Hüseyin Kaya yazdı…
Eskilerin hikayeleri muhkem haberler iletir yarınlara.
Bilmek gerek eskilerin hallerini.
Yutar tarih yoksa, acıması yoktur.
Köksüz bir toplum olarak kalırız çıplak bir kayanın yamacında.
Bugün yine uyarı var Karadeniz’de; sel alır götürür diye küsmüş ve bir avuç kalmış topraklarımızı.
Doymak bilmedi deniz üç öğün yutuyor son bir gayretle yamaca tutunmaya çalışan mezar yerlerimizi.
Oysa bir karayemişin dalını kes, iliştir toprağa; bir delikanlı gibi birkaç sene sonra çıkar karşına.
Ve süslenmiş bir gelin gibi görürsün mevsiminde karamişi.
Vazgeçemeyeceğin bir buruşukluk tadında ilaç gibi.
Dudağında karayemişin rengiyle aldanırsın.
Dişleri gülen bir karadeniz kızı ballandıra ballandıra anlatırsın.
Karamişin dalı yaprağı tadı hep mani ve türkülerin konusu olmuştur.
Karamişi karartan da hep onu toprağa sokanların ruhundaki aşklar olmuştur.
İcabe birkaç nesil öncesinden benim anam.
Başka köyden başka köye az gelin gidermiş .
Delikanlı ya suçlu ya da zorluğa hayde be dermiş.
İşte İcabe Ana on dört yaşında varmış gelmiş buraya.
Şimdi dalında karamiş yediğim bu yamaca.
Bu karamiş kapkara zamanın umudunun son kalesi.
Beklermiş Yemenden gelecek çaresi.
Ne gelen var ne giden karamiş olmuş homadisi.
Karnında rahat durmaz delikanlısı.
İcabe Ana’nın kocası yemende şehit olur akıbeti bilinmez.
İcabe’nin doğurduğu çocuk büyür delikanlı yine asker seçilir o da aynı akıbetle yaralı olarak memlekete dönmek ister. Çayeli’ne varmaz, Of’ta vefat eder. Cami cemaati sabah namazıyla bulurlar ölmüş şadırvanda ve orda meftun.
Babam çok araştırdı kabrini netleştiremedi.
Kabri bulunmayan bütün ecdadın kabridir kalbimiz.
Geçen Ramazan bayramında geriye doğru soy kütüğümüzü araştırayım dedim.
Köyde bu işleri bilen bir yaşlı kişi kalmıştı. Uzun sohbetler alınan notlarla altı kuşak tespit edebildik.
Yedi nesil geriye doğru bilmek lazım diye bir söz var ben yedinciyi bulamayınca oğluma dedim ki senin ki tamam öyle idare edelim.
İcabe Ana genç yaşta dul kalır köyden yaşlı biri haber gönderir çocuğu alıp insin eve diye.
O zamanlar geride kalan adamlar bir kuma ordusu oluştururdu.
İcabe çok kısa birkaç aylık aşk hikayesinden yüzyıllar sürecek bir hikaye kurdu. Kocası şehit babasını görmeyen karnındaki evladı şehit. Nasıl bir ihtimal ki küçük bir torun geriye kalıyor.
Şehitler tarihe nasıl da mucize gibi tutunuyor. Şimdi ben ne zaman anlatılırsa o dedemin yerine koyar kendimi İcabe Anamız ne fısıldadı kulağına diye duymak için kalbimin sesini de bir anlığına durdurup beklerim.
Yarım asır geçti bir ses duymadı bu sağır kulaklar ve en son anladım ki iyi anılmakmış bütün seslerde olan.
Eskiden Karadenizli kadınların kuşakları olurdu. Kuşaklar kadının şahsiyeti gibiydi. Nezaketi dirayeti, sevgisi, fedakarlığıydı aynı zamanda. Kuşakları uşaklarının sığınağıydı.
İcabe Ananın kuşağı bize kadar ulaşan saygın bir tarihi sancağıydı. Ne eskimiştir ne de solmuştur. Elbette çekilenler nedeniyle biraz yorulmuştur.
İbrahim’in duası saklı İcaba Ana’nın kuşağında. Kıyamete kadar sürecek salih bir nesil sözleri işlenmiş sanki.
Tulum sesine yetişmese kemencenin efkârı dağıtan neşesi.
Boğuluruz biz tepelerin üzerimize gelişinden kaçtığımız ucu bucağı belirsiz Allah’ın denizinde.
Ben yine gidiyorum İcabe Ana.
Gurbet diye bildiğim hicret diye karşılaştığım isimleri farklı yerlere.
Umutlarını ektiğin o karayemişin buruşuk tadı yüreğimde.
Bil ki yaşatacağız, koymayacağız aşkını yerde.
Not:
1-Karamiş bildiğimiz Karayemişe Karadeniz’de verilen isim. Yaz kış yapraklarını dökmez.Yeşilin siyaha direnişidir.
2-Homadi: Herhangi bir meyve dalı kesilir ve toprağa sokulur o orda bir bakmışsın tutmuş. Fidanın dikilmeyen sokulan hali. Ayrıca yazılması gerektiğinden kısaca açıklanmıştır. Hatta türküsü de yapılmalı diye düşünüyorum.
“köyde bu işleri bilen bir yaşlı kişi kalmıştı” bu kişi ameşli Naci mi?