Hüseyin Kaya yazdı…
Bal üreticilerinin tekrarladığı bir söz vardır.
Bu sene bal olmadı diye.
Bizim Karadenizin meşhur bir anzer balı vardır.
Ben kestane balını tercih ediyorum zehir içinde şifa gibi.
Üretilen 100 kilodur satılanı bir ton.
Bal yoktur ama ben yine bir bakayım diyerek fiyatı tartışılmaz yaparlar.
Çiçeğe, güneşe rüzgara ve özellikle arıya payını vermezler.
Bütününüyle özetlersek Allah’a şükretmezler.
Arı kışın yiyeyim diye balı saklamaz bizden.
Payını bırakmazsan bu sefer kışı atlatamaz.
Kışı atlatmak bahara erişmek ciddi bir iştir.
“Ak akçe kara gün içindir.”
Zor zamanları savuşturmak adına söylenmiş tecrübi bir söz.
Türkiyemiz bu kışı atlatabilecek mi?
Akçemiz ak değil işlerimiz pak değil.
Akçe demişken aklıma geldi.
Samiri denen adam Musa On Emir için Tur dağındayken bir buzağı yapar.
İsrailoğulları bir Peygamber Harun yanlarında bir Peygamber dağlarında olmasına rağmen oturur Samirinin buzağısına tapar.
Buzağı üstelik ses çıkarmaktadır.
Kur’an da bahseder bu hikayeden.
İşin ne olduğunu bir Yahudi Marks anlar ve 3.cilt Kapital bunu izah eder.
İnsanlar Allah’ı bırakıp altına paraya yani kapitale tapınmaya başlar.
Paraya tapınmanın çıkardığı ses hiç susmamıştır.
Bu ses haksızlığın, zulmün savaşların doğayı tahrip etmenin sesi olarak hep varola gelmiştir.
Toplum hakkındaki hükmü değiştirmedikçe düzelecek bir şey yoktur.
Hele bir niyet etsin toplumun aşamayacağı sorun da yoktur.
Minnetten kurtulmadıkça inayete muhatap olmayacağız.
İnsanı toplumsal sorumluluktan kurtarma oyununa “bir-ey “dediler.
“Birey”, kendini yeterli görenlerin müstağni olanların sıfatı oldu.
Ey Bir ve Tek olan Senden utanmadılar.
İyiniyetli olanın cehaleti; kötü niyetli olanın rezaleti ile birleşti.
Bu hep böyle olmuştur ve ülkemizin durumu özetle budur.
Yağmurlarla dertleşen güneşe naz eden rüzgarları yelkenine misafir eden insanların ülkesi.
Çatlamış ellerine bereket dolanların ülkesi.
Komşularının aç kalmadığı güzelim memleketim.
Bu kışı atlatabilecek miyiz?
Huzuru ve güveni ve adaleti ve paylaşmayı ve emaneti teslim ettiğimiz yöneticilerimiz sizler ne haldesiniz?
İstiflediklerinizin yapıp ettiklerinizin ve bu yüzden kaybettiğiniz saygınlığınızın telaşı işlerinizin dağınıklığı bir türlü yamayamadığınız oluşların ateşi sizi yakalayacak mı sanıyorsunuz?
Şimdi bu emaneti miras almak için sayısız hevesler ve oluşumlar peşinde olan muhalefet aynı akibeti yaşamayacağımıza dair tutarlı bir fikir nerede?
Mutsuzluk üreten ve iyileri de rezil eden bir yazılımı üstlenmek konusundaki sabırsızlığınızdan başka bir şey göremiyoruz.
Zor zamanlarında bu Cumhuriyet en güçlü istişarenin ve en güçlü liderliğin adı olarak Meclis Hükümeti diye bir işleyişi ortaya koymayı becerdi.
Bir asır sonra makyajlanmış bir parlementer sistem ve kavramsallaştırılamamış bir Cumhurbaşkanlığı sitemi ile ne yapacak merak ediyorum. Dostlar alışverişte görsün tamam da düşmanlar ne diyor bizi o ilgilendiriyor.
Neyse bugün toplantı günü Cum’a .
Dayanışma ve paylaşma birbirimize destek olma zamanı. Bu yüzden mübarek bir gün.
Bu gün hutbede bir çağrı yapmalı.
Devletimiz bir hesap açsın ve haksız çıkar edinenler paralarını yurt dışına kaçıranlar az da olsa tevbe kabilinden ve biraz olsun saygınlık kazanmak için bu paraları o hesaba yatırsınlar. Bu millet sahici pişmanlığı anlayışla karşılar ve umarım her şeyin sahibi de bağışlayıcı olur.
Bu nedamete doğa da bereketiyle karşılık verecektir. Amin.
Anlayışın bu kadar kıt. Ne diyelim?
Yurt dışına servet kaçıranların olduğunu iddia ediyorsunuz. O servetlerin nasıl elde edildiğini ve nasıl kaçırıldığını sorgulayacak bir sistemden eser kalmadığını vurgulamak yerine işi tövbe kabiline indirgemek… Kusura bakmayın iyi niyetli değilsiniz.