla savunduğunu, söylemek mümkün. Görünürdeki tek fark, muhalefetin demokratikleşmenin yolu olarak, mevcut sisteme alternatif olarak sunduğu “Güçlendirilmiş, parlamenter sistem” adı altındaki s güçlendirilmiş Başbakan’lık sistemi.

Nedir her iki tarafında savunduğu ortak noktalar diye baktığınızda, öne çıkan başlıklar, “yerel yönetimleri güçlendirmek”, “katı laiklik” kavramını esnetmek/anakronik yani çağdışı olmamak”, “vesayetleri kaldırmak” olarak öne çıkıyor. Yerel yönetimleri güçlendirmek ve “vesayetler, kaldırmak denilen şeyin, yerel yönetim yasalarıyla ve milleti etnik ve dini kimliklerle tanımlamayı demokrasi zanneden siyasetin dili ile fiilen yok edilmiş olan üniter devletin, laikliğin demokratikleştirilmesi denilen şeyin ise, 4+4+4 yasası sonrasında Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığının uygulamalarıyla fiilen kadük hale getirilmiş laiklik ilkesinin hukuken ortadan kaldırılması olduğunun sanırım biraz aklı olan herkes farkında.

İlginç olan şey, her iki tarafın da 12 Eylül anayasasından kurtulmak olarak tarif ettiği bu şeylerin, 1982’de kabul edilen Anayasa ile ilk kez getirilen hükümler, ilkeler olmadığı. Kaldırılmak, değiştirilmek istenilen hükümlerin esas kaynağının, Cumhuriyetin temel niteliklerini ortaya koyan, 1937 yılında yapılan değişikliklerle cumhuriyet ideolojisini netleştirecek şekilde son haline getirilen 1924 Anayasası olduğu.

Bu tespitin önemli olduğunu, değiştirilmek istenilen Anayasanın, 1982 değil, 1924 Anayasası olduğunu, bu kez yapılmak istenilen şeyin ise iki boyutu olduğunu ifade edip, nedir bu iki boyut sorusunu yanıtlamaya çalışayım.

Yapılmak istenilen değişikliğin birinci boyutu, 1961 Anayasasıyla yok edilen cumhuriyetin niteliklerinden Devletçilik ve Devrimciliğe ek olarak, doğrudan üniter devletin niteliğiyle ilgili olan milliyetçilik ve laiklik ilkesi ile Atatürk’ün Büyük Nutkunda açıkça ifade ettiği gibi yine devletin niteliğiyle doğrudan ilgili laiklik ilkesinin, “çağa uygun” hale getirilme/demokratikleşme adı altında içeriksizleştirilmesi, yok edilmesi.

Ekonomik bağımsızlıktan vazgeçtiğinizde, anayasada hala yazıyor olsa da, ne üniter devlet ne de laiklikten eser kalmayacağını en iyi, bu oyunu tezgaha koyanların bildiğine ise sanırım kuşku yok.

Dolayısıyla, yapılmak istenilen değişikliğin en az ilki kadar önemli ikinci boyutunun hedefi de doğrudan, Atatürk’ün ekonomik bağımsızlık olmadan siyasi bağımsızlık olmaz diyerek tanımladığı, Lozan’da kapitülasyonların kaldırılmasını sağlayarak filen gerçeğe dönüştürdüğü ulusal bağımsızlık oluyor doğal olarak.

Osmanlının çöküşünü, özellikle 1950 sonrası yeniden yabancının parasına, malına muhtaç hale getirilen ülkenin laiklik ve üniter devlet karşıtı batı destekli siyasi baskıların hedefi haline geldiğini, üniter devlet ve laiklik karşıtı siyasi çizgilerin güç kazanması ile ekonomik bağımlılığın artışı arasındaki doğrudan ilişkiyi görmemek için kör olmak gerekiyor aslında.

Hal böyle olunca da, bir çok kişinin karşı devrimin hukuki altyapısını tamamlama operasyonu olarak gördüğü bir “proje”, daha önceki -1961, 1972, 1982 ve sonrasında yapılanlar dahil- Anayasal deformasyon süreçlerinde olduğu gibi, bu kez de toplum, ne olduğunu tam anlamadan, ekonomik ve siyasi çalkantıların gölgesinde bunalmış haldeyken, içi boş sloganlarla kabul ettirilmeye çalışılıyor.

Sonuç olarak, ülkenin yönetim yapısı, kurucu değerler “demokrasi” adı altında, fiilen ortadan kaldırılarak ters yüz edilmek, tıpkı Osmanlı Kapitülasyonlarında olduğu gibi, bu kez de AB’ye uyum, Gümrük Birliği, yapısal reformlar vb. adı altında, yeni bağımlılıklar oluşturularak, başlangıcı yaklaşık olarak 70 küsur yıl öncesine dayanan siyasi operasyonun son aşaması hızla tamamlanmak isteniliyor.

Bu yazıda dikkatinizi çekmek istediğim konu, bu gidişe yani sözde demokrasiyi kurumsallaştırmak adı altında yürürlüğe konulan bu karşı devrim sürecine nasıl karşı çıkılması, nelere dikkat çekilmesi gerektiği.

Kişisel görüşüm, ekonomik bağımlılık ile laiklik ve üniter devlet arasında yukarıda kurmuş olduğum ilişkinin gereği olarak, bu konudaki tartışma sürecini, Türkiye’nin NATO’ya girmek için başvurduğu 11 Mayıs 1950’den yani Demokrat Partinin iktidara geldiği 14 Mayıs 1950 seçimlerinden 3 gün öncesinden -sizce de enteresan değil mi- başlatmanın doğru olacağını ifade etmek isterim.

Böyle bir irdeleme sürecinin, son 70 küsur yılda, 1960 Anayasası dahil, günümüze kadar gerçekleştirilen tüm anayasa değişikliklerini eleştirel bir gözle yeniden irdelemekle başlaması, bu süreçte toplumu saflaştıran, parçalayan tuzakların ve bu tuzakları hazırlayan sürecin açık yüreklilikle tartışması ile sürdürülmesi gerekiyor. Bilinçli olarak yaratılan ayrışmalar saflaşmalar yeniden hatırlandığında, bugüne kadar yapılan, şimdi yapılmak istenilen anayasa değişikliği talebinin gerçek sahibinin de, geçmiştekilerde olduğu gibi bu ülke insanları olmadığı net olarak görülecektir.

Bu süreçte yapılması gereken en önemli şey, anayasa tartışmasını, ulusal bağımsızlık ve üniter devlet ile ilişkisini görmezden gelerek yalnızca içi boşaltılmış bir laiklik ekseninde, laikliğin Atatürk’ün Büyük Nutkunda açıkça ifade ettiğinin tam tersi şekilde yani laiklik, üniter devlet ve ulusal bağımsızlık ilişkisini görmezden gelerek tartışmak olacaktır. Bu, Sevr Anlaşmasıyla kabule zorlandığımız tuzağın, tarihten ders almayanlara laik görülen tekrarından başka bir şey olmayacaktır. Yeni olduğu söylenen her şeyin yeni olamayabileceğini, 100 küsur yıl önceki eskinin farklı renkle boyanarak yeni diye sunulabileceğini akıldan çıkarmamak gerekmektedir.

Üniter devlet, laiklik ve ulusal bağımsızlığın bir bütün oluşturduğunu, biri gittiğinde hepsinin yok olacağını, bunu görmezden gelen bir saflaşmanın ya da bu ilkelerden yalnızca birini öne çıkarıp diğerlerini önemsizleştirmenin ise toplumu bölerek bağımsız cumhuriyeti yok edecek bir süreci başlatacağı akıldan çıkarılmamalıdır.

 

https://chp.org.tr/yayin/ortak-politikalar-mutabakat-metni/Open

https://t24.com.tr/haber/iste-6-muhalefet-partisinin-ortak-guclendirilmis-parlamenter-sistem-mutabakat-metni,1017876

https://www.yenikonya.com.tr/guncel/cumhurbaskani_erdogan_kopenhag_kriterlerini_gerekirse_ankara_kriterleri_yapar_yolumuza_devam_ederiz-1914508

https://www.youtube.com/watch?v=d4iDGwgZ_MI

https://www.sozcu.com.tr/2013/gundem/erdoganin-ilk-uc-madde-plani-248257/,

https://www.anayasa.gov.tr/tr/mevzuat/onceki-anayasalar/1924-anayasasi/

https://www.anayasa.gov.tr/tr/mevzuat/onceki-anayasalar/1961-anayasasi/

https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.2709.pdf

‘Yeni anayasayı’ tartışmak!

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

2 Yorum

  1. 7 Ekim 2023, 11:37

    Yürürlükte olan anayasanın 12 Eylül anayasası olduğunu söylemek büyük bir yalandır.Bir çok maddesi değiştirilmiş maddelerin birbirine olan uyumu kaybolmuştur.Genel seçimlerle göreve gelen meclislerin anayasa yapma becerisi olmadığının en büyük delili bugünkü anayasadır.Anayasaları kurucu meclisler yapar ve orada bütün gruplar temsil edilir.İktidarın demokratik bir anayasa yapma ihtimali sıfırdır.Esas amacı siyasal islamın bir daha seçimle gitmemesini sağlayacak laiklik ve hukuk devletinden uzaklaşmış bir düzen kurmaktır.Türk milleti buna kesinlikle izin vermemelidir.Bu süreç cumhuriyetin yıkılmasına kadar götürür ülkeyi.

  2. 6 Ekim 2023, 12:27

    12 Eylül bahane, Cumhuriyet’i hem de 100. yaşında baltalamak şahane.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!