Nihat Genç yazdı…
PKK’nın öldürdüğü (köylüm) Eren Bülbül’ün Twitter görselimize koyduğumuz yaylada çömelip çektirdiği pozu biz Karadenizliler için çok şey ifade eder.
O yayla, bizim çocukluğumuz, rüyamız, ütopyamızdır.
Tıpkı, Orson Welles’in Yurttaş Kane filminde olduğu gibi.
Adam çok zengin ve dünyaların sahibi olur ama çocukken onu uzaklara götürürlerken ‘rosebud’ isimli kızağının üstünden alırlar ve hayatı boyunca o kızağın hasreti-rüyası Yurttaş Kane’yi yakıp bitirir!
Çocukluğunda bıraktığı o kızağın özlemini dünyada hiç bir değer dolduramaz.
Görmeyenlere yaşamayanlara anlatılamaz, o yaylaların içimizde doldurduğu boşluğu, istediğimiz şöhreti istediğimiz serveti ele geçirelim, hiç birimiz dolduramayız
Ve hepimizin en büyük rüyası, bir gün o yaylalara geri dönebilme arzusudur.
Selçuklular için ‘yayla’ vatan demekti.
Yün, deri, yağ ve et ve süt, yani, o günkü ekonominin her şeyi ‘yayladaydı’.
Düşünün, 1071’de Malazgirt’tesin ancak Trabzon’u 1461’de alıyorsun, yani, aradan geçen bu üç yüz, Selçuklular, Gümüşhane’den Çorum’dan Amasya’dan… Perşembe’nin yaylarından Rize’nin dik yaylalarına kadar seferler yapıyor ve üç yüz içinde önce yaylaları ele geçiriyor. Pontus’un elinde sadece sahil ve limanlar vardı, 1461 ise son kaleleri limanların alınmasıdır.
Bugün Perşembe yaylalarından başlayarak Sarp’a kadar, bütün yaylalarımız ormanlarımız işgal altındadır, yağma ve talanın haddi hesabı yoktur, kerestesinden, Araplara yayla turizmine ve maden şirketlerine kadar yaylalarımız kapanın elindedir. (Dünya coğrafyalarının en vahşi çevre kıyımı 600 km’lik sahil yolunun binlerce dünya güzeli koyu cetvel gibi dümdüz yapılarak zaten elden çıkmıştı…)
Yetmedi, bitmedi, tarihte ilk defa, ortak meralarımız (yaylalarımız) sahipleniliyor çit çevriliyor ve şahısların mülkü arazisi haline getiriliyor…
İşte Erzincan’daki altın madeni, ve, Anadolu’da nice altın madeni aynı yöntemlerle hukuksuz başıboş, toprağımızı bir daha geri dönüşümü imkansız hale getirip zehirliyor! (Anadolu’nun çok yerindeki bu altın madenlerinin hiçbiri hakkında haber yapılmıyor…)
Binali Yıldırım’ın dediği gibi, bu Amerikan şirketlerinin ekonomiye katkıları varsa, katkıları nedir, bari katkısının haberini yapın, doğaya zararı yoksa, bari, zararı olmadığının haberini yapın, ama değil, gizleniyor, haberi yapılmıyor, medyanın, Sabah’ı A Haber’i Fox’u, yetmedi, Sözcüsü, Cumhuriyet’i topa girmeye korkuyor.
CHP’li ve İyi Partili vekiller de gidip gördüler çevre felaketi katliamın farkındalar ama onlar da Amerika olmadan iktidar olamayacaklarını bildikleri için iktidarla birlikte bu vahşete susuyorlar!
Bu siyanür yöntemi dünyada yok diyoruz, toprağın bir daha geri dönüşümü hayat bulması yok diyoruz ve bilimsel raporlar tarihin en büyük felaketine hazırlanın diyor, ama, tıss yok.
Şimdi, bu yazıyı okuduktan sonra, diğer haber sitelerine Twitter sayfalarına şöyle bir bakacaksınız, diyelim Fatih Altaylı’yı göreceksiniz, sonra İsmail Küçükkaya’yı izleyeceksiniz, sonra, mangalda kül bırakmayan liberal youtuberları ve twitter sayfalarını göreceksiniz…
Şöyle yüzlerine bakınca, evet, maymun değiller, kaza kekliğe hiç benzemiyorlar, bizim gibi ağızları burunları var, bizim gibi de konuşabiliyorlar! Ancak hepsi birlik olmuş Anadolu tarihinin gelmiş geçmiş bu en büyük felaketine sessizler.
Anadolu coğrafyası tarihinin hiç bir gününde bu kadar sahipsiz değildi.
Hukuksuz ve açık işgale hepsi sessiz!
Bu sessizlik gizli ve organize bir işbirliği!
Bu satırlardan adlarını verip tane tane ya da yüzlerine karşı sabaha kadar küfretsek, aşağılasak, adam mısınız ulan, desek, memleket mahvolup gitmiş, kaç para?
Dıngıllarında değil!
İşin en acı tarafı, kurumsuz, beş parasız, avukatsız, partisiz, vs. senin benim gibi eli kolu bağlı milyonların bu amansız hunharlığı işgali durduracak gücü yok, ancak burada boş duvarlara karşı bağırıp duruyoruz!
Ulan sizin bir anneniz olmadı mı, ulan sizin Allah’ınız yok mu, ulan, hepiniz kalkıp utanmadan bir de Cumhuriyet bayramlarında mangalda kül bırakmayıp bütün dünyaya dayılanırsınız…
17 yaşımdan beri matbaa işindeyim, yirmili yaşlarımda Milliyet’te altı yıl çalıştım, ilk gençlik yıllarımda sağcı dergilerde 26 yaşımdan sonra sol dergilerde çalıştım, yüzlerce yazarı aydını siyasetçiyi kırk yıldır günbegün takip ederim, nice siyasiler nice sanatçılar yakın arkadaşımdı.
Şimdi dönüp topluca bu utanç fotoğraflarına bakıyorum, yalanmış! Müslümanım diyen de yalan solcuyum diyen de yalan, biz kuvvacıyız diyen de yalan, biz muhalifiz diyen de yalan…
Hepsi bir ‘dümen’ bulmuş… (‘Hepsi’ gibi genelleyici bir kelime kullanmak ne kadar acı açın medyayı takip edin ne kadar amansız bir gerçek…)
Hadi temkinli ve nazik olalım ve siz susuyorsunuz çünkü vatan hainisiniz demeyelim, ve ama bir şeytanlar ordusuyla kuşatıldığımız aşikar. İblisler her yerde. Bütün haber merkezleri işgal edilmiş, bütün tersanelerinize girilmiş. Bu çok ağır ve rezil fotoğrafı sindirmek kabul etmek mümkün değildir. İşgalin ve sessizliğin ve el altından işbirliğinin sınırı tarihte yok…
İstediğimiz kadar vatan sevgimiz coşkumuz olsun, istediğimiz kadar çıkarsız eyvallahsız pırıl pırıl saf heyecanlarımızla bağıralım, bu işgale karşı koymaya gücümüz yetmiyor! Sinir krizleri mi geçirirsiniz tımarhanelik deli mi olursunuz, bilemem, bu işgale gücümüz yok!
Bu bir peşkeşten çok öte, bu bir kriz değil bu bir hüsran hezimet dağılmışlık çözümsüzlük bu bir teslim olmuşluk hali dahi değil, bu, artık ortada ülkesini toprağını savunan kimsecikler kalmadı, kalmamış, ortada hiç bir irade hukuk karşı koyacak tek kişi yok, anlamına geliyor.
Her milletin en büyük kutsalı toprağıdır…
Her milletin en büyük kutsalı egemenliğidir.
Her milletin en büyük kutsalı, toprağını ve egemenliğini koruyacak, yargısının, basınının, meclisinin olmasıdır.
Şayet, toprak, egemenlik ve yargı ve meclis ve basın yoksa, bir milletten bahsedebilmek mümkün değildir!
Bunun adı kayıtsız şartsız teslim olmak, kayıtsız şartsız işgal edildiniz, demektir!
Bunun adı 19. yüzyılın Çin’i Hindistan’ı ve sömürülen Afrika ülkesi, oldunuz demektir!
Fırat’ın doğduğu yere üç yüz metre mesafede yer altı sularına milyonlarca ton siyanür sızıyor, evet, havuzlar patlıyor ve karışıyor, patlamasa da, o zehir havuzlarının varlığı günbegün çevreyi milyonlarca yılda kendini bir daha toparlamayacak şekilde tarihten siliyor, diyoruz.
Sahipleri olmayan bir toprak olabilir mi, halkı olmayan bir ülke olabilir mi?
Amansız gerçek, kabul etmek de zorlansanız da: her şeyimizi kaybettik!
Toprağımızı, hazinelerimizi, meclisimizi, yargımızı, basınımızı….
Oysa yasalar orada duruyor, toprağa çevreye zarar veremez, diye yazıyor!
Son yirmi yılda, nasıl bir insan türü yetiştirdik, bunlar nasıl tür milletvekili, bunlar nasıl tür muhalif, bunlar nasıl tür yazar gazeteci?
AKP’nin yağma talan düzeni işbirlikçiliği HER YERDE kabul görmüş!
Zifiri karanlık bir sessizlik!
Ey memleket!
Ey vatan toprağı!
Ne Cumhuriyet’in ne bağımsızlık savaşın, ne dinin ne Müslümanlığın, ne soylu tarihin, hiç biri işe yaramadı!
Sırtını dayayacağın güvenebileceğin tek bir yazarın sanatçının siyasetçin avukatın kalmamış!
Dümen tezgah işgal yağma talana karşı ortaklaşa büyük bir sessizlik!
Türk Milleti’nin büyüklüğünü bağımsızlığını varlığını gösterecek tek bir kişi tek bir kurum arıyoruz, yok, yok yok…
Siyasetmiş çıkarmış menfaatmiş herkesin mahrem bir açığıymış, ama işte bir şekilde istisnasız ‘hepsi’ kıskıvrak yakalanmış ve Amerikan şirketleri ülkeyi rehin ve esir almış!
Sessizliğin büyük boşluğunda istediğin kadar bağır çağır küfret yırtın, nafile!
Bir zamanlar Fetö de bu sessizlikte devletin hukukunu ve ordusunu ele geçirdi, şimdilerde PKK’nın KCK’sı da derinden derine en mahrem noktalarınıza yerleşiyor, ve Fetö’sü ve PKK’sı ve İyi Partisi CHP’si ve hepsinin basın yayın organları, alayı, bu büyük işgalden nemalanmaya-siyasi çıkar devşirmeye çalışıyor!
Kardeşlerim, bu vatan toprağında bir metrekarelik yerim yok, kimseyle alacak borç ilişkim yok, kimseye karşı şahsi kin ve husumet ve garezim yok, yani, bu satırları yazarken, en saf duygularımla vatan toprağının terk edilmiş içler acısı ‘son halini’ yazıyorum.
Öyle korkunç ürpertici bir sessizlik ki kendimi başka hiç bir şeyle oyalayamıyorum!
Mutlak ve kusursuz bir işgal karşısında devletten maaş alan bu vekilleri anlayamıyorum!
Dil, söz, kelime, feryat figan, bu sessizliğe yetişemiyor artık!
Ey millet, yazarlarınız siyasileriniz azgın iktidar şehvetleriyle esir alındı ve milletçe gırtlaklandık ve boğulduk…
Sömürünün işgalin bir kırılma anı vardır, bir yer gelir, hiç beklemediğimiz insanlar isyan eder, durun yahu, yeter yahu, der….
Yok, yok yok….
Ey vatan toprağı, höyküre höyküre tek başına ağla!
İmdadına yetişen tek bir evladın kalmadı!
İnsan deyip yüzüne baktıkların hepsi esir hepsi ceset hepsi çürümüş!
Hepsi hala siyasi hesap peşinde!
Yazılarınız lütfen böyle olsun diyaloglar vs inanın okumayı bıraktım sizi.
Sakın umutsuzluğa kapılmayın. Bir yörük obasında ateş tütüyorsa Umut var olacaktır. ‘Korktukları şey olun! Türk olun!’
Erzincan İliç hadisesinin iç yüzünü bu defa Murat Ağırel’in Yeniçağ gazetesindeki 11.06.2022 tarihli yazsında ibretle okunmasını herkese tavsiye ediyorum.
son 70 yıl olacak doğrusu bu abemmmm benim
Ağabey sen yaylaları yazıyorsun bende Akyazı stadının yapıldığı çocukluğumun geçtiği o güzelim koyu Karayolları kantarının gölgesinde denize girdiğim kuzguni siyah kumları hemen kıyıdan ilkel çırpmalarla tuttuğum çinekopları lüferleri hemen ateşi yakıp onları yememizi denizden çıkınca kantarda gölgelik diye yapılan çardakdaki kara üzümleri unutamıyorum. Şimdelerde orası Trabzonsporun futbol mabedi olabilir ama sahada top koşturan futbolcular anılarımın defnedildiği kabrin üzerinde koşuyorlar
Saygıdeğer Nihat Genç. Öncelikle kaleminize yüreğinize sağlık. Yine en güzel öfkeniz ile doğruları yazmışsınız. Sizi gezi direnişinde halk ve ulusal tvlerde çok dinledim seyrettim. O dönem halk tvde zaman gelecek bizi bu ekranlara çıkartmayacaksınız yine dönekler sizin ekranlarınızı ele geçirecek demiştiniz. Bugün yine o kanalları seyrederken ne zaman bir dönek ekrana gelse içim sızlayarak siz aklıma geliyorsunuz. Devran dönüyor, devranla beraber döneklerde dönüyor. Saygılarımla
Koşullar ne olursa olsun asla pes etmek yok Nihat agbi.
Senin söyledigin gibi ALLAH büyük hem de ALLAH COK büyük! Ahirette Eren Bülbüllere canakkalede 15inde 17sinde sehit olanlara ve tüm sehitlerimize verecegimiz hesap var. Onun bilincinde son nefesimize kadar kutsal topraklarimiza sahip cikmaktan bir gün bile vaz gecmeyecegiz. Son nefesimize kadar bu bilinci yasayip yayacagiz mücadelesini verecegiz. Sen bizim icin cok degerlisin IYKI VARSIN koca yürekli NIHAT AGBI
Nihat Abi, hala biden ittifakının oy için mi amerikanın kuyruğunda olduğunu sanıyorsun…
Tebrik ediyorum seni vatansever kardeşim…Bizi besliyen bu kan revan içindeki topraklarımız için anlamıyoruz. Kör, sağır ve dilsiz olmuşuz….
Suriyeliler, afganlar, iranlılar vs. Bu ne idüğü belirsizlere tek bir laf dokundurma yok!? Neden acaba? Türkiye kimlerin (çok uluslu şirketleri şimdilik ayrı tuttum) işgali altında?
Tamam haklısınız.ama
hal -çare konuşmak lazım artık.
Aksi halde Ağlama duvarına döner buralar.
Üstad,yazdıklarının hemen hemen hepsi doğru ve düşündürücü,sadece Fatih Altaylı konusunda muhalefet edebilirim..Yaptığı programlara ve köşe yazılarını baz alarak söylüyorum memlekette okunası 3-5 kişiden birisi..Tamam zor beğenen bir insansınız anlıyorum ama Yılmaz Özdil’i beğenmezsiniz,Fatih Altaylı’yı beğenmezsiniz üstad bir ara söyleyin de sizden daha iyi kim yazıyor! onu söyleyin bari de okuyalım..
Cigliginiz cigligimdir, ama umutsuz olamayiz. Uzun yillarin ezeli dusman ve isbirlikcilerinin calismasi ,yurttas bilincini iyise sildi supurdu. Ama geceler kiyamete kadar surmez ,sabah olur,kendinize iyi bakiniz kazanmaktan baska yolumuz yok.
Bunlar ZÜBÜK !
Her kelimesine katılıyorum….
Eğer bunca sözden sonra söz ayakta kalmazsa
Eğer bunca kuş kanadından sonra o dimdik kuş ayakta kalmazsa
Yeğdir, billahi, yiyip bitirsinler ne varsa!
Cesar Vallejo, Şili, 1930
Abi Canımızsın, iyiki varsın.
Mehmet Âkif’ten:
“Vefasız yurd! Öz evladın için olsun, vefa yok mu?
Neden kalbin kararmış? Bin ocaktan bir ziya yok mu?
ilahi, kimsesizlikten bunaldım, aş ina yok mu?
V atansız, hanümansız bir gar1bim … Mülteca yok mu?
Bütün yokluk mu her yer? Bari bir “Yok!” dersada yok mu?
* * *
Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım:
Elemim bir yüreğin karı değil, paylaşalım:
Ne yapıp ye’simi kahreyliyeyim, bilmem ki?
Öyle dehşetli muhitimde dönen matem ki! ..
Ah! Karşımda vatan narnma bir kabristan
Yatıyor şimdi … Nasıl yerlere geçmez insan?”
22 Safer 1331 ~
17 Kanunisam 1328
(30 Ocak 1913)