Hüseyin Vodinalı yazdı…
Bunu en iyi bilen kişi Mustafa Kemal Atatürk idi.
Son 300 yıl içinde ordusu içeriden bozulan ve padişahlık sistemi yüzünden teknolojik gelişmelere seyirci kalan ve en önemlisi de donanması olmayan bir Osmanlı’nın batışını bir subay olarak izlemişti.
O yüzden devrim yaparken ilk işi modern bir ordu kurmak oldu. Ona geleceğiz ama önce bir dünya turu atalım.
Ordusuz kalan milletlerin nasıl leş kargalarının hedefi olduğunu en iyi bilenlerden bir diğeri de Çinlilerdir.
19.yüzyılın sonundaki savaşlarda Japonya’ya yenilen Çin, Çan Kay Şek’in kaçması sonrası 1937’de artık ordusuz kalmıştı ve Japon askerlerinin o dönemdeki Çin başkenti Nanking’deki insanlık dışı katliam ve zulümlerini yaşadı.
Nanking Katliamı olarak bilinen 15 günlük süre içinde, savaş tutsaklarının toptan kurşuna dizilişi, sivillerin öldürülüşü, kesik kafaların iplere dizilişi, karınları aç Çinli kadınların fahişe olarak kullanılması ve yağmalama sonucu 300 bin Çinli öldü.
Bolşevik devrimi sonrası da Rusya yeni bir ordu kurana kadar işgali ve zulmü yaşadı.
Amerikan askerlerinin 1918’de Vladivostok’a çıktıkları tarihin tozlu sayfalarında yazılıdır.
Ama sonra SSCB bir Kızılordu kurdu ki, Dünya Savaşı’nın galibi oldu.
Ordular sadece savaştaki yenilgilerle yıkılmaz.
Bunun örnekleri yanı başımızda var.
Mesela Irak ordusu var…
Kesnizani denen CIA-Mossad-MI6 güdümlü tarikatın içeriden emir komuta zincirini ele geçirmesi sonucu 2003’te ABD işgaline karşı doğru dürüst savaşmadan yenildi.
Veya Mısır ordusundaki Amerikan destekli dinci tarikat mensupları tarafından askeri tören sırasında öldürülen Enver Sedat’ı hatırlayın.
Cemal Abdülnasır’ın Baasçı ordusuna sızan ABD destekli İhvancılar hem Mısır’ın İsrail’e yenilgilerinde rol oynadılar hem de darbe ve suikastlere karıştılar.
İkinci Dünya Savaşı’ndan örnek verirsek, Fransa ve Polonya ordularının kağıttan kaplanlığı öne sürülebilir.
Her ikisi de neredeyse savaşmadan Almanya’ya teslim oldu ve halkı katliam ve zulümlere uğradı.
Federal yapıdaki etnik kutnik Sosyalist Yugoslavya ordusu da Tito’nun ölümü sonrası darma dağın oldu ve Batılı akbabalara yem oldu.
Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk, Osmanlı’nın hatalarından ders çıkardı ve önce güçlü bir ordu ve donanma kurmayı hedefledi.
Bunun için sıkı kurallar koydu: Asker siyasete karışmayacaktı ama Cumhuriyeti koruma görevi her zaman vardı.
Türkiye Cumhuriyeti savaşlarla kurulmuş bir devletti ve ancak ordusuz kalırsa yıkılırdı.
Yukarıdaki örnekler bunun ibretlik göstergeleridir.
Ama ne oldu sonra?
Soğuk Savaş ile birlikte, 1947’den itibaren ABD, Ankara’da savunma işbirliği ofisi açtı ve yüksek subay atamalarına kadar (Ragıp Gümüşpala’nın önce Genelkurmay Başkanı sonra Adalet Partisi genel başkanı olması mesela) müdahale etmeye başladı.
1952’de NATO’ya girdikten sonra içeriden çürüme başladı.
TSK artık kendi savunma öncelikleri yerine ABD’nin jeopolitik hedefleri için çalışmaya başladı.
Yurtsever Kemalist Subaylar her defasında tasfiye edildi.
27 Mayıs 1960 dahil her yapılan darbe sonrası ilk mesaj “NATO’ya Cento’ya bağlıyız” oldu.
Tabii Amerikalılar nüfuz ettikleri Türk Ordusu’na hastalık yaymaya da başladı.
Bunu hem AKP/Fetö’nün Ergenekon Balyoz kumpaslarında hem de 15 Temmuz 2016’daki FETÖ/NATO darbe girişiminde gördük ve yaşadık.
NATO içinde önce Komünistler yani solcular hedef oldu, sonrasında ise Kemalistler tasfiye edildi.
FETÖ gitti bugün yerine METÖ geldi.
NATO düzeninden çıkmak bir tarafa TSK’nın tüm geleneksel eğitim terfi yapısı siyasetin emrine verildi.
Tıpkı Balkanları kaybettiğimiz 1910’lara geri döndük, hem de dünyanın ateş topu olduğu bir dönemde.
Son olarak Atatürkçü genç teğmenlerin hedef alınması ve “temizlenecek” şeyler olarak görülmesi tüy dikti.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin siyasetin emrine girmesi korkunç bir hatadır.
Ordusuz kalan bir millet ayaklar altında kalır.
2 bin sene önceki Mete Han’dan bu yana bu Türk’ün değişmeyen tunç kanunudur.
Ya devlet başadır, ya kuzgun leşedir.
Atatürk’ün 1920’de Afyonkarahisar’daki Kolordu’da söylediği gibi; “Orduyu imha etmek için önce subayları mahvetmek, aşağılamak lazımdır. Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta, engeller ve müşkülat kalmaz.”
Güvenliğimizin en büyük garantisi olan TSK’nın, NATO veya iç siyasi çekişmelerin içinde değil, Cumhuriyetin ve Mustafa Kemal’in askerleri olarak milletin emrinde olması gerekir.
Türkiye iç ve dışta büyük tehditlerle karşı karşıyadır.
En büyük ihtiyacı güçlü ve zinde bir ordudur.
Ben bunun önemini sadece savaşlarda değil 1999 depreminde bizzat gördüm ve yaşadım.
Kahraman Mehmetçik o enkazlardan binlerce insanı çıkardı.
Ama NATO tasarımı siyaset (NATO karşıtı hiç bir parti TBMM’ye giremez. Kuraldır) ve ordu yapımız maalesef bugünlere gelmemizde önemli pay sahibidir.
Erdelhunlar, Gümüşpalalar, Kenan Evrenler, Hilmi Özkökler, Necdet Özeller, Hulusi Akarlar, Yaşar Büyükanıtlar, İlker Başbuğlar, bunlar hep NATO İleri Karakol Komutanları oldu.
NATO sisteminde imal edildiler ve göreve getirildiler.
Anlamayan için İngilizce de söyleyeyim: “We are NOT NATO!”
1952’den beri bir tane muharip Genelkurmay Başkanımız olamadı.
Ordusuz kalan milletler ayaklar altında kalır!
Gerçekleri dobra dobra yazan kalemimize teşekkürler.Veryansın harbi ve milli.