Muharrem Karanfilci
Muharrem Karanfilci

Tuz da koktu

featured

Muharrem Karanfilci yazdı…

Dün akşam (11.12.2023 tarihinde) bir futbol müsabakası oynandı. Müsabaka normal bir lig müsabakası gibi dursa da, aylardır kimin başına insem diye ortalıkta gezen yumruk, sonunda Ankaragücü-Çaykur Rizespor maçının orta hakemi, Halil Umut Meler’in başına indi.

Öncelikli olarak şiddetin her türlüsünü ve özellikle sporda şiddetin her bileşenini şiddetle kınıyorum. Türk sporuna, Türk futboluna ve müsabakanın hakemi Halil Umut Meler’e ve ailesine geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Umut Meler, Uluslararası müsabakalarda da düdük çalan, şu anda Türkiye’nin en önemli, acar hakemlerinden biridir. Yetenekli olduğunu söyleyebilirim.

Saldırıyı gerçekleştiren, Ankaragücü Başkanı Faruk Koca ise; lise mezunu, AKP’nin kurucu üyesi, 22. ve 23. Dönem, anılan partinin milletvekili ve Saray yapılmadan önce de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ev sahipliğini yapan, ticaretle uğraşan kişidir. Siyasetin tam da ortasından gelmiştir. Üstelik TFF, şimdi saldırgan diye nitelendirdiği Faruk Koca’ya, geçen yıl fair play ödülü de vermiştir.

Yıllardır her platformda, yaptığımız programlarda, yazdığımız yazılarda, spor ve siyaset ilişkisini anlatmaya çalıştık. Elbette politika ve siyaset sporun içinde olabilir. Ama spordan hiç anlamayan, sporu hiç bilmeyen siyasetçilerin, sporu yönetmeye kalkması, bu gibi sorunların temelini oluşturmaktadır. Türkiye’de binlerce, spor yönetimi okumuş insanlarımız vardır. Bunların çoğu hiçbir yönetimde yer almamaktadır. Sorun yine liyakata gelmektedir. Her koltuğu, kendi adamlarımla doldurayım fikri, kendine güvenmeyen, zavallı yönetimlerin işidir.

Yukarıda yazdıklarımı isim olarak araştırdığınızda, herhangi bir arama motoruna isimleri yazdığınızda, size zaten bu bilgileri ve daha fazlasını verecektir. Bizi ilgilendiren asıl konu şahıslar ya da kulüpler üzerinden yapılan bu çirkin olay değil, olayın nasıl bu noktalara gelindiği ile ilgilidir. Yani bu olay üzerinden şahıs ya da kulüpleri cezalandırmaktan ziyade, bu ve benzeri olayların bir daha yaşanmaması için temenniden fazlasını söylemektir. Elbette bu saldırıyı yapanlar cezasız kalmamalıdır. Gerekli olan cezayı mutlak almalıdırlar ama bundan sonraki olaylar için ne yapılacaktır ve bu olayları tetikleyen unsurlar nelerdir? Bunlara değinmek gerekir.

Daha geçen haftaki; Adalet İstiyoruz Adalet isimli yazımda, adaletin kişilere özel değil, toplumsal etik kurallar, değerler çerçevesinde olması gerektiğinden, “attığın taşın değil sadece, ürküttün kuşun da hesabını verebilmek” gibi, bizim ülkemizde uygulanması zor, ütopik olan kavramlara değinmiştim. Yine yeniliyorum, asıl olması gereken, beklenti ve uygulanması gereken, gerçekten evrensel adalet olmalıdır. Adaletin uygulanması için de herkesin buna destek vermesi gerekir.

Asıl sorunu, siz sadece Halil Umut Meler’in, suratına atılan yumruk olarak değerlendirirseniz, büyük bir yanılgı içine düşmüşsünüz demektir. O yumruk sadece sorunun, neticelerinden biridir.

Toplumsal olarak bakıldığında, zaten ülke olarak şiddete eğimli ve her geçen gün şiddet haberleriyle dolu bir ülke haline geldik. Üstelik kişiye göre, adalet düşüncesinde olduğumuz için de, bazıları gülüp geçti bazılarından keyif aldık, “iyi olmuş” bile dedik. Bizden olmayanı ayırdık, ötekileştirdik, değersizleştirdik, çürüttük, kokuttuk…

Mesela bu ülkede;

Alt liglerde hakemler, komaya sokuluncaya kadar dövüldü. Medyamız değinmedi bile…
Gencecik taraftarlar bıçaklanarak, öldürüldü. Unuttuk bile…
Bu ülkede muhalefet lideri yumruklandı. Oraya gitmeseymiş, dedik.
Bu ülkenin en büyük takımlarından birinin, Fenerbahçe’nin otobüsü kurşunlandı. Faiileri hala bulunamadı.
Üç gün önce, Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlu, kuryemizi ezdi, kaçtı. Cinayet işledi. Gündem bu değil, dedik.

Örnek o kadar çok ki, hemen şimdi aklıma geleni söyledim ve yazdım. Şimdi bütün kulüpler, hemen hemen herkes, açıklama yapıyor. “Hepimiz Umut Meler’iz”, “Halil Umut Meler’e kalkan eller, kırılsın”, “Bu bir milat olsun”, “Sporda Şiddete Hayır”… vs… Şuna karar vermek gerek. Sadece sporda şiddete hayır derseniz, şiddete tüm yekûn karşı durmazsanız, bir adım bile öteye gidemezseniz. Şiddete sadece spor alanlarında karşı çıkmaya kalkarsanız, ŞİDDET konusunda da sıkça VAR’a gideriz bu akılla… Önce bakış açımızı değiştirmemiz gerek. Geçen haftalarda yine yazılarımda değindiğim gibi, bir spor kültürüne ihtiyaç duyulmaktadır.

TFF’nin öncelikle yapması gereken, adaleti kurullarında sağlamaktan geçer. Adaleti önce, kendi bünyende bulunan, sözde seçimle gelmiş kurullarında sağlamaya yönelik olmalıdır. Her şeyi paraya çevirme fikrinden vaz geçerek, sporun ruhunu koruyacak ve geliştirecek yöntemler üzerinde durulmalıdır. Ancak siz sorunun bir parçasıyken, asla sorunu çözemeyeceğinizin bilinmesi gerekir. Çünkü biliyoruz ki yine var olan sorunları, kendi adaletinizle çözmeye kalkacaksınız. Bu da sorunu çözmekten uzak, görmemezlikten gelinen, münferit olaylar zincirine bağlanacaktır.

Elbette her şey bundan ibaret değil. Kulüplerimizin bu olayda payı yok mudur? Sporu kendi siyaseti ile yönetmek isteyen kulüp başkanlarının yanında, bir de federasyon içinde, lobi faaliyetlerini yürüten başkanlar var.

Ne demektir lobi faaliyetleri? Açılımı şudur: Şartlar ne olursa olsun, benim kulübümün aleyhine karşı bir tutum olduğunda karşısında durmak, kulübün menfaatlerini korumaktır. Kabaca bu şekilde söyleyebiliriz. Futbol kazanmak ya da kaybetmek üzerine kurulu olduğu için de; ister haklı, ister haksız olsun, her şartta ben kazanayım fikrinin, hâkimidir. Burada TFF’nin temel görevi de hangi kulüpten olursa olsun, federasyon içinde bu misyonerlik faaliyetlerinin önüne geçmek olmalıdır. Sözde değil, uygulamada özerk yapı sahibi olmalıdır. Federasyon; siyasiler, kulüpler, çıkar ilişkilerinin maşası olmamalıdır. Profesyonellerin ve sporun içinden gelen kişilerin, işi olmalıdır.

Spor tam anlamı ve en temel tanımı ile rakibin ile yarıştığın oyun etkinliklerinin tümüdür. Yarışmaları sonuçlandırmak ve yönetmek için de hakemler görev alır. Yani en temelinden, rakibin olmaz ise senin varlığın bir şey ifade etmez. Bu oyunu oynayamazsın. Hakem olmazsa da yapamazsın bu işi… Onun için en azından saygı duyman gerekir.

Velakin ne yaptık biliyor musunuz?

Birileri sadece koltuklarına sımsıkı yapışıp, korusun diye; insanımızı koruyamadık, doğayı ve ormanlarımızı koruyamadık. Şelalelimizi, akan derelerimizi koruyamadık. Sudaki balığı, uçan kuşu koruyamadık. Çocuklarımızı, kadınlarımızı koruyamadık. Şimdi sporumuzu, futbolcularımızı ve hakemlerimizi koruyamıyoruz.

Acaba, kısa çöp, uzun çöpten hakkını alır mı ki?

Tuz da koktu

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!