Kovid-19 ile ilgili önceki yazılarımda savaşı sonuçta insanoğlu kazanacak demiştim ve sonrası olası değişikliklere dikkat çekmeye çalışmıştım.
Evet, artık hem kendi hükümetlerini hem dünyadaki sistemleri hem yaşadığı toplumu hem de kendini sorgulayan, belki pek çok alışkanlıklarını bir yana bırakmak zorunda kalan, yaşama daha farklı bakan, dostluğun, doğanın ve temizliğin önemini daha bir kavrayan, yanlış giden şeyleri değişime zorlayan bir insan popülasyonu geliyor diye değerlendiriyorum.
Ellerindeki nükleer silahlarla yüzbinlerce insanı anında öldürebilecek araçlara sahip, çok güçlü ve zengin ülkelerin dahi bir virüs karşısındaki çaresizliğinin ne büyük bir ders olduğunu düşünen; güçlü olmanın kibrini küçümseyen; “Böbürlenme padişahım, senden güçlü virüs var” diyebilen; bu anlamda kendi davranış kalıplarını da gözden geçirip sorgulayan insan tipinin çoğalacağını düşünüyorum.
Yaşayanlar görecek ki hızlanan tarih, daha da hızlı seyredecek, yürümekte olan dünya müesses nizamı sarsılacak ve gürültüyle yıkılacak, tarihsel süreç tersine dönecektir. Bu, virüsün insanlığa çok büyük bir hediyesidir. Bedeli ağır olan bir sonuçtur.
Yoksa müesses nizamın yıkılacağına inanmayan, karşı çıkmanın anlamsızlığına, çaresizliğine şartlanmış, bunu alışkanlık haline getirmiş bir insanlık vardı.
O alışkanlığın tembelliğinde yuvarlanıp giden bu uyuşuk insanlık, bu virüsle büyük bir travma/sarsıntı geçirdi.
Ezberler, büyük alışkanlıklar kolay kolay değiştirilemez. Değişim ancak yaşanılacak bir travma ile olur. Buna en güzel örnek Pavlov’un köpekleridir.
***
Pavlov’un köpekleri malum.
Pavlov’un çiftliğinde üzerlerinde deney yapılan köpekler, zil sesinde yemek yemeye şartlandırılmışlardır. Her zil sesinde hayvanlar koşarak yemek verilen yere giderler.
Bir gün aşırı yağmurlar sonucu çiftliği sel suları basar. Köpekler panik halinde canlarını kurtarmaya çalışırlar. Bu arada zil çalmaktadır. Hayatta kalma telaşındaki köpekler için bu zilin o an için hiçbir anlamı yoktur. Pek çoğu boğulur. Çok azı hayatta kalmıştır.
Felaket sonrası görülecektir ki artık zil sesinde köpeklerin hiçbiri harekete geçmemektedir. Yaşadıkları travma onların şartlı reflekslerini yok etmiştir.
İnsanların, toplumların da doğrusuyla yanlışıyla birçok zihinsel şartlanmışlıkları vardır. Tıpkı Pavlov’un köpekleri gibi.
***
Evet, insanlık şu anda da büyük bir travma yaşıyor.
Hele de batılı toplumlar…
Düşünün bir AB ülkesi vatandaşısınız. Hükümetinize, dolayısıyla sağlık sisteminize çok güveniyorsunuz. Zor zamanlarda diğer AB üyesi ülkelerinin de size yardımcı olacağına inanıyorsunuz. Mutlu bir yaşantınız var. Ve bir virüs geliyor, sizin bu inandığınız, güvendiğiniz sistemi yerle bir ediyor.
On binlerce insan can veriyor. Yüzlercesi evlerinde yalnız başına ölüyor. Hükümetiniz aciz kalıyor. Sağlık sisteminiz çöküyor. Silaha yapılan yatırımın çok küçük bir kısmıyla çözülebilecek solunum cihazıyla ilgili yeterli adımın atılmadığını, silah zengini olan ülkenizin, yaşamsal önemi büyük olup maliyeti silaha göre çok çok az olan solunum cihazı fakiri olduğunu görüyorsunuz.
Hükümetiniz, sizin de pek güvendiğiniz AB üyelerinden yardım istiyor, onlar ise kıllarını kımıldatmıyorlar.
Çaresizlik içinde kıvranıyorsunuz…
Tıpkı Pavlov’un köpeklerinin sel sularına yakalandıkları durum gibi. Artık bu travmayı yaşayan siz, hükümetlerinize, sağlık sisteminize, çatı örgütünüz AB’ye güvenir misiniz?
Bu anlamda başta batılı toplumlar olmak üzere, insanların güven şartlı refleksi çökmüştür. Bu nedenle eski sistemlerin sürdürülebilirliği pek görülmüyor!
***
Yukarıda tarihin çok hızlandığından bahsetmiştim. Hız deyince aklıma geldi.
Bu süreçte olağanüstü durumun doğası gereği her türlü karar daha hızlı alınacaktır. Bunun elbette riskleri vardır. Ama hızlı karar vermemedeki risk daha büyük bir hal almıştır.
Örnek vermek gerekirse şu an Kovid-19 ile ilgili ilaç ve aşı için hem Türkiye’de hem dünyada pek çok bilim insanı yoğun bir çaba içinde. Bu arada insanlar da hayatlarını kaybediyor. Zamana karşı bir yarış var. Bir ilacın ve aşının kullanılabilmesi için pek çok deneyden ve testten geçmesi gerekmektedir. Şu an dünyada on binlerle ifade edilen can kaybı yaşanırken böylesi bir zamanı bekleme lüksü var mı? Olmadığı açık!
O zaman süratle geliştirdiğimiz özellikle ve öncelikle ilaçlar, en azından durumu çok ağır hastalara verilmek durumunda kalınabilinir. Normal zamanda itiraz edilecek böylesi husus şu an makul gelebilir.
Bu hızlı karar refleksi başka yönetsel konulara da yansıyabilir.
Bu refleks, en azından bazı konularda, olağanüstü durum sonrası da devam edebilir.
***
Bu süreçte özellikle Çin, Kovid-19 ile ilgili riskli gördüğü insanların, normalde özel hayatı takip olarak görülen, cep telefonu sinyal bilgilerini takibe aldı.
Böylece riskli şahsın nereye gittiği, kimlerle temasa girdiği herhangi bir mahkeme kararı olmadan izlenmeye başlandı. Normalde bu, bireysel özgürlüğü kısıtlayıcı bir durum ama kimsenin bu süreçte itirazı olmadı.
Peki, ya bu tür uygulamalar kalıcı hale gelirse?
Bu durum, bundan sonraki süreçte en büyük problem sahalarından birini teşkil edebileceğini ve insanların burada ciddi bir ikilemde kalacağını düşünüyorum.
Önümüzdeki süreçte yöneticiler, sağlığı ve güvenliği ileri sürerek, toplum üzerindeki kontrol mekanizmasını artırmak isteyebilecekleri kuvvetli bir olasılık olarak karşımızda durmaktadır.
Bir kısım iddia sahipleri, bu kontrolün ileri aşamasında, tüm insanlar deri altına, tüm kişisel bilgilerinin de yüklendiği bir çip yerleştirileceğini bile düşünüyorlar.
Böylesi bir durumda nelerin olabileceğini bir düşünün. Evet, başınıza bir şey geldiğinde gerekli sinyal bilgileri eşzamanlı takip kontrol merkezine gittiği için belki de acil müdahale ile sıkıntılı durumdan kurtulacaksınız. Örneğin kayboldunuz. Bu sinyal bilgileri sayesinde kurtarılacaksınız. Örneğin ateşiniz yükseldi. Bir rahatsızlık belirtisi ve hemen falanca sağlık merkezine başvurun çağrısı. Bu arada aynı bilginin anlık o sağlık merkezine iletilmesiyle oraya gittiğinizde zaman kaybetmeden muayene olmanız gerçekleşecek.
Bu tür bir uygulamanın faydalarıyla ilgili sayısız örnek verebiliriz. Bunlar olayın güzel tarafı.
Peki, böylesi çok faydalı gözüken bir uygulamanın handikapları neler olabilir?
***
Şöyle bir düşünün bu çipi kontrol eden merkez, sizin mahrem kalmasını isteyebileceğiniz şeyleri de öğrenip, kayıt altına alabiliyor.
Sizin vücudunuzdaki ısı farklarını bile takip edebilen sistem, sizin bir olay karşındaki tepkinizi de vücudunuzdaki kimyasal değişikliklerden yola çıkarak ölçebiliyor. Mesela yaşadığınız ülkede iktidarı elinde bulunduran hükümetin bir yetkilisini dinlerken diyelim ki öfkelendiniz. Ya da tersi.
Dolayısıyla sizin iktidara veya alınan bir karara karşı ne hissettiğiniz merkez tarafından öğrenilebilecek. Bu durum özellikle otoriter devlet yönetimlerin egemen olduğu ülke halkları için bir tehdit oluşturabileceği öngörülebilir bir durumdur.
Sadece hükümetler mi? Hem hükümet dışı organizasyonlar, hem ticari şirketler, kendimizin dahi bilmediği, vakıf olmadığı özelliklerimizi öğrenebilirler. Buna göre bizi manipüle edecek sistemler geliştirebilirler. Örneğin pazarlama yapan bir şirket, duygu dünyamızın resmini çıkartıp, satmak istediği ürünü, duygu dünyamızı istismar ederek bize satabilir.
Örnekleri çoğaltabiliriz.
***
Özetle, ama küreselci, ama içe kapanmacı, ya da orta yolcu demokratik yönetimler olsun, bundan sonra sağlık ve güvenlik vb. haklı gerekçelerle vatandaşlarını daha sıkı gözetleyecek, hemen hemen her şeyini takip edecek tedbirleri alma yoluna girecek gibi görünüyor.
Artık hayatımız çok daha şeffaf olacak. Yüzümüzün en ince ayrıntısını bile ortaya koyacak çok sayıda kamera ile donatılmış şehirlerde yaşayacağız. Suç ve suçlularla mücadelede olsun, böylesi salgınlarda veya doğal afetlerde olsun pek çok faydası görülecek sistemler gelişecek. Ama bu sistemlerin bireysel özgürlüğümüzü de kısıtlayacağını, birinin devamlı bizi gözetlediğini bilerek yaşamanın rahatsızlığını da duyacağımız çok açık.
Özgürlük-güvenlik sarkacında yaşayan bir insanlığın bu dengeyi nasıl sağlayacağı sorusu, önümüzdeki sürecin ciddi problem sahalarından birini oluşturacak görülüyor.
(Bu yazı dizisi Veryansın Tv için hazırlandığından, bitinceye kadar devam edeceğim…)
Çok güzel kaleme almışsın paşam. Teşekkürler
1984 e doğru adım adım
Insallah olumlu yonde gelisir dunya..Tarih oyle demiyor ama..modernlesme ile acimasizlik dogru orantili yukselmis hep…kisilerin takibi ise mevcut telefon ve sosyal media uygulamalariyla takip ediliyor zaten. Takip edemedikleri bizim koylumuz ve yoksullarimiz..O yuzden her seferinde baltayi tasa vuruyorlar. Belki de yakin zamanda hepsine bedava akilli telefon dagitirlarsa hic sasirmam.