Semih Güneri
Semih Güneri
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Manşet
  4. Eski Türkler çekik gözlü müydü?

Eski Türkler çekik gözlü müydü?

featured

Prof. Dr. Semih Güneri yazdı…

“…Beğenirsiniz, beğenmezsiniz. Kimse atasını seçme lüksüne sahip değil…”

Başta söyleyelim. Türkçe konuşan halkların anayurdu Sibirya’daki en eski Türk tipi ‘Türk-Altay Fenotipi’dir. Türk-Altay Kuramı’nın önerdiği bu terminolojinin ardında sayısız maddi veri bulunmaktadır. Klasik Türk Dönemi-II (Göktürk)’den en eski çağlara kadar Türk-Altay halklarının antropolojik tanımlamasıdır. Mongoloid özellikler yansıtan çekik gözlü Kuzey Asya insanıdır. Bu, kafamızdan uydurduğumuz bir tanımlama değil, otuz yıllık aktif arazi ve masa başı çalışmalarımız boyunca okunan binlerce sayfa makale, kitap, belge, rapor, incelenen sayısız antropolojik malzeme, edinilen deneyim ve bilgi birikimi süreçlerinde belirginleşmiş bir durumdur. Bilimseldir. Yayınlarımızda yer aldığı ilk günlerde (hatta bugün bile) yok “…Türk insanı melez olur mu…”, yok “…çekik gözlü olur mu…”, türünden kimi duygusal tepkiler duyduk. Beğenirsiniz beğenmezsiniz. Kimse atasını seçme lüksüne sahip değil. Bu kadar basit. Duygusal tepkileri de kışkırtan aslında seksen yıllık yalan-yanlış sözde ‘akademik’ yayınların içeriğindeki ifadelerdir. Bugünkü yazımın hedefi de, Bahaeddin Ögel, İbrahim Kafesoğlu ve onların takipçileri diğerlerine ait yalan-yanlış iddialardır. O iddialar, en eski Türk halklarının antropolojik yapısının Europoid/Avrupalı özelliklere sahip olduğu yönündedir. Ve o iddiaların arkasında hiçbir bilimsel veri yoktur.

Nedir bu ‘Türk-Altay Fenotipi’? Türk-Altay Fenotipi’ni temsil eden kafatasında yüz ağırlıklı olarak Mongoloid özellikler gösterir. Görece biraz daha uzundur. Alın (os frontale) kemiği düz değil kavislidir. Alın kemiğinin (os frontale) burun kemiği (os nasale) ile birleşip döndüğü göz ekseni üzerindeki burun girintisi (satura frontonasalis) derindir. Burun bazı hallerde uzuncadır. Karga burun özelliği nadiren de olsa görülür. Dağlık Altaylarda karga burunlu tipler hâlâ yaşamaktadır. Elmacık kemikleri (os zygomaticum) ve onların iki yanda devamı olan şakak kemiklerinin (os temporale) uç parçaları beyaz insan tipine göre daha açıktır. Yüksektir. Bu bir tipik Mongoloid kafatası özelliğidir. Üst ve alt çene kemikleri (os maxillae ve os mandibulae) genellikle ileri çıkıktır.

“…Türk-Altay Fenotipi bölgede 24,000 yıllık Üst Paleolitik Mal’ta Çocuğu’undan beri bulunmaktaydı…”

Teknik olarak ‘Türk-Altay Fenotipi’, Rus meslektaşlarımız tarafındnan tanımlanan “mezo-brachy crany mix” ile eşdeğer bit tanımdır: Tam olarak karşılığı “Southern Eurasian Anthropological Formation”dır. Bu, Mongoloid özellikleri ağır basan insan tipidir. Buna rağmen fenotipin genel olarak, MÖ 4. binlerde Altaylar coğrafyasına göç eden beyaz insanlar (Afanas’yev) ile yerli Altaylı halkların kaynaşması sonucu oluştuğu düşünülür. Oysa Sayan-Altay coğrafyasında sırasıyla Son Üst Paleolitik (Mal’ta çocuğu), Neolitik-Eneolitik Proto-Okunyevliler, Okunyevliler, Karasuklular, Tagarlılar, Taştıklılar, Göktürkler antropolojik olarak Türk-Altay Fenotipi ile temsil ediliyordu. Antropolojik araştırmalar bize bu ilginç sonucu veriyor.

Diğer taraftan, MÖ 4. Binlerde bölgeye intikal eden Afanas’yev kültürünün beyaz insanları MÖ 3. binin sonunda yerli halklar arasında asimile olmaya yüz tutmuştur. Bu tarihlerden sonra Altaylar kültür coğrafyasına hâkim olan insan tipi Türk-Altay Fenotipi’dir. Türk-Altay Fenotipi bölgede 24,000 yıllık Üst Paleolitik Mal’ta Çocuğu’undan beri bulunuyordu. Dolayısıyla bu tip, belli bir tarihten itibaren “beyaz”/Europoid ile Mongoloid tipin karışımı (mix) sonucu oluşan yeni bir tip o-la-maz. Bu, Türk-Altay Kuramı içinde en güçlü hipotezlerden biridir.

“…Yerli Sayan-Altay kültürleri içinde “beyaz”/”Europoid” antropolojik veriye rastlanmış değildir…”

Eski Türkler neden “beyaz”/Europoid olsunlar? Türkiye’den, Bahaeddin Ögel, İbrahim Kafesoğlu gibi İslamiyet öncesi Türk tarihi yazarlarının Sayan-Altay Türklerini tanımlarken ısrarla ‘beyaz’ diye üstüne basa basa niteledikleri tip aslında Afanas’yev halklarıdır. Evet Afanas’yev insanı dolico-crany’dir. Ne ki Türk değildir. Türk-Altay Kuramı’nda sayfalarca tartışıldı. Afanas’yev insanı kesinlikle Türkçe konuşan halklardan değildir. Afanas’yevli halklar MÖ 4. binin başlarında Altaylar kültür coğrafyasına girdiler, orada uzun süre kaldıktan sonra yerli Altaylı Okunyev halkları içinde asimile olarak zaman içinde tarihin kara deliklerinde bütünüyle yok oldular. Sayan-Altaylı Türklerin antropolojik yapısına “beyaz”/Europoid” (“non-Mongoloid”) yakıştırması, seksen yıl öncesinden kalan bir yanlış hükümdür. Ne ki 80 yıllık yanlış bilgi 2015 sonrası baskılı yeni kitaplarda bile hâlâ tekrarlanır: “Eski Türkler Europoid kafatası özelliklerine sahiptir”. Her ne ise ne. Bu, ezbere söylenmiş, hiçbir veriye dayanmayan uydurma bir bilgidir.

Sayan-Altay’ın Okunyev halklarının mezarları tipik Mongoloid tayga tipinden antropolojik dizi sunar. Kimi araştırmacılar Afanas’yev insanının “Mongoloid” olduğunu ileri sürer. Diğerleri tam tersine bunu “beyaz”/”Europoid” olarak tanımlar. Bu çelişkili gibi görünen durum, aslında Afanas’yev mezarlarında hem “non-Mongoloid” hem de yerli Altaylı insanların birlikte bulunmasından kaynaklanır. Dolayısıyla Afanas’yev’in ‘A’sını dahi bilmekten aciz ama laf kalabalığı konusunda eline su dökemeyeceğimiz pek çok Batılı yazar, konu “Hint-Avrupalıların Sibirya yayılması” olunca hem Afanas’yev ve hem de Okunyev insanını sarsılmaz bir inançla ‘beyaz’ diye tanımlamaktan zevk duyar. Çünkü o ‘beyaz’, onlar için doğrudan Hint-Avrupaca konuşan ‘beyaz’dır. Yerli Sayan-Altay kültürleri içinde gerçekten ‘beyaz’ denecek tek bir antropolojik veriye rastlanmış değildir. Afanas’yev insanı ‘beyaz’dır. Ancak bu tipi temsil eden grupların nece konuştuğunu biliyor değiliz. Bildiğimiz, onların kesinlikle Türkçe konuşmadığıdır.

“…Türkler “beyaz”/”Europoid”dir, yakıştırması, bilgisizlikten kaynaklanan bir yanılgıdır…”

Bahaeddin Ögel, İbrahim Kafesoğlu gibi yazarların eski Altay Türkleri’ni tanımlamalarında ‘beyaz’ ifadelerinin kaynağı A.P. Okladnikov, M.P. Gryaznov, S.V. Kiselyov ve diğer Rus yazarların orijinal Rusça kazı raporlarından (o kazı raporlardaki ‘beyaz’ insan tanımı zaten İndo-Ariler için idi, Türkler için değil) Türkçeye yaptırdıkları çevirilerin içerikleri ile sınırlıdır. Çünkü bu grup Rus ve Batılı yazarlar, başta Afanas’yev olmak üzere Okunyev, Karasuk, Tagar ve Pazırık insanlarını topyekûn ‘beyaz’ yaparlar. Adı geçen bizim yazarlarımızın da ‘eski Türkler “beyaz”/Europoid”dir’, yanılgısının tek kaynağı budur.

Bir grup Rus ve Batılı araştırmacılar yıllardır koro halinde Tarım havzası mumyalarıyla temsil edilen Doğu Türkistan Tunç ve Demir Çağı eski Türk halklarını da “beyaz”/”Europoid” yaparlar. Bu pek çok bakımdan doğru değildir:

“…Tarım mumyaları Türk-Altay Fenotipi’nin en seçkin örnekleridir…”

1) ‘Loulan/Krouran Güzeli’ diye adlandırılan kadın mumya da dâhil Tarım havzası antropolojik bulguları içinde “beyaz”/”Europoid” diye tanımlanabilecek birey verilerine rastlan-ma-mak-ta-dır. O verileri müze vitrinlerinden depolarında, herkesin alınmadığı teşhir dışı özel steril odalarda saklanan diğer pek çok mumya örneklerini tek-tek incelemiş, yıllardır Taklamakan’da kum gömmeleri kazan uzmanlarla birlikte çalışmış, tartışmalar içinde bulunmuş bir araştırmacı olarak ben mevcut mumyalar arasında ‘beyaz’ insan tipini temsil eden tek bir örnek görmüş değilim. Tarım havzası insanına ait kafataslarının hemen bütünü Türk-Altay Fenotipi’ni yansıtır. Çok az sayıda bakımı yapılan kafataslarının müze vitrinlerinde halka açık sergilenen orijinal versiyonlarının dahi ‘beyaz’ insan tipini temsil etmediğini ilk bakışta bile kolayca anlarız. Burada en fazla üzerinde durulan noktalardan biri de Tarım mumyalarının sarı/kumral saçlarıdır. Batılı yazarlara göre sarı/kumral saçlar sadece Hint-Avrupalılar’a özgü bir durumdur. Acaba gerçekten öyle midir? Sarı/kumral saç renginin Sayan-Altay kültürlerine yabancı olmadığını, kulaktan duyulma bilgiler dışında çok az kimse kaynağından bilir. Tagar ve Taştık kurganlarında saçlarıyla birlikte korunmuş olarak ele geçen örneklerin pek çoğunda saçların sarı/kumral olduğunu biliyoruz. Çin kaynakları bu antropolojik verilerle uyum sağlayan atıflar içerir.

2) Kültürel olarak baktığımızda da durumun bize dayatıldığından farklı olduğunu anlayabiliriz. Çin’in en saygın Çinli arkeologlarından Vang Binghua’nın ifadesindeki gibi, anılan çağların Tarım havzası halkları Sibiryalı Tengrici/Şamanist kültürün bir parçasıdır. Eğer Tunç ve Demir Çağlarında Sibirya’da sarı saçlı mavi/yeşil gözlü ‘Hint Avrupalı insan mevcudiyeti’ ile ilgili somut bilgiye sahipsek Tarım havzası insanını da Hint-Avrupalıdır diye düşünmemizi gerektirecek bir ihtimal olur. Ama ne kadar bakarsak bakalım o çağlarda Güney Sibirya, Sayan-Altay, Lena-Yenisey kültür coğrafyalarında ‘Hint-Avrupalı’ etnik tanımına dâhil edebileceğimiz yerli bir kültürel yapılanma göremeyiz. Tarım havzası Tunç ve Demir Çağı kültürlerinde ‘beyaz’ insan tipi yoktur. Hint Avrupaca diye uydurulmuş bir dili konuşan ise hiç yoktur. Bu yöndeki ileri sürüşler kimi zaman ilgili kültürleri nasıl Hint-Avrupalı yaparız kaygısıyla kasten, kimi yerde ise ya bilgisizlikten veya biri öyle dedi diye onu doğru varsayarak bilmeden, orijinal kaynaklara inme becerisinden yoksun ezberci yazarlar tarafından çoğu zaman genel inanışa aykırı durum oluştur-ma-mak için yapılır. Bu inanışın gerçekle ilgisi yoktur. Burada tipik J. Goebbels prensipleri ile yüz yüze geliriz: “…if you tell a lie big enough and keep repeating it, people will eventually come to believe it / eğer yeterince büyük bir yalan söylerseniz ve onu tekrarlar durursanız halk ona eninde sonunda inanacaktır…”. Burada ‘tekrar’ın ölümcül önemi vardır. Tarım havzası mumyalarının etnik tanımlarında da yapılan budur. Bu katı inanışın başlıca nedeni Tarım havzası mumyaları ile ilgili yayınların bütününün Batılı meslektaşlarımız tarafından ve defalarca yazılmış-çizilmiş olmasıdır. Bu meslektaşlarımız 1990’lı yıllarda sadece bir süre çöldeki bazı kazılara katılma fırsatları elde ettiler. Bütün dünya sadece bu Batılı meslektaşlarca çıkartılan sayısız yayınları okudu ve bu yönde bilgi sahibi oldu. Çin Halk Cumhuriyetinin yerel araştırmacılarının önemli bir kısmı da özde fikirleri ne olursa olsun, bölgenin hassas stratejik ve etno-kültürel yapısı gereği Batılı araştırmacılar gibi düşünmek durumunda kaldılar. Hâlâ öyle yapıyorlar. Bu durumu uzun yıllar araştırma gezilerim boyunca o alanda aktif çalışan hem Çinli hem Uygur meslektaşlarımdan işittiğim ifadelere göre gözlemlediğimi söylemem gerekiyor.

“…Türk-Altay Fenotipi, Caucosoid-Mongoloid karışımı bir melezleme değil, yeni bir fenotiptir…”

Türk-Altay Fenotipi diye tanımladığımız insanlar, Altaylar kültür coğrafyasının Türkçe konuşan halklarının tipidir. Ve bu pek çok araştırmacının inanışının tersine, MÖ 4.-3. binlerde Afanas’yevli beyaz insanların tayga avcıları olan yerli Okunyevli halklarla karışımından meydana gel-me-di, diye de düşünmekten kendimi alamıyorum. A.F. Nazarova’nın da hipotezine uygun olarak, Türk-Altay Fenotipi’nin ortaya çıkışının tarihi, beyaz ve Mongoloid tipin ilk ay-rış-tı-ğı zaman aralığı olan Paleolitik Çağlar olabilir. Bu ayrışmanın meydana geldiği coğrafya ise Güney Sibirya coğrafyasıdır.

Yeni antropolojik araştırmalar ve onu destekleyen genetik analiz sonuçları Türk-Altay Fenotipi’nin Eneolitik Çağlardan daha da eskiye giden bir dönemde, Üst Paleolitik Çağlarda oluştuğunu gösteriyor: GÖ 30,000-24,000. Yayılım alanının ise Doğu’da Baykal bölgesinden Batıda Urallara kadar uzandığını gösteriyor. Burada hemen altını çizeyim:

Türk-Altay Kuramı, 2018 baskısında söz konusu fenotipin Üst Paleolitik Çağlardan beri Altaylar kültür coğrafyasında var olduğunu iddia ediyordum. Türk-Altay Fenotipi’nin bir Caucosoid-Mongoloid karışımı değil, bağımsız, yeni bir fenotip olduğunu düşünüyordum. Hâlâ aynı fikirdeyim.

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!