Avatar
Semih Dikkatli

Türklük yok edilirken… Şok doktrini nedir?

featured

“Son seçimle birlikte içine girdiğimiz bu yeni yasama dönemi, son yirmi yıldır şiddetli şoklarla sarsılmış Türk Milletine ‘format atma’ çalışmalarının sonlandırılmaya çalışılacağı bir dönem olacaktır.

Özellikle son yedi yıl olmak üzere yirmi yıldır ülkemiz hem siyasal hem de ekonomik anlamda çok zorlu yıllardan geçmiştir. Bu zorlu yılları Naomi Klein tarafından ilk defa dile getirilen “Şok Doktrini” kavramı kapsamında değerlendirildiğimizde Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti’nin neredeyse yirmi yıldır çeşitli şoklarla sarsıldığını söyleyebiliriz.

Cumhuriyet’in tüm kazanımlarının yavaş yavaş eritildiği, fabrikalarının satıldığı, kültür ve sanatın yok edildiği, liyakatsiz ve Türk Milleti’ne düşman kadroların devlet kademelerinde yükseldiği, FETÖ’nün ve çeşitli tarikat ve cemaatlerin devletin kurumlarını ele geçirdiği ve darbe girişiminde bulunduğu, toplumun ahlaki, dini, kültürel yapısının medya eliyle bozulduğu bir ortamda ülkeye girişine izin verilen 13 milyona yakın sığınmacı ve kaçağın yarattığı sosyal ve ekonomik patlamalar da bu şok dalgasının en son ve bitirici halkası olmuştur.

Naomi Klein; “Ekonomik canlanma ve yeniden inşanın ön-şartı yıkım ve ölümdür.”

Son yedi yıl başta olmak üzere son yirmi yıl ülkemiz için kargaşa içinde geçmiştir ve bu kargaşa giderek bir yıkıma dönüşmektedir. Bu kargaşaya kırk yıldır uğraştığımız PKK ve FETÖ terörü ile sınırlarımıza çok yakın bölgelerde gerçekleşen savaşlar, ABD ve Rusya gibi ülkelerin diğer ülkelere askeri müdahaleleri eklenince ülkemiz için durum her geçen gün daha da sıkıntılı hale gelmektedir.

Irak’a ABD eliyle batı güçlerinin yaptığı müdahale sonrası, tam bir enkaza dönüştürülen, askeri, polisi ve tüm devleti çökertilen Irak halkı için ülkeyi terk etmekten başka çare kalmamış ve ülkemize akın akın yüzbinlerce Irak’lı göç etmek zorunda bırakılmıştır. Libya, Suriye, Afganistan, Pakistan gibi ülkelerde yaşanan iç savaşlar ve dış müdahaleler sonrası ortaya çıkan ağır yıkım ve ardından gelişen göç dalgası da ülkemiz için en hayati konu halini almıştır. Şu anda İran üzerinde oynanan oyunlar ortadayken ülkemizin İran sınırında yer alan yüz bin civarında mayını temizlemeye başlaması en hafif tabirle akıl tutulması, en ağır tanımla ise ihanettir.

Elbette İran sırada gibi gözükse de aslında Türkiye’miz de uzun süredir bir yıkım projesinin parçası halindedir. Siyaset eliyle ortaya çıkan ahlaksızlık, yolsuzluk, liyakatsizlik her geçen gün artarken, yaşanan kadın ve çocuk cinayetleri-tecavüzleri, PKK FETÖ gibi terör örgütlerinin ve birçok tarikat ve cemaat yapılanmasının devlete verdiği zarar, TSK’nın namusu sayılan kozmik odaya kadar girilmesi, komutanlarının hapse atılması, adalet mekanizmasının felç edilmesi ve tamamıyla parti mekanizması haline getirilmesi, birçok alanda özgürlüklerin kısıtlanması, medyanın tamamen ele geçirilmesi ve sistematik bir şekilde kültürel ve ahlaki yapımıza uygun olmayan yayınların yapılması, sürekli olarak ortaya çıkan insan hakları ihlalleri, olağanüstü hal uygulamalarına ek olarak ortaya çıkan ve insanları uzun süre eve kapatan pandemi, artan iş cinayetleri, derelerimizin, ovalarımızın, dağlarımızın, ormanlarımızın, denizlerimizin, göllerimizin, yeraltı ve yerüstü kaynaklarımızın, tarihi ve kültürel değerlerimizin yok edilmesi sonucu ülkemiz bir savaş alanına dönmüştür.

Yukarıda saydığım ve daha sayamadığım bu yıkıcı olayların artarda gelmesi elbette tesadüf değildir. 1980’den beri ülkemizde ve çevresinde yaşananlar hayatın olağan akışına aykırıdır. Bu yaşananları anlayabilmek çok zor olsa da bu durumu anlayabilmek için Naomi Klein’ın “Şok Doktrini” tezine göz gezdirmek iyi olacaktır.

Naomi Klein’a göre, liberal ekonomi savunucularının dünyanın her bölgesinde ulaştığı seçim zaferlerine seçim yoluyla ve demokrasiyle ulaştığını iddia etmek tam bir saçmalık ve hatta safsatadır. Klein’a göre; ülkelerin üst üste bilinçli olarak bırakıldığı şokların ardından büyük bir hızla çokuluslu para babalarının çıkarlarına uygun olarak yeniden yapılandırılmasını gerektiren “felaket kapitalizmi” macerası 1950’li yıllara dayanır. O yıllarda ABD’de bireylerin hafızasını şoklama ve silme üzerine deneyler yapılmaktaydı. Bu deneylerde; kişilerin eleştirel kapasitesinin yok olması, duyusal yoksunluk içine düşmeleri, düşüncelerinin azalması veya bulanıklaşması, hüzün, yas, acı gibi sonuçlar doğuran şok ve hafıza silme müdahaleleri ardından, bireyin beynine yeniden format atmak benzeri bir amaçla karakteri yeniden kurgulanmaya çalışılmaktaydı.

Bu deneylerin ardından Klein “Şok Doktrini” tezini ortaya atmıştır

Klein tarafından “Şok Doktrini” teziyle ortaya atılan kimliksizleştirme hali aslında bizim kültürümüzde yeri olan bir olgudur. Bu olgu “Mankurtlaştırma” (Köleleştirme) olarak kavramsallaştırılmıştır. Mankurt, Türk, Altay ve Kırgız efsanelerinde bahsedilen bilinçsiz köleye verilen isimdir. Mankurt haline getirilmek istenen kişinin önce başı kazınır, ardından başına ıslak bir deve derisi sarılır ve elleri kolları bağlı bir şekilde Güneş altında bırakılır. Deve derisi kurudukça gerilir. Gerilen deri, başı mengene gibi sıkar ve inanılmaz acılar vererek kişinin aklını yitirmesine neden olur. Böyle bir kişi bilinçsiz ve her istenen şeyi sorgusuzca yapan bir köleye dönüşür.

Mankurt bazı işlemler sonucu öz benliğini yitirerek kendisini kimliksizleştiren ve düşmanının kuklası haline gelmiş olan bir zavallı insan tipidir.

Aytmatov’un “Gün Olur Asra Bedel” adlı eseri pek çok Batı ve Türk diline çevrilip yaygınlaşırken “mankurt” kavramı da kabul görerek literatüre girmiş ve “mankurt” ve “mankurtlaştırma” temaları yaygınlaşmıştır. Aytmatov’un “Gün Olur Asra Bedel” eserinden yapılan iktibasla “Mankurtizm”, ”sosyal kimlik değiştirme ve öz köküne yabancılaşma” temalarını karşılayan bir terim olarak sosyal psikoloji literatüründe yerini almıştır.

Yukarıda sözü edilen deneyde de yapılmak istenen benzer bir köleleştirmedir. Her ne kadar, bu deneyler deneklerin intiharı ve ciddi ruhsal bozukluklar yaşamasıyla sonuçlansa da Klein, başarısız sonuçlara rağmen bu deneylerin Latin Amerika başta olmak üzere ABD kontrolündeki birçok ülkede toplumsal boyutlarda uygulanageldiğini iddia etmektedir.

Bu uygulamaların amacı, hedef ülkelerin kültürel, ahlaki, politik, ekonomik, tarihsel ve doğal yapısını imha ederek küresel sermayenin kölesi olmak üzere yeniden yapılandırılmasıdır. Buna göre ülkeler sadece ekonomik olarak değil, tüm değerleriyle hedef haline getirilmekte ve toplumsal bilinç, kültür, eğitim ve inanç sistemleri ile ulus devlet kavramları da sistematik bir biçimde ortadan kaldırılmaktadır.  Bu yıkımla birlikte bu ülkeler insan gücünden, doğasına, tarihine, madenlerine, tohumuna kadar her alanda talan edilmeye hazır hale getirilir ve sonunda her şeyini küresel sermayeye kayıtsız şartsız teslim ederler.

Sermaye için her şey kazançtır ve yeni kazanç kapıları için yeni yıkımlar gerekir. Bunun içinde hedef ülkenin ekonomik altyapısı, toplumsal, kültürel, ahlaki ve siyasal hayat ile adalet tümüyle çökertilir. Başlangıçta Güney Amerika ülkelerinde uygulanan “Şok Doktrini son 40 yıldır açık bir şekilde, Kuzey Afrika ülkeleri ile komşularımız Irak ve Suriye’de devreye sokulmuştur. Brezilya’daki diktatörlük, Uruguay 1973 darbesi, Şili’deki 1973 Pinochet darbesi, 1989’da Çin’de Tiananmen Meydanı katliamı, 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılışı, Afganistan Savaşı, Irak işgali, Suriye iç savaşı ve ülkemize göçe yönlendirilmiş 13 milyon sığınmacı ve kaçak da bu kapsamda ele alınmalıdır.

Gidişata bakılırsa da “Şok Terapisi” için sıra maalesef İran ve Türkiye’ye gelmiş gibi görünmektedir.

Klein bu politikanın izlerini çok gerilerde, 1950’li yıllarda CIA’in finanse ettiği üstü örtülü elektroşok ve duyusal yoksunlaştırma deneyleri ile elli yıl önce Chicago Üniversitesi’nde Milton Friedman’ın yönetiminde yaptığı çalışmalarda bile bulur. Ekonomik politikalar ve ‘şok ve dehşet’ salan savaşlar ile CIA deneyleri arasında bir bağ kurar ve hatta bu bağın günümüzde Guantanamo’daki, Irak’taki, Suriye’deki birçok ‘hukuk-dışı’ uygulamalarda da bulunduğunun altını çizer.

ABD ekonomistleri aynı ülkemizde olduğu gibi zamanında da birçok ülkeyi ve Şili’de Pinotchet’i kendilerinden emin bir şekilde “devletin, tüm sahalardan çekilmesi halinde enflasyonun sihirli bir şekilde düşeceğine inandırmışlardı. Oysa Şili’de enflasyon 1974’te % 375’e yükselmiş ve ekmek gibi temel ihtiyaç maddelerinin fiyatı zirveye tırmanmıştı. Aynı zamanda, Pinochet’nin ‘serbest ticaret’ deneyi ülkeyi ucuz ithal malları içinde yüzer hale getirdiğinden Şili’de işsizlik rekor seviyelere ulaşmış ve tarım ve hayvancılık çökmüştü. Aynı şimdi ülkemizde olduğu gibi rekabete dayanamayan yerel düzeydeki işyerleri birbiri ardına kapanmış, açlık yaygınlaşmış, devlet okulları yerine, özel okullar artmış, sağlık özel sektöre devredilmiş, sağlık çalışanları ve öğretmenler işsiz kalmıştı.

Klein kamusal alanı hedef alan, ayrıca ortaya çıkan birçok yıkımı ve felaketi ‘heyecan verici piyasa fırsatları olarak’ gören bu örgütlü saldırıları ‘felaket kapitalizmi’ olarak adlandırmıştır.

Bu kapsamda çok dramatik örneklerden biri de Endonezya’dır. Sukarno 1965’te iktidara geldiğinde ülkenin milli ekonomisini koruyup zenginlikleri yeniden dağıtarak çokuluslu sermayenin düşmanlığını kısa sürede kazanmıştı ve Komünist Partisi’yle birlikte hareket ediyordu. ABD ve İngiliz hükümetleri ise Sukarno’nun yönetimine son vermek konusunda anlaşmışlardı. 1965 Ekim’inde, CIA General Suharto’ya destek kararı aldı ve Pentagon Suharto’nun askerleri için güçlü silahlar temin etti. Bu arada da CIA ajanları ülkedeki komünistlerin ayrıntılı bir listesini hazırlamıştı bile… Suharto gerçekleştirdiği darbenin ardından bu listede yer alan binlerce komünistin infazı işine girişti. Suharto, “Şikago Dostları” üyeleriyle birlikte kabinesini topladı ve Washington büyükelçiliği ve ticaret bakanlığı dahil olmak üzere tüm önemli finansal görevleri bu grubun üyelerine verdi. Onlar da Endonezya’nın maden ve petrol yataklarını uluslararası şirketlerin kontrolüne bıraktı. Bu kaynaklarına tamamına sahip olan bu şirketlere vergi muafiyetleri getirdi ve iki yıl içinde Endonezya’nın doğal zenginlikleri dünyanın en büyük madencilik ve enerji şirketleri arasında paylaştırdı.

Milton Friedman, tüm teorisini piyasaları devletten kurtarma girişimi olarak çerçevelendirmişti ancak teorisi beklediği gibi ilerlemedi. Geçtiğimiz otuz yılda Chicago Okulu politikalarının uygulandığı her ülkede, bu sermayeyle iş birliği yapan zengin bir politikacılar sınıfının doğmasına neden oldu. Sermaye ile siyaset arasında doğan bu işbirliğinde büyüyen kişiler daha sonra Rusya’da ‘oligarklar’, Çin’de ‘prensler’, Şili’de ‘piranalar’, Türkiye’de 5’li olarak anılmaya başlandı. Dolayısıyla piyasaları devletten kurtarmak amacıyla oluşturulan liberal ekonomi teorileri sermayenin daha da çok siyasetin kucağına oturmasına sebep oldu. Siyasal alanın ve şirketler dünyasının bu elit kesimleri, daha önce kamunun sahip olduğu değerli kaynaklara (Rusya’nın petrol sahalarından Çin’in kolektif topraklarına, Türkiye’nin tüm yerüstü ve yeraltı kaynaklarına, Irak’ta ve Suriye’de yapılacak işler için teklifsiz yeniden yapılandırma ihalesine kadar) sahip olma hakkını elde etti.

‘Klein’ın gözüyle bakıldığında, ülkemizde de bu kadar felaketin, özellikle 7 Haziran 2015 seçim sonuçlarının açıklanmasından itibaren ardı ardına ve dozu her geçen gün artarak yaşanıyor oluşunun tesadüf olmadığı gün gibi açıktır. İçinde bulunduğumuz durum “Şok Doktrini” ile açıklanabilir. Sistematik şoklarla toplumun artan dozlarda bozulan kimyası, adeta muhakeme yeteneğinin ve eleştirel düşünme kapasitesinin ortadan kaldırılması hedeflenmiş ve hem iktidar hem de muhalefet eliyle halkın rızası imal edilmiştir. Bu yaşadıklarımızın proje olduğunu bize gösterebilecek en önemli olayların başında ise; dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun yerle bir edilen Diyarbakır kent merkezi hakkında, “Sur’u Toledo gibi yapacağız” ifadesinin ardından muhalefetin kurduğu altılı masada gördüğü itibar gelir.

Son seçimin ardından da ülkemizin geleceğiyle ilgili öngörüler, bu şok ve yıkım döneminin ardından Türk Milleti’ni neyin beklediği üzerine oluşturulmalıdır. Son yirmi yılda geldiğimiz noktaya bakıldığında, yıkım, şok ve travmalar döneminin sonlandığını ve artık uluslararası sermaye ve emperyalist güçlerin istediği yönde yeniden yapılanma sürecinin başladığı göz ardı edilmemelidir. Artık uğranan yıkımın ardından sıfırlanan toplumsal hafızanın yeni telkinlerle millet kavramından uzak bir şekilde yeniden yapılandırılmaya başlanacağı yaygın bir süreç başlatılmıştır. Artık medya ve uluslararası sermaye eliyle Türk Milleti’nin mankurtlaştırılmasının son sürecine geçildiği ortadadır.

Sarsılmış bir toplumun önüne, yeni bir anayasa değişikliği konacak ve anayasadan laiklik ile Türk ve Atatürk kavramlarının çıkarılması hedeflenecektir. Eğer millet olarak bu son aşamada da sessiz kalırsak, Türkler olarak kendimize yeni bir ülke aramak zorunda kalacağımız günler çok uzak değildir. O nedenle her birimiz gerçek bir Türk’ün yapacağı gibi şimdiden bu olacaklara hazırlıklı bir şekilde mücadeleye başlamalı ve gerekirse atalarımız gibi esaret yerine ölümü göze almalıyız.

Ya İstiklal ya ölüm…

Yaşasın tam bağımsız Türkiye…

 

 

Türklük yok edilirken… Şok doktrini nedir?

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

5 Yorum

  1. 17 Haziran 2023, 02:59

    Kimliksizleşme ve yabancılaşma süreçlerini açıklamak için “Naomi Klein tarafından ilk defa dile getirilen “Şok Doktrini” ne gerek duyuyorsanız kendinizi sorgulamanızda yarar var. Yazınızda tek boyutlu bir bakış açısı hakim. Emperyalizmin ekonomik zorbalığı ve askeri dayatmalarından ve son yirmi yıllık iktidar lafından başka bir şey yok. Oysa konu çok boyutludur. İktidar milli kimliğe zarar verdi de muhalif kesim çok mu millici kaldı. Tam tersine bu kesim daha çok yabancılaştı. Küresel sistem, kavramların içini boşaltarak ya da onları yeniden tanımlayarak, yeni kavramlar üreterek insanların algılarını körleştiriyor. Devlet sanayi ve ticaret ile uğraşmaz, milliyetçilik ırkçılıktır, ulus devletlerin sonu geldi, özelleştirmeler gereklidir, ideolojiler ortadan kalktı, vb. gibi pek çok palavra hap şekline getirilerek insanlara yutturuldu ve yeni tüketim kalıplarının içine hapsolmuş, kimliksiz yeni bir insan tipi yaratıldıKüresel çaptaki jeopolitik bilek güreşinde Türkiye’nin ve diğer ülkelerin sadece politik, ekonomik ve askeri alanda yapacakları hamleler yeterli olmayacaktır. Küresel çetenin toplum, aile, ahlak, dostluk, arkadaşlık, dayanışma ruhu, inançlar, sanat, çocuklar ve gençlere yönelik saldırıları ile de mücadele edilmeli, yeme içme alışkanlıklarından, giyim kuşama kadar tüm dayatmalara karşı çıkılmalı, insanlar içine hapsedildikleri dijital dünyadan, tüketim kalıplarından kurtulmak için mücadele etmelidir. Devlet aklı hangi adımı atarsa atsın vatan savunması, kendini dünya vatandaşı olarak görenlerle yapılamaz. İç cephede bütünleşme ve zihinlerde ideolojik netleşme şarttır.

  2. 17 Haziran 2023, 02:55

    Kozmik Oda’ya girilmişmiş. Ben mi aldım bu herifleri Kozmik Oda’ya. Buna izin verenler şu anda Atatürk üzerine kitap yazıyorlar. Keşke Rahmetli Reşat Çiğiltepe’den de bahsetseler. Kendisine emanet edilen görevi zamanında yerine getiremediği için bedel ödeyen, namus timsali, gururlu, onurlu o güzel insanı örnek alsalar. Emir subayının fetöcü olduğunu fark edemeyenler bir sussalar artık. Slogan atmakla olmuyor bu işler.

  3. ülkemizin İran sınırında yer alan yüz bin civarında mayını temizlemeye başlaması en hafif tabirle akıl tutulması, en ağır tanımla ise ihanettir. Yazının en can alıcı noktasıdır.

  4. lütfen yanlış anlaşılmasın. Cumhuriyet, ömrünü doldurmuş olamaz mı? bunu gösteren belirtiler var. Anadolu Selçukluları yıkılırken de yaşatmaya çalışanlar olmuştu.

  5. Ne yazık ki bizim mankurtlarımız artık ya hiç okumuyor ya da okuduğunu anlayamıyor. Tasnif uzun yıllar öncesinden yapıldı ve gerekli kodlar beyinlerine yerleşti. Ya istiklal ya ölüm ezberlenmiş bir ilke. Ve artık sosyal medyada bu yazıldığında insanlar görev yapmış hissediyor. Birgün birkaç hafta elektrik kesilirse belki uyanırlar.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!