Semih Güneri
Semih Güneri
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Manşet
  4. Eski Türklerde kenevir ritüeli

Eski Türklerde kenevir ritüeli

featured

Prof. Dr. Semih Güneri yazdı…

 “…Kenevirin kullanımı Türk-Altay kültür tarihinde

MÖ 4. binlere kadar uzanır…”

Ülkemizde üretimi resmi izinlere bağlı, türevleri kullanımı yasaklı maddeler arasında yer alan kenevir bitkisinin, eski Türk halklarının spiritüel inanışlarında dikkate değer bir yeri olduğunu herkes bilmez. Bugünkü yazımda bu konuya değineceğim.

‘Cannabis’ ana başlığı altında tanımlanan kenevir bitkisinin ‘Cannabis indica’, ‘Cannabis ruderalis’ gibi birkaç türü vardır. Bitki tohumları, ısıtılarak, yakılarak, kaynatılarak elde edilen duman/buhar solunduğunda insan beyninde psiko-aktif etkiler yaratan özelliklere sahiptir. Psiko-aktif bileşeni tetrahidrokanabinol seviyesinin en yüksek olduğu ‘Cannabis sativa’ diye anılan tür, doğrudan beyne nüfuz etmesiyle diğer cinslerinden ayrılır.

Kenevir bitkisinin ana yurdu Altaylar kültür coğrafyasıdır. Aslında bitkinin Tibet yüksek yaylasında evrimleştiğine dair araştırma sonuçlarına sahibiz. Buna rağmen Altay dağlarının yüksek yaylaları başta olmak üzere, Kafkasya’dan Ningxia (merkezî Çin)’ya uzanan geniş Türkistan coğrafyası bitkinin ana yurdu olarak kabul edilir. Kenevirin hem somut mevcudiyetine, hem de yağ, halat, giysi, kağıt üretimine dair en erken veriler gene başta yüksek Altaylar olmak üzere Türkistan topraklarında ortaya çıkmıştır. Bizim araştırmalarımıza göre, kenevirin aktif kullanımının tarihi Türkistan topraklarında altı bin yıl öncesine kadar gider.

Kenevir gibi keyif verici bitkilerin kullanımının Türk-Altay kültür tarihinde dolaylı bulgu­lara göre MÖ 4. binlere kadar uzandığını söylemek mümkün. Eneolitik Afanas’yev-Okunyev ortak kültüründe ve izleyen dönemde Okunyev kültürü evresinde tütsü kapları da bu iş için üretilen fonksiyonel objelerdi. Avuca sığacak boyut­larda yarım küresel bu kaplar içine bitki ya da tohumlar konuluyor, ısıtılıyor ve dumanı solunmak suretiyle kafa bulunuyordu. Okunyevliler farklı olarak kendi seramik tütsü kaplarını üretirlerken, içte ağız kenarına yakın yere bir cep yapıyorlardı. Detay tamamen Okunyev geleneklerine özgüdür. Bu cep, uyuşturucunun daha idare­li, belki de köz içinde birden parlamasın diye, kontrollü olarak kullanımı içindi.  

“…Böylece Kam ısıtılan kazanın üzerinde oluşturulan çadırcığa başını sokacak,

çıkan dumandan en iyi şekilde yararlanacaktı …”

Yakın zamanda Çinli meslektaşlarımız, Doğu Türkistan’da Turpan’ın Jiayi nekropolünde radyo-karbon analizlerine göre MÖ 800-600’lere tarihlenen bir kum gömmede ahşap tabut içinde yaklaşık 35 yaşlarındaki bir erkek bireye ait bulgulara ulaş­tılar. Tek parça ağaç gövdesinden oyulma tabutun içinde bireyin sazdan yapılmış yastığının altında ve göğsünün üzerinde çaprazlama atılmış, boyları 100 cm civarında kenevir (Cannabis sativa) demetleri kökleriyle birlikte ele geç­miştir. Yerel ürünler olduğu anlaşılan kenevir bitkisi ve özellikle de tohumları Tarım havzasının Tunç Çağı kültürleri için tanıdık bir buluntu türüdür ve onun kullanım amaçları bakımından Altay dağları kültürleri içinde karşılığı vardır.

Altay Dağlarının yüksek kesimlerinde Ak-Alaha-3, kurgan 1’de yapılan kazılarda ele geçen zengin arkeolojik malzeme arasında bir ahşap tabure ele geçmiştir. Taburenin bacakları, taşıma kolaylığı sağlaması nedeniyle tak-çıkar özellikte tasar­lanmıştır. Bu hâliyle masa, bacakları çıkartılarak çantaya, heybeye konulup kolayca taşınabilmekteydi. Bu küçük tabure, aralarında taştan oyulmuş kâse türü bir kabın da bulunduğu ölü hediyeleri arasındaydı. Altay Prensesi’ne sunulan hediyeler arasında kenevir tohumları ve bir de taş kap yer alıyordu. Anılan taş kabı genç yaşta hayatını kaybeden Altay Prensesi sağlığında, kenevir türünde keyif veren ya da kişniş, majjivelnik veya daha çeşitli güzel kokular ya­yan bitkileri yakıp tütsü yapmak için kullanmış olmalıydı. Oysa şimdi o taş çanak kendisi için yapılan ölü töreninde kendi Kam’ları tarafından kullanılacaktı. Altay Prensesi’nin kurganında bulunan arkeolojik belgeler arasında bir kazan, ahşap çubuklar ve hemen yanında genişçe bir keçe battaniye ele geçmişti. Çubuklardan oluşturulan ‘üç ayak/tripod’, ısıtılan kazanın üzerine gelecek biçimde kurulacaktı. Battaniye ise, bu üçayak etrafına Kızılay çadırı misali dolanacaktı. Böylece Kam, portatif tabureye oturarak, ısıtılan kazanın üzerinde oluşturulan çadırcığa başını sokacak, çıkan buhardan/dumandan en iyi şekilde yararlanacak, kafayı bulacaktı.

“…İskitler bu buğu ile bayılırlar ve keyiften haykırırlar.

Bu onlara yıkanma yerine geçer. Çünkü gövdelerine hiç su değdirmezler…”

Keyif verici bitki ve tohumların modern göçebe kültürlerde daha otantik kul­lanma tarzlarına tanık oldum. Yıllar içinde bulunduğum yerli Altaylı halklardan gördüğüm şudur: Oval biçimli tekil bir at gübresi enine ortadan ikiye bölü­nüyor. Kesit ateşlenerek köz hâline getiriliyor. Ufalanmış ot, tohum, her neyse, köz üzerine tuz serper gibi serpiliyor. Köz sönmeye yüz tuttukça üflenerek harlanıyor. Çıkan dumandan azami ölçüde kolektif olarak yararlanılıyor. Ritüel küçük bir çadır içinde gerçekleştiriliyor. Dar kapsamda, yapılan işin basit bir ‘kafayı bulma’ işlemi olmadığını, Tengrici ritüellerin bir parçası ve ama esas anlamda bir ruhani temizlenme ritüeli olduğunu burada ilave edeyim. Bu otantik yön­tem, kurutularak ufalanmış ardıç çamı yaprağı tozunun da kul­lanma biçimidir. “Majjivelnik (можжевельник)” diye tanımladığımız kurutulmuş çalı ardıcı yaprağı tozu ile de aynı yöntemle tütsü yapılıyor. Mongol ve Altaylı yerli halklar, majjivelnik tütsüsü ile ortamın kötü ruhlardan arındırılabileceğine ina­nırlar. Altaylı yerli halklar, ruhani temizlik dışında, kan temizleme, mide ağrısını giderme, ağız veya or­tamın kötü kokularını giderme ve daha pek çok özellikleri nedeniyle çalı ardıcı çamı yapraklarını ‘kutsal’ saydıklarını da burada kaydedelim.

Herodot’un kayıtlarında da kenevire dair şu bilgiler var: “İskit topraklarında kenevir yetişir, tıpkı keten gibidir, yalnız daha kalın ve daha büyüktür. Hem insan eliyle ekilir hem kendiliğinden yetişir. Traklar bundan tıpkı ketene benzer giyecekler yaparlar. Hatta bu işten çok iyi anlamayanlar için, bu giyecekler ketenden mi yapılmış, yoksa kenevirden mi hiç belli olmaz ve keneviri bilmeyenler, ketendir diye yemin edebilirler”.

İskit halklarının kenevir ile ilişkisini Herodot şu ifadelerle dile getirmiştir: “İskitler kenevir tohumunu alırlar, keçe örtülerin içerisine girerler ve bu tohumları kızgın taşın üzerine atarlar. Tohum taşa değince tütmeye başlar. Çıkardığı buğu Yunanistan’daki hamamlarda bile bu kadar boğucu bir buğu olmaz. İskitler bu buğuyla bayılırlar ve keyiften haykırırlar. Bu onlara yıkanma yerine geçer. Çünkü gövdelerine hiç su değdirmezler”.

“…Kenevirin Kam’lar tarafından,

ruhlara ulaşma sürecinde kullanıldığını anlamamız gerekir…”

Yirmi yıldan daha fazla gidip-geldiğim, yaşadığım, çalıştığım Altaylar coğrafyasında gerek Mongol gerek Türk Kazak halklarının banyo konusundaki alışkanlıkları ile ilgili net kanaatlere sahibim. Özellikle Türk yurdu olan günümüz yüksek Altay dağları yerli göçebe halklarının banyo ile araları doğallıkla iyi değildir. Şu kısa fıkra bu konuda okuyucuya fikir verebilir:

İki atlı göçebe arkadaştan biri yolda diğerine sorar:

“En son ne zaman banyo yaptın?”. Diğeri,

“Gençliğimde bir dereden geçerken atımın ayağı taşa takılmış ve beni suya düşürmüştü. İşte o zaman…”, yanıtını verir.

Hem Altaylarda hem de Tarım havzası kültür bölgelerinde kenevir bitkisi ve tohumu çeşitli şekillerde kullanılıyordu. Tahammül edilmez ağrılı hastalıkla­rın semptomlarının hafifletilmesinde, ayrıca mevsim döngülerindeki törenlerde ve özel ayinlerde de bu uyuşturucu özelliği olan bitki türlerinin kullanıldığını düşünebiliriz. Yakın zamanda yapılan bir dizi tıbbi biyolojik analizler sonrasında ölüm nedeni olarak ‘göğüs kanseri’ tanısı konulan bizim Altay Prensesi’miz de muhtemelen daya­nılmaz ağrılarını hafifletmek için bu bitkiyi, mezar odasında elimize geçen o taş kap içinde kullanmış olmalıydı. Altay Prensesi’nin mezarında ve Turpan’ın Jiayi kum mezarlarında erkek bireyin gömmesinde ele geçmiş tutam-tutam kenevir bitkisinin öbür dünyada ona keyif ve şifâ vermesi düşünülerek ko­nulduğunu tahmin etmek çok zor değil. Yirmi beş yaşında hayata gözlerini yuman Altay Prensesi’nin gömmesinde ahşap tabutunun baş kısmında, içinde bitki tohumlarıyla birlikte bulunan taş kap da hiç şüphe yok ki bu tohumların dumanı için ısıtıldığı, tütsülendiği bir kap idi. Gömme kapatılmadan önce kenevir tohumlarının yakılmak sure­tiyle elde edilen dumanın, ruhlarla temas ritüellerinde Kam’lara yardım ettiği açıktır. Bu tür taş kap/tabak türü bulgular sadece Ak-Alaha-3 kurgan 1’de değil aynı zamanda diğer Pazırık kurganlarında da ele geçmiştir.

Kenevirin, Türk-Altay kültüründe, ölü gömme adetleri uygulamalarında özellikle ruhani temizlenme ritüelleri boyunca ne denli öneme sahip olduğunu ve mezar odalarında bulunan keyif verici ve uyuşturucu otların artık ritüele liderlik eden büyücü ve Kam’lar tarafından, ruhlara ulaşma sürecinde kullanıldığını anlamamız gerekir.

 

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. 16 Ocak 2025, 23:32

    hos geldiniz

    Cevapla
Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!