Nihat Genç yazdı…
Ülkede ne hızlı bir dönüşüm yaşanıyor, Bahçeli’ye arka çıkan mafya dahi entel dantel laflar ediyor, pek yakında, çoğulcu demokrasi gibi laflar ederlerse şaşırmayın, hatta yakında kucaklarına bir kedi alıp biz de vejeteryanız derlerse hiç bozuntuya vermeyin!
Bu aniden birden değişme ayaklarını kişilik başkalaşmasını kurtluktan kedi kıvamına geçişleri çok iyi tanırım!
90’lı yıllardan 2000’li yılların ilk on yılına kadar genç enteller-generasyon üstünde yoğun bir siyasi kültürel dönüşüm yaşandı ve arkadaş çevremi tümüyle kaybettim!
Dünyada ve ülkemizde estirilen liberal rüzgarların gazıyla ağızlarına ve kimliklerine hiçte uygun düşmeyen özenti laflar etmeye başladılar!
Tıpkı bugünlerde sert mafyatik sağcı yapıda insanların bir anda ‘demokrasi’ ‘kardeşlik’ gibi, tiplerine ve içinde yaşadıkları sosyal kimliğe hiç uygun olmayan laflar etmesi gibi!
İlk defa şahit oluyormuşsunuz ayağına da yatmayın, daha dünkü gün Kılıçdaroğlu Şeyh Sait ve Seyid Rıza gibi vatan hainlerinden özür dilerken Tele 1 ve Sözcü ve Halk TV ekranlarında siyasi olarak destekçisi eski ülkücüler de vardı, unutmayın!
Bir silkelenme bir metaforz mu yaşanıyor yani bu arkadaşlar da artık kelebek mi oluyorlar!
Yolda eski bir arkadaşa, mafya yapılarının ağzında liberal laflar duymak sizin de çok tuhafınıza gitmiyor mu, deyince, çoktan ağız değiştirdiğine şahit oldum, -senin de şu komploculuğun bir bitmedi, kardeşim, diye cevap verdi!
-Daha düne kadar, Şili’de Allende’ye komplo ve İran’da petrolü millileştirdi diye Musaddık’a ve Türkiye’de FETÖ komplosu var diyordunuz, gerçek değil miydi, şimdi, değişen ne, diye cevap verdim!
Bu aniden değişen tipolojiyi çok iyi tanıyorum gerçek benliğinden habersiz ve rüzgara göre içinde durmaksızın değişen bir kişi var, filmin sonu, sokakta kalmış sahipsiz kedileri sahiplenecek yuva aramak!
Çok tekinsiz entelektüel bir çevrede büyüdüm!
Kendilerini moda ve en son okuduklarına kaptıran hatta özdeşleştiren bu insanlar arkadaşlarımdı ve çok yakındık, birlikte ağlıyor, filmleri kitapları hızla bitirip birlikte tartışıyorduk!
İslamcı liberal sağcı solcu çevrelerde çok oturup kalkmışlığımız vardır ve ama ülkede nasıl bir rüzgar estiriliyorsa o dönemde de birden içlerinden tanımadığımız canavarlar çıkmaya başladı!
Dünyayı alt üst eden ve beni yalnızlaştıran canavarlar, hayır, olamaz derdim, bu benim yıllardır tanıdığım aynı battaniye altına soğuktan büzüşüp birlikte uyuduğumuz arkadaşım mı, yoksa, liberallerin ortaya attığı moda lafların ağına yakalanmış zavallı bir kurban mı?
Yozgat’ın bir köyünden gelmiş, açlıktan işsizlikten ölüyorduk ve çay parası dahi zor buluyorduk ama arkadaşımla çay ocağının iskembelesine oturduğumuzda hayatlarımızın en ciddi meselesi gibi ‘feminizm’ tartışıyorduk!
Benim babam şoför onun babası kapıcı, ve nedir bu feminizm demeye kalmadan, arkadaşımız anında bize mesafe alıyor ve gözlerime kuşkuyla bakmaya başlıyor, -sen kadın düşmanısın!
O günlerin çok meşhur liberal demogogların lokması haline geldiği belli! Kimliğinin asla kaldıramayacağı ağır yüklerin altına giriyor, buna ‘özenti’ derler!
İş, o kadar zıvanadan çıktı ki, şüphesiz en uç örnekleri vereceğim, yine Orta Anadolu’dan gelen ve mastır imtihanıyla bir üniversiteye tutunmaya çalışan arkadaşım, -var ya Nihat, Amerika borsasının kapanış zilini duymadan uyayamıyorum, Nasdaq endeksine bakıyorum?
-Niyeymiş?
-Borsa çökerse insanlık yok olur!
-Oğlum kafayı mı sıyırdın, sen Çorumlusun baban köfteci, Nasdaq’tan bize ne?
Aman Allahım, bu benim her gün kankilik yaptığım çocuk mu, ne tuhaf endişeleri var, endişeleri beni daha çok endişelendiriyor!
Aynı ortamda onlarca yıldır birbirimizi çok iyi tanıdığımız başka bir arkadaş, birden -Bu coğrafyada doğmuş olmaktan utanıyorum, Ermenilere yapmadığımız kalmamış!
Hadi, buyur, gel de çık işin içinden!
Bir iki laf sonra tartışma, Tek parti dönemi de acımasız diktatörlükmüş, zavallı müslüman halka ne zulümler yaşatmışlar’a, kadar geliyor!
-Yahu ne diyorsun sen, kaç seferdir master imtihanına giriyor ve torpilliler yüzünden kaybediyoruz, telaşın paniğin bu mu?
Sanki arkadaşın içine birini girmiş, durduk yerde ülkesinden tarihinden utanmaya başlamış, sanki aşağılanmak için birkaç kitap okuması gerekiyormuş gibi, iradesini benliğini parçalamış ve o kadar üzüntüyle dile getiriyor ki, şok yaşamış gibi!
Bu olmayacak travmatik patolojik tepkiler o yıllarda kamuoyunu saran şokvari sert tartışmaların bize yansıyan küçücük ucu!
Sanki sıra bana sana herkese geliyor, öyle kavramlar piyasaya sokuldu ki, biri kalkıp hiç olmadığı halde ben gay’im arkadaş dese kimse şaşırmayacak, aksine herkes rahatlayacak ve hatta cesaret ödülü verilecek ve hatta entelektüel basamakların en üstüne tek adımda çıkacak ve hatta kutsal dokunulmaz biri haline gelecek!
Etrafımdakiler duyulan gelişen her fikri sünger gibi emmek için hazırmış meğer!
Aynı günlerde, sert geçmişini bildiğim başka bir doçent arkadaş, her sabah tükenmiş gibi yataktan kalkıp aptallaşmış ifadelerle kahveye geliyor, ve ilk lafı:
-Biliyor musun Nihat, (PKK için konuşuyor), Güneydoğu’yu verelim gitsin!
İstiyor ki karşılık vereyim ve o da faşist kelimesini nihayet yüzüme karşı kullanabilsin ve bu cümleyi kullanarak geliştiğini büyüdüğünü genişlediğini dünyaya açıldığını ve nihayet demokrasiyi özünden anladığını anlatmak istiyor!
Bir felaket tüccarı gibi bu gençlerin önce kafasını karıştıran sonra piyasa eden sonra benliklerini satın alan, kimdi, neydi, yaşadığımız hangi çağdı?
Ekranlarda ve gazetelerde o kadar sert tartışmalar yaşanıyordu, ki, bence bu şoku sindirecek, şoka karşı irade gösterecek ve anlamlandıracak kuvvette hiç kimse yoktu!
Şokun oluşturduğu boşluklarda ne moda olmuşsa onu giyiyorlar, çok uzun süren büyük yalnızlığım işte böyle başladı ve sağlamlaştı!
Bu arkadaşlara bir .iktirin gidin diyebilmek otuz yılımı aldı!
Aslında arkadaşlar tecrit ve ağır umutsuzluğun stresi altında ve kim ne söylese hemen inanıp teslim olacak bir ruh hali yaşıyorlardı, bu liberal furyadan sağ çıkan olmadı!
Bir başka arkadaş, böyle bir yazım fikrim görüşüm olmadığı halde, anında beni faşist olmakla suçluyor ve ben kızgınlıkla cevaplıyorum: -Neremi gördün ulan?
-Memlekete, tarihe çok takıntılısın Nihat…
-Ne var bunda, insan doğduğu ülkenin tarihini merak etmez mi, annemizi çok sevmek faşistlik mi oldu şimdi!
Ne moda bir kavramdı bu faşist suçlaması!
Aslında ağzına verdikleri faşist lafını bir yerde kullanması gerekiyordu çünkü ancak o suçlamayı yapınca bir kimlik sahibi olabiliyordu, faşist suçlamasını piyasa edenlerin de amacı buydu! Ülkemizin birikimi için çok hayıflanılacak bir durum bir iki kavramın törpüsüyle herkes aidiyet ve kişilik ve benliklerini tornadan geçirip başka tür insan olmak istiyordu, batan geminin malları!
Dışarıda bahar yağmurları ve bir çay ocağında çay parası ödeyecek gücümüz yok ve daracık mekanda birbirimizin dizleri makas gibi birbirinin içine girmiş ve işte hayatımızla geçmişimizle kimliğimizle hiç alakası olmayan şimdi hepimize dandik ve boş gelen böyle şeyleri tartışıyorduk!
Allahtan bir zaman sonra arkadaşların bu saçma sapan tutarsızlıklarından telaşlanmamayı ve mesafeli seyretmeyi öğrendim, ki, beni bugüne getiren gücüm, bu uzaklığı koruyabilmekti!
Çorumlu, Adanalı, Antepli, Giresunlu, Kırşehirli ve hepimiz aynı yoksul ailelerden gelmiştik ve tartıştığımız şeylere bakın, hayatlarımızla hiç alakası olmayan feminizm, Ermeni meselesi, Nasdaq, federalizm ve hiç birinin içinde ülkemiz yok!
2000’li yılların başında çok geniş bir entellektüel çevrede işte her bir arkadaşın içinde büyüyen bu yeni canavarlığı gördüm, demokratım, liberalim, lafları çok havalıydı ve tecrit koşullarından ancak böyle kurtulup kabul göreceklerini sanıyorlardı, zehirli atmosfer gazetelerde ekranlarda çoktan kurulmuştu!
Arkadaşların aniden değişen ruh iklimlerini ciddiye aldığımda mitolojik bir zamandan geçtiğimizi ve ortaya mitolojik canavarlar ya da kahramanlar çıktığı bir döneme denk geldiğimize şahit oldum, üstelik hepsi birbirine benzemek istiyorlardı, biri diğerinin alt benliği, öbürü diğerinin içindeki canavarın tıpkısı!
Esersiz insanları göklere çıkartıyorlar!
Gazetelerde dergilerde adı çıkan bir yazarı günlerce övüyorlar!
Ekranda görünen bir insanın bir cümlesi ne büyük laf diye hararetle tartışılıyor!
Tartışmanın sonunda biz bu ülkenin çocukları herkesi dövmüşüz oldürmüşüz, gibi bir sonuca varılıyor!
Buna varoluşsal bir kimlik kaygısı diyemeyeceğim ama ciddi bir kaygı diyorum!
Yoksulluğun ve kabul görmemişliğin ağır depresyonuyla yaşanan bu sosyal kaygıyı birileri kimlikleri aidiyetleri dönüştürmek için müsait bir ortam bulmuştu!
Birileri bu ağır depresif atmosfere tohumlarını ekmişti!
-Hayırdır, daha düne kadar Orhan Pamuk’a küfrediyordun, diyorum, karşılığı: -bu adamı eleştiren herkes adamı kıskanıyor, cevabı alıyorum!
Kopan fırtına zaten işi sonunda personaya getiriyor, kıskançlık, haset, başlayınca, artık susacak teslim olacak ya da geri çekileceksin!
Çünkü ekranda gazetelerde adı çok geçirilenler eserlerinden bağımsız özenilecek marka haline getirilmişti ve artık ne söylesen boş!
Toplum fikrini değiştirmedi ve ikiye bölünmedi, hayır, sadece islamcı liberal eski sağcı solcu entel bir kuşak bu markaları çok sevdi!
Genç kuşaklar siyasal olarak ayartılıyor dolandırılıyorlardı ve vatan düşmanlığı gibi tehlikeli bölgeyi çoktan geçmişler ve PKK’ya gizli gizli ve liberal zırvalara açık açık alkış tutmaya başlamışlardı!
Irk, etnisite, cinsiyet, inanç, mezhep, demeyin, hepimizi kıstırıp tuzağa düşüren bu kavramların ortaya atılmasıydı!
Sanki, bir yazılım bir yapay zeka devreye girmiş arkadaşlara format atmıştı, bu saldırıdan korunabilmenin tek yolu, sessize geçmek!
Otuz yıl süren çok uzun bir kavgadır ve ayrıntıları uzun romanlar ister!
Bu çevreyle yanyana gelmek bir daha mümkün olmadı, birazcık yakınlaşmak, Gezi günlerinde oldu, o da kısa sürdü!
Her şeyi, bir ülkeyi ve bir insanı, birkaç süslü sloganla değiştireceğine inanan arkadaşlar aslında kendilerini değiştiremediler, çünkü insanı değiştiren ahlakıdır ve eseridir!
Şöyle ayaküstü ya da telefonda nezakaten son görüşmelerimizde alayı İmamoğlucu olmuşlardı, isyancı ve anarşist ve solcu bir gelenekten gelip, üç dört bin dairesi olan şu laz müteahhit kurtarıcıları oluvermişti!
Aslında iktidarı ve holdingleri arkasına alan liberaller faşizmin ta kendisiydi!
Bilmişliği ele geçirmişlerdi, her konuda fikirleri vardı ve holding medyası ve ödülleri ve imza bildirileri ve yayınevleri hep onlara çalışıyordu!
Oysa hepsini tanıyorum ilk gençlik yıllarımızda elit iktidarına karşı çok büyük öfkeleri vardı!
Sonra anladım ki oraya sızmak girmek kendilerini beğendirmek için çırpınıyorlarmış!
Nasıl bir iklim oluşmuşsa bir anda çevremiz, hem vejeteryan, hem kedisever, hem çevreci, hem feminist, hem Kürtçü hem liberal ve hem Cumhuriyet düşmanı hem yeşilci ve sonunda İmamoğlucu da olmayı başaran bir rüzgarla şekillendi!
Birileri bu arkadaşlara sanki doğanın içinde yenilebilir ve sonsuza kadar sürdürülebilir ağaçtan evler yapmış ve onlar da bu portatif kutu gibi ahşap evlerde hayatlarının sonuna kadar hep haklı çıkacakları yeni bir dünyaya başlamışlardı!
Hayır, zayıf depresif kişilikleri korsanlar tarafından ele geçirilmişti!
Ve bilmedikleri uzak bir adaya götürülüp saflık, neşe ve güzellik ve isyankarlıkları tecavüze uğrayıp iğdiş edilmişlerdi, geriye bugün sadece posasının kaldığı!
Bu kadar sert ifadeler kullanmama sebep bu arkadaşların ikinci yüzlerini görmemle oldu, Ekşi Sözlük’ün ilk yazar kadrosundaydılar ve gün geldi nicklerini çözdüm ve hakkımda yazdıklarını şok yaşayarak gördüm, beni bitirme, benimle dalga geçme, beni çöp etme telaşları kıyamet gibi, hatta Hrant Dink öldürülmüş üstüme atmışlar, üstelik aynı günlerde yüz yüze görüşüyorduk!
Hepsi özgürlüğün dibi dedikleri bilgisayarların besini enerjisi haline gelmişler!
Örgütlü öfkeleri de sosyal medyanın besini gübresi yemi haline gelmişti!
Aslında sosyal medya bu öfkeli koroyu küçültmüş ve hepsini düzleştirmiş ve basitleştirmişti!
Oysa harbi olma ve öfkelerini yüzüme söyleme şansları vardı!
Belki de koro çok büyük olduğu için beni yok edeceklerine inançları tamdı, olmadı, çok fazla şube açarsan kalitenin kontrolünü kaybedersiniz ve öyle oldu, iler tutar tarafı olmayan iftiralar ve suçlamalar bir okunma sonrası sabun köpüğü gibi kaybolup gitti, sırtlarını dayayıp en yakın arkadaşlarına bile küfrettikleri o sosyal medyanın asıl sahipleri oyuncaklarını filmin sonunda elinden aldı!
Bu filmin kısa özeti, demokratım ve liberalim lafları onlarda depamin etkisi yaptı ve bir müddet kaygıları azaldı ve sahte bir topluluk oldukları gerçeği kafalarına çok sonra dank etti!
Bu aslında küreselci tüccarların Afrika’dan köleler taşıdıkları en eski işiydi şimdi bizim gibi üçüncü dünya ülkelerinden işte bu kavramların cazibesiyle zayıf çelimsiz iradesiz bünyeler bulup yeni köleler topluyorlardı ve başardılar!
Ve sonra özenti içinde bu sahte topluluğun hızla klonlandığını yani geometrik büyüdüğüne şahit olduk, ki, yetmez ama evet anayasasıyla ortalığı ayağa kaldırdılar ve Cumhuriyet’i yıkmayı başardılar ve özgürlükler geliyor sarhoşluğuyla göbek attılar!
Terbiyemi hiç bozmadım ve hiçbirinin adını vermedim ve asla ifşada bulunmadım ama genel kavramlarıyla eleştirilerimi üstelik çok yüksek dozda dile getirdim!
Bu arkadaşların düne kadar oturup kalktıkları çok iyi tanıdıkları Nihat Genç’e karşı sosyal medyada hızla örgütlenmelerini, İtalya’daki şu ünlü paramiliter faşist yapı karagömlekliler ve nazilerin SS subaylarına benzetiyorum, çünkü susturamadıklarını imha etmek ortadan kaldırmak istiyorlardı!
Bu liberal ve demokrat maskesi altındaki şiddet elleri altındaki sosyal medyada bir eşkiya terörüydü!
Her seçim öncesi takip edin bu paramiliter eşkıyalar sosyal medyada anında bu sefer trolleşip yine terör estirmeyi başarır!
Gerçek şu, güvensiz bir kişilik üzerine istediğiniz kadar kat çıkamazsınız!
Güvensiz bir kişiyi her şeye dönüştürürsünüz ama doğuştan gelen neşesini kaybederse bir insan, ünü olur reklamı olur şekil olur ama bir hiç olur!
Tıpkı çok borçlu bir devlete istediğinizi bastırıp dayatıp yaptırtmak gibi!
Holdinglerin, bu iki güvensiz yapıyı, devlet ve özenti içindeki entelleri, keşfi, dehaca bir çaba değildi, sosyal kimlikler, sosyal ortam, geçişler çok hızlı, birikim çok zayıftı!
Güvensiz liberalleri islamcıları eski sağcıları bir potada kullanmak holdingler için bir maharet değildi çünkü ülkemizin sosyal ve siyasi kaynakları çürümüştü ve olmakta olan yeni şey hakkında bir otorite ve anlam haritası hiç yoktu!
İnsanlar güvensiz ve çürümüşlük içinde, arayış içinde, kaçış içinde, depresyon içinde, yani iklim buna müsaitti!
Psikanalizin kurucusu Freud da böyle yaptı, dikkat edin çalışma alanı, geçiş dönemleriydi, bebeklik geçiş dönemi, ergenlik geçiş dönemi ve histeri ve depresyon bir geçiş dönemi ve rüyalar üzerine, yani çalışmasını tamamına ermemiş dönemler üzerine inşa etti! Toplumlar da öyledir, büyük göçler yaşanır büyük geçişler yaşanır ve toplum birikim tecrübe istikrar bünye olarak henüz oturmadığı günlerde derin kaygılar ve tereddütler yaşar! Ama bu geçişlerin kaygıları üzerinden insanlığa ve hayata karşı büyük teoriler inşa edemezsiniz!
Bence liberaller, ham ve masum, sağcıları islamcıları solcuları bu geçiş döneminin depresyonuyla dibine kadar sömürdü ve onları, kişiliksiz ve vatansız bıraktı!
Çünkü liberaller arkalarına aldıkları dev medya desteğiyle sömürdükleri bu genç adamlara çıkınlarını dolduracak entelektüel bir birikim hiçbir zaman sunamadılar, hayatın ve dünyanın ve bedenlerimizin varoluş sorunlarına cevap veremediler, kendileri esersizdi ağızlarının içine bakanlar da esersiz ve kimliksiz ortada çöp gibi kalıverdi!
Sadece şöhret ve ün ve kabul görmenin rüyalarıyla gözlerini parlattılar, ağızlarının suyunu akıttılar ve hayal kırıklığı ve ıskartaya düştüler!
Çok heyecanlı çok meraklı çok canlı ve diri ilk gençlik yıllarından itibaren ilk otuz seneleri heba oldu, ülkemiz, büyük bir potansiyel enerjisini potansiyel hakkaniyetli bağımsız bilim ve sanat adamlarını doğmadan heder etti!
Çünkü liberal ve islamcılar ve solcular barbarlıkta çok kolay ittifak ettiler! Adrenalini yüksek düşmanlığı öfkeleştirip ülkesinin tarihine kimliklerine bomba üstüne bomba attılar!
Hala beni öfkelendiren ve hayıflandıran şey ise, bu eski arkadaşlarda, ilk gençlik yıllarında, dolu dizgin, o çok sert, iktidara çullananlara karşı, holdinglere karşı, bir hesap sorma ve adalet arayışları, çok yüksekti, ama filmin sonunda hiç kalmadı!
Ve hepsi halen gaza gelip kendi gömdükleri toplu mezarlar üzerinde umarsızca ve umutsuzca ve suskun yaşayacak bir hayata razı hale gelebildiler!
Ellerinde, bir iddiada bulunacak ve kendilerine ve yeni yetişen nesle ve ülkeye, bir yol açacak tek bir cümleleri kalmadı!
Filmin sonunda bütün dünya battı ve sonra fikirler düşünceler tam tersine döndü?
Dünya batarken biz neredeydik irademiz neredeydi, diye, ve büyük fırtınadan bir nebze insan kalmışlar, bugün, küresel çeteye özentiyle alet olup yıktırdıkları, adalet ve Cumhuriyet ve hukuk ve milli devletlerini aramaya koyuldular!
sevgili nihat abi burada bam telinden yakalıyor olayı, her bir sözüne burada katılırım, burada yazdıkları hem komedi hem dram, trajikomik diyelim.. hüzünlü ve acınaklı bir öykü bu.. neden kendisi sıyrılabiliyor, e eyvallahı yok, kafası çalışıyor, satılık değil. yazıyı okurken kendimi tam yanında buldum, sanki ben yazıyordum; çünkü burada anlatılanları neredeyse birebir ben de yaşadım gözlemledim, kendi bulgularımla birebir örtüşüyor. cemal paşanın torunu örneğin, bir yirmi yıl önce bir gazetede şöyle yazıyordu “.ürt böreği diye yemeğimizin olması ne menem bir ırkçı olduğumuzun kanıtıdır”, burada benim için film kopmuştu, bu ne zavallı bir düzeydir ve bunu yazabilenin bir gazeteye yazar olması ne menem iştir diye söylenmiştim. demek arnavut ciğeri deyince ırkçı oluyorduk! yazık bu düzeye ve bu düzeyin benzerlerinin orada burada topluma yön veren konuma gelebilmelerine..
var ol Nihat ağebey
Nihat Genç’in umarım zirve noktası olmaz. Müthiş bir yazı. Doğuştan gelen neşenin kaybolması tespiti şapka çıkarılacak bir tespit. Saygı ile önünüzde eğiliyorum.
Abi senin durusun ve yazilarin bizler icin gercekten bir pusula gibi, deniz feneri gibi. 40 yasindayim ben de arkadas cevremin zaman icinde nasil degisitigine tanik oldum, ve benim cikarimim bunlarin tum nedeni; 1) kisisel/bilissel zayiflik ve 2) ekonomik yetersizliklerden kaynaklanan, bir yere monte olma, bir gruba dahil hissetme psikolojisi ve genelde bizim nesil TV lerde görup, eksi de okuduklari ile buyudugu icin, gördukleri örneklerde maselef bu liberal, demokrat tayfaydi, bu degisime ´´milliyetcilerin de eklenmesi artik benim icin son nokta oldu malesef. Artik sasiramiyorum…
Hayat ve tarih kitapları bana şunu öğretti. Doğru olan fikir ve davranışlar çoğunluk halkın değil çok azınlıkta kalan bir insan grubuna ait oldu hep. Yani çoğunluk bir şey söylüyorsa veya inanıyorsa onun yanlış olma ihtimali fazladır. Onun için doğru fikirlerinizle yalnız kalmanız o kadar normalki Nihat Abi. Gandhi ne demiş “Yanlış yolda herkesle birlikte ilerleyeceğime doğru bildiğim yolda tek başıma yürürüm”. İnsanlık değerleri, buluşlar tarihte yalnız insanların omuzlarında yükseldi, böyle yaratıldı dünya ve böyle gidecek.Boşver…