Avatar
Semih Dikkatli

İlk gününden itibaren deprem bölgesi-3

Dr. Semih Dikkatli yazdı…

featured

Depremin olduğu gecenin gündüzünde Sayın Prof.Dr.Ali Şehirlioğlu ile birlikte, 99 depreminden elde ettiğimiz tecrübelere dayanarak yanımıza aldığımız yardım malzemeleriyle yola çıktığımızı ve ilk saatlerde şahit olduklarımızı sizlerle bu serinin ilk yazısında paylaşmıştım. Körfez Devlet Hastanesi’nin 2011 yılında yıkım kararı alınmış olmasına rağmen hizmete devam ederken çöken kanadının altında kalan insanlardan da söz etmiştim. İkinci yazımda ise ilk iki gün yaşanan güvenlik sorunundan ve yağmalardan bahsetmiştim. 

Depremin hemen ardından geçirdiğim zaman, kafamda öylesine karışık ki neyi ne zaman nerede yaşadığımı bazen tam hatırlayamıyorum. Her yönden gerçeküstü bir sürecin içinden geçtiğimizin farkındayım. Kronoloji ve mekanlar bazen karışsa da unutmadığım, unutamadığım şeyler var hafızamda…

İskenderun’da bir ara sokakta gezerken karşımıza çıkan bir grup insan gibi… Aslında biz de tam onları arıyorduk çünkü o sokakta bir okulun bahçesinde 50 kadar depremzedenin, çoluk çocuk sıkıntıda olduğunu duymuştuk. Karşılaştığımızda ilk dikkatimizi çeken şey hem bahçede hem de sokaklarda yakılmış ateşlerdi. Amerikan suç filmlerinde sokakta yaşayan insanların gösterildiği gece sahnelerine benziyordu ortam. Kargaşa, yıkım, soğuk ve açlık…

Ali Şehirlioğlu Hocam arabadan indiğinde insanlar çevresini sardı. Minibüsün siyah olması, bizlerin emekli asker olması ve belki de halimiz tavrımız nedeniyle bize devlet gibi davranıyorlardı. Galiba en çok da tam o saatlerde en ihtiyaç duydukları şey devlet olduğundan böyleydi tavırları… Bize ilk andan itibaren yaşadıklarını anlatıyorlar, güvenlik sorunlarından, yağmalardan, enkazlara müdahale edilmediğinden söz ediyorlardı. Belli ki kendilerini dinleyecek bir otoriteye ihtiyaçları vardı. Biz sabırla onları dinledik, acılarını, hayal kırıklıklarını, öfkelerini paylaştık ve bu arada da çocuklar için mama, bisküvi, battaniye, çocuk bezi dağıtmaya başladık. Herkes sakince getirdiğimiz malzemeleri aldı. -Ki ben bunlara yardım demeyi de pek istemiyorum çünkü kimin cebinden alındığı önemli değil, tüm o malzemeler onlara analarının ak sütü kadar helal.- 

Bu arada bizden torunu için bazı malzemeleri alan bir anneanne elinde bir tepsi ve içinde ince belli bardaklarda çayla çıkageldi. “Sıcak bir çay için” dedi bize, “üşümüşsünüzdür.” Sırtımdan yukarı bir ateş yükseldi, nefesimi kontrol etmekte zorlanmaya başladım ve ha ağladı, ha ağlayacak hale geldim. Arabanın arkasından bir şey almak bahanesiyle kendimi bagajın içine gömdüm ve orada öylece ağlamaya başladım. Yaşlı bir kadın, yıkılmış evinin önünde, soğuktan perişanken bizim sıcak bir çay içmemizle ilgileniyordu. İçimden “ablacığım bu koşullarda çayı, demliği, çaydanlığı buldun tamam da ince belli bardağı nereden buldun?” sorusu geçiyordu o sırada.

Kendimi olabildiğince toparladım ve gidip şaşkınlıkla bana bakan ablanın elinden bir bardak çayı aldım. Ölene kadar o çayı unutmayacağımdan eminim. 

“Ne güzel milletiz biz dedim” yanımdaki genç kardeşime ve “bu milletin sırtı yere gelir mi” diye ekledim.

Size bir de enkaz çalışmasından söz etmek isterim. Gezindiğimiz bir sokakta hala yardım almamış birçok enkaz vardı. Bir caddeye girdiğimiz de insanlar bizi durdurdu ve enkazın altından sesler geldiğini söyledi. Araçtan indik ve çevredeki insanlara, baret, eldiven dağıtarak enkazları inceledik. Bir enkazın ön ve arka taraflarında yardım isteyen sesler vardı. Hemen yanındaki enkazdan da sesler geliyordu. Oraya gönüllü olarak geldiği belli olan gencecik kızlı erkekli grup hemen enkazdan bazı parçaları ayırmaya başladılar. Hepsi de nasıl güzel, nasıl insan, nasıl melektiler. O sırada ben çevremde Ali Hoca’yı göremedim. Yanımdakilere “Hoca’ya ne oldu?” diye sorduğumda onlar bana enkazı gösterdiler. Hoca kaşla göz arası dayanamamış yarısı yıkılmış enkazın içine girmişti. Peşinden de bizimle gelen genç arkadaşlardan biri atlamış enkaza… Artçılar devam ediyor, yarıya kadar çökmüş bina sallanıyor, ben de endişeliyim. İçimden “ah be abim iki dakika duramadın mı” diye geçirirken ikili enkazdan çıktı. İçerde bir kolonun altında kalmış ve hayatta olan üç kişi görmüşler ve durumları da iyiymiş. Ali Ağabey “onlara hemen serum bağlamak lazım ve ardından da ekiplerin gelerek bu insanları çıkarması gerekli.” Der demez ben 112’yi aradım ve açık adresi vererek yardım istedim. Akşam haber kanallarında bu insanların çıkarıldığını görmek elbette hepimizi çok mutlu etti. 

Bu seferlik de size bu iki olayı anlatmış olayım. Yarın serinin son yazısı olur muhtemel ve ayrıntılardan bahsederim sizlere… 

Mesela geceleri ihtiyaçlarımızı gidermek ve arabamızı çekip biraz içinde uyuyabilmek için gittiğimiz dinlenme tesisinin sahibi, çalışanları ve o ortamın inanılmaz havasından söz ederim. 

Yine ağlar mıyım, ağlarım elbette. Böyle yüce gönüllü insanlar için ağlamayacağım da başka neden ağlayacağım ki?

İlk gününden itibaren deprem bölgesi-3

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!