Semih Güneri
Semih Güneri
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Manşet
  4. Türk-Altay kültüründe geyik-at-dağkeçisi üçlemesi

Türk-Altay kültüründe geyik-at-dağkeçisi üçlemesi

featured

Prof. Dr. Semih Güneri yazdı…

“…Pazırık kurganlarındaki ata giydirilen boynuzlarıyla birlikte geyik maskı, Altay’ın en eski halklarının ulaşım hayvanının at değil geyik olduğunu anlamamızı gerektiriyordu. Ve bu uygulama aslında geyik yetiştiriciliğinin gelişimiyle ilgili hatıraların da kültte korunuş şeklinin ifadesinden başka bir şey değildi…”

Türk-Altay tasvir sanatında şu üç figür hem kaya resimleri alanında hem de sanatın ahşap işi, madencilik, taş işleme gibi kollarında en çok ve bol-bol işlenen konudur: Geyik-at-dağkeçisi. Altay dağları Ak Alaha-3, kurgan-1, gömme-2’de keşfedilen Altay prensesinin gövdesini süsleyen döğmelere modellik eden üç hayvanın adlarıdır bunlar. Rus meslektaşlarımız, erken dönem Avrasya petrogliflerindeki ‘boynuzlu at’ tipinin yaygınlığını, bu uygulamaların semantik yorumlarını, Pazırık kurganlarındaki atların neden dağkeçisi ya da geyik donuna sokulmak istendiğini, daha önce tartışmışlardı. Birer mask takılarak keçi ya da geyik donuna sokulan atın hikâyesi hakkında çeşitli araştırmacılar çok önce fikirler öne sürmüşlerdi. Bu uygulamanın doğrudan ölü gömme gelenekleriyle ilgisi vardı. Rus meslektaşlarımızın ifade ettiği gibi atı geyik ve dağkeçisi donuna sokma geleneğini “eski geyik yetiştiriciliği ile ilgili spiritüel kalıntılar içinde açıklanması gerektiği”ni vurgulamıştı. Araştırmacılar, MÖ 1. bin Türk-Altay tasvir sanatında hayvan türü olarak Kuzey geyiği (maral) tasvirlerine ağırlıklı olarak yer verildiği, bir taşıma aracı olarak ise geyiğin attan önce geldiği gibi konulara açıklık getirdiler. Örneğin 1. Pazırık kurganındaki ata giydirilen boynuzlarıyla birlikte geyik maskı, Altay’ın en eski halklarının ulaşım hayvanının at değil geyik olduğunu anlamamızı gerektiriyordu. Ve bu uygulama aslında geyik yetiştiriciliğinin gelişimiyle ilgili hatıraların da kültte korunuş şeklinin ifadesinden başka bir şey değildi. Bu son derece mantıklı ve içi dolu yorumdur.

DAĞKEÇİSİ VE MARAL DONUNDA ATLAR

Yabani ve evcil hayvan modellerinin bir figürde toplanması arzusunda, avcılıktan hayvan yetiştiriciliğine doğru evrilen ekonomik süreçler içindeki tasavvurların tutuculuğu sebep gösterilmektedir. Türk-Altay kültüründe Kuzey geyiği, yani maral, soylu geyiktir. Avrasya kaya resimleri sanatında geyik tipinin modellerinin seçilmesinde bir ayrım gözetilmemiştir. Etnografik kayıtlar burada evcil geyiğin kurban törenleriyle ilgili ilginç ve önemli şeyler söylemektedir. Örneğin Evenklerde Kam tarafından işaret edilen yerde avcılar tarafından vurulan yabani geyiğin kanıyla, evcil kurbanlık geyiğin vücuduna Kam’ın önerdiği işaretler çizilmektedir. Evcil ve yabani hayvanların bir tipte birleşmesiyle ilgili benzer bir dünya görüşünün geçmişte de söz konusu olduğunun en açık kanıtları Pazırık-1., Başadar-2., Tuekta-1. ve Berel-11. kurganından gelen atlara giydirilen boynuzlarıyla birlikte dağkeçisi maskları ve başlıklardır. Berel’de 13 adet attan dördünde doğal boyutlarda ahşaptan yapılmış dağkeçisi/maral boynuzlu deri masklar kaydedilmiştir. Türk-Altay kültüründe at ile geyik ve dağkeçisini birleştiren ‘buura’ teriminin doğduğu İskit/Tagar döneminde geyik, at ve dağkeçisinin çok katmanlı ve karşılıklı kesişen anlamları olduğu bildirilmiştir. Türk-Altay dilinde ‘buura’ deyimiyle Kam’lar göksel atı tanımlamıştır. Tuva Kam’larının binek hayvanı ve atı olarak boynuzlu yabani hayvan, maral veya dağkeçisi, at, ayrıca ‘dağkeçisi-at’ veya ‘at-maral’ olarak adlandırılmıştır. Gerçekte bu sözcük Türk-Altay kült pratiğinde kutsal hayvanları tanımlamak için kullanılmıştır.

Göçebe ekonomik modele daha yakın olan bir hayvan olarak at, ritüel alanda yabani ve daha kutsal değerde bir başka hayvanın çizgilerini almalıydı. Pazırık kültüründe bâzan at, yele ve kuyruğu gizlenmek suretiyle dağkeçisi veya geyik boynuzlu masklar takılarak boynuzlu vahşi bir hayvana dönüştürülerek maskeleniyordu. Pazırık başlıklarında geyik figürleri arasında diğer toynaklı hayvanların kısmi tasvirleri yer almış, üstelik bütün örnekler, geyiğin ön ayağında bozkır antilobu başı, sağrısında dağ koyunu başının bulunduğu tek bir modeli göstermektedir. Toynaklı hayvan tasvirlerini bu şekilde yerleştirme geleneğini hayvan dünyasındaki hiyerarşik birliğin manifestosu olarak yorumlayabiliriz. Dağkeçisi, dağ koyunu gibi yabani toynaklı hayvanlar arasına Kırgızlarda karaca (kiyik) deyimiyle tanımlanan hayvan da girmekte ve kutsal bir hayvan sayılmaktadır. Sayan-Altay Türklerinin kelime haznesinde tanrılara kurban edilmiş hayvan at, boğa, koç, keçi, tür ayrımı gözetilmeksizin ‘ıdık’ (Altay. ıyıh/Hakas. ızıh/Tuv. ızık. L.P. Potapov’a göre runik anıtlardan da bilinen bu sözcük, eski Türkçe ‘ıduk’ terimine aittir) olarak adlandırılmıştır. Altay

kaya resimlerinde geyik figürlerinin sağrısında dağ koyunu tasvirlerinin yer alması bir tesadüf değildir. Bütün at figürleri takma boynuzlara sahiptir, Ulandırık kurganlarında at ve koç oyma figürler serisiyle temsil edilmiştir. Pazırık soylularının gömmelerine eşlik eden masklı atlar ve sıradan Pazırık sakinlerinin başlık süslemelerindeki boynuzlu at figürleri mitolojik bir tipi canlandırmaktadır. Bütün at figürlerinde takma boynuzların dağ koyunu değil, dağkeçisi boynuzu türünde olduğu kaydedilmiştir. Erken dönem göçebelerin sanatında vahşi hayvan tiplerinin üstünlüğü Pazırık, Tuekta ve Berel’de kurban atlarının ‘maskelenmesi’, geyik yetiştiricisi Evenklerin ritüelist detayları, bütün bunlara göre evcil geyiklerin kurban töreninde yabani geyiğin kurban edilmesi ve onun kanının kullanılması, büyük bir ihtimalle, pek çok gelenek için yabani hayvanların daha kutsal bir anlama sahip olmasında temellenmiştir.

KURBAN ATLAR

“…Atın alnının ortasına bir savaş baltası ile darbe indiriliyor, at orada yığılıyor, mezar çukuruna yuvarlanıyordu. Darbe delikleri 7-16 mm arasında oluyordu. Bu işi yapan baltalar da bazan mezarda ele geçiyordu…”

Tam da bu noktada at kurbanı ile ilgili bir not düşelim. Pazırık kültüründe at kurbanı hadisesi bir dizi seremonik uygulamaları gerektiriyordu. Kurbanlık at seçiliyor, özel dağkeçisi başlığı başına monte ediliyor, özel koşum ve eğer takımları giydiriliyor, daha sonra o at kurban ediliyordu. Atın alnının ortasına bir savaş baltası darbesiyle bir delik açılıyor at orada yığılıyor, mezar çukuruna yuvarlanıyordu. Darbe delikleri 7-16 mm arasında oluyordu. Bu işi yapan baltalar da bazan mezarda ele geçiyordu. Bazı hallerde baltanın düz olan tarafı atın alnına vuruluyordu. Tamgalı kaya resimlerinde tam da buna benzer bir örnek bulunmaktadır: Ata dağkeçisi boynuzları takılmıştır, üzerinde binicisi görülür, aşağıda atın önünde de elinde Tagar tipi uzun saplı çekiç biçiminde bir savaş baltası bulunan bir kişi durmaktadır. Bu sahne belki de atın kurban edildiği sahne olabilir. At kurbanı ile ilgili Herodot’un da anlatımları ilginçtir.

Yukarıda Demir Çağı Türk-Altay halklarının maddi ve spiritüel yaşamlarında geyik, at ve dağkeçisinin yeri ve önemi tartışılmıştır. Buradan şu sonucu çıkartabiliriz: Sadece Pazırık gömmelerinde değil, Tagar/İskit kültürlerinde ve daha erken evrelerde geyik, at ve dağkeçisinin daima öne çıkartıldığını görüyoruz. Buradan hareketle, Türk-Altay halkları için sırasıyla geyik, at ve dağkeçisi özetle şunları ifade ediyor olabilirdi, diye düşünmemiz gerekiyor:

1) Geyik: Dünü, soy hatıralarını, ata kültünü, öbür dünyanın geçmişini,

2) At: Bugünü, orta dünyayı,

3) Dağkeçisi: Yarını, öbür dünyanın geleceğini temsil ediyordu.

TÜRK-ALTAY KÜLTÜRÜNDE KURT MODELİ

“…Altay dağlarında, merkezi Moğolistan’da, Gobi’de, Lena’da kaya yüzeylerinden doğrudan tarafımızdan kopyaları alınarak sayısal ortama aktarılan, tarihi binlerce yıl eskiye giden, binlerce figür arasında kurt modeli neredeyse yoktur…”

Burada hiç şüphesiz ‘totemistik/onguncu üç hayvan türü’nden söz ediyoruz. Bu üç hayvanın Türk-Altay kültüründe kutsandığı açıktır. Hayvanlar durduk yere kutsanmazlar. Toplumun çağlar boyu genlerine işlemiş gelenekleri onları uzun süreçler içinde kutsal yapar. ‘Totemistik’ yapar. Türk-Altay halklarının spiritüel davranışlarında, dini ritüellerinde,  bu her üç hayvana verilen değer yüksektir. Buna karşılık örneğin, ilginçtir, kurt modeli eski Türk kültüründe ‘totemistik’ nitelik taşımaz. Kurt modelinin geç dönem Türk-Altay kültüründe özel anlamlar yüklendiği kesindir, mitolojik kayıtlarda yeri hiç şüphesiz önemlidir. Ancak asıl totemistik nitelik, sözü edilen bu üç hayvan modelinin bir araya geldiği yarı evcil-yarı yabanıl bir tür karışık hayvansal olguya yüklenmiştir. Bu üç hayvan, Türk-Altay halklarının gündelik yaşamının da vazgeçilmez bir parçası olmuştur. Türk-Altay halklarının arkeolojik kültürlerinde bu kavramı simgeleyen masklar kullanılmıştır. Örneğin kurt maskı Türk-Altay kültüründe yoktur: Kurt figürü, diğer tasvirli eser grupları içinde de kesinlikle yer almamıştır. Yanlış ama yaygın bir inanışa burada dikkat çekiyorum. Altay dağlarında, merkezi Moğolistan’da, Gobi’de, Lena’da kaya yüzeylerinden doğrudan tarafımızdan kopyaları alınarak sayısal ortama aktarılan, tarihi binlerce yıl eskiye giden, binlerce figür arasında kurt modeli neredeyse yoktur. Av sahnelerinde köpek gruplarına yer verilir. Ben dâhil kimi meslektaşlarımız, ‘boynu biraz daha kalınca’ diyerek benzer türlerden ayırdığımız kimi tekil figürleri kurt olarak tanımladık. Hepsi bu.

Atlar geçmişten geleceğe uzanan tüm zamanların güncel hayvanıdır. İşlevsel olarak bugünü ifade eder. Atları geyik ve dağkeçisi donuna sokmak arzusu, geçmişin hatıralarına duyulan derin özlem, saygı ile geleceğin belirsizliği içinde kayboluşun verdiği sonsuz yaşama ulaşma kaygısı tefekkürü nedeniyle bu denli kuvvetlidir. Bu duygular pek çok iki ve üç boyutlu arkeolojik tasvirlerde canlandırılmıştır. Soy hatıralarını, ata kültünü yaşatma arzusu, bir bakıma ata giydirilen buura donu üzerinden ifade edilmiştir. Türk-Altay halklarının attan önce kullandığı taşıma ya da daha doğru bir deyim ile ‘binek’ hayvanı geyiktir. Belli bir tarihten sonra at kademeli olarak geyiğin yerini almış gözüküyor. At aynı zamanda bireyleri, ölüm sonrasında öbür dünyaya uçarak taşıyan bir araçtır da. Atların, ölen sahiplerinin yanı başında kurban edilmesi bu nedenledir. Kurban edilmiş atlar, eksiksiz koşum takımlarıyla birlikte bulunmuştur. İlginç bir durumu burada aktarmak isterim: Kurganda bulunan hemen her şey ellenmiştir. Ya alınmış götürülmüş, ya dağıtılmış, kırılmış dökülmüştür. Özellikle Çarlık döneminde kurganların neredeyse bütünü tahrip edilmiştir. İlgi çekici ve ‘değerli’ olmalarına rağmen at koşumlarına asla dokunulmamıştır. Bunun gerçek nedenini bilmiyoruz. Kurganların ve aynı zamanda at gömmelerinin de bölgede hâlâ kutsal sayıldığını biliyoruz. Tengrici geleneklerin hiç şüphesiz ‘cezalandırıcı’ hükümlerinin caydırıcılığından, onlara dokunulmaması gerektiği yerli halkça iyi bilinir. Bu durum mezar soyguncularının da bilgisi dâhilindedir. At gömmelerine dokunulmamışlığının bir nedeni de budur, diye düşünüyorum.

Pazırık atları, Berel atları kazılarda bu şekilde bulunmuştur. At sahibini öbür dünyaya jet hızıyla götürmek için hemen yanı başında hazırdır. Ata kimi zaman tekerlekli arabalar da eşlik eder. Ama atın evcilleştirilemez bir hayvan olan dağkeçisi donuna girmesi, ona, öbür dünya yolculuğunda rehberlik etsin, aşılması güç dağları kolayca aşsın, bireyi öbür dünyaya en kısa yoldan ve en kısa zamanda ulaştırsın diyedir. Bu üç kutsal hayvanı, arkeolojik belgelerin ışığı altında bu şekilde değerlendirmemiz gerekiyor.

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!