Dünya ve Türk kamuoyunun geneli öldürülünceye kadar onu fazla tanımıyordu. İran Devrim Muhafızlarının faaliyetlerini genelde İran dışında sürdüren Kudüs gücünün efsanevi generali Kasım Süleymani’den bahsediyorum.
İran’ın resmi bir generali. Ama dini lider Hamaney’in “manevi evladım” dediği, İran’ın bölgesel güç olmasının en büyük çarpanı. Yirmili yaşlarından itibaren savaşın içinde. Aynı zamanda iyi bir diplomat ve istihbaratçı. Irak, Suriye, Lübnan, Filistin, Yemen vb bölge ülkelerinde pek çok eylem ve faaliyetin planlayıcısı, uygulayıcısı. İran’da efsanevi bir kahraman olarak anılıyor. Kendisine, İran’a yaptığı “olağanüstü hizmetlerden” dolayı “yaşayan şehit” deniliyor. Belki de ruhani liderden sonra en çok sevilen ve saygı duyulan adam.
Zaten bunu, ölümü sonrası İran devletinin yanı sıra halkın tepkisinden de anlamak mümkün. Ölümü üzerine 3 gün yas ilan edildi. Sadece İran’dakiler değil, bölgedeki bütün Şii halk ayağa kalktı. İran’ın resmi yetkilileri de halk da tek kelime kullanıyorlar; “İntikam!”
Cemkeran Camiine ilk defa matem haricinde kırmızı bayrak çekildi. Bu kısas yani intikam bayrağı. Ve intikam alınıncaya kadar o bayrağın inmeyeceği ifade ediliyor. Tehditler gırla. İran son olarak nükleer anlaşmadaki taahhütlere uymayacağını ilan etti.
Irak meclisi de Irak Hükümetine ABD askerlerinin ülkeden çıkartılması yetkisi verdi.
Irak’ın en etkili Şii din adamı Mukteda El Sadr, 2003’te kurup Irak işgali sırasında ABD’ye karşı oluşturulan ve çok etkili olan, 2008’te lağvedilen Mehdi ordusunun yeniden oluşturulması emrini verdi. Ki Sadr, ABD’ye olduğu kadar, Irak’taki İran varlığına da karşı çıkan bir liderdi.
Durumun ciddi olduğu ortada. Bundan sonra ne olursa olsun zaten istikrarsız olan bölgenin daha da istikrarsızlaşacağını, daha çok kan akacağını söylemek için öyle çok büyük öngörü sahibi olmaya gerek yok!
Artık ABD’liler bölgede her zamankinden çok daha fazla öncelikli hedeftir. ABD’nin yanı sıra bu süreçte İsrail ve onların Suudi Arabistan vd destekçileri de ağır saldırılara uğrayabilirler.
***
Peki, ABD bu süreci neden böylesi çok da akıllıca olmayan biçimde yürüttü?
Hatırlayalım; ABD, 2019’un son günlerinde, küçük çaplı ve bölgede hep olagelen bir saldırıyı bahane ederek, Irak ve Suriye’de İran yanlısı Şii milis güçlere ilk kez çok yoğun bir hava saldırısı düzenledi. 25’ten fazla milis hayatını kaybetti. Çok daha fazlası yaralandı.
Hemen ertesinde Bağdat’ta güvenli bölgede konuşlu ABD Büyükelçiliği, Haşdi Şabi güçlerince desteklenen bir grup tarafından basıldı ve işgal edildi.
Hemen akabinde yani 2020’inin ilk günleri, ABD’nin stratejik saldırısıyla gündemimiz değişti. ABD, silahlı İHA’larla İran’ın bölgedeki taşıyıcı kolonu durumunda olan bir adamı, Kasım Süleymani’yi vurdu. Saldırıda, Süleymani’nin yanı sıra Haşdi Şabi’nin en önemli adamlarından Ebu Mehdi El Mühendis de can verdi. ABD bir taşla iki kuş vurmuş gözüküyordu!
Ama…
***
Bu saldırıyla, bölgede pek çok şeyin ABD’nin aleyhine gelişeceği ortada. Çünkü bu saldırı, dolaylı, inkârı mümkün biçimde vekalet savaşçıları kanalıyla değil de direkt yapılmıştı.
Arı kovanına çomak sokulmuştu. Ama çomak sokan el, yani kovanından kızgınlıkla çıkan arıların saldırısına ilk uğrayacak el, ABD’nin eliydi.
Gördüğüm, bu eylemin ABD gibi bu işlerin ustası bir ülkenin bu süreçte yapacağı bir iş gibi durmadığıdır. Hiç akıllıca değil!
Çünkü bu saldırıyla, sadece İran ve Irak’takiler değil, Ortadoğu’daki tüm Şiileri karşısına aldı. Bölgede Sünnilerin hepsiyle dost olmadığı da açıkken. Görünen Irak ve Suriye’de Barzani ve PYD güçleri hariç yerelde dostu kalmayacak.
Bu saldırıyla Şiilerin birbirine daha da kenetlenmesini sağladı.
İran’da özellikle birkaç yıldır memnuniyetsiz kitlenin sayısı artmış ve kımıldanmalar başlamıştı. Bu saldırıyla İran içerisindeki memnuniyetsiz kitlenin yönetime karşı bir hareket geliştirmesinin önü kesildi. Bu eylemle, İran yönetimi içerde gücünü pekiştirecek.
O zaman, ABD, akıllıca olmadığı görülen bu saldırıyı neden gerçekleştirdi? Hem de resmi olarak “Emri bizzat Trump verdi” diyerek.
***
Bu yılın Kasım ayında ABD’de seçim var. Trump’ın oy kaybına uğradığı bir vaka. Bu anlamda Trump, geçmişte Libya Büyükelçiliğine yapılan saldırıda tepkisiz kalındığı için o zaman ki yöneticilere ağır sözler söylemişti. Sanırım Bağdat’taki elçilik saldırısı sonucu bu konuşması da anımsatılıp, seçim ileri sürülerek Trump’ın bu saldırıya ikna edildiğini düşünüyorum.
Malum Trump’ın ABD derin devletiyle arası çok iyi değil! ABD derin devleti bu olayla bana göre Trump’ı tuzağa çekiyor!
Bu saldırıyla bölgede ortaya çıkacak komplikasyonlar, yaşayıp göreceğiz ki hep ABD’nin aleyhine olacak!
Bundan sonra ABD, konumunu korumak adına bölgeye, Trump’ın aslında çok da istemediği biçimde, daha fazla asker göndermek zorunda kalacak. Bu, öncelikle ekonomik olarak ABD’yi, dolayısıyla Trump’ı zora sokacak.
Saldırılar nedeniyle ortaya çıkan kayıplar, Trump’a fatura edilecek. Her ölen ABD askeri, Trump’ın kayıp hanesine yazılacak.
ABD, bölgede giderek prestij kaybedecek. Bunun ülke içine yansıması da doğal olarak Trump’ın prestij kaybetmesine sebep olacak. Prestij kaybının sonu en hafifinden seçimi kaybetmektir.
Bunu, ABD derin devletinin attığı taşla vurduğu ilk kuş olarak düşünelim.
***
ABD derin devletinin İsrail bağlantısı çok açıktır. Derin devletine bir nevi derin İsrail de diyebiliriz. Bu nedenle derin ABD, İsrail’in bölgede zayıflamasının önüne geçecek önlemleri de alacaktır. Bu işten Trump kaybedecek ama ABD yine avantajlı çıkmanın yolunu bulmaya çalışacaktır.
ABD’nin öteden beri en çok istediği şey bölgede bir Şii-Sünni çatışması çıkarmaktı.
Şu an kovanlarına çomak sokulan Şiiler öfkeyle sahaya indiler. Onların ABD’lilerin yanı sıra Sünnilere yapacağı saldırı ya da saldırıların veya üzerlerine yıkılacak provokatif bir eylemin, bölgeyi olduğundan da büyük ateş çemberine döndüreceği öngörülebilir.
Böylece yıllarca sürebilecek mezhep savaşıyla bölge iyice istikrarsızlaşacak, birbirine düşman edilmiş iki Müslüman unsur sayesinde İsrail rahat edecektir. Bu rahatlık Barzani ve Suriye’deki PYD unsurları için de geçerlidir.
Bu da ABD derin devletinin attığı taşla vurduğu ikinci kuş olacaktır.
***
ABD, ilerleyen aşamada, seçimi kaybetmesi sağlanırsa Trump sonrası, olan bütün kötü gözüken eylemleri Trump’a yükleyerek, tereyağından kıl çeker gibi suçlu konumundan çıkıp bölgedeki gruplarla yeniden diyalog geliştirmeye çalışabilir.
Sonrasında muhtemel sebep olduğu çatışmanın taraflarına silah satarak, bu kargaşadan ciddi ekonomik kazanç sağlayabilir.
Bu da taşın vurduğu üçüncü kuş olabilir.
***
Bölgenin istikrarsızlığından, şimdilik en fazla etkilenecek olanların başında, ABD’nin ekonomik olarak dünyadaki en büyük iki rakibi Çin ve Almanya gelmektedir. Çünkü iki ülkede enerji ihtiyacının çok büyük bölümünü bölgeden sağlamaktadır.
Bölgedeki olası istikrasızlık; onların enerji gereksinimlerini bölgeden karşılamalarına engel olacak. Bu da onların ekonomik olarak olumsuz etkilenmesine yol açacak!
Sanırım bu da dördüncü kuş.
Belki biraz daha düşünürsek bir taşla vurulan başka kuşlar da sayabiliriz. İlk anda aklımıza gelen bunlar.
ABD derin devletinin, bu düşüncelerle, Trump’ı öne sürerek, ilk başta hiç de akıllı görülmeyen böylesi bir saldırıyı, çok bilinçli biçimde gerçekleştirmiş olabileceği yakın olasılık gibi duruyor. Yoksa sonuçlarını düşünmeden, öngörmeden, duygusal tepkiler vermek ABD’nin bu zamana kadar ki politikasına uygun düşmüyor.
***
Sonuç olarak, bölgede ortalık daha da kızışacak gibi duruyor. Bunun dünyaya yansıması, petrole yapılacak zamlarla, ekonomik hayatın fazladan zorlaşmasına sebep olacak olmasıdır.
Ya Türkiye’ye?
Yangın hemen yanı başımızda. Alevlerin bizi etkilememesi düşünülebilir mi? Türkiye, ekonomik olarak etkilenmenin yanı sıra, olası çatışmalardan kaçıp sığınmak isteyen bir kaçgın dalgasıyla karşı karşıya kalabilir. Artık Türkiye’nin kaçgın dalgalarını barındıracak gücü olmadığı açıktır. Bunun tedbirleri de şimdiden düşünülmelidir.
Bölgedeki tarafların Türkiye içinde bulunan uzantılarının yapacağı eylemler de Türkiye’yi zora sokabilir.
ABD, Türkiye’nin yanında yer almasını sağlamak için yoğun baskı yapabilir ve Türkiye’yi İran’a karşı kullanmaya, cephe açmaya zorlayabilir. Bu anlamda provokatif eylemlerle karşılaşılabiliriz.
Bunlar ilk aklımıza gelen zorluklar. Gelişen ve öngörülemeyen başka sorunlar da yaşanabilir.
Sürpriz gelişmeler olup bölgedeki bu yangın durdurulamazsa, sadece çatışanlar açısından değil, Türkiye için de yine farklı ve zorlu bir süreç başlıyor gibi…
Ancak ne olursa olsun Türkiye tarafsızlığını sıkı sıkıya korumalı ve arabuluculuğun dışında hiçbir role soyunmamalıdır.
Şimdilik ancak bunları diyebiliriz…
epeydır ırak tayım son sokak olayları hep ıran karsıtı ıdı sımdı ses kesıldı her kes amerıkan karsıtı oldu benı yolda durdurup amerıkalımısın dıye soruyorlar artık
Erdoğan’ın Kürecik restinin de bu olaylarda bir etkisi olabilir. Uzun zamandır israil İran’a kapsamlı bir operasyon için ABD yönetimini ikna etmeye çalışıyordu ABD yönetimleri ise bunun için uygun bir zaman olmadığını bahane ederek bu tür bir operasyondan kaçınıyordu teklifi erteliyorlardı, şimdi Türkiyenin resti ile birlikte bu operasyonu yapmalarının gelecekte dahada zora girebileceğini fark etmeleriyle birlikte düğmeye basmış olabilirler. Trump a nasıl karar aldırdılar bu bir ayrıntı. Önümüzdeki süreçte İran’a gücü azaltılmış nükleer bombalarla bir müdahale olabilir, Kürecik bu süreçte kritik önem taşıyor İran’dan israil’e ve ABD askeri hedeflerine yönelik olası kimyasal füzeleri havada imha edebilmek için olmazsa olmaz bir önemde. Tabi böylesi bir çatışmada bir 3. dünya savaşı riskide var. Tüm süreci ABD istediği gibi sonuçlandırırsa Küreciğin israil’in güvenliği açısından bir önemi kalmayacak ve sıra Türkiye’ye gelecek.
Orta doğu’nun, ABD’nin daha doğrusu, ABD nin siyaset sahnesinde görülmeyen gücünün ara hedefi olduğuna inanmıyorum. Trumph ise sadece Başkan kimliğiyle sahneye çıkartılmış olan figüranlardan biridir. Bu figüranlar değişir, ancak ana plandaki uzun vadeli hedefler değişmez. Dünya haritası üzerinde bir araştırma yaparsak Asya’nın en verimli enerji ve yeraltı kaynaklarına sahip olduğunu görürüz.Asya’nı en güçlü devleti ise Çin’dir. Kanımca adımadım uygulanmaya çalışılan bu sinsi planda nihai hedef Çin’dir. Gerek Ortadoğu ve gerekse de Güney Asya ülkelerindeki üsleriyle çembere alınmak istenen Çin gerçeğini bilen ABD, giderek bir çember oluşturmak ve Çin’e ulaşım yollarında bulunan ülkeleri birer birer ele geçirmek için hazırlanmış olan sinsi planını sanal hedefler ve savaş gündemleri üreterek gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Özetle İran ABD’nin sadece ara hedefi olabilir.
Selam,
Benim anladığım, ortadoğunun milli ulus devletlerine müdahale sonrası oluşan süreci yürütmekte kullandığı vekalet savaşını ABD yüzüne gözüne bulaştırdı.
Karışıklık yarattığı bölgelerde küçük bir askeri varlık bulundurmak, bu üslerden vekalet savaşını yönetmek, irtibat personeliyle takip etmek, yakın hava/istihbarat/lojistik desteği sağlama taktiği işe yaramadı, zira bölgesel dinamikler yönetilemez/yöneltilemez derecede karmaşık ve devlet mekanizmalarının uyum sağlayamayacağı düzeyde çok değişkenli, maliyetli. Stratejik olarak uzun vadede kaybettiğini fark etti.
Irak ve Suriye denklemi bunun kanıtı. ABD Irak’taki askeri varlığını azaltınca ve Suriye operasyonlarına yönelince boşluk doğdu. Irak’ın etnik yapısı ve doğal komşuluk ilişkileri ve hatta milli/dini hissiyatları neticesinde oluşan denklem hep ABD’ye ters. Yarattığı bireysel devşirmeler baskılanıyor, kurulan sistem suni, bu sistemi bütün ülkeye dayatacak bir gücü yok.
Irak Kürtleri bağımsızlık peşinde Merkezi Yönetimle sürekli mücadele halinde, ama ekonomik olarak bitik durumdalar, hayallerine ulaşmak, Türkiye ve İran olduğu sürece imkansız, çok büyük enerji yatakları tespit edildi ancak, çıkaracak satacak bir ortam yok. Haşdi Şabi ile papaz durumdalar, Musul’dan kovalandılar, Suriye batısında gırtlak gırtlağa savaşırken eşzamanlı olarak YPG/PKK/YPŞ saflarında Haşdi Şabi ile omuz omuza IŞİD’e karşı Sincar’a girdiler, karmakarışık ilişkiler.
Merkezi hükümeti Haşdi Şabi yönlendiriyor, ABD’ci devşirmeleri Haşdi Şabi baskılıyor, Kürtler satılmışlık duygusunda, parasızlıktan pasif/korunmacı politika izliyorlar ve ABD ile İsrail’in orantısız bir şekilde salt desteğini bekliyorlar.
Yani, vekalet savaşları, ABD’ci Merkezi Hükümet tasarrufu dışında bir milis gücün doğmasına, bu gücün IŞİD’le savaşta legalize olmasına, sonrasında özel statü kazanmasına yol açtı, bünyesinde Ninova muhafızları, İran yanlısı Şii grupları, Iraka bağlı Şii grupları gibi grupları barındıran bu milis güç, kontrol edilebilir, baskılanabilir ve yönlendirilebilir olmaktan çıktı.
ABD’nin sert müdahalesi için konjunktur gerekiyordu, o da oluşmak üzere, lakin Irak Merkezi Hükümeti/Ordusu ile artık iç içe geçmiş bu yapıyla nasıl mücadele edecekler bir iç savaş başlatmadan ben anlamadım. Bu mümkün olmadığına göre?
Irak, Suudi Arabistan ve Yemen’in bölünme zamanı geldi gibi (BAE+Katar..) , sunni şii savaşına taş döşüyorlar, İsrail sahneye çıkacak.
Yani Kasım Süleymani olayı kuvvetli bir dürtüden ibaret, hadi başlayalım diyorlar.
Saygılar
Siraladiklariniz bazi konular dogru, ancak bu yazida bence onemli bir husus atlanmis ve eger bu kilit nokta gozonune alinmazsa, yukarida siraladiklarinizin tutarsiz kalir. Bircok yerli, yabanci analiz yazisinda varsayim ABD’nin tek (yeknesak) bir guc oldugudur. Ancak bugun gorulen gercek, ABD’nin yeknesak bir guc olmaktan uzak oldugudur. Bati emperyalismini kontrol eden iki guc var. Bunlardan biri ABD ikincisi ise Avrupa oligarsisidir. Son video’larindan birinde Sn. Dr.Volkan Ozdemir’in de dogru bir sekilde tesbit ettigi iki olgu kuresel ve onun yaninda milli denilen (!) guclerdir. Milli’nin yanina unlem koymamin sebebini birazdan aciklayacagim.
Bati’daki emperyalist gecmise bakarsak, batinin kolonialist ve neticesinde emperyalist bir guc olarak ortaya cikmasinda, once Avrupa, akabinde’de bu mirasi Buyuk Britanya imparatorlugundan eline alan ABD rol oynamistir. Emperyalismin temeli kapitalism’dir, yani kapital denen buyuk sermaye. Bati tarihi bu surecte, monarsi ve din eksenli teokrasilerden once aristokrasi ve devaminda burjuvaziye evrilmistir. Burjuvazi ise devleserek gunumuzde koperatism’e (dev sirketlerin yonetimi) donusmus ve devletleri yonetecek kadar buyuk bir guce ulasmistir. Amerika’da buna “Military/Industrial complex” denir. Konuyu fazla dagitmadan, gelmek istedigim noktaya getireyim. Bugun dunyada ki finans ekonomisinin hatiri sayilir bir miktarini elinde tutan guclerden biri, offshore ‘trust’ hesaplari, altin reservleri, bankalari ve yeralti zenginliklerini isleten devasa firmalarin sahibi olan oligarsidir. Bu Avrupa oligarsisidir. Sayin Ozdemir buna kureselciler diyor ve bu dogrudur. Cunku kureselcilik ve onun ideolojisi neo-liberalismin kaynagi iste bu Avrupa oligarsisidir. Merkezleri City of London, Isvicre (Davos) ve Fransa’dir. Bu oligarsi sadece Avrupa ile sinirli degildir. Trump’a kadarki baskanlardan, Clinton, Bush, Obama hep bu oligarsiye bagli baskanlardi. Trump bu trendi oldukca saibeli bir secim sonucunda degistirmistir. Trump’in neden demokratlar tarafindan lanetlendigini ve azledilmek istendigini simdi anlayabiliyor musunuz? ABD bircok ulke gibi ikiye bolunmus bir ulkedir. Israil’de ideolojik olarak bolunmus bir ulkedir. Tek vucut olarak hareket eden bir siyonism yoktur. En ekstrem siyonistlerden biri olan Netanyahu’nun azledilmek istenmesinin sebebi nedir acaba? Netanyahu ve Trump siyonismin en buyuk taleplerinden olan Kudus’un baskent olarak taninmasi icin en buyuk adimi atmislar ve bunun yaninda Golan tepelerini ilhak etmislerdir. Buna karsi Trump ve Netanyahu ulkelerinde azledilmek isteniyor. Sebeb ne?
Peki Trump kimdir veya kimin adamidir diye sormak gerekir. Trump’in arkasindaki guc Amerikan ‘askeri/endustriyel + wallstreet (Boeing, Lockeed vesaire gibi agir sanayiyi temsil edenler ve ABD menseili petrol sirketleri) dir. Buna da Amerikan Oligarsisi denir. Kimileri buna derin devlet derler, kimileri anglo-siyonist lobi yada neokonlar. Kanimca bu tabirlerin hicbiri dogru degil ve gercekleri saptiriyor. Eger ABD derin devletini tek bir birim olarak ele alirsak, bircok olayi aciklayamayiz. Yazinizda, Trump, derin devlete karsi diyorsunuz. Sormamiz gereken soru sudur. Hangi derin devlet? Evet ABD basta olmak uzere tum batida derin devlet denilen sey gercekte iki tur derin devlete indirgenebilir. ABD oligarsisi’nin elindeki derin devlet ve Avrupa oligarsisinin elindeki derin devlet. Ornegin bir CIA’nin bile iki basli bir yapi oldugu gorulebiliyor. Oyle ki, kimi zaman ortadoguda bir olayin ardindan bakiyorsunuz beyaz saray yada pentagon CIA’ya karsit demecler verebiliyor. Kisacasi ABD iki basli bir devdir. Dahada acalim. Bugun Avrupa ulkeleri bile bu iki guc arasinda paylasilmis durumda. Ingilterede ki Brexit olayinin arkasinda iki oligarsik (ABD ve Avrupa) gucun savasimi var. Italya, Macaristan, Cek cumhuriyeti Trump’in bagli oldugu ABD oligarsisine bagli gozukuyor. Fransa tam anlami ile AB oligarsisinin elinde. Ornekler cogaltilabilir.
Peki o halde, ABD oligarsisi nasil birsey? Dedigim gibi Rockefeller bazli wallstreet mavi cip (blue chip) firmalarinin cogu bu hanedanin elindedir. Buna Amerikan bankalari, tum ucak ve uzay sanayisi, otomotiv vs. girer. Bu oligarsik guc, neo-liberal AB oligarsisinin karsisinda farkli bir ideoloji saptamistir. Bu guc “Amerikan” milliyetci gucleri icinde bulundurur ancak bu milli gucler bizdeki anlamiyla yada Fransada sokakta yuruyen sari yelek milliyetcileri ile pek benzerlik gostermez. Bu ‘Amerikan’ tarzi milliyetcilerin icinde Klu Klux Klan denilen fasistlerden tutun, evangelist/siyonistlere, guneyli milis guclere kadar genis bir yelpaze vardir. “Make America Great Again (MAGA)” (Amerikayi tekrar buyuk Amerika yapalim) sloganinin arkasindaki halk gucu iste bunlardir. Bu Amerikan’nin iki yuz kusur senelik ‘vahsi bati’ (orman kanunu) gecmisi ile uyumlu bir milliyetciliktir. Lugat anlami olarak “milli” midirler yoksa degilmidirler tartisma konusudur.
Bunca lafin sonucunda anlamamiz gereken nokta sudur. Bati dunyasinda herseyi yoneten, baskanlari s
Soylediklerinize katiliyorum. Ayrica bir tuzak daha olabilir. Eger Trumpla derin devleti arasinda bir mucadele varsa, eskiden kolayca suikast duzenlenebiliyordu(eski baskanlara suikast duzenlenmisti) fakat simdi daha kompleks yollarla yapilmasi gerekecek. Bu da Iran’in kiskirtilip(Suleymani suikastiyle) sonra da Iranli suikastcilerin onunu acmayla olabilir. Daha sonra derin devlet Iran eliyle Trumptan kurtulacak, Iran suclanacak ve boylelikle Trump’i destekleyen milliyetci Amerikali kesim(Askerlerin cogunu bunlar olusturur, bizim MHPliler gibilerdir ve aslinda ortadoguda suren savastan rahatsizdirlar, baskalari icin canlarini verdiklerini dusunmeye baslamislardir) tekrar ortadogudaki yeni savas icin ikna edilmis olacaktir. Israil’de istedigini almis olacak ve belki de Iran’a mudehale olacak. Dediginiz gibi tarafsiz kalmak, bize cikacabilecek firsatlari degerlendirebilmek acisindan bence de onemlidir.
Bilemiyoruz tabiiki. Bekleyip gorecegiz. Allah hakkimizda hayirlisini versin.
Saygilar.
Cok merak ettim dogrusu, ABD derin devleti kimlerden olusuyor? Trump da cok sikayetci bu derin devletten. Hep onun baskanligina comak sokmakla sucluyor bu derin devleti. Oysa, zaten cevresindeki tecrubeli kadrolarin hemen hemen tamamini ya atti ya da usandirip istifa ettirdi. Tecrubeli kadro da dediysem o kadar kabiliyetli ve bilgili diyemem. Son zamanlarda ABD politikasinin orta doguda, Trump’tan da once, cok parlak sonuclar almis oldugunu soyleyemeyiz. Ama, derin devlet deyince akan sular duruyor. Aklimiz ermese de, harhangi bir bilgimiz olmasa da, derin devlet deyince her seyi biz biliriz (kas kirpma) ama acikca yazamayiz havalarina giriyoruz.
Trump zaten her gun kendi kendini tuzaga dusuruyor, derin devlete ihtiyaci yok. Hadi, ABD halkinin uyanmasindan vazgectik, en azindan senatoda anayasaya asgari bir saygi gosterecek sayida Republican olsa, bu adam bir gun barinamaz baskanlikta.
Ama merak etmeyin, bu adam gittikten sonra da ABD’nin orta doguda akilci ve adil bir politika izlemesini hic beklemeyin. Bolgenin atasozu: it urur, kervan yurur…
simdi buraya bır sey yazmıyorum . cunku yorum yaptıgım zaman yazarı eleştırecegım . yayınlanmıyacak.